Pages

29 Ağustos 2022

Naci Ali’yi Unutmamak

Üstü başı yırtık, yalınayak bir çocuk, elleri arkadan bağlı bir hâlde, karşısında duran sahneye şahitlik ediyor. O karikatürdeki küçük çocuk Naci Ali, 1948’de Filistin’den Lübnan’a sürgün edildiği yaştaki hâli.

Naci Ali’ye göre bu çocuk, Filistin halkını, kişisel açıdan da yaşayamadığı gençliğini sembolize ediyor.

“Tüm küçük çocuklara arkalarını dönmelerini söylediler. Ben dönmedim. O karikatürdeki çocuk Filistin’den ayrıldığım yaşta. O, ben ülkeme dönene dek büyümeyecek.”

Asıl adı Ali Azami olan Naci Ali ile iki yıl önce Detroit’te tanışmıştım. Çalışmaları hakkında sohbet etmiştik. Hatta bir fotoğrafını çekmek için kendisinden izin istemiştim. Bu isteğime “hayır” dedi. Sadece karikatürleriyle bilinmek istediğini, ayrıca fotoğrafının yayınlanmamasının kendisi için daha güvenli olduğunu söylemişti. Devamında da “bir ay içerisinde öldürülürsem, sakın şaşırma” diyerek beni uyarmıştı. Mimlenmiş bir adam olduğunu, buna rağmen içinin rahat olduğunu söylüyordu.

Haftalarca komada kaldıktan sonra, geçen ay sürgünde vefat etti. 22 Temmuz günü biri geldi ve onu Kabas gazetesinin Londra’daki bürosuna girerken başından vurdu. Sonrasında “bir ay içerisinde öldürüleceğini nereden biliyordu, bu soruyu kendisine neden sormadım” gibi sorular, kafamın içini kemirip durdu.

İlk özgün karalamalarının sergilendiği otelin sergi salonunun yakınında beni yumuşak sesli, ufak tefek bir adamla tanıştırdılar. Onun karikatürlerini Kudüs’te çıkan Fecr gazetesinden biliyordum. O karikatürleri gazeteden alıp İngilizceye tercüme ediyor, çıkarttığımız haftalık dergide paylaşıyorduk. Birçok kez Naci Ali’nin karikatürlerinin Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki Filistinlilerin ruh hâlini içeriden ve oldukça zekice yorumlanmış, o ruh hâlini yalın bir şekilde yansıtan çalışmalar olarak değerlendirmiştik. Şahsen mütevazı ve politik açıdan ferasetli biriydi.

Naci hayat hikâyesini anlatırken, hep kısa konuşurdu. Kuzey Filistin’deki Şacara köyünde doğmuş, Lübnan’a sürgün edilmiş. Ailesinin büyük bir kısmı, hâlen daha Aynü’l Hilve kampında kalıyor.

Birçok çocuk gibi Naci de kamp duvarlarına bir şeyler çizerek başlamış. Sonra sıra Lübnan hapishanelerinin duvarlarına gelmiş. 1958-1963 arası dönemde kısa sürelerle hapis yatmış. Mahkemeye bile çıkartılmadan aldığı cezaların asıl sebebi, bir milliyetçi olarak Filistin milletine olan bağlılığı imiş.

“Ben ressam olmak istiyordum, ama üniversiteye gitme imkânı bulamadım. Ben de karikatürist olmaya karar verdim. Resim özel durumlar için çizilirken, politik karikatürler, her gün halkın ruhunu şahlandıracak güce sahipler. Basit bir dille halkı harekete geçirmenin görevim olduğunu gördüm.”

Bana aktardığına göre, her ne kadar Filistin soluna yakın dursa da karikatürlerini ana akım medya içerisinde yer alan gazetelerde yayınlatmayı tercih etmiş. Çalışmalarını 1983’te Lübnan’dan ayrılmak zorunda kalana dek Beyrut’ta çıkan Sefir gazetesinde paylaşmış. Son birkaç yıldır da Kuveyt gazetesi Kabas’a veriyordu karikatürlerini.

“Arap, İran rejimlerini ve FKÖ liderliğini sert bir dille eleştirdiğimi, politik açıdan hangi çizgiye yakın durduğumu herkes bilir. Buna rağmen çalışmalarımı örgütlü sola ait hiçbir yayına vermeyeceğim. Birisine versem, o örgüt, benim onlara ait olduğumu düşünecek, kitleler, o örgütle bağlantılı olduğunu sanacak. Oysa karikatürlerimi günlük bir gazetede yayınlatmak, beni bağımsız kılıyor. Kendimi daha özgür hissediyorum. Tüm demokrat gazeteler, çalışmalarımı zaten yayınlıyorlar. Ayrıca bu sayede ben, ekonomik açıdan sola yük olmamış oluyorum.”

Naci Ali, Arap dünyasında epey popüler bir karikatüristti. Öyle ki kendi tabiriyle, onun siyasetinden “nefret eden dergi ve gazeteler bile” o karikatürleri yayınlıyordu. “Arap ülkelerinin başkentlerinde çıkan gazetelerin çekmecelerinde yüzlerce çizim, bir yılı aşkın bir süredir hükümetin değişmesini bekliyor” diyordu.

Naci, ayrıca bana animasyon tekniklerini öğrenmek istediğini söylerken, çok heyecanlı görünüyordu. Video kasetlere kaydedilecek çizgi filmlerle daha geniş kitlelere ulaşabileceğine inanıyordu.

Baskı altında yaşayan birçok sanatçı gibi Naci de sembolizme ağırlık veriyordu. Dediğine göre, “kendisi ile okurları arasında gizli bir dil oluşmuştu.” Çünkü gazetelerin çoğu özgür değildi.

Onun başvurduğu, en çok bilinen sembol, elleri arkadan bağlı olan çocuk karikatürüydü. Hanzala da Naci gibi Ürdün, Mısır, Fas, Tunus, Kuveyt ve Filistin gibi ülkelere giremiyordu. Onun da bu ülkelere girmesi yasaktı.

Naci, ailesi Lübnan’da falanjistlerin tehdidi ile yüzleşince, onları 1983 yılında Kuveyt’e götürdü. Kendisini vatanındaymış gibi hissetmeye başladığı Beyrut’tan ayrılmak zorunda kaldı. Ama devlet, çalışmalarından rahatsız oldu. Suudi Arabistan’ın, hatta belki de FKÖ’nün baskısıyla Kuveyt, Naci Ali’yi sınır dışı etti.

“Orada öldürüldüğümde, çok daha fazla velvele kopacağını iyi biliyorlardı. Başka bir yerde öldürülürsem, başkalarını suçlamak daha kolay olacaktı. Londra’da öldürülürsem, beni kimin öldürdüğünü o kadar kolay öğrenemezsiniz” diyordu.

Joan Mandell
Aralık 1987
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder