İsmail
Saymaz, “eski şef”i Kemal Okuyan’ın Ümit Özdağ ile ilgili sözünü aktarıyor.[1] Okuyan’ın
kendisine, “Ümit Özdağ’ın Erdoğan ile gizli bir anlaşma yaptığını” söylediğini
yazıyor. Bunu duyan Ümit Özdağ, “devlet adına operasyonlar düzenlemiş bir
devlet memuru” olarak, TKP içerisinde kulağı olduğunu, parti kongresine giden
heyetin içinde birilerinin boğazdaki yalıları göstererek, “bunlarda biz
oturacağız” dediğini söylüyor.[2] Bunun üzerine Kemal Okuyan, verdiği cevapta,
çark etme çabası dâhilinde, “anlaştıklarını düşündüğümü söyledim. ‘Anlaştılar’
demedim” diyor.[3] Devamında da boğazdaki yalılarda oturmayı düşünen
arkadaşlarının listesini Ümit Özdağ’dan istiyor ve bu arkadaşlarını eğitime
sokacağını söylüyor.
Eğitim
meraklısı Okuyan, kendi kurduğu örgütün içindeki Ümit Özdağ kulaklarını
kesemez. O yalılarda oturmayı düşünen yoldaşlarını partiden atamaz. O “zenginlik
el değiştirsin türü bir hedefi” olmayan partinin sahibidir. Dolayısıyla zenginleri
kızdıramaz.
Ayrıca, Okuyan’ın partisi, o yalılara çok da uzak değildir. O boğazdaki yalılardan
birinin sahibi, uzun süre TKP genel sekreterliği yapmıştır. Washington doğumlu
Okuyan da o yalılara yabancı sayılmaz.
Genel
Sekreter, o kişileri partiden atamaz, çünkü parti, son yirmi yıldır orta
sınıfta görülen, zenginlere yönelik hasedi örgütlemekten başka bir şey
yapmamıştır. TKP; proletaryaya dönük kinin, burjuvaziye dönük hasedin somutlaşmış
hâlidir. Bu çizgiden vazgeçemez. Ona bahşedilmiş kum havuzu, bu kadarına izin
vermektedir.
Bu
sebeple Okuyan, çıktığı bir TV programında kendisine “iktidara geldiğinizde ne
yapacaksınız?” diye sorulduğunda, “biz komünistiz, üretim araçlarını
kamulaştıracağız, burjuva diktatörlüğünü yıkıp, proletarya diktatörlüğünü
kuracağız” diyememiş, sadece üç beş şirkete el koyacaklarını söyleyebilmiş,
orta sınıftaki patronlara yönelik hasedi ve kızgınlığı örgütlemeye çalışmıştır.
Üstelik bu lafı, ancak Selin Sayek Böke’nin “beşli çeteyi kamulaştıracağız” lafının
üzerine, o lafa sırtını yaslayarak edebilmiştir. Okuyan, bu lafıyla, CHP limanından bir türlü
ayrılamadığını göstermiştir. CHP mayasındaki proletaryaya dönük kin,
burjuvaziye dönük haset, TKP’nin hamurunu karmıştır.
CHP,
batıda, bilhassa Avrupa’da yaşanan dönüşüm gereği, sosyal demokrasi ile
liberalizm arasındaki cereyana kapılmıştır. Avrupa komünist partileri de aynı
cereyana esir olmuşlardır. Bu resmi Avrupa KP’lerinin çizgisine bağlanan TKP,
kurulduğu gün, bu cereyandan çıkmayacağına dair devlete söz
vermiştir. Dolayısıyla, onun sosyal demokrasiyi ve liberalizmi karşıya atması, mümkün değildir. Avrupa’ya baktığı, Avrupa’da devletin basit birer ideolojik aygıtına
dönüşmüş KP’lerine benzemek istediği için o, asla komünist olamaz. “Üretim
araçlarını kamulaştıracağız” diyemez, sınıfsal-politik ve devrimci-politik hatta
örgütlenemez, o hattı örgütleyemez.
O nedenle TKP yöneticisi, “buradaki göçmenleri örgütleyeceğiz, bak Yunanlı yoldaşlarımız örgütlemiş” der.[4] Göçmen anlaşması gereği Avrupa’ya elit, ehil, seçilmiş isimlerin geçmesine izin vardır. TKP, bu tür bir arıtma tesisi görevi görme niyetindedir. Semtevleri, bunun için, içteki sömürgenin ehlileştirilmesi, nezihleştirilmesi için kurulmuştur. Bu nezihleştirme operasyonunun parçası olarak TKP’nin, o göçmenlerin kinini ve derdini örgütleyip, düşmanın üzerine hücum etme gibi bir amacı yoktur. O, bugün “göçmenler çete kuruyorlar, kendilerine az maaş veren işyerlerine saldırıyorlar” diyen Ümit Özdağ ile yan yanadır.
Özdağ, devlet
adına yürüttüğü operasyon dâhilinde, “sokak köpeklerinden kaçıp kamyon altında
kalan kız çocuğu” haberine atıfta bulunarak, bir Afgan’dan kaçarken ölen gençle ilgili yalan haberi paylaşan, mülteciyi köpek olarak görendir. Zafer Partisi karşıdaki, dıştaki; TKP, SYKP, DSİP gibiler
içteki düşmandır. Onlar, göçmenlerdeki kini ve derdi zararsız hâle getirmek,
burjuvazinin dişine uygun kıvama sokmak için vardırlar. Göçmen konferanslarının
sebebi budur.
Ümit
Özdağ, TKP’ye komünist parti ehliyeti ve icazeti veren devletin memurudur. O ehliyetin ve icazetin verildiği tarihle, Nâzım Hikmet’in eserlerinin bir bankaya
satıldığı tarih, aynıdır. O bankaya yakışır bir parti kurulmalıydı,
kurulmuştur. Eserlerin satışına itiraz edemeyen bir parti, bugün Nâzım’ı
satmaya devam edebilmektedir. Bu parti, “Moskova’daki mezarı ziyaret eden Livaneli,
Nebil Özgentürk, Kardeş Türküler ve Rus-Türk İşadamları Birliği’nin”
partisidir.[5]
Dolayısıyla, bir TKP’linin “yoksullaştırma operasyonu var” demesinin bir anlamı yoktur.
Çünkü bu parti, yoksullaştırma operasyonunun yürütüldüğü pandemi sürecinde
devlete ve sermayeye hizmet etmiş, onların emirlerini yerine getirmiştir.[6] Bizzat
bu sürece müdahil olması gereken bir sağlık sendikasının yöneticisinin, aradan
onca zaman geçtikten sonra “a evet, yoksullaştırma operasyonu yürütülüyor!”
demesinin bir anlamı yoktur. Bu laf, örgütün yoksulları kandırma görevini
yerine getirmek için edilmiştir. “Altı ay kapanma, maske ve biyonteek!” diye
bağıran bu arkadaşlar, perde gerisinde yürüyen operasyona karşı hiçbir şey
yapmamışlardır. “Milli gelirde işçinin payının düşüşü” konusunda kıllarını
kıpırdatmamışlardır. Çünkü onlar, yalılarda oturma hayali kuran, burjuvaziye
haset eden solculardır. O yalılara halel getirecek tek bir laf edemezler, tek
bir eylem ortaya koyamazlar. Bu tür örgütler, o yalıları yıkmak için değil, o yalılardaki estetiği idrak edebilecek özel bireyler imal etmek için kurulmuşlardır.
Eren Balkır
13
Haziran 2022
Dipnotlar
[1] İsmail Saymaz, “Kira Artışına Yüzde 25 Sınır Uygulanamaz”, 9 Haziran 2022, Halk.
[2]
“Ümit Özdağ’dan Kemal Okuyan’a”, 10 Haziran 2022, T24.
[3]
“Kemal Okuyan’dan Ümit Özdağ’a Yanıt”, 13 Haziran 2022, Sol.
[4]
Aydemir Güler, “Göçmenler Örgütlenir mi?”, 11 Haziran 2022, Sol.
[5]
Eren Balkır, “Kızıl Elma”, 3 Haziran 2016, İştiraki.
[6]
Eren Balkır, “Liberal ve Faşist TKP”, 27 Şubat 2021, İştiraki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder