Siz
de Halkevleri ve TKP gibi örgütlerin gündemini okurken, misal, bir “The Economist”
makalesi okur gibi hissediyor musunuz?
Aşı
konusunda da gördük. Halka, sürekli artan ve zapt edilmesi gereken bir nüfus,
bir kalabalık gözüyle bakan tipik bir küçük burjuva hareketi.
Hali
vakti yerinde bir Boğaziçi Üniversiteli profesörün, bir Halkevcinin, TKP’li bir
doktorun, bir Amerikan demokratının, Ankara İşçi Blokları’nda ya da İstanbul
Kadıköy’de yaşayan bir vegan gencin, İzmir Foça’da yazlıkta Birgün okuyan
Odtülü emekli bir mühendisin dünyaya aynı zaviyeden bakabilmesinin nedeni
nedir?
Bu
kişilerin dünyanın karşı karşıya olduğunu düşündükleri tehditleri kavrama
biçimleri ve bunlara sundukları çözümler, niçin mesela bir Garanti BBVA ile,
Gaziantep’in işveren dostu AKP’li belediye başkanı ile, Koç ailesi ile,
Microsoft ile, Amazon ile örtüşür?
Sorunun
cevabı, burjuvazi ile küçük burjuvazi arasındaki sınıf dayanışması ve bunun
ideolojik ifadesinde saklıdır. Siz bunu bilime duyulan koşulsuz iman ve
aydınlanma olarak da okuyabilirsiniz.
Küçük
burjuva ideolojisinin “bilimi”, yirminci yüzyılda geniş halk kitlelerinin
refahını arttırmayı hedeflerken, bugün batı-dışı dünya halklarının yaşam
şartlarının iyileşmesine; her ülkede yoksulların bölüşüm kavgasında paylarını
arttırmasına engel olmanın formülü hâline gelmiştir.
Geçen
yüzyılda sermaye sahipleri ve onların muhasebe sınıfının çıkarına olan şey, bugün
onları tehdit etmektedir. Zira kapitalizmin her çevriminde olduğu gibi kârlılık
sorunu, sermayenin birikim krizine dönüşmüş; daha önce pasta büyürken, sistemik
sorunlar yaratmayan eşitsiz bölüşüm, pasta küçülürken, uluslararası arenada
yeni rakiplerin ortaya çıkmasına, her ülkede orta sınıfın hızla erimesine ve
emekçilerin sefaletine yol açmıştır.
Küçük
burjuvanın bu şartlarda patronunun sunduğu çözüm planının hayata geçirilmesi ve
böylece yeniden ayrıcalıklı konumuna dönebilmek için canla başla çalışması
garipsenecek bir durum değildir.
Ve
elbette her ideolojide olduğu gibi geniş kitlelerin bu çözüme ikna edilmesinde
kullanılan “bilim”, herkesin yararına ve değer-nötr bir anlatı olarak
sunulmaktadır. Oysa yaşanan krize yönelik “bilimsel” reçetelerin tamamı,
teknolojinin olanaklı kıldığı yeni üretim ve denetim araçlarının emekçilerin
sınırsız sömürüsü ve kontrolünde seferber edilmesi; bu gidişin önünde engel
teşkil eden demokrasinin, temel haklar ve özgürlükler doktrininin tamamen çöpe
atılmasından ibarettir.
Bu
arkadaşlara göre, kitlelerin araba, ev sahibi olması, et yemesi asla sürdürülebilir
değildir. Fakat bu ideolojiyi savunanların ezici çoğunluğu, çocuklarının
dünyalığını yapmıştır, dünya kaygıları yoktur.
Bu
arkadaşlarda sınıfsal refleks o kadar belirgin ki, her problemde akıllarına ilk
çözüm olarak geniş kitlelerin yemesi, içmesi, araç kullanması, geniş konutlarda
oturması geliyor. Kafalarında yoksulların her kazanımını 8 milyarla çarpıp
“dünyamızı tüketecekler” diye tir tir titriyorlar.
Elmalarla armutları ayırmak lazım. Trafiği azdıran ana neden İstanbul gibi anakentlerdeki
yığılmadır. Çözümü, nüfusun kentlere dengeli dağılımıdır. Yığılmaya bağlı
sağlık sorunlarının yoksulların araç almasıyla alakası bulunmamaktadır. Gelelelim
“ekolojik yıkım” meselesine.
Bu
arkadaşlar, bireysel otomobilin çevresel etkilerini düşünüyorlarsa, karbon
salınımı ve hava kirliliği düşük araçlar üretilmesini talep etmelidirler. Yok
gerçekçi değilse bir zahmet işe özel jetlerden, helikopterlerden, jeeplerden,
kısacası zenginlerden başlamalıdırlar. Daha sonra solcular tekfir edilmelidir.
Dolayısıyla,
“Bugün direniş nerede?” diye soruyorsanız, küçük burjuvanın üzerinde “Cehalet!”
“Cahiller!” diye tepindiği itirazlara kulak verilmelidir.
Benzer
bir ikiyüzlülük, Çin ve Rusya karşısında Batının tutumu için de geçerlidir.
Neyse, laf uzadı, yoruldum. Bence siz artık bu konulara girmek yerine, Ege
sahillerinde köpek kulübesi projesi yapmakla filan uğraşın. Kendinizi tarih
önünde daha fazla rezil etmeyin.
Pikeman Paladinoğlu
27
Temmuz 2022
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder