Stalin’in
aşağıdaki yazısı, Nisan 1912’de Moskova’da bildiri olarak basılıp dağıtıldı.
Tiflis’te bulunan yasal bir matbaada gizli olarak basılan bildirinin tüm
nüshaları sonrasında St. Petersburg’a gönderildi.
●
● ●
Yoldaşlar,
Geçen
yüzyılın sonlarında tüm ülkelerin işçileri, bugünün, 1 Mayıs’ın her yıl
kutlanmasına karar verdiler. 1889’da düzenlenen tüm ülkelerin sosyalistlerinin
katıldığı Paris Kongresi’nde işçiler 1 Mayıs’ı, doğanın kış uykusundan
uyandığı, ağaçların ve tepelerin yeşil bir örtüyle kaplandığı, çayırların ve
tarlaların çiçeklerle bezendiği, güneş ışığının daha sıcak olduğu, havayı
dirilişin neşesinin kapladığı, doğanın kendisini dansın ritmine ve sebep olduğu
sevince teslim ettiği o günü özel olarak seçtiler. 1 Mayıs, İşçilerin tüm
insanlığı baharla buluşturduğunu, kapitalizmin prangalarını kırdığını, yani
işçilerin hürriyet ve sosyalizm temelinde dünyayı yenileme görevini ifa
ettiklerini açıktan ve yüksek sesle ilân etmeye karar verdikleri gün.
Her
sınıfın kendince özel bulduğu bayramları var. Asiller, kendi bayramlarını
kutladılar. O günlerde köylüleri soymanın “hak”ları olduğunu söyleyip durdular.
Burjuvazinin de kendi bayramları var. O günlerde burjuvazi, işçileri sömürmenin
kendi “hak”kı olduğu iddiasını savunmak için kılıflar örüyor. Ruhban sınıfı da
kendi bayramlarını kutluyor. O da emekçiler yoksulluk içerisinde geberirken,
hiçbir iş yapmayan zenginlerin lüks içerisinde debelendiği mevcut sistemi
kutsuyor.
İşçilerin
de kendi bayramı olmalı ve o gün işçiler, “herkese iş, herkese özgürlük,
herkese eşitlik” demeli. Bu bayram, 1 Mayıs bayramıdır.
İşte
işçiler bu kararı ta 1889 yılında verdiler.
O
günden beri işçilerin yürüttükleri sosyalizm mücadelesinin şiarı, 1 Mayıs günü
yapılan tüm mitinglerde ve gösterilerde daha gür bir biçimde işitiliyor. İşçi
hareketinin meydana getirdiği umman giderek daha fazla büyüyor, ona Avrupa ve
Amerika’dan Asya’ya, Afrika’dan Avustralya’ya birçok yeni ülke ve devlet
katılıyor. Eskiden zayıf olan uluslararası işçi derneği, kısacık ömrü dâhilinde
güçlü bir uluslararası kardeşlik teşkilâtına dönüştü, o bugün dünyanın her
yerinde düzenli olarak kendi kongrelerini tertipliyor, milyonlarca işçiyi bir
araya getiriyor. Proletaryanın öfkesi denizdeki dev dalgalar misali yükseliyor,
kapitalizmin kalelerini giderek daha fazla tehdit ediyor. Büyük Britanya,
Almanya, Belçika ve Amerika gibi yerlerde kısa süre önce tanık olunan o büyük
kömür madencileri grevi, dünya genelinde sömürücülerin ve muktedirlerin
yüreklerine korku salan o büyük grev dalgası, sosyalist devrimin çok da uzakta
olmadığının bir delilidir.
“Biz,
altın buzağıya tapmıyoruz!” Biz, burjuvazinin ve zalimlerin hükümranlığını
istemiyoruz! Kapitalizme ölüm, yoksulluk ve katliama dair korkular son bulsun!
Yaşasın emeğin hükümranlığı, yaşasın sosyalizm!
Tüm
ülkelerin sınıf bilinçli işçileri, bugün tam da bunu söylüyorlar.
Zafere
olan güvenleri, sakinlikleri ve sahip oldukları kudretle işçiler, bugün vaat
edilmiş topraklara, şanlı sosyalizme, Karl Marx’ın “tüm ülkelerin işçileri,
birleşin!” olarak ifade ettiği o büyük çağrıyı adım adım uygulamaya koyarak
yürüyorlar.
Bugün
özgür ülkelerde işçiler 1 Mayıs’ı bu şekilde kutluyorlar.
Kendi
konumlarının farkına varmaya başlayan ve yoldaşlarının gerisinde kalmak
istemeyen Rus işçileri, başka ülkelerdeki yoldaşlarının oluşturduğu koroya her
daim katılmayı bildiler, onca şeye, çar hükümetinin baskılarına rağmen, 1
Mayıs’ı o ülkelerin işçileriyle birlikte kutladılar. Karşı-devrimin gününü gün
ettiği, partinin dağıldığı, sanayinin buhranla yüzleştiği, kitlelerin siyasete
ilgisini yitirdiği son iki üç yıllık dönem boyunca Rus işçileri, işçilerin o
şanlı bayramını eskiden olduğu gibi kutlamaya devam ettiler. Ne var ki ülkedeki
canlanma kısa süre önce başlamıştı. Ekonomik grevlere ve işçilerin politik
gösterilerine, İkinci Meclis’te sosyal demokrat vekillerin yeniden işitilen
sesleri eşlik etti. Yirmiden fazla şehir kıtlıktan etkilendiği için köylüler
arasında görülen hoşnutsuzluk arttı. Yüz binlerce tezgâhtar, kendisini
“yenilemiş” olan Rus tutucularının sistemine karşı gösteriler düzenledi. Tüm bu
gelişmelerin de ortaya koyduğu gibi, o insanı deli eden uyuşukluk hâli
dağılıyor, yerini ülkedeki, bilhassa proletaryadaki politik canlanmaya
bırakıyor. Tam da bu sebeple, bu yıl Rus işçileri, 1 Mayıs günü başka
ülkelerdeki yoldaşlarına ellerini uzatabilirler, uzatmalıdırlar. Tam da bu
sebeple 1 Mayıs’ı şu veya bu şekilde onlarla birlikte kutlamalıdırlar.
Rus
işçileri, bugün özgür ülkelerdeki yoldaşlarıyla bir olduklarını, altın buzağıya
tapmadıklarını, tapmayacaklarını beyan etmelidirler.
Bunun
dışında, tüm ülkelerin işçilerinin genel taleplerine bir de kendi talepleri
olan, çarlığın yıkılması ve yerine demokratik bir cumhuriyetin kurulması
talebini eklemelidirler.
“Biz,
zalimlerin oturduğu tahtlardan nefret ediyoruz!” Biz, şehitler kervanına hürmet
ediyoruz!” Eli kanlı çara ölüm! Toprak ağalarına ölüm! Fabrikalardaki,
atölyelerdeki ve madenlerdeki efendilerin iktidarına ölüm! Köylülere toprak,
işçilere sekiz saatlik işgünü! Rusya’nın tüm yurttaşları için demokratik
cumhuriyet!
Bugün
aynı zamanda Rus işçileri bu taleplerini de dillendirmeli.
Rus
liberalleri, çarlık düzeninin Rusya’da kendisini tahkim ettiği, halkın temel
ihtiyaçlarını karşılayabildiği konusunda kendilerine ve başkalarına güvence
veriyorlar, bu konuda yalan söylüyorlar, bu anlamda, Çar Nikola’ya köpeklik
ediyorlar.
Her
fırsatta devrimin öldüğü, bizim kendisini “yenilemiş” bir sistemde yaşadığımız
konusunda aynı teraneyi tekrarlayıp duran Rus liberalleri, hilekârdan ve
riyakârdan başka bir şey değildirler.
Etrafınıza
bakın! Uzun zamandır çile çekmekte olan Rusya, “yenilenmiş”, “iyi yönetilen”
bir ülke gibi mi duruyor?
Demokratik
bir anayasadan yoksun olan ülkede idam sehpaları ve zulüm üzerine kurulu bir
rejim hüküm sürüyor!
Halk
meclisi yerine kara yüzlü toprak ağalarının içi kara meclisi var!
“İnsan
haklarının sarsılmaz temelleri” yerine, 17 Ekim Manifestosu’nun vaat ettiği
konuşma, toplanma, örgütlenme, basın ve grev hürriyeti yerine birileri takdir
yetkilerini kullanıyor, bu haklardan yararlanılmasına mani olunuyor, gazeteler
kapatılıyor, yayın yönetmenleri sınır dışı ediliyor, sendikalar susturuluyor,
mitingler dağıtılıyor!
Kişi
dokunulmazlığı hak olarak görülmüyor, onun yerine mahkûmlar dayaktan
geçiriliyor, yurttaşlara saldırılar düzenleniyor, Lena’daki altın madenlerinde
görüldüğü üzere, grevcilerin eylemi kanla bastırılıyor!
Köylülerin
ihtiyaçları karşılanmıyor, bunun yerine, köylüleri topraklardan çıkartma ve
başka yere sürme politikası uygulanıyor!
Ülkeyi
sağlam bir düzene sahip idareyle tanıştırmak yerine halk, levazım subaylarının
ülkeyi soyup soğana çevirdiği, demiryolu baş müdürlüklerinin soyulduğu, orman
bakanlığının soyulduğu, donanma bakanlığının soyulduğu bir düzene mahkûm
ediliyor!
Hükümet
mekanizmasını düzene ve disipline kavuşturmak yerine mahkemeler sahtekârlıkla
dönüyor, suçları soruşturma dairesinde rüşvet ve dolandırıcılık hüküm sürüyor,
gizli polis müdürlükleri cinayeti ve provokasyonu iş hâline getiriyor!
Rusya’nın
uluslararası planda önemli bir yere sahip olması için uğraşılmıyor, bunun
yerine, Yakındoğu’da ve Uzakdoğu’da Rus “siyaseti” ülkeyi rezil eden yanlışlara
sürükleniyor. Rusya, zaten kan kaybetmekte olan İran’ın içişleri dâhilinde
kasap ve yağmacı rolünü oynuyor!
Kendi
vatandaşına güvenli ve huzurlu bir hayat sunmayan devlet, köylülerde ve
kasabalarda otuz milyon civarında köylünün açlıktan ölmesine, şehirlerde çok
sayıda insanın intihar etmesine sebep oluyor.
Ahlaki
durumu iyileştirmek, halkın saf ve temiz bir ahlakla ahlaklanmasını sağlamak
yerine devlet, resmi ahlakın kaleleri olan manastırlarda ahlaksızlığın
kökleşmesini sağlıyor!
Tasvir
etmeye çalıştığımız resmi, Lena’daki altın madenlerinde acımasızca kurşunlanan
yüzlerce işçi tamamlıyor!
Halkın
kazanmış olduğu özgürlükleri yok eden, idam sehpalarına ve idam mangalarına
tapan, takdir yetkisi ve hakları önleme pratiğini icat eden devletiyle, halkı
soyan levazım subaylarıyla, hırsız mühendisleri ve polisiyle, katil gizli
polisiyle, ahlaksız Rasputinleriyle tüm bu insanlar, “Rusya’yı
yenilediklerinden bahsediyorlar!
Bugün
bu insanlar, küstahlık edip Rusya’nın iyi durumda olduğunu ve devrimin öldüğünü
söyleyebiliyorlar!
Hayır
yoldaşlar, milyonlarca köylünün açlık çektiği, işçilerin greve gittiler diye
kurşunlandığı bir yerde devrim, insanlığın yüz karası olan Rus çarlığı
yeryüzünden sökülüp atılana dek yaşamaya devam edecektir.
Bugün,
bu 1 Mayıs günü biz, her mitingde, her toplantıda, her gizli birliktelikte,
artık hangisi uygunsa, vaadimizi şu veya bu şekilde dillendirmeliyiz: Çarlık
monarşisini tümüyle yıkıp, Rusya’yı kurtaracak olan Rus devriminin gelişini
karşılayacağız!
O
vakit yurtdışındaki yoldaşlarımıza ellerimizi uzatalım ve onlarla birlikte şu
sloganları haykıralım:
“Kahrolsun
Kapitalizm! Yaşasın Sosyalizm!”
Rus
devriminin üzerinde “Kahrolsun Çarlık Monarşisi! Yaşasın Demokratik
Cumhuriyet!” yazan bayrağını yukarı kaldıralım.
Yoldaşlar!
Bugün 1 Mayıs’ı kutluyoruz. Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın
Uluslararası Sosyal Demokrasi!
Yaşasın
Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi!
RSDİP
Merkez Komitesi
J. V. Stalin
Nisan
1912
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder