Pages

28 Haziran 2023

Pandeminin Arkasındakiler


Özgürlük hareketinin farklı bileşenleri arasında ideolojik farklılıklar olsa da hemen hemen herkes Kovid “pandemisi”nin demokratik hakların kısıtlanması ve tarihin en büyük servet transferlerinden biri için retorik bir kılıftan ibaret olduğuna hemfikir olacaktır. Sadece 2020 yılında, dünya genelinde milyarderlerin toplam serveti 10,2 trilyon dolara yükselirken, milyonlarca çalışan işlerini kaybetti.[1]

Peki Kovid gündemi kimler tarafından yönlendiriliyordu? Bazıları, bu krizin dünyanın en büyük 3 yatırım bankası olan BlackRock, State Street ve The Vanguard Group’un başının altından çıktığını iddia ediyor. Ocak 2021 itibariyle bu “Üç Büyükler”, toplamda 18 trilyon dolar varlığı kontrol ediyordu. Bir trilyon dolar hakkında bir fikir vermek gerekirse, 1 trilyon saniye, 31.546 yıl demektir.[2] Üç Büyükler, S&P 500 şirketlerinin %88’inde en büyük yatırımcılardır. Apple, JP Morgan Chase ve Pfizer’in önde gelen hissedarları arasında yer alırlar.[3]

Mülkiyetin Aşırı-Merkezileşmesi

Bundan çok daha fazlası var. Ocak 2020’de, BlackRock ve Vanguard, GlaxoSmithKline’ın en büyük iki hissedarıydı. Pfizer’de ise Vanguard en büyük yatırımcı konumundayken, BlackRock ikinci en büyük hissedardı.[4]

Global Justice Now adlı bir kuruluş, Aralık 2020’de yayımladığı bir raporda, büyük ilaç şirketlerince (Big Pharma) işlenen suçların bazılarını belgelemiştir. Johnson&Johnson, AstraZeneca, GlaxoSmithKline, Gilead, Pfizer, Moderna ve Sanofi’nin suçlarını açığa çıkarmışlardır. Bunların yanı sıra, Big Pharma, yeni ilaçlara yönelik Ar-Ge faaliyetlerine çok az kaynak ayırmakta, bunun yerine, temettü ödemeleri ve hisse senedi fiyatlarını yüksek tutmak üzere, hisse geri alımlarına büyük yatırımlar yapmaktadır. Bu nedenle, yaşamsal öneme sahip antibiyotiklerin geliştirilmesi kârlı görülmediği için Big Pharma tarafından ihmal edilmektedir.[5] BlackRock ve Vanguard, Kovid pandemisini yönlendiren Big Pharma’nın doğrudan sahibidir.

BlackRock ve Vanguard, sadece Big Pharma’da hâkim hissedar olmakla yetinmekle kalmamış, aynı zamanda Big Tech ve Big Media’nın da (büyük teknoloji ve medya şirketlerinin de) sahipleri konumundadır. Google, YouTube, Facebook, Twitter, Instagram, Amazon, Microsoft, Apple ve Reuters gibi şirketlerde yatırım hisseleri bulunmaktadır. BlackRock ve Vanguard, ABD medya sektörünün %90’ından fazlasını kontrol eden altı medya şirketinden dördü olan Time Warner, Comcast, Disney ve News Corporation’ın en büyük iki sahibidir.[6]

Big Tech’te, Apple, Samsung, Alphabet, Microsoft, Dell, IBM ve Sony gibi büyük şirketler bulunmaktadır. Şirketler, genellikle birbirleriyle bağlantılıdır. Facebook, WhatsApp ve Instagram’ın sahibi konumundadır. Alphabet, Google ve YouTube’un sahibidir. Microsoft, Windows ve Xbox’ın sahibidir. Bu markalar, neredeyse tüm bilgisayarlar, tabletler, akıllı telefonlar, elektronik cihazlar ve ev aletlerinde kullanılan yazılımları üretmektedir. Ve yine, sürekli olarak en büyük hissedarlar arasında BlackRock ve Vanguard’ın yanı sıra State Street ve Berkshire Hathaway gibi şirketler yer almaktadır.[7]

Bugünlerde yazılımın kontrolü, neredeyse toplumun kontrolüne denk durumdadır.

Kalite ve standartlarda en üst seviyeyi sağlamak için rekabetin gerekliliği, kapitalist mitolojinin bir parçasıdır. Ancak, kapitalist ekonomik rekabet doğrudan ekonomik tekel oluşumuna yol açar. Örneğin, Coca-Cola ve Pepsi veya Apple ve Android gibi şirketlerin en iyi ürünü yaratmak için birbirleriyle “rekabet ettikleri” fikri, bir yanılsamadır. Bunun nedeni, bu şirketlerin aynı hissedarlara ve varlık yönetimi fonu devlerine ait olmalarıdır. Bu hisse senetleri, aynı gruplar tarafından kontrol edilir ve sahiplik piramidinin en üstünde her zaman BlackRock ve Vanguard gibi şirketler bulunur. Aslında, Vanguard, BlackRock’ın en büyük hissedarıdır. Oxfam raporları, dünyanın en zengin %1’inin, diğer %99’un toplamından daha fazla servete sahip olduğunu ortaya koymaktadır. 2017 yılında elde edilen tüm gelirin %82’si bu %1’e gitmiştir.[8] BlackRock ve Vanguard, sayısız endüstride sanal bir tekel oluşturan ve Sanayi Devrimi’nden beri büyük bir servet sahibi olan dünyanın en zengin ailelerine aittir.

Ancak, BlackRock ve Vanguard’ın etkisi, sadece Big Pharma, Big Tech ve Big Media ile sınırlı değildir – muhtemelen düzmece Kovid anlatısı ve günümüzün birçok olayının kontrolünü de ellerinde bulunduruyorlar. Bu şirketler, ayrıca dünya genelindeki merkez bankalarıyla yakın bir iş birliği içindedir ve bunlar arasında ABD Federal Rezerv Bankası gibi özel bir kuruluş da yer almaktadır. BlackRock ve Vanguard, merkez bankalarına borç verirken danışmanlık hizmetleri sunmakta ve onların kullandığı yazılımları geliştirmektedir.[9] BlackRock ve Vanguard’ın toplam serveti, ABD millî gelirinden daha fazladır ve neredeyse her hükümet, Hedge Fund ve hatta emekli birey, onların müşterisidir. Bu durum, ileride BlackRock ve Vanguard’ın “neredeyse her şeye” sahip olacağı iddiasına kadar gidebileceğimizi göstermektedir.[10] 2028 yılına kadar BlackRock ve Vanguard’ın kontrol alanlarını genişleteceği söylenmektedir.

“Büyük Sıfırlama”

Ancak, büyük özel tekellerin her şeyi kontrol etmesi endişesi, dünyanın sadece bir tarafında -emperyalist Batı dünyasında- var olan bir kaygıdır. Burada, kapitalist mülkiyetin tekelleşmesi, genel meta üretiminin bir kuralı olarak gelişir. Bir tarafta, akıl almaz derecede büyük bir servet birikimi varken; öbür tarafta, sadece yoksulluk ve güvencesizlik vardır. İkiyüzlü Kovid gündemi, yoksul kitlelerin pahasına tek tük milyarderin servetini daha da büyütmeyi hedeflemektedir ve bu gündemin büyük ölçüde BlackRock, Vanguard veya onların kontrolündeki şirketler tarafından yönlendirildiği düşünülebilir. Bununla birlikte, kapitalist üretim tarzı ne kadar uzun süre devam ederse, şirketlerin ve devletin egemenliği birleşme eğilimindedir. Proletarya, burjuvaziyi devirmek için kendi liderliğini oluşturmadığı sürece, emperyalist kapitalizm, belirli bir aşamada Faşizm biçimine gerilemek zorunda kalır. Bugün buna yönelik geçiş yöntemleri “pandemi” adı altında test edilmektedir.

Kovid baskısına karşı cesurca direnen özgürlük hareketindeki birçok insan, Klaus Schwab’ın Dünya Ekonomik Forumu’nun “Great Reset” adlı planında yer alan “hiçbir şeye sahip olmayacaksınız ve mutlu olacaksınız” sloganına endişeyle dikkat çekiyor.[11] Onlar, bu “küreselcilerin” insanların malına mülküne el koyacağını korkuyla ifade ediyorlar. Gerçekten de durdurulmadıkları takdirde, kapitalist şirketlerin tüm konut stokunu satın alması ve sadece kiralama ihtimali gündeme gelecektir.

Ancak kapitalistlerin bu “toplumsal” mülkiyeti, özel kâr amacı güden üretim sisteminin altüst edilmesinden sonra -yani sosyalist bir devrim sonrasında- ortaya çıkan kolektif mülkiyetle karıştırılmamalıdır. Burada kapitalist mülkiyet, bir işçi devleti -yani “proletarya diktatörlüğü”- tarafından güvence altına alınan ve kamuya ait olan bir mülkiyet şeklidir. Bu sayede işçi sınıfı üretim araçlarına topluca erişme imkânı bulur; önceden sermayenin sahiplik ve kontrolü milyarderlerle sınırlıdır: Topraklar, fabrikalar, makineler, ofis binaları ve benzeri...

Kapitalist mülkiyet, yalnızca işçilerin kendi emek güçlerini büyük şirketlere satmak zorunda olmaları anlamına gelmez. Bu durum, birçok insanın müesses nizamda hiçbir çıkarının olmadığını, toplumun servet sahibi seçkinlerin menfaatleri doğrultusunda yönetilip düzenlendiğini hissetmesine neden olan aşırı bir yabancılaşma hâline yol açar.

Özel şirketlerin kamuya ait arazileri, toplu taşıma sistemlerini, tren hatlarını ve limanları satın alması durumunda, kapitalizm, daha da “neoliberal” bir yapıya evrilir ve durum iyice kötüleşir. Geçmişte devletin kamu tesislerine sahip olması ve bunları işletmesi normal bir durumken, sürekli azalma eğiliminde olan ortalama kâr oranları, sermayeyi temel altyapıyı sağlayan devletin rolünü zayıflatmaya itti.

Kamu hizmetleri ve tesislerinin özel sektöre satılması ve özel çıkarlara tabi kılınması durumunda, aşırı hak yoksunluğu ve yabancılaşma baş gösterir, toplumda çeşitli sosyal sorunlar ortaya çıkar. Bunun nedeni, özel mülkiyetin toplumu parçalaması ve toplumsal mülkiyetin insanları birbirine kenetleme etkisine sahip olmasıdır. Bu durum, toplumun atomize olmasına ve toplumsal rahatsızlıkların şiddetlenmesine sebep olur.

Red Fire
21 Ocak 2022
Çeviri:
İbrahim

Dipnotlar:
[1]
Rupert Neate, “Billionaires’ Wealth Rises”, 7 Ekim 2020 Guardian.

[2] Joe Kolecki, Mathematical Thinking in Physics, “How Big is a Trillion”, Nasa.

[3] “3 Giant Financial Companies”, 1 Haziran 2021, MİN.

[4] Dr. Joseph Mercola, “Who Owns Big Pharma”, 18 Haziran 2021, Defender.

[5] Dr. James Angel ve Nick Dearden, “The Horrible History of Big Pharma”, Aralık 2020, Globaljustice.

[6] Rhoda Wilson, “How The Vanguard Group is Building an Empire”, 4 Ocak 2022, Sott.

[7] Dr. Joseph Mercola, “Blackrock and Vanguard Behind the Global Takeover and and Vaccine Mandates”, 9 Kasım 2021, Muted.

[8] Dr. Joseph Mercola, “Blackrock and Vanguard”, 15 Haziran 2021, Noq.

[9] Dr. Joseph Mercola, “BlackRock and Vanguard Own the World”, 15 Haziran 2021, RF.

[10] “BlackRock and Vanguard Could Own Everything”, 4 Aralık 2017, FP.

[11] Spiritual Awakener, “In 2030, You’ll Own Nothing”, 8 Aralık 2020, Medium.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder