Kites [“Uçurtmalar”]
mecmuasının kimi okurları, bilhassa Kuzey Amerika’da ve başka ülkelerde
mücadele yürüten sınıf bilinçli proleterler, kendi yaşamsal deneyimlerine ve
fikriyatına yabancı olan, ABD ve Kanada’da genelde postmodernist aktivistlerin
ve akademisyenlerin kullandığı terimlerle ve sloganlarla yüzleştiklerinde kafa
karışıklığı yaşayabiliyorlar. Bu türden bir kafa karışıklığı yaşayan
okurlarımıza postmodernistlerin piyasaya sunduğu saçma sapan dili idrak
edebilmelerine katkıda bulunmak ve onların postmodernist ideoloji ile
siyasetine komünist bir bakış açısı üzerinden karşı koyma becerilerini artırmak
amacıyla mecmuamız, çevirilerde kullanılmak üzere, aşağıdaki kılavuzu
hazırladı.
Postmodernistlerin
yaygın olarak başvurdukları terimler ve sloganlar, Fred Hampton’ın kullandığı
tabirle, “düz proleter İngilizcesi”ne tercüme edildi, bu tercüme işlemi ise
Dave Chappelle’den alınan ilhamla, “neyi kastettiğini dümdüz söyle” şiarı
üzerinden gerçekleştirildi. Biz, zulme son vereceği iddiasında bulunan, ama
postmodernistlerin kitlelerden ayrışmasına hizmet etmekten başka işe yaramayan,
lisanüstü eğitim kaynaklı yabancılaştırıcı dili kullanmakta hâlen daha ısrar
eden, insanların kullandığı kelimeleri polis gibi takip eden, bir biçimde idrak
edilmiş terimlerin idrak ve zekâya göre kullanılmasını küçümseyen kişilerle
alay etmenin uygun bir davranış olduğuna inanıyoruz. Postmodernistlerin dilini
onlara karşı kullanmak gerekirse, “performatif duyarcılığın” gerçek kurtuluşla
bir alakası bulunmamaktadır.
İlgacı: (1)
Küçük burjuva aktivistlerin gerçekte olduklarından daha havalı ve daha radikal
görünmelerini sağlamak için kullandıkları bir kelime. (2) Kitlelerden, bilhassa
hapistekilerden korkan, ama bir yandan da Angela Davis okuyan kişi. (3)
Hükümetin hapishane ve polis yerine parayı toplumla alakalı programlara tahsis
etmesi gibi önemsiz reformları savunan, bu reformların devrimci değişimi
tetikleyeceğini düşünen kişi. (4) Yalancı. Bugün kendisine “ilgacı” diyen
kişiler, köleliği kaldırmak adına köle sahibi sınıfın şiddet yoluyla alt
edilmesi gerektiğini görüp bu yönde hareket eden Frederick Douglas, Harriet
Tubman ve John Brown gibi İç Savaş öncesinin ilgacılarıyla karıştırılmamalı.
Beyaz
Olmayanlar: Latinlerin statüsünü, zulmün olimpiyatlarında bronz madalya
alanlarla aynı seviyeye çekmek için kullanılan bir terim.
Merkezî: Ezilen
veya marjinalleştirilmiş bir grubun içinden imtiyazlı olan kesim alınıyor ve bu
kesimin hayatı ve görüşleri tüm ezilen veya marjinal grubu temsil ettiği
üzerinde duruluyor. Örneğin postmodernistler, seks işçilerini göklere
çıkartmayı seviyorlar, sanki onları devrimin öncüsü olarak görüyorlar, ama seks
işçilerinden söz ederken, esasında akıllarında bu mesleği baskıyla yüzleşmeden
tercih etmiş, nispeten güvenli koşullarda yaşayan kişiler var. Onların aklında
seks kölesi olarak alınıp satılan sayısız kadın ve kız yok. Seks işçilerinin
haklarından söz ederlerken bu postmodernistler, seks kölelerinin seks kölesi
olmama hakkından nedense bahsetmiyorlar.
Söylemi
Değiştir: “İnsanların belirli konularla ilgili sözlerini
değiştirirseniz, dünyayı değiştirirsiniz.” “Söylemi değiştir” denilen fikir, bu
anlamda, sosyal medyada postmodernist aktivistlerin neden dil polisliği yapıp
“performatif duyarcılığa” başvurduğunu, postmodernist akademisyenlerin
kullandıkları giderek saçmalığa varacak ölçüde karmaşık jargonlarını izah
ediyor. Komünistler, insanların düşünme tarzlarını dönüştürmenin toplumu
devrimcileştirmek için zaruri olduğunu düşünürler. Biz, bir yandan da insanlar
arasındaki pratik, maddi ilişkileri değiştirmenin de aynı ölçüde önem arz
ettiğini, bu değiştirme pratiğinin insanların düşünme tarzlarını değiştirmeyle
bağlantılı olduğunu düşünüyoruz. Postmodernist akademisyenlerse kendilerini
eleştiremedikleri gibi, “söylemi değiştirme” anlayışlarının devrimci mücadelede
gerçek fedakârlıklarda bulunan insanları ve fizikî emek harcayanları
marjinalleştirdiğini, öte yandan, söylem alanında faaliyet yürüten insanları
dünyayı değiştirme pratiğinin merkezine yerleştirdiğini, bu anlayışı dünyayı
değiştirmenin asli (özel) aracı hâline getirdiklerini görmüyorlar.
Toplum:
Postmodernistler ne kadar çok toplumdan söz ediyorlarsa, bilin ki onların
kitlelerle o kadar az bağları var demektir.
Dekolonizasyon: Kâr
amacı gütmeyen bir aktivist örgütünde iş bulma derdinde olan bir
postmodernistin “dekolonizasyon” tabirini Fanon gibi kullanmadığını bilmek
gerek. Fanon, Yeryüzünün Lanetlileri eserinin başında “dekolonizasyonun
her daim şiddetin devrede olduğu bir olay” olduğunu söylüyor.
Postmodernistlerin lügatindeki dekolonizasyon tabirini Porto Riko gibi yarı
sömürgelerde veya hâlen daha sömürge olan ülkelerde süren anti-emperyalist
mücadelelerle de karıştırmamak gerek. Postmodernistlerin dilinden eksik olmayan
bu tabir, esasen ABD içerisinde anti-emperyalist mücadelenin zayıfladığının
delili.
Kesişimsel: Orta
sınıf (veya küçük burjuva).
Problematik:
Postmodernistler bu terimi, politik veya ahlakî açıdan itiraz ettikleri her
şeyle ilgili olarak kullanıyorlar, ama bu kullanım, komünizm gibi her türden
evrensel politika veya ahlakın baskıcı bir dayatma olduğuna dair anlayışlarıyla
ters düşüyor. Postmodernistlerin “problematik” olarak gördükleri şeylere itiraz
etmelerinde abes bir yan yok, biz, sadece burada postmodernistlerin her türden
evrenselliğe karşı olup, bir yandan da kendi ideolojilerini (affedersiniz,
“söylem”lerini) evrensel kabul etmelerindeki saçmalığı ortaya koymak istiyoruz.
Kişisel
Bakım: (1) Postmodernistlerin bir Pazar günü evde keyif çatıp film
izlemenin veya uyumanın önemli bir politik eylem olarak görmeleri. Biz, bazen
evde keyif çatmaya karşı değiliz, ama buna yüce anlamlar yüklenmesi gerekmediği
iddiasındayız. (2) Bir Cuma günü bohem kişilerin takıldığı bir barda (ki
postmodernistler de birer bohemdir) gece geç saatlere kadar takılmak ve küfelik
olmak yerine bardan erken ayrılıp eve gitmek. Postmodernistlerin lügatinde
“Kişisel Bakım”, komünistlerin halka daha iyi hizmet sunabilmek adına derin
tefekkür gibi pratikler, egzersiz, sağlıklı yemek yeme üzerinden kendi
sağlığını fizikî, ruhsal, duygusal ve manevi açıdan muhafaza etmek için sahip
olmak zorunda oldukları özdisiplinle karıştırılmamalı. Postmodernistler,
başpapazları Foucault’nun antik çağda önemli imtiyazlara sahip, köle sahibi
sınıflarda “kendine bakma” anlayışının kökenleri konusunda söylediklerine bir
bakmalarında fayda var.
Seks
Pozitif: Kadınlara yönelik şiddeti ve cinsel sömürüyü görmezden gelen
fuhuş ve pornografi sektörlerine yönelik eleştirel olmayan tutum, bu sektörlere
hâkim olan kadın düşmanı ideolojiyi görmezden gelen anlayış. (Tabii bir yandan
da Viktoryen çağda gelişen ahlak anlayışının cinselliği, bilhassa kadınları
ezdiği konusunda yoğun bir tartışmanın sürdüğünü belirtmek gerek.)
Şiddet:
Postmodernistlerin aslında fizikî şiddetle alakası olmayan birçok şeye dair laf
ederken kullandıkları bir kelime.
Kites Mecmuası
7
Mart 2021
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder