“Zenginleri
yiyin” diyen öfke, halklar nezdinde giderek güçleniyor. Ezilen kitleler
açısından gerçek hayatın ezici yönleri bu türden öfkeli cümlelerde karşılık
buluyor. Sınıf mücadelesine sadakatle bağlı olma ve mücadelecilik, böylesi
ifadelerle dile dökülüyor. Burada sınıf kini konuşuyor.
Ama
bu cümleler, kavganın en ham biçimidir ve sınıflı toplumun ortaya çıktığı ilk
günden beri kullanılmaktadır. Gündelik hayatın nesnel koşulları egemen
sınıflara, işçi sınıfını ve ezilen halkı sömüren, katleden bu sistemin
yürütücülerine yönelik derin duyguları besliyor.
Neticede
tüm komünistler, sınıf düşmanına yönelik sınıfsal öfkenin bu türden ifadelerine
destek olmalı, ama aynı zamanda sınıf kininin sınıf bilincine dönüştürülmesi
konusunda ısrar etmelidirler.
Sınıf
bilinci, gerçek sınıf kinini temel alarak ortaya çıkar, ama o, sınıf kinine
indirgenemez. Sınıf bilinci, bir sınıf olarak proletaryanın tarihsel görevleri
konusunda belirli bir bilince sahip olması anlamına gelir. Bu görevler, sınıfın
iktidarı almasını, diktatörlüğünü kurmasını, komünizme geçişi ve bir sınıf
olarak kendisini ilga etmesini kapsar.
Sınıf
kini ise sadece birey ölçüsü ve ölçeğinde tanımlı bir şeydir. Sıradan bir
işçinin deneyimlerinden doğar ve sadece bu deneyimleri temel alır. Burada
mevcut koşulların bahşettiği bir özgüllük söz konusudur. Bu özgüllük, milyonlar
tarafından paylaşılıp, onlarla ilişkili olsa da bilimsel bir genelliğe henüz
dönüştürülmüş değildir.
Sınıf
kini, algı temelli bilgi aşamasını ifade eder. Şeylerin, nesnelerin arasındaki
dışsal ilişkiye bakar, o şeylerin ayrıksı yönlerini görür, aralarında bağ
kuramaz, derine dalıp altta yatanı idrak edemez, bir bütün olarak sınıfın
sefaletine çözüm sunacak genel bir program formüle edemez.
Sınıf
kini ile yüklü kişi, Mao’nun ifadesiyle, “kuyunun dibine düşmüş kurbağa”
gibidir. Kuyunun dibindeki kurbağa, gökyüzünün kuyunun ağzı kadar olduğunu
düşünür. Dolayısıyla kurbağanın gökyüzünün bileşimine dair tüm bilgisi, ister
istemez onun öznel konumu tarafından sınırlanmıştır, ayrıca dış nesnel dünyanın
kısıtlamalarına tabidir. Eğer kurbağa yüzeye çıkarsa, işçi, kendi dar
dünyasının dışına çıkıp halka ve mücadeleye karışırsa, başkalarıyla birlikte
edindiği deneyimler, bunun yanında, bilimsel deney ve gözlem üzerinden toplumun
hareket yasalarını, iç çelişkilerini ve toplum içerisindeki yerini görüp idrak
etmeye başlar.
Sınıf
kini, algı temelli bilgi aşamasının ürünü olsa bile rasyonel bilgiyle, sınıf
bilinciyle ilişki kurması noktasında belirgin bir öneme sahiptir. Sınıf kini,
sınıf bilincinin rüşeym hâlidir. Sınıf kininin sınıf bilincine evrilebilmesi
için disiplinli ve örgütlü bir komünist parti türünden öznel bir faktöre
ihtiyaç vardır. İçgüdüsel sınıf kini, bu sayede kolektif sınıfsal hareketliliğe
yerini bırakır.
Bir
sınıf olarak proletarya, kendinde bir sınıf iken kendisi için bir sınıfa
dönüşür. Komünistler, sınıf kininin sınıf bilincine dönüştüğü, kitlelerin
gündelik hayatlarıyla ilişkili olarak gelişen bu süreci idrak etmek
zorundadırlar. Komünistler, nesnel koşulları meydana getiren kapitalizmin
yasalarını ve iç çelişkilerini bilince çıkartacak teorik araçları
kuşanabilmelidirler.
Solcu
birçok kişi, sınıf kini ile sınıf bilincini birbirine karıştırıyor. Hatta kimi
politik eğilimler, bu kafa karışıklığını temel alıyorlar. Kitleler
ayaklandığında veya kendiliğinden isyanlar patlak verdiğinde, bu tür eğilimler
güçleniyor.
Anarşizm
ve küçük burjuva sosyalizminin demokratik sosyalizm gibi türevleri, sınıf
kinini ve kendiliğindenliği sınıfın devrimci hareketinin gerçek ifadeleri
olarak ele alıyorlar. Oysa gerçekte kitlelerin kendiliğinden isyanları, zulüm
ve baskıya ya da kötü yaşam koşullarına karşı ayaklanma arzusundan neşet
ediyorlar.
İlgili
hareketler, bu tür momentlerde işçilerin birden tarihsel görevlerinin
“bilincine” varacaklarını sanıyorlar, hayale kapılıyorlar, buradan da örgütün
ve liderliğin (yani komünist partinin) gerekli olmadığı, daha da kötüsü, yatay
örgütlenmenin veya kitle partisinin zaruri olduğu sonucuna ulaşıyorlar.
Kitleler
doğalında sınıf bilincine vakıf oluyorlarsa, örgüte de liderliğe de gerek
kalmıyor. Öte yandan, sınıf kininin pratikteki ifadeleri olarak isyanlar,
devrimci herhangi bir şeye kendiliğinden yol açmıyorlar, özellikle komünist
parti liderliği ve örgütleme pratiği olmaksızın devrimci herhangi bir sonuç
ortaya çıkmıyor. Komünist partinin liderliği yoksa bu tür isyanlara proleter
ideolojisi değil, burjuva ideolojisi yön veriyor, neticede isyan hareketlerine
burjuva ideolojisi nüfuz ediyor.
Kafa/kol
emeğinin ayrıştığı, toplumdaki tüm sınıflara sızan burjuva ideolojisinin hâkim
olduğu kapitalist toplum, işçi sınıfının kütle hâlinde, kendiliğinden sınıf
bilincine ulaşmasını imkânsız kılar. Kitle mücadeleleri dâhilinde edinilen
deneyimler ve teorik çalışmalar veya sınıf bilinçli işçilerle kurulan temaslar
üzerinden kimi proleterler, sınıf kininin ötesine geçip sınıf bilinçli işçiler
hâline gelebilirler. Böyle olsa bile tüm işçiler bunu yapamaz. Sınıf bilinçli
(öncü) işçilerle sınıf bilinci olmayan işçiler arasındaki mesafeyi kapatma
gerekliliği ortadan kalkmaz.
Bu
mesafeyi kapatmak, partinin işidir. Sınıf bilinçli işçilerden oluşan parti,
mümkün olabildiğince daha çok sayıda proleteri sınıf bilincine kavuşturmak,
böylelikle devrimci hareketi örgütleyip devrime öncülük etmek zorundadır.
Partinin
zorunlu olduğu fikri, birkaç fanatiğin veya gizlilik sevdalısı bir avuç
otoriterin zihninden çıkmış bir fikir değildir. O, bizatihi kapitalist toplumun
iç çelişkilerinin sonucudur. Partiyi inkâr etmek, devrime sırt dönmek demektir.
Kapitalist toplumun kanunlarını ve bileşimini bilince çıkartmayanlar, aklı
değil algıyı temel alanlar, bu anlamda sınıf kinine saplanıp kalanlar, bu yola
tevessül edeceklerdir. Proleter ideolojisini kitleler arasında yayacak olan
parti yoksa kitlelerin kendiliğinden isyanı devrimci mücadeleye evrilemez.
Proleterlerde
karşımıza çıkan sınıf kininin tüm tezahürlerine destek çıkmalıyız elbette, ama
öte yandan da sınıf kininin devrim için yeterli olmadığını görmeliyiz.
Eğer
sınıf kini devrim yapmak için yeterli olsaydı, bu zamana dek hiçbir çabaya
gerek kalmadan birçok kez devrim yapardık!
Sınıf
bilincini inkâr eden küçük burjuva ve anarşist yaklaşımın peşinden sürüklenip
isyan/baskı denilen döngüye kapılmak yerine komünistler, bilincin dönüşümünün
gerekli olduğunu net bir biçimde tespit etmeli, bu dönüşüm için burjuva
ideolojisine, bilhassa onun sol içerisindeki tezahürlerine karşı mücadele
yürütmeli, daha da önemlisi, sınıfa liderlik edip, onu örgütleyecek güce ve
imkâna sahip komünist partiyi kurmalıdırlar.
Red Zeal
29 Ağustos 2017
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder