Özgürlük hareketinin farklı bileşenleri arasında
ideolojik farklılıklar olsa da hemen hemen herkes Kovid “pandemisi”nin
demokratik hakların kısıtlanması ve tarihin en büyük servet transferlerinden
biri için retorik bir kılıftan ibaret olduğuna hemfikir olacaktır. Sadece 2020
yılında, dünya genelinde milyarderlerin toplam serveti 10,2 trilyon dolara
yükselirken, milyonlarca çalışan işlerini kaybetti.[1]
Peki Kovid gündemi kimler
tarafından yönlendiriliyordu? Bazıları, bu krizin dünyanın en büyük 3 yatırım
bankası olan BlackRock, State Street ve The Vanguard Group’un başının altından
çıktığını iddia ediyor. Ocak 2021 itibariyle bu “Üç Büyükler”, toplamda 18 trilyon
dolar varlığı kontrol ediyordu. Bir trilyon dolar hakkında bir fikir vermek
gerekirse, 1 trilyon saniye, 31.546 yıl demektir.[2] Üç Büyükler, S&P 500
şirketlerinin %88’inde en büyük yatırımcılardır. Apple, JP Morgan Chase ve
Pfizer’in önde gelen hissedarları arasında yer alırlar.[3]
Mülkiyetin Aşırı-Merkezileşmesi
Bundan çok daha fazlası var. Ocak
2020’de, BlackRock ve Vanguard, GlaxoSmithKline’ın en büyük iki hissedarıydı.
Pfizer’de ise Vanguard en büyük yatırımcı konumundayken, BlackRock ikinci en
büyük hissedardı.[4]
Global Justice Now adlı bir
kuruluş, Aralık 2020’de yayımladığı bir raporda, büyük ilaç şirketlerince (Big
Pharma) işlenen suçların bazılarını belgelemiştir. Johnson&Johnson,
AstraZeneca, GlaxoSmithKline, Gilead, Pfizer, Moderna ve Sanofi’nin suçlarını
açığa çıkarmışlardır. Bunların yanı sıra, Big Pharma, yeni ilaçlara yönelik
Ar-Ge faaliyetlerine çok az kaynak ayırmakta, bunun yerine, temettü ödemeleri
ve hisse senedi fiyatlarını yüksek tutmak üzere, hisse geri alımlarına büyük
yatırımlar yapmaktadır. Bu nedenle, yaşamsal öneme sahip antibiyotiklerin
geliştirilmesi kârlı görülmediği için Big Pharma tarafından ihmal edilmektedir.[5]
BlackRock ve Vanguard, Kovid pandemisini yönlendiren Big Pharma’nın doğrudan
sahibidir.
BlackRock ve Vanguard, sadece Big
Pharma’da hâkim hissedar olmakla yetinmekle kalmamış, aynı zamanda Big Tech ve
Big Media’nın da (büyük teknoloji ve medya şirketlerinin de) sahipleri
konumundadır. Google, YouTube, Facebook, Twitter, Instagram, Amazon, Microsoft,
Apple ve Reuters gibi şirketlerde yatırım hisseleri bulunmaktadır. BlackRock ve
Vanguard, ABD medya sektörünün %90’ından fazlasını kontrol eden altı medya
şirketinden dördü olan Time Warner, Comcast, Disney ve News Corporation’ın en
büyük iki sahibidir.[6]
Big Tech’te, Apple, Samsung,
Alphabet, Microsoft, Dell, IBM ve Sony gibi büyük şirketler bulunmaktadır.
Şirketler, genellikle birbirleriyle bağlantılıdır. Facebook, WhatsApp ve
Instagram’ın sahibi konumundadır. Alphabet, Google ve YouTube’un sahibidir.
Microsoft, Windows ve Xbox’ın sahibidir. Bu markalar, neredeyse tüm
bilgisayarlar, tabletler, akıllı telefonlar, elektronik cihazlar ve ev
aletlerinde kullanılan yazılımları üretmektedir. Ve yine, sürekli olarak en
büyük hissedarlar arasında BlackRock ve Vanguard’ın yanı sıra State Street ve
Berkshire Hathaway gibi şirketler yer almaktadır.[7]
Bugünlerde yazılımın kontrolü,
neredeyse toplumun kontrolüne denk durumdadır.
Kalite ve standartlarda en üst
seviyeyi sağlamak için rekabetin gerekliliği, kapitalist mitolojinin bir
parçasıdır. Ancak, kapitalist ekonomik rekabet doğrudan ekonomik tekel
oluşumuna yol açar. Örneğin, Coca-Cola ve Pepsi veya Apple ve Android gibi
şirketlerin en iyi ürünü yaratmak için birbirleriyle “rekabet ettikleri” fikri,
bir yanılsamadır. Bunun nedeni, bu şirketlerin aynı hissedarlara ve varlık
yönetimi fonu devlerine ait olmalarıdır. Bu hisse senetleri, aynı gruplar
tarafından kontrol edilir ve sahiplik piramidinin en üstünde her zaman BlackRock
ve Vanguard gibi şirketler bulunur. Aslında, Vanguard, BlackRock’ın en büyük
hissedarıdır. Oxfam raporları, dünyanın en zengin %1’inin, diğer %99’un
toplamından daha fazla servete sahip olduğunu ortaya koymaktadır. 2017 yılında
elde edilen tüm gelirin %82’si bu %1’e gitmiştir.[8] BlackRock ve Vanguard,
sayısız endüstride sanal bir tekel oluşturan ve Sanayi Devrimi’nden beri büyük
bir servet sahibi olan dünyanın en zengin ailelerine aittir.
Ancak, BlackRock ve Vanguard’ın
etkisi, sadece Big Pharma, Big Tech ve Big Media ile sınırlı değildir –
muhtemelen düzmece Kovid anlatısı ve günümüzün birçok olayının kontrolünü de
ellerinde bulunduruyorlar. Bu şirketler, ayrıca dünya genelindeki merkez
bankalarıyla yakın bir iş birliği içindedir ve bunlar arasında ABD Federal
Rezerv Bankası gibi özel bir kuruluş da yer almaktadır. BlackRock ve Vanguard,
merkez bankalarına borç verirken danışmanlık hizmetleri sunmakta ve onların
kullandığı yazılımları geliştirmektedir.[9] BlackRock ve Vanguard’ın toplam
serveti, ABD millî gelirinden daha fazladır ve neredeyse her hükümet, Hedge
Fund ve hatta emekli birey, onların müşterisidir. Bu durum, ileride BlackRock
ve Vanguard’ın “neredeyse her şeye” sahip olacağı iddiasına kadar gidebileceğimizi
göstermektedir.[10] 2028 yılına kadar BlackRock ve Vanguard’ın
kontrol alanlarını genişleteceği söylenmektedir.
“Büyük Sıfırlama”
Ancak, büyük özel tekellerin her
şeyi kontrol etmesi endişesi, dünyanın sadece bir tarafında -emperyalist Batı
dünyasında- var olan bir kaygıdır. Burada, kapitalist mülkiyetin tekelleşmesi,
genel meta üretiminin bir kuralı olarak gelişir. Bir tarafta, akıl almaz
derecede büyük bir servet birikimi varken; öbür tarafta, sadece yoksulluk ve
güvencesizlik vardır. İkiyüzlü Kovid gündemi, yoksul kitlelerin pahasına tek
tük milyarderin servetini daha da büyütmeyi hedeflemektedir ve bu gündemin
büyük ölçüde BlackRock, Vanguard veya onların kontrolündeki şirketler
tarafından yönlendirildiği düşünülebilir. Bununla birlikte, kapitalist üretim
tarzı ne kadar uzun süre devam ederse, şirketlerin ve devletin egemenliği
birleşme eğilimindedir. Proletarya, burjuvaziyi devirmek için kendi liderliğini
oluşturmadığı sürece, emperyalist kapitalizm, belirli bir aşamada Faşizm
biçimine gerilemek zorunda kalır. Bugün buna yönelik geçiş yöntemleri “pandemi”
adı altında test edilmektedir.
Kovid baskısına karşı cesurca
direnen özgürlük hareketindeki birçok insan, Klaus Schwab’ın Dünya Ekonomik
Forumu’nun “Great Reset” adlı planında yer alan “hiçbir şeye sahip
olmayacaksınız ve mutlu olacaksınız” sloganına endişeyle dikkat çekiyor.[11] Onlar,
bu “küreselcilerin” insanların malına mülküne el koyacağını korkuyla ifade
ediyorlar. Gerçekten de durdurulmadıkları takdirde, kapitalist şirketlerin tüm
konut stokunu satın alması ve sadece kiralama ihtimali gündeme gelecektir.
Ancak kapitalistlerin bu
“toplumsal” mülkiyeti, özel kâr amacı güden üretim sisteminin altüst
edilmesinden sonra -yani sosyalist bir devrim sonrasında- ortaya çıkan kolektif
mülkiyetle karıştırılmamalıdır. Burada kapitalist mülkiyet, bir işçi devleti -yani
“proletarya diktatörlüğü”- tarafından güvence altına alınan ve kamuya ait olan
bir mülkiyet şeklidir. Bu sayede işçi sınıfı üretim araçlarına topluca erişme
imkânı bulur; önceden sermayenin sahiplik ve kontrolü milyarderlerle
sınırlıdır: Topraklar, fabrikalar, makineler, ofis binaları ve benzeri...
Kapitalist mülkiyet, yalnızca
işçilerin kendi emek güçlerini büyük şirketlere satmak zorunda olmaları
anlamına gelmez. Bu durum, birçok insanın müesses nizamda hiçbir çıkarının
olmadığını, toplumun servet sahibi seçkinlerin menfaatleri doğrultusunda
yönetilip düzenlendiğini hissetmesine neden olan aşırı bir yabancılaşma hâline
yol açar.
Özel şirketlerin kamuya ait arazileri,
toplu taşıma sistemlerini, tren hatlarını ve limanları satın alması durumunda,
kapitalizm, daha da “neoliberal” bir yapıya evrilir ve durum iyice kötüleşir.
Geçmişte devletin kamu tesislerine sahip olması ve bunları işletmesi normal bir
durumken, sürekli azalma eğiliminde olan ortalama kâr oranları, sermayeyi temel
altyapıyı sağlayan devletin rolünü zayıflatmaya itti.
Kamu hizmetleri ve tesislerinin
özel sektöre satılması ve özel çıkarlara tabi kılınması durumunda, aşırı hak
yoksunluğu ve yabancılaşma baş gösterir, toplumda çeşitli sosyal sorunlar
ortaya çıkar. Bunun nedeni, özel mülkiyetin toplumu parçalaması ve toplumsal
mülkiyetin insanları birbirine kenetleme etkisine sahip olmasıdır. Bu durum,
toplumun atomize olmasına ve toplumsal rahatsızlıkların şiddetlenmesine sebep
olur.
Red Fire
21 Ocak 2022
Çeviri: İbrahim
Dipnotlar:
[1] Rupert Neate, “Billionaires’ Wealth Rises”, 7 Ekim
2020 Guardian.
[2] Joe Kolecki, Mathematical
Thinking in Physics, “How Big is a Trillion”, Nasa.
[3] “3 Giant Financial Companies”, 1 Haziran 2021, MİN.
[4] Dr. Joseph Mercola, “Who Owns Big Pharma”, 18 Haziran
2021, Defender.
[5] Dr. James Angel ve Nick Dearden, “The Horrible
History of Big Pharma”, Aralık 2020, Globaljustice.
[6] Rhoda Wilson, “How The Vanguard Group is Building an
Empire”, 4 Ocak 2022, Sott.
[7] Dr. Joseph Mercola, “Blackrock and Vanguard Behind
the Global Takeover and and Vaccine Mandates”, 9 Kasım 2021, Muted.
[8] Dr. Joseph Mercola, “Blackrock and Vanguard”, 15
Haziran 2021, Noq.
[9] Dr. Joseph Mercola, “BlackRock and Vanguard Own the World”,
15 Haziran 2021, RF.
[10] “BlackRock and Vanguard Could Own Everything”, 4
Aralık 2017, FP.
[11] Spiritual Awakener, “In 2030, You’ll Own Nothing”, 8 Aralık 2020, Medium.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder