“Korona krizi” denilen süreçte Alman Sol Partisi,
Almanya Komünist Partisi, ayrıca Attac’tan Antifa’ya, barış hareketinden
sendikalara, solda kabul edilen birçok başka örgütün tüm sefilliğiyle rezil rüsva
olmasına şaşmamalı. Komünist Manifesto’yu okuyan veya okuyacak olan herkes,
solun oynadığı bu katılımcılık oyunundan illaki rahatsız olacaktır. Çünkü Marx
ve Engels de yaşadıkları dönemde kendilerinin “birkaç istisna dışında aşağılık
ve moral bozucu kimseler” olarak nitelendirdiği solculara tesadüf etmişti.[1]
Manifesto, Aralık 1847’de yazılmaya başlandı, Ocak
1848’de tamamlandı. Belge, dört bölümden oluşuyordu:
Sınıf analizine yer verilen 1. Bölüm’ün başlığı
“Burjuvalar ve Proleterler”di.
“Proleterler ve Komünistler” başlıklı İkinci Bölüm,
Komünist Parti’nin rolü ve kadrolarının işçi sınıfı ile ilişkisiyle alakalıydı.
Muhtelif sosyalist ve komünist akımları eleştiren
“Sosyalist ve Komünist Yazın” başlıklı Üçüncü Bölüm’de sol akımlara ve
sözcülerine yer verilmekteydi.
Dördüncü Bölüm’ün başlığı “Komünistlerin Muhtelif
Muhalefet Partilerine Karşı Konumu”ydu.
Diğer bölümler gibi güncelliğini hâlen daha koruyan
Üçüncü Bölüm’de Marx ve Engels, o dönemde var olan üç ideolojik sosyalizm
akımını ele alır: gerici sosyalizm, muhafazakâr sosyalizm veya burjuva
sosyalizmi, eleştirel-ütopik sosyalizm ve komünizm.
Eleştirel Ütopik Sosyalizm Sıfır Kovid Talep Ediyor
En sonuncu akımdan başlayalım: eleştirel-ütopik
sistemler icat edenler,
“esasında
sınıflararası karşıtlığı, aynı zamanda hâkim toplum biçimi içerisindeki, onu
çözüp dağıtan unsurların fiili eylemini görürler. Ama bu insanların gözünde
henüz emekleme aşamasında olan proletarya, tarihsel düzlemde hiçbir inisiyatif
alamayan veya bağımsız bir politik hareket ortaya koyamayan bir hayaletten
başka bir şey değildir.” (s. 490)
Bugünün Eleştirel-Ütopyacı Sosyalistler
Sıfır Kovid Savunusundan Başka Bir Şey Yapmıyorlar
“Toplumsal
faaliyetin yerini, onların icat etmeye yönelik kişisel faaliyetlerinin alması
gerekiyor, kurtuluşun tarihsel koşullarının yerini fantezinin alması,
proletaryanın sınıf olarak adım adım gelişen örgütlenmesinin yerini, kendi
bulup çıkardıkları toplumsal örgütlenmenin alması gerekiyor.” (a.g.e.)
Başka bir ifadeyle, bu solcular, kapanmaları,
kepenklerin inmesini, evden eğitimi, evden çalışmayı, dijital konferansları,
zorunlu maske ve aşıyı, seyahat kısıtlamalarını, toplantı ve parti yasaklarını
talep ediyorlar.
Bu solcular,
“Tasarımlarında
esasen en çok acı çeken sınıf olarak emekçi sınıfın çıkarlarını temsil
ettiklerinin farkındalar. Ama proletarya, onların gözünde sadece en çok acı
çeken sınıf olma özelliğiyle var.” (a.g.e.)
Bu solcular,
“Toplumun
tüm üyelerinin, en iyi durumda olanların da, yaşam koşullarını iyileştirmek”
istiyorlar. (a.g.e.)
Sosyal mesafe, maske takma, test yaptırma, aşılanma,
hatırlatma dozunu vurdurma, tüm bunlar, toplumsal sorumluluğun alametleri,
dayanışmanın kanıtları olarak ele alınıyorlar.
Bu yüzden bu solcular,
“hiç
ayrım gözetmeksizin sürekli toplumun tümüne, hatta özellikle de egemen sınıfa
çağrı yapıyorlar. Çünkü onlara göre, sistemleri bir anlaşılsa, o sistemin en
iyi toplum için en iyi tasarım olduğu kesin kabul edilecektir.”
Küba ve Çin’i model aldıklarını söylüyorlar. Oysa bu
ülkelerdeki koşullar, bizim gibi ülkelerdeki koşullardan çok farklı. Bu
solcular, Çin’deki tedbirler alındığı takdirde, sosyalizmin otomatik olarak
geleceğini sanıyorlar.
Marx ve Engels, bu türden bir devrimci yazının “içerik
açısından gerici olduğunu, çünkü genel manada derviş kanaatkârlığını ve kaba
bir eşitlikçiliği önerdiğini” söylerken haklıydı. (s. 489) Bugün de aynı sol,
hükümetin ve medyanın propaganda faaliyeti yürütmesini talep ediyor.
Manifesto’ya göre,
“bu
türden eleştirel ütopyacı sistemleri kuranlar, aynı zamanda birçok yönden
devrimcidirler. […] Fakat öğrencileri her seferinde gerici tarikatlar meydana
getirirler. Bunlar, inatla, proletaryanın tarihsel ilerlemesi karşısında
ustalarının eski görüşlerine sarılırlar.” (s. 491)
Bu süreç durmaz. Söz konusu solcuların icat ettikleri
sistemler, üretici güçlerin ilerlemesine boyun eğmek veya ona uyum sağlamak
zorunda kalırlar.
Bugünün Muhafazakâr Sosyalistleri, Schwab, Gates,
Almanya’nın Greta’sı Luisa Neubauer ve Die Linke’dir
Marx ve Engels’in eleştirel ütopyacı sosyalizm ve
komünizm dediği kesim, zaman içerisinde muhafazakâr veya burjuva sosyalizmi
kategorisine dâhil olmuştur. Bugünün cinsiyete duyarlı, sınır tanımayan
sosyalizm Manifesto’da şu şekilde tanımlanmaktadır:
“Burjuva
toplumunun kalıcılığını sağlamak için bir kesim, burjuvazi sosyal sıkıntıları
ortadan kaldırmaya yardımcı olmak ister. Bu kesim, ekonomistleri,
hayırseverleri, insanseverleri, çalışan sınıfların durumunu düzeltelimcileri,
hayvan korumacılarını ve bağnaz yeşilaycıları, her türden önemsiz reformları
savunanları kapsar. Hatta bu burjuva sosyalizmi işlenerek, eksiksiz birer
sisteme dönüştürülmüştür. (s. 488)
Bu cümleleri işitince aklınıza Dünya Ekonomi Forumu ve
onun Büyük Resetçi sözcüsü Klaus Schwab, güya yardımsever Bill Gates gibi
isimler, transhümanizm savunucuları, Yeşiller, Fridays4Future, gıda bankaları,
vegan hareketi, hayvan hakları aktivistleri, Alman Sendikaları Konfederayonu
(DGB) ve Alman Sosyal Demokrat Partisi, barış hareketi ve tabii ki Die Linke
gelmiyor mu?
Marx ve Engels’in şu tespiti de doğru:
“Sosyalist
burjuvazi, mücadele etmeden ve mücadelenin ister istemez sebep olduğu
tehlikelerle yüzleşmeden, bugünün toplumsal koşullarının sunduğu tüm
avantajları talep eder. Onun arzusu, toplumun devrimci ve parçalayıcı unsurları
içermeyen mevcut hâlinin sürmesi yönündedir. Sosyalist burjuvazi, proletaryasız
burjuvazi ister.”
Yani sosyalist burjuvazi, ayaklanmayla, isyanla, sarı
yeleklilerle, fabrika işgalleriyle rahatsız edilmeyen bir burjuvazi talep eder.
Bu muhafazakâr veya burjuva sosyalizminin
“daha
az sistematik ve biraz daha pratik bir ikinci biçimiyse, bu yaşam koşullarında
şu ya da bu siyasal dönüşümün değil de yalnızca bir tek değişimin, yani
yalnızca ekonomik koşullarda bir değişimin yararlı olabileceğini kanıtlayarak,
işçi sınıfının her devrimci hareketini sakatlamaya uğraşmıştır.” (s. 489)
Bu sol çizginin ana şiarı şudur: “Devrim yerine
reform!”
Bugün bu burjuva sol, daha beter bir yere
savrulmuştur.
“Serbest
ticaret! İşçi sınıfının hayrına. Korumacı gümrük! İşçi sınıfının hayrına.
Hücreli hapishaneleri getirecek olan hapishane reformu! İşçi sınıfının
hayrına.”
Dün bu lafları eden burjuva sol, bugün işçi sınıfının
çıkarına olduğunu düşündüğü hücreleri, kapanmaları, kontrolleri, mitinglere ve
her türden toplantıya getirilen yasakları ve gözetim pratiklerini
savunmaktadır.
Çünkü burjuva sosyalistlerine göre,
“Burjuva
sosyalizmini özetleyen ifade şudur: burjuva, burjuvadır ve o, işçi sınıfının
çıkarına çalışmaktadır.” (a.g.e.)
Gerici Sosyalizm Açıktan Faşisttir
Sol ideoloji içerisindeki üçüncü kategori, “gerici
sosyalizm”dir (s. 482). Bu kategori, “feodal sosyalizm” (a.g.e.), “Hristiyan
sosyalizmi” (s. 284) ve “küçük burjuvazi” (a.g.e.) alt başlıklara ayrılır.
Küçük burjuva sosyalizmine Marx ve Engels, “Alman sosyalizmi veya “hakiki
sosyalizm” adını verir (s. 485). Onlara göre hakiki sosyalizm,
“Alman
ulusunu, örnek ulus olarak, Alman küçük burjuvazisini de örnek insan olarak
büyük lâflarla ilan etti. Onun her bir aşağılık hâline, tam tersini ifade eden,
gizli, yüksek, sosyalist anlamlar yükledi. Nihayet komünizmin ‘kaba
yıkıcılığı’na doğrudan karşı çıkarak ve tüm sınıf mücadelelerinin üstünde bir
tarafsız yücelik taslayarak, çizgisinin son kertesine geldi.” (s. 488)
Manifesto’daki bu bölümü okurken aklına Nasyonal
Sosyalistlerin faşizmi gelen herkes, Antifa denilen örgütün hükümetin dayattığı
aşılara neden destek sunduğunu sorgulamalıdır. Geçmişte SA birliklerinde
görülen bir yaklaşım üzerinden Antifacılar, “aşı karşıtı” denilen kitlenin
eylemlerine saldırmış, “aşısızlar”ın toplama kamplarına gönderilmesini talep
etmiştir.
Manifesto üçüncü bölümde, 2020’den beri solun neden
rezil rüsva olduğuna, işçi sınıfına zararlı bir olgu hâline nasıl geldiğine,
şirketlerin, medyanın, mali burjuvazinin, ordu-sanayi kompleksinin ve
tıp-sanayi kompleksinin çıkarlarına nasıl hizmet ettiğine dair çok şey
söylüyor.
Rudolph Bauer
7 Ağustos 2022
Kaynak
Dipnotlar:
(1) Karl Marx ve Friedrich Engels, Manifesto of the Communist Party. MIA.
[2] Sturmabteilung (Fırtına Müfrezesi -SA)
Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin 1918’de başlayıp 1933’te Hitler’in
başa geçişine dek devam eden Weimar Cumhuriyeti dönemi boyunca kullandığı
paramiliter savaş örgütüdür. SA, Nazilerin iktidara gelişinde çok önemli bir rol
oynamıştır. SA bu süreçte Nazilerin gerçekleştirdikleri yürüyüş ve mitinglerde
onları muhaliflere karşı korumuş, başka hareket ve örgütlerin eylemlerine ve
yürüyüşlerine saldırılar düzenlemiş, bunların gerçekleşmesine mani olmuştur.
Nazilerin 1933’te iktidarı alacağı güne yaklaşıldığı dönemde SA propaganda
faaliyetleri, sokak dövüşleri, Sosyal Demokratlara, Komünistlere ve Yahudilere
yönelik saldırılar konusunda ustalaşmıştır. Devlet iktidarı ile yaşanan
çatışmalar SA sayesinde savuşturulabilmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder