Pages

24 Mayıs 2023

Neo-Kompradorlar: Emperyalizmin Solcu Piyadeleri



James Petras’ın 

STK’lar Emperyalizmin Hizmetinde” 

Makalesi İncelemesi


James Petras'ın yazdığı “STK’lar Emperyalizmin Hizmetinde” başlıklı makale, bugün Küresel Güney’deki toplumlarda emperyalizmi bilimsel açıdan gözler önüne seriyor. Yazar, “kapitalizmin ve dolayısıyla emperyalizmin, kendisini devam ettirme çabasıyla sürekli olarak geliştiği” öncülünden hareket ediyor. James Petras, emperyalizm üzerine yaptığı incelemede neo-kompradorları analiz birimi olarak alıyor.

Bu tür çalışmaların nedeni, Bilimsel Sosyalizmi, modası geçmiş bir teoriyi modernleştirme bahanesiyle çarpıtıp devrimci üsluplar kullanarak, STK’lar tarafından kurumsallaştırılan ve Batı fonları tarafından desteklenen bir siyasi aktivizm ideolojisine dönüştüren bugünün solcu söylemi karşısında duyulan derin hayal kırıklığıdır.

Petras’ın Emperyalizm Anlayışının Öncülleri

Birinci Öncül:

Emperyalizm, kapitalizmin gelişiminin zorunlu bir yan ürünüdür. Serbest rekabetin kurumsallaşmasından, bankaları istihdam ederek tekelci bir şekilde gelişmeye ve ardından ucuz işgücü ve yağmalanmış kaynaklardan kazanç elde etmek için sanayileri denizaşırı ülkelere taşımaya kadar uzanır.

İkinci Öncül:

Tarihin ileri bir çağı olarak emperyalizmden önce sömürgecilik gelir. Büyük Britanya ve Fransa orduları, diğer ulusları sömürgeleştirme fetihlerine önderlik ediyordu. Bu fetihlerde amaç, doğrudan işgal yoluyla bu ulusların kaynaklarını yağmalamak ve halklarını kendi amaçları için sömürmekti.

Üçüncü Öncül:

Tıpkı içinde geliştiği kapitalizm gibi emperyalizmi sömürü temelli bir çelişki koşullamıştır. Gizli çelişki, emperyalizm ile kapitalizmi olumsuzlamayı ve böylece statükoyu alt üst etmeyi amaçlayan devrimci bir karşıt güç (sırasıyla anti-emperyalist parti, proletaryanın partisi) tarafından çözüme doğru yönlendirilir (veya dengelenir).

Dördüncü Öncül:

Gerici güçler, sömürünün çelişkisini sürdürmeyi amaçlarlar. James Petras ve bir avuç anti-emperyalist sosyalist akademisyen, yeni geliştirdikleri yaklaşım dâhilinde, sömürüyü sürdürmeyi amaçlayan gerici güçlerin (aktörlerin ve taktiklerin) en iyi sonuçları elde etmek adına, tarihsel planda dinamik bir şekilde geliştiklerini tespit ederler. Petras, farklı demografik özelliklere hitap eden, farklı demografileri teşvik veya terörize etmek için havuç ve sopa gibi farklı taktikler kullanan aktörler üzerinde durur.

Kapitalizmde gizli olan sömürü çelişkisi, emperyalizme kadar uzanır, neticede ikincisi birincisinin bir yan ürünüdür. İşçilerin kapitalistler tarafından sömürülmesi, ulusal boyutun ötesinde uluslararası bir boyuta sahiptir. Sömürünün periferiye, önce doğrudan işgal ve/veya yerleşimlerle (yani sömürgecilik), ardından aracılı kontrolle (yani kompradorculukla) ve ardından, ortaklaşa toplumsal hareketlerle (yani neo-kompradorculuk) taşınır.

Güney Batı Asya’daki Kompradorlar

Avrupalı yerleşimci kolonileri, yerli kurtuluş hareketlerinin ortaya çıkması ve aynı zamanda ABD imparatorluğu ile çelişmeleri nedeniyle dünya genelinde yavaşça ortadan kalktılar. Emperyalizm, sistematik sömürünün uluslararası rejimi olarak sömürgeciliğin yerini aldı. Sömürgeci hegemonya taktikleri yerini emperyalist hegemonya taktiklerine bıraktı. Emperyalizmin bir taktiği, eski sömürgecilerle yakın ilişkilere sahip yerel burjuvaziyi (ve/veya feodal beyleri) yönetici sınıf olarak atayarak, eski sömürgeciye bağlı yerli rejimleri pekiştirmekti. Bu yönetim formülü, sömürgecilerin, kendi kaderini tayin etme maskesi ardında eski yerleşimci kolonilerindeki çıkarlarını korumalarına izin verdi.

Doğu Akdeniz Ülkeleri

Lübnan’da, Fransız sömürgesinden kurtuluş ardında, çeşitli şehirli seçkinlerden oluşan bir avuç üst sınıf egemen aile bıraktı. Bazı oligarşiler, dinsel yakınlık, ailevi bağlar ve en önemlisi, ortak çıkarlar nedeniyle Fransızlarla yakından bağlantılıydı. Irak ve Ürdün’de Haşimi hanedanları, İngiliz sömürgeciliğinin yerini aldılar.

Körfez

Körfez’deki yetki devri ise farklıydı. Arabistan ve İran sömürgeleştirilmedi, ama onlar da Britanya ile bağları olan yerli işbirlikçilerin kurbanı oldular. İran’da, petrol zengini bu Asya ülkesini yönetmek için Pehlevi hanedanı atandı. Körfez’in karşı tarafında, Suud klanı, Yarımada’nın farklı kabilelerine baskın düzenleyerek ve onları katlederek Arabistan’ın geneline hâkim oldu ve ardından da petrol çıkarıp ihraç etmek için İngilizlerle bağlar kurdu.

Filistin

Filistin, yerli yöneticilerin sömürgecilerin yerini alma eğiliminin tek istisnasıdır. Filistin’e hükmeden otorite olarak, İngiliz sömürgeciliğinin yerini Siyonizm aldı. “İsrail”, yerleşimci bir sömürgeci varlık olmasına rağmen, Avrupa sömürgeciliğinin uluslararası rejiminin şemsiyesi altına değil, daha çok Pax Amerikan emperyalizminin uluslararası rejiminin şemsiyesi altına girer. “İsrail”in bölgede “gelişmiş bir Amerikan askeri üssü” olarak hareket ettiği açıktır.

Neo-kompradorları Tanımlamak

Dekolonizasyon süreci, Fransa ve Büyük Britanya’nın sömürgeci imparatorluklarını etkisiz hâle getirdi ve arkasında çok sayıda nispeten özerk ulus-devlet bıraktı. Emperyalizm, sömürgeciliğin yerini aldı. ABD, selefi Avrupalı güçler üzerindeki hâkimiyet alanını miras edindi.

Komprador sınıf, eski sömürgeciler ve ardından dönemin emperyalistleri tarafından onların yerine hareket etmek üzere görevlendirilen burjuva sınıfıdır. Feodal ailelerden gelen bu kompradorlar, doğal olarak zengin ve nüfuzluydular. Akrabaları üzerindeki otoriteleri, denizaşırı patronlarına verdikleri taahhütlerle daha da pekiştirildi.

Buna karşılık, neo-komprador sınıf, zorunlu olarak burjuva karakteri tarafından şartlandırılmış değildir (yani bir neo-komprador, üretim araçlarına sahip olmak zorunda değildir). Neokompradorlar, orta ve alt sınıfların entelektüel katmanlarıdır. Denizaşırı patronları tarafından kendilerine akıtılan yabancı sermaye akışı yoluyla sosyal sınıflar hiyerarşisinde yukarı tırmanırlar.

STK Liderleri

James Petras, neo-kompradorları National Endowment for Democracy (Ulusal Demokrasi Vakfı -NED) gibi Batı fonları/kuruluşları ve Açık Toplum Vakfı, Ulusal Demokrasi Enstitüsü, Avrupa Demokrasi Vakfı, ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı, Ortadoğu Politika Enstitüsü, Uluslararası Cumhuriyet Enstitüsü gibi diğer türevleri tarafından desteklenen STK’ların liderleri olarak tanımlıyor. Bunların esas olarak sivil toplum örgütlerine örtülü devlet finansmanı için cephe görevi gören Avrupa Demokrasi Vakfı gibi Avrupalı versiyonları mevcut.

NED fonu, altmışlarda, özellikle ABD ile SSCB arasındaki soğuk savaş sırasında ideolojik mücadele amacıyla, CIA örtülü finansmanına bir alternatif olarak, Amerikan Başkanı Lyndon Johnson tarafından kuruldu. Doğu Avrupa’daki özel gazetelerin ve partilerin CIA’den fon aldığının ortaya çıkmasının ardından, Başkan Johnson, uluslararası forumlarda komünist ülkelerle yaşanacak diplomatik gerginliklerden kaçınmak için, denizaşırı ülkelerdeki bu sponsor-alıcı ilişkisini NED’i öne sürerek, bir kamu-özel mekanizması yerine özel-özel mekanizmasına dönüştürmeyi seçti. Ek olarak, Açık Toplum Vakfı'nın kurucusu Amerikalı (hayırsever!) Georges Soros, Doğu Avrupa’da sosyalizmin çöküşüne neden olan renkli devrimlerin planlanmasında kilit bir rol oynadı.

Liderleri neo-komprador sınıfı oluşturan söz konusu STK’lar, özellikle anlatıları şekillendirmek ve siyasi söyleme dâhil etmekle uğraşanlardır. Yani düşünce kuruluşları gibi parti veya gazete formundaki STK’lardır, kesinlikle Sınır Tanımayan Doktorlar türünden STK’lardan söz etmiyoruz.

Üretici Olmayan Sınıf

“STK liderleri, herhangi bir yararlı meta üretmeyen, ancak bağışçı ülkeler için hizmet üretme işlevi gören bir tür neo-komprador grup olarak tasavvur edilebilir. Bunlar, esas olarak bireysel çıkarlar için ülke içindeki yoksulluğun ticaretini yaparlar.”[1]

STK işi, hizmet odaklı olduğu ve herhangi bir meta üretmediği için “üretken olmayan (verimsiz) emektir”. Ancak, sundukları hizmetlerin türü bile kendine özgüdür. Onları, toplumun gelişmesi ve ilerlemesi için gerekli hizmeti sunan öğretmenler, hemşireler, sosyal hizmet uzmanları ile aynı sınıfa koymak doğru olmaz. Birçok STK lideri, kendilerini tam zamanlı insan hakları aktivistleri olarak sunsa da, bu ne üretken, ne gerekli, ne de politik bir iştir. Petras’ın tanımladığı gibi, ulusal burjuvazinin bir parçası olmamalarına rağmen, toplumsal hiyerarşinin üst basamaklarına tırmanmalarına imkân tanıyan istikrarlı ve yüksek maaşlar karşılığında emperyalizmin güvenliğini ve ekonomik çıkarlarını geliştirmeyi hedefleyen hareketlerine halk desteğini sağlamak amacıyla, kendi akrabalarının yoksulluğundan yararlanırlar.

Sol Söylemi Kullanan Aydınlar

Petras’ın işaret ettiği neo-kompradorların bir diğer karakteristik özellikleri, insanları harekete geçirmek için kullandıkları entelektüel arka plan ve söylem türüdür.

“STK’lar Sol’un dilini benimsiyorlar, ‘halkın gücü’, ‘yetkilendirme’, ‘cinsiyet eşitliği’, ‘sürdürülebilir kalkınma’, ‘aşağıdan yukarıya liderlik’ vb. terimlere başvuruyorlar. Sorun şu ki, bu dil, faaliyetlerini komuta eden devlet kurumlarıyla alt düzeydeki bağışçıların işbirliğinin çerçevesine tabidir.”[2]

Emperyalizm, bu neo-komprador ağlarını kurarak, “devrimci” piyadelerine ivme kazandırmak için kendi kötülüklerinden de (yani neoliberalizmin sömürücü toplumsal koşullarından) yararlanmıştır.

“Radikal sosyo-politik hareketlerin ve mücadelelerin büyümesi, eski radikal ve sözde popüler entelektüellere, Avrupalı ve ABD’li çok uluslu şirket ve hükümetlerle yakından bağlantılı ve iyi finanse edilen özel ve kamuya ait kuruluşlara satabilecekleri kazançlı bir meta sağladı.”[3]

Emperyalizmin neo-kompradorlara olan ihtiyacı, siyasi aktivizmi bir istihdam piyasasına dönüştürdü. Böylece, işsiz entelektüeller ve disiplinsiz solcular, devrimci deneyimlerini ve potansiyellerini emperyalist çıkarlara satmak için yarışmaya başladılar.

Neo-kompradorlar, kriz zamanlarında hükümete karşı düşmanca pozisyonlar almak için filizlenirler. Hükümete karşı çıkan toplumsal hareketlere başkanlık eder ve söylemi kendi patronlarının ekonomik ve güvenlik çıkarları lehine şekillendirmeye başlarlar.

Daha az karizmatik neo-kompradorlar, yerel muhbirler olarak hizmet ediyor, patronlarının yaptırımları için hedef seçiyorlar. Daha karizmatik neo-kompradorlar da, muhalif söylemi şekillendirmek gibi daha asil bir arayışla görevlendirilirler. Kendilerini genellikle feminizm, lubunyalara özgürlük ve/veya ırkçılık karşıtlığı gibi davaları savunan insan hakları aktivistleri olarak takdim ederler.

Kısacası neo-kompradorlar, geç dönem emperyalizmin bir yan ürünü olarak yükselen yeni bir sosyo-ekonomik sınıf oluşturuyor ve entelektüelleri alt-orta sınıf statüsünden kurtarıyorlar.

Kompradorların Aksine

“STK’ların Batı tarafından muhalif güç olarak finanse edilmesi, görevdeki gericilerin sendelemesi durumunda bir tür sigorta satın alma amacına hizmet ediyordu.”[4]

Neo-komprador sınıf, daha önceki komprador sınıfla karşılaştırılabilir olsa da özünde farklıdır. Kompradorlar söz konusu olduğunda, burjuvazi, ulusal çıkarlarını olası bir devrimden koruma ihtiyacından hareketle, emperyalizmle işbirliği yapmaya yönlendirilir.

Neo-kompradorlar söz konusu olduğunda ise, entelektüelleri emperyalizmle işbirliği yapmaya iten şey, onların zorlu ekonomik koşullarıdır. Kendileri de gerçekte emperyalizmin ve onun dayattığı neoliberal ekonomik modelin kurbanlarıdır. Ağır maaş çekleri için “isyan ederek” kendilerini neo-liberalizmin ızdırabından kurtarırlar!

Kompradorlar, burjuva sınıfının parçasıdır, yani üretim veya hizmet araçlarına sahiptirler. Neo-kompradorlar ise kendi üretim araçlarına sahip değiller, birincil gelir kaynakları, denizaşırı patronlarıdır.

Hem kompradorlar hem de neo-kompradorlar, emperyalizmin ajanları olarak hareket ederler. Her ikisi de emperyalizmin ekonomik ve güvenlikle ilgili hedeflerini gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır. İlk grup bunu devlet aygıtı aracılığıyla yaparken, ikincisi, bunu devlet aygıtına karşı yapar. Kompradorlar, tipik olarak halkı emperyalizmin hedefleri doğrultusunda disipline etmek için otoriter taktikler kullanırken, ikinciler, emperyalist hedefler lehine ulusal muhalefetle işbirliği yaparak, olası bir anti-emperyalist/anti-kapitalist devrimi etkisiz hâle getirmek için popülizme başvururlar.

Neo-kompradorlar, “ekonominin vahşileştirilmesinden kaynaklanan ve giderek artan hoşnutsuzluğu etkisiz hâle getirmek ve bölmek için halk tabanında faaliyette bulunurlar.”[5]

Komprador ve Neo-Komprador Dinamikler:
İran ve Lübnan Örneklerinin Karşılaştırılması

Neo-kompradorlar, bir halk devrimi durumunda tipik olarak kompradorların yerini alırlar.

Örneğin İran’da, son Şah Muhammed Rıza Pehlevi, Soğuk Savaş sırasında Ortadoğu’yu komünizm ve Arap milliyetçiliğinin etkisine karşı korumak için, en büyük ordulardan biri aracılığıyla, ABD’nin önde gelen işbirlikçisi olarak hizmet etmişti. Şah mesela, saltanata karşı gelişen ve “Zufar Ayaklanması” olarak adlandırılan sosyalist devrimi bastırmak için Umman’a asker konuşlandırmıştı. Ayrıca ellilerde Şamun’un aşırı sağcı hükümetine, radikal Arap milliyetçiliğinin artan etkisine karşı kapsamlı yardım teklif etti ve Beyrut’ta SAVAK (İran Ulusal İstihbarat ve Güvenlik Teşkilâtı) için bir karargâh ofisi kurdu. Şah’ın 1979’da İran’da anti-emperyalist bir rejim tesis eden İslam Devrimi tarafından devrilmesinden sonra, kompradorlar (yani emperyalizmle işbirliği yapan burjuvazi) devrim mahkemelerince topluca idam edildiler.

Devrimden sonra, İran hükümeti her türlü işbirlikçiden temizlendi. ABD emperyalizmi, artık anti-emperyalist olan hükümeti baltalamaya çalışmak ve İran’da kendi güvenlik ve ekonomi hedeflerini gerçekleştirmek için oradaki neo-kompradorları kışkırtmaya başladı.

Neo-kompradorlar, olağan hâlleriyle, kompradorların yerine geçmektedirler, ancak bazı durumlarda da bir arada var olmaktadırlar.

Örneğin Lübnan’daki STK’lar, 2006 Temmuz Savaşı’ndan, yani Hizbullah’ın geniş çaplı bir “İsrail” işgaline karşılık vererek caydırıcılık denklemini dayatmayı başarmasının ardından, mantar gibi çoğalmaya başladılar. Hizbullah, Amerikan güvenlik çıkarları için daha belirgin bir tehdit hâline geldi ve aynı anda daha fazla Lübnanlı taraf, Lübnan direniş hareketinin silâhsızlandırılması çağrısında bulundu.

Başlangıçta 14 Mart Koalisyonu’nun partileri bu gündemin öncüleriydi. 14 Mart Koalisyonu kompradorlardan oluşuyordu. Çoğu Lübnan burjuvazisinin bir parçası, bankaların ve benzin istasyonlarının sahipleri ve birçok şirkette hissedardı. Ayrıca 8 Mart Koalisyonu üyesi partilerle birlikte Lübnan hükümetini 18 yıl yönettiler. 14 Mart Koalisyonu, ABD’nin Hizbullah’ı silâhsızlandırma konusundaki güvenlik hedefini gerçekleştirmede açıkça başarısız oldu, ancak yine de yönetimden ihraç edilmediler.

Hizbullah, Lübnan’ın tartışmalı siyasi sisteminin mezhepsel ayrılığa dayalı olması yüzünden bunlarla bir arada yaşamaya devam etti. 2019’da, Lübnan hükümeti ve bankaları tarafından uygulanan sömürücü neoliberal politikalara karşı tüm Lübnan’da geniş çaplı protestolar patlak verdi. Protestolar, açıkça genel olarak “düzen”e yönelikti. Radikal bir sosyo-politik hareketin bu atmosferi, ABD’nin neo-kompradorları için mükemmel bir üreme alanı işlevi gördü. Başlangıçta Lübnan bankalarının Ponzi planına ve hükümetin neoliberal politikalarına karşı muhalefet olarak başlayan şey, Batı tarafından finanse edilen partiler ve medya platformları tarafından Hizbullah’ın silâhsızlandırılması çağrılarına dönüştürüldü.

Neo-kompradorlar ve kompradorlar, bir arada bulundukları ender durumlarda bile rakip olarak takdim edilirler. İkinciler, olağan hâliyle yönetici elitin, yani oligarşinin bir parçasıdır, birinciler ise STK’larda, küçük muhalefet gruplarında veya alternatif medyada örgütlenmiştir.

“STK kitlesi, sınıf kökenlerini terk edip halk hareketlerine katılacak olan ‘serbest dolaşımlı’ kamu entelektüellerinin çoğunu kendi bünyesine kattı. Neticede, kapitalizmin derin krizleri ile önemli örgütlü devrimci hareketlerin yokluğu arasında geçici bir boşluk oluştu.[6]

Sammy Ismail
2 Şubat 2023
Kaynak
Çeviri: Medya Şafak

Dipnotlar:
[1] J. Petras, 2007, s. 430.

[2] A.g.e., s. 434.

[3] A.g.e., s. 432.

[4] A.g.e., s. 432.

[5] A.g.e., s. 440.

[6] A.g.e., s. 440.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder