James Petras’ın
“STK’lar Emperyalizmin Hizmetinde”
Makalesi İncelemesi
James
Petras'ın yazdığı “STK’lar Emperyalizmin Hizmetinde” başlıklı makale, bugün Küresel
Güney’deki toplumlarda emperyalizmi bilimsel açıdan gözler önüne seriyor.
Yazar, “kapitalizmin ve dolayısıyla emperyalizmin, kendisini devam ettirme
çabasıyla sürekli olarak geliştiği” öncülünden hareket ediyor. James Petras,
emperyalizm üzerine yaptığı incelemede neo-kompradorları analiz birimi olarak
alıyor.
Bu
tür çalışmaların nedeni, Bilimsel Sosyalizmi, modası geçmiş bir teoriyi
modernleştirme bahanesiyle çarpıtıp devrimci üsluplar kullanarak, STK’lar
tarafından kurumsallaştırılan ve Batı fonları tarafından desteklenen bir siyasi
aktivizm ideolojisine dönüştüren bugünün solcu söylemi karşısında duyulan derin
hayal kırıklığıdır.
Petras’ın
Emperyalizm Anlayışının Öncülleri
Birinci
Öncül:
Emperyalizm,
kapitalizmin gelişiminin zorunlu bir yan ürünüdür. Serbest rekabetin kurumsallaşmasından,
bankaları istihdam ederek tekelci bir şekilde gelişmeye ve ardından ucuz işgücü
ve yağmalanmış kaynaklardan kazanç elde etmek için sanayileri denizaşırı
ülkelere taşımaya kadar uzanır.
İkinci
Öncül:
Tarihin
ileri bir çağı olarak emperyalizmden önce sömürgecilik gelir. Büyük Britanya ve
Fransa orduları, diğer ulusları sömürgeleştirme fetihlerine önderlik ediyordu.
Bu fetihlerde amaç, doğrudan işgal yoluyla bu ulusların kaynaklarını yağmalamak
ve halklarını kendi amaçları için sömürmekti.
Üçüncü
Öncül:
Tıpkı
içinde geliştiği kapitalizm gibi emperyalizmi sömürü temelli bir çelişki
koşullamıştır. Gizli çelişki, emperyalizm ile kapitalizmi olumsuzlamayı ve
böylece statükoyu alt üst etmeyi amaçlayan devrimci bir karşıt güç (sırasıyla
anti-emperyalist parti, proletaryanın partisi) tarafından çözüme doğru
yönlendirilir (veya dengelenir).
Dördüncü
Öncül:
Gerici
güçler, sömürünün çelişkisini sürdürmeyi amaçlarlar. James Petras ve bir avuç
anti-emperyalist sosyalist akademisyen, yeni geliştirdikleri yaklaşım dâhilinde,
sömürüyü sürdürmeyi amaçlayan gerici güçlerin (aktörlerin ve taktiklerin) en
iyi sonuçları elde etmek adına, tarihsel planda dinamik bir şekilde geliştiklerini
tespit ederler. Petras, farklı demografik özelliklere hitap eden, farklı demografileri
teşvik veya terörize etmek için havuç ve sopa gibi farklı taktikler kullanan
aktörler üzerinde durur.
Kapitalizmde
gizli olan sömürü çelişkisi, emperyalizme kadar uzanır, neticede ikincisi
birincisinin bir yan ürünüdür. İşçilerin kapitalistler tarafından sömürülmesi,
ulusal boyutun ötesinde uluslararası bir boyuta sahiptir. Sömürünün periferiye,
önce doğrudan işgal ve/veya yerleşimlerle (yani sömürgecilik), ardından aracılı
kontrolle (yani kompradorculukla) ve ardından, ortaklaşa toplumsal hareketlerle
(yani neo-kompradorculuk) taşınır.
Güney
Batı Asya’daki Kompradorlar
Avrupalı
yerleşimci kolonileri, yerli kurtuluş hareketlerinin ortaya çıkması ve aynı
zamanda ABD imparatorluğu ile çelişmeleri nedeniyle dünya genelinde yavaşça
ortadan kalktılar. Emperyalizm, sistematik sömürünün uluslararası rejimi olarak
sömürgeciliğin yerini aldı. Sömürgeci hegemonya taktikleri yerini emperyalist
hegemonya taktiklerine bıraktı. Emperyalizmin bir taktiği, eski sömürgecilerle
yakın ilişkilere sahip yerel burjuvaziyi (ve/veya feodal beyleri) yönetici
sınıf olarak atayarak, eski sömürgeciye bağlı yerli rejimleri pekiştirmekti. Bu
yönetim formülü, sömürgecilerin, kendi kaderini tayin etme maskesi ardında eski
yerleşimci kolonilerindeki çıkarlarını korumalarına izin verdi.
Doğu
Akdeniz Ülkeleri
Lübnan’da,
Fransız sömürgesinden kurtuluş ardında, çeşitli şehirli seçkinlerden oluşan bir
avuç üst sınıf egemen aile bıraktı. Bazı oligarşiler, dinsel yakınlık, ailevi
bağlar ve en önemlisi, ortak çıkarlar nedeniyle Fransızlarla yakından
bağlantılıydı. Irak ve Ürdün’de Haşimi hanedanları, İngiliz sömürgeciliğinin
yerini aldılar.
Körfez
Körfez’deki
yetki devri ise farklıydı. Arabistan ve İran sömürgeleştirilmedi, ama onlar da
Britanya ile bağları olan yerli işbirlikçilerin kurbanı oldular. İran’da,
petrol zengini bu Asya ülkesini yönetmek için Pehlevi hanedanı atandı. Körfez’in
karşı tarafında, Suud klanı, Yarımada’nın farklı kabilelerine baskın
düzenleyerek ve onları katlederek Arabistan’ın geneline hâkim oldu ve ardından
da petrol çıkarıp ihraç etmek için İngilizlerle bağlar kurdu.
Filistin
Filistin,
yerli yöneticilerin sömürgecilerin yerini alma eğiliminin tek istisnasıdır.
Filistin’e hükmeden otorite olarak, İngiliz sömürgeciliğinin yerini Siyonizm
aldı. “İsrail”, yerleşimci bir sömürgeci varlık olmasına rağmen, Avrupa
sömürgeciliğinin uluslararası rejiminin şemsiyesi altına değil, daha çok Pax
Amerikan emperyalizminin uluslararası rejiminin şemsiyesi altına girer. “İsrail”in
bölgede “gelişmiş bir Amerikan askeri üssü” olarak hareket ettiği açıktır.
Neo-kompradorları
Tanımlamak
Dekolonizasyon
süreci, Fransa ve Büyük Britanya’nın sömürgeci imparatorluklarını etkisiz hâle
getirdi ve arkasında çok sayıda nispeten özerk ulus-devlet bıraktı. Emperyalizm,
sömürgeciliğin yerini aldı. ABD, selefi Avrupalı güçler üzerindeki hâkimiyet
alanını miras edindi.
Komprador
sınıf, eski sömürgeciler ve ardından dönemin emperyalistleri tarafından onların
yerine hareket etmek üzere görevlendirilen burjuva sınıfıdır. Feodal ailelerden
gelen bu kompradorlar, doğal olarak zengin ve nüfuzluydular. Akrabaları
üzerindeki otoriteleri, denizaşırı patronlarına verdikleri taahhütlerle daha da
pekiştirildi.
Buna
karşılık, neo-komprador sınıf, zorunlu olarak burjuva karakteri tarafından
şartlandırılmış değildir (yani bir neo-komprador, üretim araçlarına sahip olmak
zorunda değildir). Neokompradorlar, orta ve alt sınıfların entelektüel
katmanlarıdır. Denizaşırı patronları tarafından kendilerine akıtılan yabancı
sermaye akışı yoluyla sosyal sınıflar hiyerarşisinde yukarı tırmanırlar.
STK
Liderleri
James
Petras, neo-kompradorları National Endowment for Democracy (Ulusal
Demokrasi Vakfı -NED) gibi Batı fonları/kuruluşları ve Açık Toplum Vakfı,
Ulusal Demokrasi Enstitüsü, Avrupa Demokrasi Vakfı, ABD Uluslararası Kalkınma
Ajansı, Ortadoğu Politika Enstitüsü, Uluslararası Cumhuriyet Enstitüsü gibi
diğer türevleri tarafından desteklenen STK’ların liderleri olarak tanımlıyor.
Bunların esas olarak sivil toplum örgütlerine örtülü devlet finansmanı için
cephe görevi gören Avrupa Demokrasi Vakfı gibi Avrupalı versiyonları mevcut.
NED
fonu, altmışlarda, özellikle ABD ile SSCB arasındaki soğuk savaş sırasında
ideolojik mücadele amacıyla, CIA örtülü finansmanına bir alternatif olarak,
Amerikan Başkanı Lyndon Johnson tarafından kuruldu. Doğu Avrupa’daki özel
gazetelerin ve partilerin CIA’den fon aldığının ortaya çıkmasının ardından,
Başkan Johnson, uluslararası forumlarda komünist ülkelerle yaşanacak diplomatik
gerginliklerden kaçınmak için, denizaşırı ülkelerdeki bu sponsor-alıcı
ilişkisini NED’i öne sürerek, bir kamu-özel mekanizması yerine özel-özel
mekanizmasına dönüştürmeyi seçti. Ek olarak, Açık Toplum Vakfı'nın kurucusu
Amerikalı (hayırsever!) Georges Soros, Doğu Avrupa’da sosyalizmin çöküşüne
neden olan renkli devrimlerin planlanmasında kilit bir rol oynadı.
Liderleri
neo-komprador sınıfı oluşturan söz konusu STK’lar, özellikle anlatıları
şekillendirmek ve siyasi söyleme dâhil etmekle uğraşanlardır. Yani düşünce
kuruluşları gibi parti veya gazete formundaki STK’lardır, kesinlikle Sınır
Tanımayan Doktorlar türünden STK’lardan söz etmiyoruz.
Üretici
Olmayan Sınıf
“STK liderleri, herhangi
bir yararlı meta üretmeyen, ancak bağışçı ülkeler için hizmet üretme işlevi
gören bir tür neo-komprador grup olarak tasavvur edilebilir. Bunlar, esas
olarak bireysel çıkarlar için ülke içindeki yoksulluğun ticaretini yaparlar.”[1]
STK
işi, hizmet odaklı olduğu ve herhangi bir meta üretmediği için “üretken olmayan
(verimsiz) emektir”. Ancak, sundukları hizmetlerin türü bile kendine özgüdür.
Onları, toplumun gelişmesi ve ilerlemesi için gerekli hizmeti sunan
öğretmenler, hemşireler, sosyal hizmet uzmanları ile aynı sınıfa koymak doğru
olmaz. Birçok STK lideri, kendilerini tam zamanlı insan hakları aktivistleri
olarak sunsa da, bu ne üretken, ne gerekli, ne de politik bir iştir. Petras’ın
tanımladığı gibi, ulusal burjuvazinin bir parçası olmamalarına rağmen,
toplumsal hiyerarşinin üst basamaklarına tırmanmalarına imkân tanıyan
istikrarlı ve yüksek maaşlar karşılığında emperyalizmin güvenliğini ve ekonomik
çıkarlarını geliştirmeyi hedefleyen hareketlerine halk desteğini sağlamak
amacıyla, kendi akrabalarının yoksulluğundan yararlanırlar.
Sol
Söylemi Kullanan Aydınlar
Petras’ın
işaret ettiği neo-kompradorların bir diğer karakteristik özellikleri, insanları
harekete geçirmek için kullandıkları entelektüel arka plan ve söylem türüdür.
“STK’lar Sol’un dilini
benimsiyorlar, ‘halkın gücü’, ‘yetkilendirme’, ‘cinsiyet eşitliği’, ‘sürdürülebilir
kalkınma’, ‘aşağıdan yukarıya liderlik’ vb. terimlere başvuruyorlar. Sorun şu
ki, bu dil, faaliyetlerini komuta eden devlet kurumlarıyla alt düzeydeki
bağışçıların işbirliğinin çerçevesine tabidir.”[2]
Emperyalizm,
bu neo-komprador ağlarını kurarak, “devrimci” piyadelerine ivme kazandırmak
için kendi kötülüklerinden de (yani neoliberalizmin sömürücü toplumsal
koşullarından) yararlanmıştır.
“Radikal sosyo-politik
hareketlerin ve mücadelelerin büyümesi, eski radikal ve sözde popüler
entelektüellere, Avrupalı ve ABD’li çok uluslu şirket ve hükümetlerle yakından
bağlantılı ve iyi finanse edilen özel ve kamuya ait kuruluşlara satabilecekleri
kazançlı bir meta sağladı.”[3]
Emperyalizmin
neo-kompradorlara olan ihtiyacı, siyasi aktivizmi bir istihdam piyasasına
dönüştürdü. Böylece, işsiz entelektüeller ve disiplinsiz solcular, devrimci
deneyimlerini ve potansiyellerini emperyalist çıkarlara satmak için yarışmaya
başladılar.
Neo-kompradorlar,
kriz zamanlarında hükümete karşı düşmanca pozisyonlar almak için filizlenirler.
Hükümete karşı çıkan toplumsal hareketlere başkanlık eder ve söylemi kendi
patronlarının ekonomik ve güvenlik çıkarları lehine şekillendirmeye başlarlar.
Daha
az karizmatik neo-kompradorlar, yerel muhbirler olarak hizmet ediyor,
patronlarının yaptırımları için hedef seçiyorlar. Daha karizmatik
neo-kompradorlar da, muhalif söylemi şekillendirmek gibi daha asil bir arayışla
görevlendirilirler. Kendilerini genellikle feminizm, lubunyalara özgürlük
ve/veya ırkçılık karşıtlığı gibi davaları savunan insan hakları aktivistleri
olarak takdim ederler.
Kısacası
neo-kompradorlar, geç dönem emperyalizmin bir yan ürünü olarak yükselen yeni
bir sosyo-ekonomik sınıf oluşturuyor ve entelektüelleri alt-orta sınıf
statüsünden kurtarıyorlar.
Kompradorların
Aksine
“STK’ların Batı tarafından
muhalif güç olarak finanse edilmesi, görevdeki gericilerin sendelemesi
durumunda bir tür sigorta satın alma amacına hizmet ediyordu.”[4]
Neo-komprador
sınıf, daha önceki komprador sınıfla karşılaştırılabilir olsa da özünde farklıdır.
Kompradorlar söz konusu olduğunda, burjuvazi, ulusal çıkarlarını olası bir
devrimden koruma ihtiyacından hareketle, emperyalizmle işbirliği yapmaya
yönlendirilir.
Neo-kompradorlar
söz konusu olduğunda ise, entelektüelleri emperyalizmle işbirliği yapmaya iten
şey, onların zorlu ekonomik koşullarıdır. Kendileri de gerçekte emperyalizmin
ve onun dayattığı neoliberal ekonomik modelin kurbanlarıdır. Ağır maaş çekleri
için “isyan ederek” kendilerini neo-liberalizmin ızdırabından kurtarırlar!
Kompradorlar,
burjuva sınıfının parçasıdır, yani üretim veya hizmet araçlarına sahiptirler.
Neo-kompradorlar ise kendi üretim araçlarına sahip değiller, birincil gelir
kaynakları, denizaşırı patronlarıdır.
Hem
kompradorlar hem de neo-kompradorlar, emperyalizmin ajanları olarak hareket
ederler. Her ikisi de emperyalizmin ekonomik ve güvenlikle ilgili hedeflerini
gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır. İlk grup bunu devlet aygıtı aracılığıyla
yaparken, ikincisi, bunu devlet aygıtına karşı yapar. Kompradorlar, tipik
olarak halkı emperyalizmin hedefleri doğrultusunda disipline etmek için otoriter
taktikler kullanırken, ikinciler, emperyalist hedefler lehine ulusal
muhalefetle işbirliği yaparak, olası bir anti-emperyalist/anti-kapitalist
devrimi etkisiz hâle getirmek için popülizme başvururlar.
Neo-kompradorlar,
“ekonominin vahşileştirilmesinden kaynaklanan ve giderek artan hoşnutsuzluğu
etkisiz hâle getirmek ve bölmek için halk tabanında faaliyette bulunurlar.”[5]
Komprador
ve Neo-Komprador Dinamikler:
İran ve Lübnan Örneklerinin Karşılaştırılması
Neo-kompradorlar,
bir halk devrimi durumunda tipik olarak kompradorların yerini alırlar.
Örneğin
İran’da, son Şah Muhammed Rıza Pehlevi, Soğuk Savaş sırasında Ortadoğu’yu
komünizm ve Arap milliyetçiliğinin etkisine karşı korumak için, en büyük
ordulardan biri aracılığıyla, ABD’nin önde gelen işbirlikçisi olarak hizmet
etmişti. Şah mesela, saltanata karşı gelişen ve “Zufar Ayaklanması” olarak
adlandırılan sosyalist devrimi bastırmak için Umman’a asker konuşlandırmıştı.
Ayrıca ellilerde Şamun’un aşırı sağcı hükümetine, radikal Arap milliyetçiliğinin
artan etkisine karşı kapsamlı yardım teklif etti ve Beyrut’ta SAVAK (İran
Ulusal İstihbarat ve Güvenlik Teşkilâtı) için bir karargâh ofisi kurdu. Şah’ın
1979’da İran’da anti-emperyalist bir rejim tesis eden İslam Devrimi tarafından
devrilmesinden sonra, kompradorlar (yani emperyalizmle işbirliği yapan
burjuvazi) devrim mahkemelerince topluca idam edildiler.
Devrimden
sonra, İran hükümeti her türlü işbirlikçiden temizlendi. ABD emperyalizmi,
artık anti-emperyalist olan hükümeti baltalamaya çalışmak ve İran’da kendi
güvenlik ve ekonomi hedeflerini gerçekleştirmek için oradaki neo-kompradorları
kışkırtmaya başladı.
Neo-kompradorlar,
olağan hâlleriyle, kompradorların yerine geçmektedirler, ancak bazı durumlarda
da bir arada var olmaktadırlar.
Örneğin
Lübnan’daki STK’lar, 2006 Temmuz Savaşı’ndan, yani Hizbullah’ın geniş çaplı bir
“İsrail” işgaline karşılık vererek caydırıcılık denklemini dayatmayı
başarmasının ardından, mantar gibi çoğalmaya başladılar. Hizbullah, Amerikan
güvenlik çıkarları için daha belirgin bir tehdit hâline geldi ve aynı anda daha
fazla Lübnanlı taraf, Lübnan direniş hareketinin silâhsızlandırılması
çağrısında bulundu.
Başlangıçta
14 Mart Koalisyonu’nun partileri bu gündemin öncüleriydi. 14 Mart Koalisyonu kompradorlardan
oluşuyordu. Çoğu Lübnan burjuvazisinin bir parçası, bankaların ve benzin
istasyonlarının sahipleri ve birçok şirkette hissedardı. Ayrıca 8 Mart
Koalisyonu üyesi partilerle birlikte Lübnan hükümetini 18 yıl yönettiler. 14
Mart Koalisyonu, ABD’nin Hizbullah’ı silâhsızlandırma konusundaki güvenlik
hedefini gerçekleştirmede açıkça başarısız oldu, ancak yine de yönetimden ihraç
edilmediler.
Hizbullah,
Lübnan’ın tartışmalı siyasi sisteminin mezhepsel ayrılığa dayalı olması
yüzünden bunlarla bir arada yaşamaya devam etti. 2019’da, Lübnan hükümeti ve
bankaları tarafından uygulanan sömürücü neoliberal politikalara karşı tüm
Lübnan’da geniş çaplı protestolar patlak verdi. Protestolar, açıkça genel olarak
“düzen”e yönelikti. Radikal bir sosyo-politik hareketin bu atmosferi, ABD’nin
neo-kompradorları için mükemmel bir üreme alanı işlevi gördü. Başlangıçta
Lübnan bankalarının Ponzi planına ve hükümetin neoliberal politikalarına karşı
muhalefet olarak başlayan şey, Batı tarafından finanse edilen partiler ve medya
platformları tarafından Hizbullah’ın silâhsızlandırılması çağrılarına
dönüştürüldü.
Neo-kompradorlar
ve kompradorlar, bir arada bulundukları ender durumlarda bile rakip olarak takdim
edilirler. İkinciler, olağan hâliyle yönetici elitin, yani oligarşinin bir
parçasıdır, birinciler ise STK’larda, küçük muhalefet gruplarında veya
alternatif medyada örgütlenmiştir.
“STK
kitlesi, sınıf kökenlerini terk edip halk hareketlerine katılacak olan ‘serbest
dolaşımlı’ kamu entelektüellerinin çoğunu kendi bünyesine kattı. Neticede,
kapitalizmin derin krizleri ile önemli örgütlü devrimci hareketlerin yokluğu arasında
geçici bir boşluk oluştu.[6]
Sammy Ismail
2
Şubat 2023
Kaynak
Çeviri: Medya Şafak
Dipnotlar:
[1] J. Petras, 2007, s. 430.
[2]
A.g.e., s. 434.
[3]
A.g.e., s. 432.
[4]
A.g.e., s. 432.
[5]
A.g.e., s. 440.
[6]
A.g.e., s. 440.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder