Sen, insanlığın sömürüsüz, sevgi
dolu, onurlu ve özgür bir hayat için verdiği mücadelenin cisimleşmiş hâliydin.
Sen mücadelemizde yaşıyorsun. Esaretin
ve onursuzluğun her tür biçimine, sömürünün her hâline karşı verilen mücadelede
yaşıyorsun.
O varlığınla tüm dünyada
insanlığın verdiği mücadelelerin dostu ve yoldaşı oldun. 15 Nisan 1954’te
şunları söylemiştin:
“Tüm insanların mutlu olabileceğine eminim, onlar için, bazı
akrabalarım, tanış olduğum insanların yarısı, meslektaşlarımın üçte ikisi ve
eski okul arkadaşlarımın beşte dördü dâhil birkaç bin insanın nefretini ve
kötülüğünü üzerime çekmeye hazırım.”[1]
Kırkların sonunda ABD’deki bir
istihbarat kuruluşu, seninle ilgili hazırladığı raporda şunu söylüyordu:
“Ailesinden eğitim almamış, gerçek bir eğitimden yoksun, ama
gene de iyi bir geçmişe sahip genç bir Kübalı, ileride gangster olmaması için
hiçbir sebep yok.”[2]
Emperyalistler, seni baş düşman,
bir gangster olarak görüyorlardı. Ama sen, bizim için bir kahraman, gökte ışıl
ışıl parıldayan yıldızımızdın.
O duruşunla insanlığın düşmanları
sana düşman oldular. Kapitalistler, burjuvalar, emperyalistler, dünyayı insanlığın
aleyhine olan bir yere doğru sürükleyen güçler, sana düşmandı. Boş yere
komplolar kurdular, çünkü insanlık, geriye doğru hareket etmiyordu, gezegen
ilerliyor, tarih hiçbir vakit tekrar etmiyordu.
Fidel, sen tüm insanlığın umutlarının
ve düşlerinin cisimleşmiş hâliydin. O kararlı duruşun ve onlarca yıl verdiğin
mücadelenle düşlerimizin, arzularımızın ve mücadelelerimizin yücelmesini
sağladın.
Dalgalandırdığın bayrak
mücadelemizin kızıl bayrağıydı ve o bayrakta şehitlerimizin kanı vardı. O şehitler
ki insanlığın davası, ezilenler, sömürülenler, mahrum kalmışlar için düşmüşlerdi
toprağa. Temmuz 1953’te, 26 yaşındayken Santiago de Cuba’da bulunan Moncada kışlasına
yoldaşlarınla birlikte saldırı gerçekleştirdin. Böylelikle o yiğitlikle tanımlı
yolculuğun başlamış oldu. O yolculuk, onlarca yıl devam etti.
Yolculuk, yirminci yüzyılda
başlamıştı. Sen mücadeleye devam ettin ve onu yirmi birinci yüzyıla taşıdın. Artık
yeni bir bin yıldaydık. Böylelikle senin mücadelen yüzyılları kucakladı, bir
yüzyıldan diğerine taştı. Biz, senin mücadelenle gurur duyuyoruz. O insanlığın
kesintisiz mücadelesine evrildi. Lyon’da, Paris’te, Şikago’da, Petrograd’da ve Şolapur’da
emekçilerin verdikleri mücadelenin parçası hâline geldi.
Senin mücadelenden öğrendik
emekçi insanların insanlığa bağlı olduğunu, insan hayatını örgütleme vaadiyle
varolduklarını. Bu sayede o mücadelen bizi gururlu ve onurlu kıldı.
Yoldaş, o örgütlediğin ve öncülük
ettiğin mücadeleyi biz hiç unutmadık. O mücadele, birçok yönüyle insanlık
tarihi içerisinde eşsiz bir yere sahip. Coğrafi açıdan ufak olan bir ada devletinde
en güçlü emperyalistin dayattığı, dünya tarihinin gördüğü en uzun ekonomik
ablukaya karşı direneceğini kimse düşünemedi. Senin komutan altında Küba,
onurundan zerre ödün vermeden, ablukaya başarıyla karşı koymayı bildi.
Küba halkı, senin liderliğinde
mücadele etti. 15 Nisan 1954’te şunu söylüyordun:
“Bu ülkeyi tepeden tırnağa devrimcileştirdiğim için o kadar
memnunum ki!”[3]
Bu pratiğin asıl bizi gururlandırdı.
Emperyalist güçler, örgütledikleri
tüm komplolar ve gerçekleştirdiği müdahalelerin sonunda onurlarını şereflerini
ayaklar altına alarak geri çekilmek zorunda kaldılar, böylece kendilerini rezil
ettiler. Tüm o komplolara göğüs geren, onlara bir bir mani olan sendin. Sen, tüm
dünyaya her yerde insanların emperyalistlere başarıyla karşı koyup onları
yenebileceğini gösterdin.
Fidel, sen onurlu bir yaklaşım
sergiledin. Tüm anlayışını ve tavrını belirleyen, kardeşlik duygusuydu. Senin başında
olduğun Küba, tüm ülkelere bu kardeşlik anlayışıyla yaklaştı. Senin yaklaşımın
bize emperyalistlere teslim olmamayı öğretti. İnsanlara harekete geçmeyi ve
bilinçli olmayı sen öğrettin.
Tüm cesaretinle ettiğin şu sözü
hiç unutmadık: “Bugünden söyleyebilirim ki 1956 yılı içerisinde ya özgür ya da
şehit olacağız.” Bu cesaretle yoğrulmuş sözü New York’ta düzenlenen Batista
karşıtı toplantıda da yineledin.[4] Dünya, senin sözlerini nasıl uygulamaya
koyduğunu gördü.
Gabriel Garcia Marquez senin için
şunları söylemişti:
“O gösterişsiz yaşayan, bitmek bilmez düşlere sahip, eski tarzda
resmi eğitim almış, kelimelerini dikkatle seçen, hareket tarzı basit olan,
sıradan olanı esas almayan hiçbir fikre ikna olamayan biri.”[5]
Marquez, seni şu sözlerle tasvir
ediyordu:
“O, bilim insanlarının kansere çare bulacağı günlerin hayalini
kuruyor. Asıl düşmanından 84 kat daha küçük olan, içme suyunun bulunmadığı bir
adada, dünyada yürüttüğü dış politikayla güç olmayı bilen bir ülke yarattı.”[6]
Yoldaş, Moskova’da, göklere
çıkartılan perestroyka siyasetinin beyaz bayrağının dalgalandığı o zor günleri
hiç unutmadık. O bayrak, emekçilerin düşmanlarınca gerçekleştirilmiş ihanetin
simgesiydi. Sen, Raul ile birlikte, bize düşmanlıkla yoğrulmuş günlerde kararlı
bir duruş sergiledin. Sen ve Küba halkı, yenilmişlik hissiyle hareket etmediniz,
teslimiyetçi çizgiyi reddettiniz, döneklerden farklı bir konum aldınız. Aldığın
bu konum, dünyanın sömürülenleri olarak bizi onurlandırdı. Havana semalarındaki
yıldız, seninle parladı. Dostun Hemingway’in dünyaca ünlü sözünü dilinden hiç
eksik etmedin: “İnsan, yenilmek için gelmez dünyaya. Bir insan yok edilebilir,
ama yenilemez.”
Yoldaş, biz senin dünya barışından,
nükleer silâhlardan arınmış bir dünyadan yana olduğunu biliyoruz.
Yoldaş, Afrika ve Latin Amerika’daki
ülkelerde mücadele eden halklara verdiğin kesintisiz desteği hiç unutmadık. ABD’nin
Irak’ı işgal ettiği günlerde Bağdat’ı terk eden son diplomatların Kübalı
diplomatlar olduğu gerçeği aklımızdan hiç çıkmadı. Sen, halkların nasıl kardeş
olabileceğini gösterdin. Kübalı doktorlar, Haiti’den Pakistan’a birçok ülkenin
sokaklarını arşınladı, Küba halkının desteklediği bu insanlar, senin öğretilerinle
hareket ettiler. Sağlık hizmetleri, tıbbi araştırmalar, eğitim, ekolojik tarım
gibi alanlarda gösterdiği başarılarda Küba’ya gene sen rehberlik ettin. Dünya, düşman
güçler karşısında onurlu bir mücadele vermenin mümkün olduğunu Küba’dan
öğrendi.
Bugün karşımızda kapitalistler
arası çelişkilerin ve rekabetin yoğunlaştığı bir dünya var. Kapitalist kamp
çöküş sürecinde. Bu da söz konusu kampı daha kibirli ve daha acımasız yapıyor. Kamp
müdahalelerle ve cinayetlerle yaşayabileceğini biliyor. Kendilerine düşman
gördükleri insanları izlemek, akıllarına gelen ilk şey. Bu gerçeklik, bize
senin açtığın yolun tek yürünecek yol olduğunu gösteriyor.
Fidel, sevgili yoldaşım,
hayatınla ve mücadelenle sömürülenlerin, yoksul halk kitlelerinin mücadelesine
hiçbir zaman sırtını dönmedin, hep özgür hayat mücadelesinin içinde oldun, onursuzluğu
ve şerefsizliği hiçbir vakit kabullenmedin, bu hâlinle tüm insanlığı onurlandırdın.
Dolayısıyla sen özgür toplumun liderisin. İnsanlık, seni hiçbir zaman
unutmayacak. Yürüttüğümüz tüm mücadelelerde varlığın her daim hissedilecek. Varlığın
daha çok hissedildikçe mücadelelerimiz daha fazla yere ulaşacak ve daha da yoğunlaşacak.
Evet yoldaş, komutanım, kızıl
selam, kızıl selam sana.
Farooqe Chowdhury
26
Kasım 2016
Kaynak
Dipnotlar:
[1] Fidel Castro, “Letters from prison, 1953-1955”, My Early Years, yayına
hazırlayanlar: Deborah Shnookal ve Pedro Alvarez Tabio, Ocean Press, Melbourne,
New York, 2005.
[2] Aktaran: Herbert Matthews, The
Cuban Story, New York 1961, George Braziller, Inc.
[3] Fidel Castro, a.g.e.
[4] I Lavretsky, Ernesto Che
Guevara, Progress Publishers, Moscow, erstwhile USSR, 1976.
[5] Gabriel Garcia Marquez, “A
personal portrait of Fidel.”
[6] Marquez, a.g.e.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder