Rabble sitesinde
Macdonald-Laurier Enstitüsü’nden Kave Şahruz’un mülâkatı yayımlandı. Mülâkat,
Kanada’daki siyaset konusunda da korkunç gerçekleri ortaya koyuyor.
Benim
de yirmi yıldır yazı yazdığım solcu internet sitesi, geçen ay “İran’daki
Protestoların Dinamiklerini Anlamak” başlıklı[1] bir makaleye yer verdi.
Makale, bir tür tehlike işareti olarak ele alınmalı.
Macdonald-Laurier
Kanada’nın Çıkarlarını Yurtdışında Savunma Merkezi’nin kıdemli üyelerinden olan
Şahruz, “avukat ve insan hakları aktivisti” olarak tarif ediliyor. Şirketlerden
ve emperyalizmden yana saf tutan enstitü, Broadbent Enstitüsü’nün dediğine göre,
“sağcı bir yardım kuruluşu.” Zenginlerden ve şirketlerden para alan enstitü[2],
NATO yanlısı ve Çin karşıtı bir siyasete sahip. Bu hâliyle enstitü, daha çok
ABD, Litvanya ve Tayvan hükümetlerince finanse ediliyor.[3]
Rabble, bu
enstitünün çalışanlarından birine sorulmuş kolay bir dizi soruyu temel alan,
emek veya yerli hakları ile ilgili bir makaleye yer vermemeliydi. Bu makale,
sitenin varlık gerekçesine aykırı. Kısa süre önce Eric Wickham’ın “Postmedia
sitesinin Sevdiği Sağcı Düşünce Kuruluşu” isimli yazısında[4] detaylı bir
biçimde ele aldığı enstitü, hem National Post hem de Postmedia’nın
geri kalan kısmı ile kendince bir ilişkiye sahip.
Şahruz,
enstitünün ilericilik düzeyi tartışmalı tek üyesi değil. Kamuoyunun önünde,
önemli bir ekososyalist olan Dimitri Lascaris’e, ayrıca İranlı Kanadalılar
Kongresi ile ABD’deki Ulusal İranlı Amerikalılar Konseyi içerisinde nispeten
daha az savaş yanlısı seslere saldırmış bir isim o.[5]
Kendisine
yönelik saldırıyı beklemeden Şahruz, Filistinlilere destek sunan solu ve
İranlıları da eleştirdi. Rabble muhabiri Maya Bhullar’a “Sokaklarda
sıklıkla duyduğunuz slogan, ‘ben Gazze’den yanayım’ veya ‘Lübnan’dan yanayım’
değil, ‘canım İran’a feda’ sloganıdır” diyor. Şahruz, aynı zamanda İran’daki
protestocuları ABD politikasıyla bir sorunu bulunmadığını söylüyor. İddiasına
göre,
“dünya solu, Washington’ın
ve Ottawa’nın İran’a yönelik saldırgan politikasını eleştirmek suretiyle yanlış
yapıyor. İran’a sadece anti-emperyalizm penceresinden bakan solcular, istemeden
de olsa, her konuda ABD’yi, İsrail’i, Kanada’yı ve Batı’daki diğer ülkeleri
suçlayan İslamî rejimin cümlelerini tekrarlamış oluyorlar.”
Ancak
öte yandan, İran hükümetinin tüm hatalarının suçlusu olarak dış güçlerin
müdahalesine işaret edenlerin sayısı çok az iken, son olaylara dair tüm medya
haberlerinde ABD’nin ve Kanada’nın yürürlüğe koyduğu, yaptırımları,
yalnızlaştırmayı ve müdahaleyi esas alan siyasetinin yol açtığı etkiler bir
biçimde göz ardı ediliyor.
Rabble dergisinde
çıkan mülâkat, Kanada’nın dış politikası konusunda eleştirel bir aklın devrede
olmadığını ortaya koyuyor.
Kanada,
ABD ve İngiltere’nin 1953 yılında Muhammed Musaddık’a karşı yaptığı darbeye
pasif bir biçimde destek verdi.[6] Şaha yıllarca arka çıktı.[7] 1979 devrimi
sonrası diplomatik ilişkileri kesti ve son dönemde İran’ı yalnızlaştırmak için
uğraştı. 2015 seçimi öncesi liberaller, 2020 yılının başına dek önde gelen
birçok siyasetçinin savunduğu adıma destek sundular ve İran’la diplomatik
ilişkilere yeniden başlama sözü verdiler.
Rabble dergisinin
sağcı bir düşünce kuruluşunun İran’la ilgili tutumunu ortaya koyan bir yazıya
yer vermesi, konuyla ilgili olarak medyada oluşmuş bulunan ortamının hangi
düzeyde olduğunu ortaya koyuyor. Ne yazık ki diğer solcu yayınlar da bu görüşü
dile getirdiler. Üç hafta önce Midnight Sun dergisinde “İran: Şiddetin
ve Gerçekleşmekte Olan Bir Devrimin Tarihi” isminde bir makale yayımlandı.[8]
Makale, Kanada’nın diplomasi düzeyinde yürüttüğü yalnızlaştırma siyasetini ve
İran’ı teröre destek veren devletler listesine aldığı, bu sayede İran’ın
Kanada’daki varlıklarına el koyma imkânı bulduğu gerçeğini görmezden geliyor.
Midnight
Sun’da
çıkan yazı, “Noam Chomsky ve Bernie Sanders gibi Batılı solcuları, ülke
ekonomisini zora sokmak amacıyla yürürlüğe konulmuş olan ABD kaynaklı
yaptırımları eleştirdiği” için topa tutuyor. Socialist Project[9] ve Tyee
isimli siteler de kısa süre önce İran’la alakalı, Kanada’nın saldırgan
üslubunun üzerini örten makaleler yayımladılar.
Spring dergisinde
çıkan “İran’ın Ayaklanması: Aşağıdan Devrim” isimli makale[10] ise Kanada’nın
saldırgan tutumuna değiniyor, ama sonuç bölümünde bu saldırının daha da
yoğunlaştırılması gerektiğini söylüyor. Yazarlara göre Kanada solu, hükümete
“İran devletine diplomasi ve medya temelli yaptırımlar uygulamalı, bu devletin
aktörlerinin ve ona bağlı kişilerin Kanada’da iş yapmasına, finansal işlemler
gerçekleştirme imkânlarını ortadan kaldırmalı.”
Tek
taraflı uygulanan bu yaptırımlar, uluslararası hukuk düzleminde farklı
sonuçlara yol açıyorlar. Bunun yanında, İran’dan daha baskıcı olan Suudi
Arabistan, Kanada’dan en çok silâh alan ülkeler listesinde ikinci sırada.
Kanada silâhlarına harcanan milyarlarca dolar, İran’ın bölgedeki düşmanı olan
Suudi Arabistan’a aktığı koşullarda solun işi, “İran devletine diplomasi ve
medya temelli yaptırımlar”ın uygulanmasını sağlamak olamaz.
ABD’de
yayımlanan Jacobin ve Counterpunch gibi solcu dergiler ise
ABD’nin İran’a azami baskıyı uygulamak için devreye soktuğu yaptırımların
hedefini hiç dillendirmeyen veya bu gerçeği görmezden gelen uzun yazılara yer
veriyorlar. Rabble’a konuşan Şahruz gibi sürgünde yaşayan İranlı bir
“anarşist” de Counterpunch’a mülâkat veriyor ve orada “gazeteci Mesih
Alinecad’ın çalışmalarını takdirle karşılıyorum”[10] diyor.
2019
yılında Alinecad, ABD dışişleri bakanı Mike Pompeo ile bir araya geldi. ABD
Küresel Medya Ajansı, 2015 yılından beri Voice of America Persia için
çalışan Alinecad’a toplam 600.000 dolar para verdi.[11]
Ne
yazık ki İran konusunda solcuların Batı emperyalizminin safına geçmesi, yeni
bir olgu değil. Bu olguyu Left, Right: Marching to the Beat of Imperial
Canada [“Sol da Sağ da Emperyalist Kanada’yla Uygun Adım Yürüyor”] isimli
kitabımda detaylarıyla birlikte ele almıştım.
Stephen
Harper döneminde Kanada’nın savaş gemileri, İran sahillerinde provokatif
manevraların altına imza attılar. Kanada askerleri, İran’a komşu olan bir
ülkeyi işgal ettiler. Kanada hükümeti, Birleşmiş Milletler’de İran’ı hedef aldı
ve bu ülkeyi terörizme destek sunan devletler listesine ekledi, sonrasında da
onunla her türlü diplomatik ilişkiyi kesti. Fakat Yeni Demokrasi Partisi (NDP),
Kanada’nın İran’a yönelik düşük yoğunluklu savaşına karşı çıkma becerisini
gösteremedi. Hatta bazen bu sosyal demokrat parti, İran’a yönelik saldırıların
parçası oldu.
Ellilerin
başlarında İranlılar, ellerindeki zengin petrol rezervlerinden daha fazla fayda
sağlamak için adım attılar. Fakat İngiliz İşçi Partisi’nin ve Muhafazakâr
Parti’nin başka planları vardı. Ortadoğu petrolünü ilk çıkartan kuruluşlardan
olan (BP’nin halefi) İngiltere-İran Petrol Şirketi, 1915’ten beri İngiliz
yatırımcılara muazzam paralar aktarmıştı. Şirket, kârlarını teslim etmemeye
karar verince, İran, ülkedeki petrol endüstrisini millileştirme yönünde hamle
yaptı.
Kanada
ekonomisinin farklı sektörlerini millileştirme çağrısı yapmasına rağmen
Kooperatif Birlikleri Federasyonu lideri, İran’ın millileştirme hamlesini
eleştirdi. Ekim 1951’de M. J. Coldwell, Avam Kamarası’nda şunları söylüyordu:
“Dün İran’da petrolün
millileştirilmesi, bugün Mısır’da İngiliz güçlerinin Süveyş Kanalı bölgesini
işgal etmesine imkân veren anlaşmayı iptal etmesi, bu gerici güçlerin, kendi
koşulları dâhilinde, büyük halk kitlelerinin anlayışla karşılanabilecek ilerleme
arzularını istismar etme, böylelikle, kendi bölgelerinde yaşayan sıradan
insanları sömürmeye devam etmek ve bu ülkelerdeki kaynaklar üzerindeki kontrolü
ele geçirmek için gerekli gerekçeye kavuşma girişiminden başka bir şey
değildir.”
Kooperatif
Birlikleri Federasyonu lideri, bu konuşmanın devamında, “Kanada hükümetinin
mevcut krizde Birleşik Krallık’a her türlü yardımı yapması” çağrısında
bulunuyordu.
Muhammed
Musaddık’ın İran petrolünü millileştirme hamlesi, 1953 yılında ABD ve
İngiltere’nin ortaklaşa yürüttükleri bir çalışma neticesinde hükümeti
devirmelerine neden oldu. Kooperatif Birlikleri Partisi, en azından Avam
Kamarası kayıtlarından görebildiğimiz kadarıyla, İran’ın halk eliyle başa
geçmiş olan ilk başbakanını deviren Kanada hükümetine tek satır eleştiri
yöneltmedi.
Uluslararası
meseleler konusunda solun asli sorumluluğu, hükümetinin uluslararası hukuku
ihlal eden girişimlerine mani olmaktır. Bunu söylemek, tesettürü zorla dayatan
teokrasiye onay verdiğimiz veya devletin uyguladığı şiddete destek sunduğumuz
anlamına gelmiyor.
Kanada,
İran’a yönelik savaş yanlısı ve saldırgan politika konusunda uzun bir geçmişe
sahip. İşte solcu medya, tam da bu gerçeğe odaklanmalı. Bizim asli
sorumluluğumuz, savaş çığırtkanlığı yapmak değil, etkileme imkânımız bulunan
kendi hükümetimizin yanlışlarına son vermektir.
Yves Engler
19
Kasım 2022
Kaynak
Dipnotlar:
[1] Maya Bhullar, “Understanding the Dynamics of the Protests in Iran”, 19 Ekim
2022, Rabble.
[2]
“Rich and Powerful Elites”, 19 Temmuz 2021, Press.
[3]
Aidan Jonah, “Macdonald-Laurier Institute”, 1 Kasım 2021, CF.
[4]
Eric Wickham, “Postmedia’s Favourite Right-Wing Think Tank”, 14 Kasım 2022, Substack.
[5]
Kaveh Shahrooz, 19 Kasım 2020, Twitter.
[6]
Canadian Foreign Policy Institute, “Mohammad Mossadegh”, FP.
[7]
Yves Engler, “Talks of Iran Regime Change Reaffirms Canadian Hypocrisy”, 30
Eylül 2022, Engler.
[8]
Behnam Amini, “Iran: A History of Violence and a Revolution in the Making”, 20
Ekim 2022, Midnight.
[9]
Kamran Nayeri, “Women, Life, Liberty: A Protest Promising a Revolution to End
All Oppression and Exploitation”, 16 Kasım 2022, SP.
[10]
Paul Messersmith-Glavin, “An Interview with an Anarchist Comrade from Iran”, 11
Kasım 2022, CP.
[11]
Mona Issa, “Dirty Money”, 28 Eylül 2022, Mayadeen. Türkçesi: İştiraki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder