Emperyalist
haber ajansları yüzünden hakiki bilgilerin açlığını çeken bu kıtadaki birçok
okur, George Jackson’ın adını hiç duymamıştır, duymuşsa da onun hakkında hiçbir
şey bilmiyordur.
Bugün Birleşik Devletler’de iktidar, George Jackson’ın Soledad Hapishanesi’nde bir gardiyanı
öldürebilecek ölçüde tehlikeli bir tutsak olduğunu, onun bu sebeple
Amerika’daki en sıkı korunan hapishanelerinin birinde tutulduğunu söylüyor.
İktidarın iddiasına göre, geçen Ağustos ayında Jackson kaçmaya çalışırken
öldürmüş o gardiyanı. Aslında Küba’da Domuzlar Körfezi’nde yaşananlardan tutun
da Vietnam’da Tonkin Körfezi’nde yaşananlara kadar birçok olayda ABD, hakikati
bir biçimde çarpıtıyor.
George
Jackson, birinden yetmiş dolar çaldığı iddiasıyla hapse atıldı. Siyahî olduğu
için ona bir yıl hapis cezası verildi. Jackson, Siyahîliğin elinde kölelik
belgesi değil, uzlaşma nedir bilmeyen devrimci mücadelenin bayrağı olması
gerektiğini gördüğü için en ağır, insanlık onurunu ayaklar altına alan
koşullarda yıllardır hapis yatıyor.
George
Jackson’ın katledilmesinin sebebi, o bayrağı ele almayı diğer tutsak
arkadaşlarına öğretmesi, bu konuda ilham kaynağı olmasıydı. George Jackson,
politik bir tutsaktı ve Siyahî bir özgürlük savaşçısıydı. Onu düşmanları
katletti.
George
Jackson, beyaz adamın hapishanesinde kalan Siyahî bir devrimciydi. Afrika
kıtasında da birçok milliyetçi lider, sömürgecilerin hapishanelerini okula
çevirip o okuldan mezun olmuş kişilerdi. Bugün de Güney Afrika hapishanelerinde
en iyi kardeşlerimiz tutsak.
Herkesin
bildiği gibi, ABD’de köleliğin yürürlükte olduğu günden beri bu ülke,
Afrika’dan gelenler için büyük bir hapishaneden farksızdı. Bu hapishanede
Siyahların hayatı ucuzdur. Dolayısıyla, George Jackson’ın Amerika’nın baş
gardiyanı olan Richard Nixon’a karşı sorumlu olan San Quentin Hapishanesi
yetkililerince öldürülmesinde şaşılacak bir yan yok. Dolayısıyla, şimdi
genellemelerin ötesine geçip, George Jackson’ın hayatı ve ölümüyle bağlantılı
en önemli unsurları idrak etmek kalıyor bize.
Jackson,
Ağustos ayında katledildiğinde henüz 29 yaşındaydı. Ömrünün son 11 yılını
hapishanede, yedisini de özel hücrede geçirmişti. Kendisinin de tespit ettiği
biçimiyle Jackson, lümpen bir geçmişe sahipti. İşçi-köylünün üretici gücünün
parçası değildi. Üretim sisteminden kopartılmış olan lümpen unsurlar, geçmişte
kendilerini ezen toplumu pek anlayamazlar, kapitalist toplum içerisinde örgütlü
devrimci mücadeleye adım atamazlardı. Zaten “lümpen proletarya” terimi de ilk
başta bu toplumsal kesimin gerçek işçi sınıfıyla kıyaslandığında, altta oluşuna
vurgu yapıyordu.
Ama
George Jackson, tıpkı öncesinde Malcolm X’in yaptığı gibi, hapishanede
kendisini eğitti, böylelikle tarihsel ve verili gerçekliğe dair net bir
anlayışa kavuştu. Onun bakış açısını başkalarına aktarma becerisi, ABD’de
iktidarı korkuttu. İktidar, bu korku üzerinden Jackson’ı fiziken yok etmeye
karar verdi.
Jackson’ın
onca yıl hapishaneye direnmesi, kendisini eğitmesi ve Soledad Brother ["Soledad’daki
Kardeş"] isimli kitabını yayımlaması, muazzam bir başarıdır. Bu başarılar,
bir yandan da ABD’deki Siyahî kitlelerin, hep lümpen olarak görülen toplumsal
kesimlerin devrimci potansiyeli konusunda bize bir fikir de sunuyorlar.
Kapitalizm
koşullarında işçi, kendi emeğinin ürününe yabancılaşır, sömürü, bu sürecin
sonucudur. Afrikalı köylüde ise sömürü, köylünün üretmek için emek harcadığı
mahsulün fiyatıyla oynandığında gerçekleşir. İşin kendisi, işsizlikten daha
fazla değer görür. Hayatta kalmak, iş bulma imkânına bağlıdır.
Sanayileşme
sürecinin başlarında işçiler, çalışma hakkı üzerinde durdular. Sloganlarında bu
talebe yer verdiler. ABD’de Siyahî halk kitleleri, bu temel haktan mahrumlar.
En iyi hâliyle yevmiyeli işçiler olarak, belirsizliklerle malul bir hayat
sürüyorlar. En son onlar işe alınıyor, ilkin onlar işten atılıyor. İşsizle
suçlu arasındaki ayrım silikleşiyor, kapitalist Avrupa’da da beyaz lümpen,
genelde görmezden geliniyor.
Bu
beyaz lümpenler hiçbir işe layık bulunmuyorlar ya da öncü olarak harekete
hizmet eden birer emekçi hâline geliyorlar. ABD’de otuz milyon Siyah, uygunsuz
kabul edilmenin ötesinde, hayatta kalma konusunda, en ezilen ve en fazla tehdit
altında olan kesim olarak öne çıkıyor. George Jackson, ezilen kesim içerisinde
en fazla ezilmekte olan toplumsal dinamiğin sözcüsü olarak iş görüyor,
mücadelenin birçok tehlike yüklü cephesinde öncülük ediyor.
Hapishane,
gerilla savaşı yürütme hayali kurulabilecek en son yer. Birçok dezavantajla
yüklü yerlerde bile Siyahlar, onurları ve özgürlükleri için savaşmaya bir
biçimde cüret edebildiler.
Soledad
Brother’da George Jackson, işte bu mücadelenin niteliğini ortaya
koyuyor, son birkaç yıl içerisinde yaşadığı değişimi aktarıyor. San Quentin
Hapishanesi’nde verilen mücadelenin son kesiti bilhassa önemli.
27
Şubat günü Siyahî ve Meksikalı tutsaklar, Üçüncü Dünya Koalisyonu’nun
kurulduğunu açıkladılar. Bu koalisyon, Kara Panter Partisi’nin San Quentin
şubesinin ve Eğitimle Kendini Geliştirme grubunun oluşturulmasından sonra
kuruldu. Beyaz olmayan tutsakların bu şekilde harekete geçirilmesi, beyaz
gardiyanları, ayrıca bazı ırkçı beyaz mahkûmları öfkelendirdi ve korkuttu. Bu
beyaz mahkûmlar da bir Nazi grubu meydana getirdiler. Bunun üzerine yaşanan
kavgalar aylarca sürdü. Beyaz yönetimin desteğini arkasına alan Naziler,
Afrikalı ve Meksikalı kardeşlerimize zor günler yaşattılar.
George
Jackson, Siyahların kaybettiği ilk kişi değil. Onun meydana getirdiği birlik,
varlığını sürdürdü. Beyaz mahkûmların önemli bir bölümü Nazi grubuna destek
vermedi, hatta kimi zaman yaptıklarını eleştirdi. Bu da bize, hapishane
içerisinde süren mücadelede ilk ilkenin birlik olduğunu öğretiyor. Demek ki en
ezilen kesim, iradesini ortaya koyduğunda, müttefikler kazanmayı illaki
biliyor.
Hapishane
içerisinde süren mücadele, her geçen gün daha kapsamlı sonuçlar ortaya
çıkarttı. İlk sonuç, lümpen kesim içerisinden giderek daha fazla sayıda gerçek
manada devrimci kadrolar çıkartmasıydı. Bu, bilhassa Kaliforniya’daki
hapishaneler için geçerli bir özellikti. Hareket, Baltimore’dan Teksas’a dek
uzanan bölgedeki tüm hapishanelere etki etti. İçerideki kardeşlerimiz, bugün
şiirler, makaleler ve mektuplar kaleme alıyorlar, bunlar, beyaz kapitalist
Amerika’nın tüm foyasını meydana koyuyor. Soledad’daki kardeşlerimiz gibi bu
tutsaklar da sosyoloji kitaplarının kendilerine “toplum karşıtı” dediğini,
suçlu olarak yaftaladıklarını öğreniyor, öte yandan, toplumda asıl kimlerin
suçlu olduğunu bilince çıkartıyor. Onlar, asıl suçluların Amerika’yı yöneten isimler
olduklarını görüyorlar.
İkinci
sonuç, Siyah toplumunun cisimleşmesi. Küçük burjuva Siyahlar da kafayı kırmış
polislerin, hâkimlerin ve hapishane görevlilerinin kendilerini tehdit
ettiklerini görüyorlar. Kendi kişisel işleri dışında hiçbir mücadeleyle ilişki
kurmayan, kendilerini mücadeleden kopartan Siyahî aydınlar, bugün sokaktaki
işsizlerin oluşturduğu çetelerle, gettoda yaşayanlarla, hapishanede tutsak
edilmiş Siyahlarla ittifak kurmanın, onları kerteriz almanın gerekliğini
görüyorlar.
Üçüncü
sonuç, Siyahî tutsakların ortaya koyduğu cesaretin beyaz Amerika’da da karşılık
üretmiş olmasıdır. Bu süreçte beyaz devrimcilerden oluşan küçük bir ekip,
olumlu bir duruş sergiledi. Yeraltındaki Hava Tahmincileri isimli örgüt,
Jackson’ın katli sonrası birkaç yere bomba yerleştirdi. Komünist Partisi,
Siyahî tutsakların ve Kara Panter Partisi’nin bu cinayetin soruşturulması ile
ilgili taleplerine destek sundu.
Genel
bir tespit dâhilinde şunu da belirtmek lazım. Bu süreçten beyaz liberal
Amerikalılar da rahatsız oldular. Beyaz liberaller, eskiden beyaz kapitalist
toplumlarının fazla çürük olduğunu, dolayısıyla reforma tabi tutulması
gerektiğini pek dile getirmezlerdi. Köklü bir geçmişe sahip olan kapitalist
basın bile çıkıp hapishane koşullarını eleştiren yazılar yayımladı. Kısa süre
önce Attica Hapishanesi’nde yaşanan faşist katliamlar, yeterince ses
çıkartılmasıyla, Senatör Muskie’nin harekete geçmesine neden oldu.
Dördüncü
ve bizim amaçlarımız açısından en önemli sonuç ise Siyahî tutsakların ve bir
bütün olarak Amerika’daki Siyahların ortaya koyduğu çabaların uluslararası
planda sonuçlara yol açmasıdır. Kara Panter liderlerine ve Angela Davis’e
yöneltilen suçlamalar dünyanın birçok ülkesinde kınandı. Havana’dan Leipzig’e
birçok şehirde savunma ve dayanışma komiteleri kuruldu. Afrikalı-Amerikalılarla
dayanışma amacıyla 18 Ağustos günü bazı kuruluşlar bildiriler kaleme aldılar.
Yürütülen propaganda sonuç verdi ve “Tüm politik tutsaklara özgürlük” çağrısı
yapıldı.
On
yılı aşkın bir zamandır Vietnam, Küba, Güney Afrika gibi ülkelerde kurtuluş
hareketleri ABD’deki ilericilerle ve militanlarla iletişim içerisinde. Bu
görüşmelerde hep emperyalist kamp içerisindeki mücadelenin ikili yapısına ve
gündeme getirdiği sorumluluklara işaret ediliyor. Sömürgelerde ve yeni
sömürgelerde devrim, kendisine hedef olarak emperyalistleri ülkeden kovmayı
belirliyor. Emperyalist ülkelerde ise devrim, ülkedeki kapitalist üretim
ilişkilerinin dönüştürülmesi üzerinden tanımlanıyor.
ABD,
dünya emperyalizminin amiri olduğu için, orada faaliyet yürüten her harekete
ilericilik atfediliyor. Soledad veya San Quentin Hapishanesi’ndeki bir hücrede
bu ifade edebi niteliğinden kurtulup somutta karşılık buluyor.
George
Jackson, beyaz emperyalist devin kendi yurdunda sosyalist ve hümanist bilinci
artırmaya çalışmanın ne demek olduğunu çok iyi biliyordu.
Farklı
yerelliklerde süren mücadele, kendi bağrından uluslararası dayanışma
kurumlarını çıkartıyor. Aslında Che Guevara da “bir, iki, üç, daha fazla
Vietnam” derken bunu kastediyordu.
Herkesin
de kabul ettiği gibi, uzun zamandır ABD’de beyaz işçi sınıfı, bir sınıf olarak
anti-emperyalist mücadeleye iştirak edemiyor. Beyaz ırkçılığı ve beyaz
Amerikalılar, dünya emperyalizminde öncü bir rol oynuyorlar. Bu rol, ABD’de
emeği gerici bir güç hâline getiriyor.
Buna
karşılık, Siyahların mücadelesi uluslararası planda belirli bir öneme sahip,
çünkü bu mücadele, kapitalizmin belirlediği toplumsal ilişkilerin üzerindeki
örtüyü kaldırıyor ve düşmanı kendi yurdunda savunma pozisyonuna itiyor.
Soledad’daki üç kardeşimiz, George Jackson, Fleeta Drumgo ve John
Clutchette’in, öte yandan Angela Davis’in ve ABD’de hapishanelerde bulunan
birçok başka Siyahî tutsağın parçası olduğu politik süreç, düşmanı köşeye
sıkıştırıyor.
Walter Rodney
Kasım
1971
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder