Pages

02 Ocak 2023

Siyonist Monşer


Yalçın Küçük, “Siyonizmin Türkiye’de İsrail’den daha güçlü olduğunu” söylüyordu. Bu sözün bir kanıtı da TKP Danışma Kurulu Üyesi Engin Solakoğlu’dur.

Solakoğlu, “aile”dendir. Partisi, “aile”den olmayanın yukarıya tırmanamadığı bir kast sisteminden ibarettir. Kendi ifadesiyle, Orhan Suda’nın akrabasıdır.[1] Onomastik açıdan “Suda”, Hz. Musa’dır. Eski bir yoldaşının dediğine göre, partisinin eski başkanı Aydemir Güler’in eski eşi de aynı “aile”dendir.[2] Solakoğlu’yu eskiden diplomat, şimdilerde TKP’li yapan, bu “aile” ilişkileridir. Başka bir vasfı yoktur.

Dolayısıyla, bu eski diplomatın “İsrail’i Ne Yapacağız?” sorusunu bugün sorması, sorgulanmalıdır.[3] Çocuk istismarı, tarikatlar, AKP gündeminde, solun kendisine açılan kum havuzunda belirli hassasiyetlerin kaşındığı, kültür savaşının bir cephesinin tahkim edildiği koşullarda, gündeme tabii ki İsrail getirilmeli, bu sayede İsrail’in varlığı meşrulaştırılmalıdır. Solakoğlu, bu taktikleri amirlerinden ve Koç ailesi içerisindeki sahiplerinden öğreniyor olmalıdır.

Solakoğlu, muhtemeldir ki o “aile” ilişkileri sayesinde diplomat olmuştur. Üstelik dışişlerine, Siyonizmin ve İsrail’le ilişkilerin hâkim olduğu, daha doğrusu, zaten varolan bu hâkimiyetin alenileştiği dönemde girebilmiştir. Gene Yalçın Küçük’e göre, bu ülkede her dışişleri bakanı, “aile” içerisinden seçilmelidir. Dışişleri kadrosunun İsrail ve ABD’ye göre belirlendiği, herkesin malumudur.

Solakoğlu, Batı Çalışma Grubu’nun, Çevik Bir’in, İsrail için yapılan 28 Şubat darbesinin hâkim olduğu dönemin elemanıdır. Çevik Bir’in dediğine göre, ordusu “Türk-İsrail ilişkilerinin tehlikeye girmesine mani olmak” için müdahil olmuştur.[4] “Aile”den olan Aydemir Güler, o dönemde ordunun dinci ve milliyetçi pürüzleri temizlediği, sosyalizme yol açtığı iddiasındadır.[5] Çevik Bir, o temizliğin “istikrar ve demokrasi için” olduğunu söylemektedir. TKP gibi sol partiler, “o istikrar ve demokrasi hangi sınıfsal güçler için vardır?” sorusu sorulmasın diye vardırlar. Türban Neyi Örtüyor broşürü de bizatihi bazı gerçekleri örtmek için hazırlanmıştır.

Eski başkanın sözünü ettiği “dinci ve milliyetçi pürüzler”se İsrail’e dairdir. Bir din ve bir millet olarak varolma mücadelesi yürüten İsrail devleti, bölgedeki dinî ve millî direniş hattını kırmadan yol alamayacağını çok önceden görmüştür. Kimi sosyalistlerin ön plana çıkması, tesadüfi değildir. Bu sosyalistler, İsrail adına ve İsrail için dine ve millete savaş açmışlardır. Din ve milletle koşulsuz mücadeleleri, İsrail içindir. Mücadelenin özü Siyonisttir. Bu solcular eliyle sosyalizm mücadelesi, küçük burjuva bir din ve millet düşmanlığına indirgenmiştir.

Bu tür solcular, İsrail’le, İsrail kadar ve İsrail için varolabileceklerini bilmektedirler. Tüm teorileri, ideolojileri ve politikaları, emperyalizmin soktuğu o kama, kurduğu o karakol içindir.

Solcular, “dış devlet”, yani dış güçlerin, dışarıdan ve dışarıda kurduğu Türkiye devletinin kendilerine açtıkları alandan memnundurlar. O kama ve o karakol, sosyalistlerce savunulmalıdır. Kama ve karakol, onlara uydurulmuş bir “sol” ideolojiyle koruma altına alınmalıdır. “İsrail’i ne yapacağız?” sorusuna, o kasti soruya “elbette yıkacağız!” cevabını artık kimse vermesin diye uğraşılmalıdır. TKP ve monşerleri, bunun için vardır.

Neticede Engin Solakoğlu, Kemal Okuyan’ın ifadesiyle, “28 Şubat sürecinde gerçekten bir darbe yaşanma ihtimalinin konuşulduğu günlerde orduda görevli bir yarbayca aranıp ‘önlemlerinizi alın’ diye uyardığı”, devletin sonradan icazet verdiği partinin üyesidir.

28 Şubat, Çevik Bir’in ve İsrail’in darbesiyse eğer, TKP de “aile”nin İsrail gibi dış güçlerle kurduğu ilişkinin bir neticesidir. Parti, bu ilişki sayesinde resmilenmiş, tescillenmiş ve meşrulaşmıştır. Şeriat, onların şeriatıdır!

Bugün Siyonist monşer, rüzgârı arkasına aldığını biliyor, devletinin gericilikle mücadelesine ortak olduğunu görüyor, fırsattan istifade ederek, bir din devleti olan İsrail’ini meşrulaştırmaya çalışıyor, ona methiyeler dizmek için fırsat kolluyor. İşini yapıyor. Emekliliğini geçirmek için kendisine bahşedilen tatil beldesinden ahkam kesmeyi solculuk zannediyor.

Bu noktada Solakoğlu, emperyalizmin ve Siyonizmin uşağı olan solcuların o bayat sakızını çiğniyor. İsrail’in “laik, modern ve ilerici” olduğunu, Ortadoğu bataklığında, Ortaçağ’ın karanlık deryalarında savunulması gereken bir “fener” olarak görülmesi gerektiğini söylüyor. Siyonist monşerlerin mideye indirdikleri koşer olmayan karideslerden ve şaraplardan bahsediyor. Bu sayede İsrail’i, en azından CHP kitlesi içerisinde, meşru kılmaya çalışıyor. İsrail’deki aşırı sağcılık, bu tür solcular eliyle meşrulaştırılıyor. Çünkü bu solcular, “bakmayın çok sağcı göründüklerine. O sağcılık, Filistin tarafını ezmek için şart. O yüzden görmezden gelinmeli, yol kazası olarak görülmeli” diyorlar. Sağcı faşist iktidarı aklıyorlar.

Aynı boş yazısında Solakoğlu, “Kahrolsun İsrail” söylemini AKP’ye ve İran’a kapatarak, boşa düşürmeye, değersizleştirmeye çalışıyor. Solun İsrail düşmanlığını ortadan kaldırmak için uğraşıyor. “İsrailli emekçinin en az Filistinli emekçi kadar insanca ve barış içinde yaşama hakkı var” gibi bomboş bir laf ediyor. Bu tür gevezeliği, İsrail düşmanlığını zihinlerden sildiği zannı üzerinden yapabiliyor. Aslında bu tür solcular, Filistinli emekçinin yaşama hakkı olduğuna inanmıyorlar.

Siyonist monşer, “İsrailli emekçi”nin gasıp olduğunu, yerleşimci siyaset denilen suça ortaklık ettiğini, yağmaya karşı çıkamayacağını, Filistin’deki sömürü ve zulümle mücadele edemeyeceğini görmüyor. Bir yalanı kendisi gibi meşrulaştırmak için uğraşıyor. İşçicilik, bu solculardaki dinciliği ve milliyetçiliği gizliyor.

Tabii her Siyonist gibi Solakoğlu da “Yahudiler, insanlık tarihinin en kapsamlı ve acımasız soykırımına uğramış bir halk olarak neden bir yurt sahibi olamasınlar?” yalanına sarılıyor. Oysa Yahudilerin bir yurdu var: Filistin! Solakoğlu, bu gerçeği inkâr ediyor.

Yazının devamında yazar, bozacı olarak kendisine şıracı kabul ettiği özneyi şahit tutma kolaycılığına başvuruyor. Sovyetler’in İsrail’e verdiği desteğe işaret ediyor, kendi ülkesinin verdiği desteği görmezden gelerek.

Filistin’e destek sunan, Bakû Kurultayı’nda Yahudi devletinin İngiliz oyunu olarak devreye sokulduğunu, İngiliz emperyalizminin ajanı ve silahı olduğunu, Siyonist siyasetin gerici kabul edilmesi gerektiğini tespit edip karşı çıkan Sovyetler[6], bu siyasetini İkinci Dünya Savaşı’nın yaşandığı, Soğuk Savaş’ın başladığı momentte değiştiriyor. Çünkü bir rivayete göre Sovyetler, atom bombası çalışmalarında yer alan Yahudi bilim insanlarından bombanın sırlarını alma karşılığında İsrail devletini tanımayı kabul ediyor. Bu tarihsel süreç ve gerçekler, Siyonist monşeri zerre ilgilendirmiyor. O, emperyalistlerin gölgesinde solculuk yapmaya ahdetmiş bir kişi.

Çünkü Solakoğlu, 28 Şubat darbesiyle iç edilmiş, dış devlete örgütlenmiş sol partinin elemanı. Emredileni yapıyor, emredileni yazıyor.

Partisi dış devlete örgütlendiği için, pandemi sürecinde kapanmaları savunuyor, maske ve aşı yaygarası kopartıyor, tedarik zincirlerindeki ve işçi sınıfının yaşam koşullarındaki kötüleşmeye ses çıkartmıyor, yeşil dönüşüme, etsiz, sütsüz hayat kurgusuna, Paris iklim anlaşmasına destek sunuyor, hâsılı, tekellerin ve devletlerin suflesine göre hareket ediyor. Bugün parti, sol siyaseti, meritokrasiye ve teknokrasiye mahkûm ediyor.

Parti’nin 28 Şubat’la kurduğu ilişki, Solakoğlu gibi liberalleri vitrine koymaya mecbur ediyor. Dış devletle kurulan ilişki ise partiyi batıdan gelen emirlere teslim olmaya itiyor. Bu koşullarda komünist siyaset, liberalizmle tanımlı hâle getiriliyor.

Bu monşerin ait olduğu “aile”nin diğer bir ferdi olan Aydemir Güler, geçenlerde HDP’yi azarlıyordu. Yahudilere hak görülen devleti Kürd’e hak görmeyen bu sol siyasetçi, HalkTV’de katıldığı programda “HDP’nin kayyımlara karşı çıkmadığını, kayyımın kurduğu belediye meclislerinde AKP’yle birlikte çalışmaya devam ettiğini” söylüyordu.[7] Bu sözün üzerine Sezgin Tanrıkulu, “Yalnız bir hata var, kayyım atanınca belediye meclisi ortadan kalkıyor” dedi. Aydemir Güler, utanma nedir bilmeden, ahkam kesmeye, ezilen Kürd’e parmak sallayıp onu azarlamaya devam etti. Onu aslında kendi hizasına çekmek için azarlıyordu.

Vegan Zülâl ile birlikte veganlığı devlet planlama ofisi üzerinden halka dayatma hayali kuran[8] Solakoğlu gibi monşerlerin subaşlarını tuttuğu bir partide işçiye, yoksula ve halka yer olamaz. “Aile”nin sömürülenden ve ezilenden yana olamayacağı görülmeli.

Geçenlerde vefat eden partili yoldaşlarının ardından bir partili, Attila İlhan’ın şiirini aktarıyor.[9] Şiir üzerinden o partili, partisinin “ağır İttihatçı, hafif İştirakiyun” olduğunu ikrar ediyor. Bu ağır İttihatçılığı ve ona vurarak pastadan pay kopartmak için kullandığı İtilafçılığı, ancak o hafife aldıkları iştirakiyun eleştirebilir. Bunu biliyorlar, bu bilinçle düşmanlık ediyorlar. İştirakî blogun okunmasını bu sebeple yasaklıyorlar. Varlıklarını bu düşmanlığa borçlu olduklarını biliyorlar.

Eren Balkır
22 Aralık 2022

Dipnotlar:
[1] Engin Solakoğlu, “Orhan Suda”, 22 Aralık 2022, X.

[2] Ali Haluk İmeryüz, “Aydemir Güler”, 22 Aralık 2022, X.

[3] Engin Solakoğlu, “İsrail’i Ne Yapacağız?”, 19 Aralık 2022, Sol.

[4] Çevik Bir ve Martin Sherman, “Türkiye Artı İsrail”, 2002, İştiraki.

[5] Aydın Giritli, “Restorasyon Kemalizmi”, Haziran 1998, Sayı 57, Gelenek.

[6] “Bakû ve Yahudiler”, 1920, İştiraki. Solakoğlu türü kişilerin işaret etmeyi çok sevdikleri solcu Siyonistler konusunda ise Komintern şu değerlendirmeyi yapıyor: “Siyonizmin sol kanadı olarak Poale Zion, Yahudi faşistlerle birleşip, İngiliz emperyalizmi ve Siyonist burjuvaziden yana saf tuttu.” ML.

[7] “TKP’li Güler ‘HDP Kayyımla Çalışıyor’ Dedi”, 19 Aralık 2022, Duvar.

[8] Dünya Çarkı, 16 Aralık 2022, Youtube.

[9] Erkan Yıldız, “Mehmet Ağabey”, 6 Aralık 2022, X.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder