11
Eylül 2021 günü uluslararası proletarya ve ezilen halklar, en önemli devrimci
liderlerinden birini kaybetti. “Başkan Gonzalo” olarak anılan, Peru Komünist
Partisi-Aydınlık Yol lideri Abimael Guzmán, ömrünün son yirmi dokuz yılını
hapiste geçirdi ve hayata gözlerini yumdu.
Ölümünün
gerçek sebebini bilmiyoruz. Onu tutsak edenlerin aktardığı bilgilere şüpheyle
yaklaşmak zorundayız.
Gonzalo
dış dünyadan kopartılmıştı, kendi avukatıyla bile görüşmesine izin
verilmiyordu. Son aylarda sağlık sorunları yaşayan Gonzalo, son süreçte gerekli
tıbbi tedavi imkânından da mahrum bırakılmıştı.
Gonzalo’nun
ölümünü duyurduktan sonra burjuva medyası, hep bir ağızdan, 1980’den doksanlı
yıllara kadar Peru’yu sarsan devrimci halk savaşı üzerinden Gonzalo’nun sebep
olduğunu iddia ettiği kıyımlar konusunda yaygara kopartmaya başladı. Ama hiçbir
basın kuruluşu gerçekle ilgilenmedi.
Gerçekte
Perulu halk kitleleri, bahsi edilen dönem boyunca kapitalizmin ABD, IMF ve
Dünya Bankası ile birlikte yürüttüğü çalışmaların ceremesini çekti. Halk,
yoksullukla ve açlıkla boğuştu. Çünkü emperyalist güçler, ülkeyi borç batağına
yuvarlamış, yapısal uyum programlarını halka dayatmış, bunun sonucunda da halk
yoksullaşmıştı. İşte bu koşullarda Gonzalo ve partisi, halka mücadelenin
aracını sundu, ona çektiği çilenin asli sebebi olan kapitalist-emperyalist
sistemi yıkma ve yeni bir toplumsal düzen inşa etme cesaretini verdi.
1934’te
Peru’nun Mollendo şehrinde dünyaya gelen Gonzalo, 1962’de Ayakuço bölgesinin
başkenti bulunan Ulusal San Cristóbal de Huamanga Üniversitesi’nde profesör
oldu. Koltuğuna yayılıp sağa sola akıl veren bir felsefeci asla olmayan
Gonzalo, kendisini komünizm davasına adadı ve üniversitedeki konumunu komünist
bir örgüt kurmak ve Ayakuço’daki halk kitlelerinin yaşam pratiklerine dair bir
şeyler öğrenmek için kullandı. Gonzalo, ezilenlere yönelik sevgisini
uluslararası komünist hareket dâhilinde teori ve pratik alanında yaşanan
ilerlemeleri kavrama arzusu ile birleştirdi. Stalin’in ölümü sonrası Sovyet
liderlerinin komünist ilkelere ihanet etmelerine kararlılıkla karşı çıktı ve
sonrasında Mao Zedung’ın komünist geleneğe kattığı, ezilen yarı feodal
ülkelerde uzun soluklu halk savaşı stratejisi ve sosyalizm koşullarında sınıf
mücadelesinin sürdüğüne dair fikir türünden yeni radikal fikirleri benimsedi.
Sosyalizmde sınıf mücadelesinin sürdüğünü söyleyen fikir konusunda Gonzalo, ilk
elden deneyim kazanmak adına, Mao’nun Çin Komünist Partisi içerisindeki
kapitalizm yolunu savunanları tasfiye edip, sosyalist Çin’i devrimcileştirmek
için başlattığı kitlesel devrimci hareketi ifade eden Büyük Proleter Kültür
Devrimi sırasında Çin’i ziyaret etti. Gonzalo, bu topyekûn mücadelenin sunduğu
dersleri içselleştirdi. Dolayısıyla 1976’da Mao’nun ölümü ardından Çin’de
kapitalizm yolunu savunanlar iktidara gelince Gonzalo, komünist ilkeleri
kararlılıkla savunmayı sürdürdü, karşı-devrimci darbeyi mahkûm etti ve Mao’nun
devrimci mirasına sahip çıktı.
Uluslararası
komünist hareket içerisinde oluşan temel ayrım çizgileri bağlamında hep doğru
yerde durmayı bilen Gonzalo, bir yandan da Çin devriminin sunduğu dersleri
Peru’nun somut gerçekliğine uyguladı. Ayakuço kırsalında yaşayan Yerli halk
kitlelerinin sahip olduğu potansiyel devrimci gücü gören Gonzalo, bu
potansiyelin Yerlileri Peru’daki burjuva iktidarından kopartacağını, bu kopuşun
da devrimci halk savaşı için gerekli zemini sağlayacağını tespit etti.
Bu
süreçte Gonzalo, üniversitesindeki öğrencileri örgütlemek ve onları birer
komünist kadro olarak yetiştirmek için çalıştı. Mezuniyetleri sonrası kendi
toplumları içerisinde çalışan bu öğrencilerin kurduğu bağlantıları kullandı,
böylelikle devrim için gerekli olan örgütlü kitle zeminini geliştirdi.
Altmışlarda
başlayan ve toplumu incelemekle, kadroların örgütlenip eğitilmesiyle ve
kitlesel örgütlenme ile mücadelenin geliştirilmesi ile geçen bu süreç, 1980’de
başlayacak olan halk savaşı için gerekli zemini sağladı. Polis karakollarına
saldırılara ve yerelliklerdeki zalimlerin cezalandırılmasına tanık olan bu
süreçte Ayakuço, hızla devrimci mücadelenin merkezi hâline geldi. Aydınlık Yol
diye de anılan PKP, bu mücadeleye öncülük etti. Parti, Peru ordusunun
uyguladığı zulüm karşısında devrimci kitlelerin gösterdiği kahramanlıklara ve
fedakârlıklara, o cesur mücadeleye ilham verdi.
Gonzalo,
Peru’da devrimin zafere ulaşması için Ayakuço’daki And Dağları’nın ötesine
geçmeleri gerektiğini biliyordu. Yetmişlerde ve seksenlerde Peru’nun başkenti
ve en büyük şehri olan Lima, ekonomik anlamda yıkıma uğramış köylülerin göçüne
tanık oluyordu. Bu yoğun göç sonucu şehirde gecekondu mahalleleri hızla büyüdü,
güvencesiz işlerde çalışan proleterlere ev sahipliği yaptı.
Gonzalo,
bu mahallelerdeki proletaryanın ortaya çıkarttığı devrimci gücü gördü ve onun
yetmişlerde Lima’nın kenar mahallelerinden gelecek yeni Aydınlık Yol kadroları
için gerekli zemini döşeyeceğini tespit etti. Seksenli yıllar boyunca Lima,
Aydınlık Yol’un gecekondu mahallelerinde kızıl politik iktidarı kurma çabası
dâhilinde Peru burjuvazisinin iktidarının tam da merkezinde gerçekleştirdiği
bombalama eylemleri, suikastlar, karakol baskınları ile birlikte giderek
devrimci savaşın ana sahnesi hâline geldi.
1980’de
kurulduğu günden doksanların başına kadar süren halk savaşı, kapsamını ve
ölçeğini genişletmeye devam etti, yerelliklerde kızıl politik iktidar alanları
kuran parti, o ağır baskı koşullarında düşmana büyük darbeler indirmeyi bildi.
Gonzalo’nun
liderliği, devrimci hareketin yürüdüğü dik ve dolambaçlı yolda ona yön veren
asli unsurdu. Komünist öncüyü ve devrimci orduyu bizzat inşa eden Gonzalo,
harekete kararsızlıkla yaklaşan belirli küçük burjuva kesimleri devrim safına
örgütledi. Örneğin birçok avukat, söz konusu süreçte devrimci tutsaklar için
mücadele yürüttü.
Kazanılan
mevzilerin tüm dünya devrimcilerine ve ezilen halklarına ilham verdiği
koşullarda parti, bir yandan da uluslararası burjuvaziyi de korkutmaya başladı.
ABD’nin desteğini arkasına alan Fujimori yönetimi, devrimci hareket üzerine
büyük bir güçle saldırdı, elindeki kaynakları Gonzalo’yu bulup hapse atmak için
kullandı.
12
Eylül 1992 günü yakalanan Gonzalo, kararlı bir duruş sergiledi. Uluslararası
medyanın gözü önünde, içinde bulunduğu o kafesten devlete kafa tutan bir
konuşma yaptı. O konuşmada yakalanışının yürüdükleri yolda hafif bir bükülmeye
sebep olduğunu, devrimin gene de muzaffer olacağını söyledi.
Ama
ne yazık ki bu bükülme sonrası halk savaşı bir türlü toparlanamadı. Aydınlık
Yol, Gonzalo’nun yakalanışını müteakip bir yıl boyunca burjuva devletine önemli
saldırılar gerçekleştirmeye devam etse de devrimci askeri eylemlerin sayısı ve
düzeyi sonrasında düştü.
Aydınlık
Yol’un diğer önemli liderleri de tutuklanınca başkaları boşalan yerleri
doldurdu, ama gene de tutuklamalarla geçen bu süreç hareketi epey zayıflattı ve
onun gerçek engelleri aşamamasına neden oldu. Sonrasında parti içerisinde sağ
oportünist çizgi galebe çaldı. Bu çizgi, süreç içerisinde Peru hükümetine
müzakere çağrısı yaptı ve halk savaşını sona erdireceğini söyledi, ayrıca
mevcut güçlükler karşısında devrimci mücadelenin sürdürülmesinin
imkânsızlaştığını iddia etti.
Belirli
dönemlerde Peru hükümeti çıkıp hapiste bulunan Gonzalo’nun müzakere çağrısına
destek sunduğunu söyledi. Tecritte olduğu, dış dünyayla temas kuramadığı için
Gonzalo’nun gerçek politik görüşlerinin ve fikrinin ne olduğunu bilmek mümkün
değil.
Bugün
Gonzalo’nun öldüğünü artık hepimiz biliyoruz. Bildiğimiz bir şey de tutsak olan
devrimci liderlerin ilham kaynağı olamayacağı, hatta devrimci mücadeleye
stratejik açıdan yön veremeyeceği, devrimlerin herkes için aşikâr olan
sebeplerden ötürü, asla hapishane hücresinden yönetilemeyeceği.
Ölümünden
önce Gonzalo, ne tür görüşlere sahip olmuş olursa olsun, bizim onun
uluslararası komünist harekete yaptığı muazzam katkılara ve devrimci strateji
bağlamında geliştirdiği yeni fikirlere sahip çıkmamız gerekiyor. Uluslararası
komünist hareketin sosyalist Çin’in sahneden çekilmesi sonrası darmaduman
olduğu, birçok komünistin teslim bayrağını çektiği koşullarda Gonzalo, Mao’nun
başta olduğu sosyalist Çin’deki devrimci mevzilere kararlılıkla sahip çıkmayı
bildi. Çin’de kapitalizmin yeniden güç kazandığı süreci eleştiren Gonzalo,
Mao’nun belirlediği evrensel ilkeler için dövüştü.
Seksenlerde,
uluslararası proletaryanın sosyalist bir devletten yoksun olduğu, ABD
emperyalizmine ve Sovyet sosyal-emperyalizmine bağlı gerici güçleri karşısında
bulduğu koşullarda, Gonzalo liderliğinde yürütülen halk savaşı, alternatif
olabileceğini kanıtladı. Gonzalo, ilgili süreçte on binlerce Perulu ezilene
başkaldırıp ele silâh alması, dünya devrimi için yeni bir üs bölgesi inşa etmek
için dövüşmesi konusunda gerekli ilhamı verdi.
Aydınlık
Yol’un Peru’da süren devrimci mücadeleyi, basit manada Peru’yu
özgürleştirmekten ziyade dünya devrimini ilerletmenin bir aracı olarak gören,
tutarlılığından asla taviz vermeyen enternasyonalizmi, bugün de savunulması
gereken bir çizgidir. Peru’da süren devrimci halk savaşının onca fedakârlık
üzerinden, Çin’de muzaffer olan karşı-devrimin uluslararası komünist hareketi
dize getiremediğini göstermiş olmakla uluslararası proletarya ve uluslararası
komünist hareket bağlamında önemli bir rol oynadığını söylersek, abartmış
olmayız.
Dahası,
Gonzalo’nun liderliği, uluslararası komünist hareketi strateji konusunda birçok
yeni fikirle donatmıştır. Halk savaşına hazırlık sürecinde Gonzalo, burjuva
devletinin elindeki ideolojik aygıtları başarıyla kullanmayı bilmiştir. Bu
aygıtlardan birisi de komünist kadro kazanmak için yararlanılan devlete ait
eğitim sistemidir.
Halk
savaşı süresince Gonzalo ve partisi, kentlerdeki gecekondu mahallelerinin
devrim için gerekli üs bölgeleri olma potansiyeli taşıdığını ortaya koymuş,
devrimci savaşı burjuvazinin muktedir olduğu merkezlere taşımak için strateji
ve taktik geliştirmiştir. Uzun soluklu halk savaşı stratejisine katılan bu yeni
fikirler, son otuz-kırk yıldır Afrika, Asya ve Latin Amerika’da gecekondu
mahallelerinin giderek genişlediği ve kentlerde devrimci askeri strateji
ihtiyacının gündeme geldiği koşullarda, devrimciler açısından muazzam bir öneme
sahiptir.
Gonzalo
ve Aydınlık Yol, tabii ki kusursuz değildir. Bu tespit, diyalektik
materyalistleri asla şaşırtmamalıdır. İlgili kusurlar, ne Peru’daki devrimci
mirasa leke düşürür ne de bizim o mirasın sunduğu kıymetli dersleri öğrenmemize
mani olur. Ama gene de kusurlar asla göz ardı edilmemelidir. Bilâkis, kusurlar
eleştiriye tabi tutulmalıdır.
Gonzalo
ve Aydınlık Yol’da Marksizm-Leninizm-Maoizmi bir tür dinmiş gibi ele alma
eğilimi mevcuttur. Bu anlamda Gonzalo’nun liderliği, çoğunlukla kusursuz ve
asla hata yapmayacak bir çizgi olarak ele alınmıştır.
Bu
türden eğilimlerin, dogmatizmi ve dindarlığı besleyeceğini, bu iki hususun da
kitleleri yoğun tartışma ve eleştirel zihinlere ihtiyaç duyan zorlu
çelişkilerle başa çıkma konusunda gerekli donanımdan mahrum bıraktığını bilmek
gerekmektedir. Bilhassa emperyalist ülkelerde, Gonzalo’nun takipçisi olduğunu
söyleyen kişiler, bu dogmatizm ve dindarlık eğilimi içerisine girdikleri vakit
ne yazık ki birçok insanı MLM’den ve Peru’da sürmekte olan halk savaşından
uzaklaştırmıştır.
Dogmatizme
ve dindarlığa karşı çıkmak, devrimin ve komünizmin temel ilkelerine ihanet
etmek demek değildir. Esasında bu ilkeler, gerçek manada ancak kapsamlı bir
diyalektik ve materyalist yaklaşım ile savunulabilir, daha da önemlisi,
uygulamaya konulabilir.
Gonzalo’nun
mirası ve liderliğindeki ilkesel açıdan olumlu olan yönleri savunmak ve bu
ikisini eleştiri süzgecinden geçirmek için bizim Peru’da yürütülen halk
savaşının başka kusurlarını da doğru bir biçimde değerlendirebilmemiz gerekir.
Örneğin devrimci mücadele süreci dâhilinde taktiksel veya stratejik açıdan bazı
insanlar yanlışla düşman olarak hedef alınmışlar mıdır? Partinin
askerileştirilmesi ve uygulanan şiddetin sahip olduğu arındırma işlemine fazla
vurgu yapılmış olunabilir mi?
Bu
türden sorular, ancak somut tarihsel deneyimin analize tabi tutulması suretiyle
cevaplandırılabilir. “Ele silâh almamalılardı” deyip duran o burjuva
lafazanlığını yinelemek, herhangi bir cevap sunmayacaktır.
Peru’da
halk savaşı, kitlelerin yürüttüğü devrimci mücadeleyle yüzleştiğinde örgütlü
solun burjuvazinin safına geçtiğini, geçmeye devam edeceğini bir kez daha
ortaya koymuştur. Belirli taktikleri eleştirel açıdan değerlendirdiğimizde bile
devrimci şiddete başvururken hangi araçların kullanılacağı konusunda zor
beğenir bir tutum içerisinde olunmamalıdır.
Peru’daki
halk savaşı ve Gonzalo’nun liderliği ile ilgili kapsamlı bir değerlendirmeyi
komünist perspektiften kaleme döken bir çalışma, hâlen daha büyük bir
ihtiyaçtır. Başkan Gonzalo’nun hayatına saygımızı sunma konusunda elimizden
gelen en iyi şey, Peru devriminin tarihini incelemek, olumlu ya da olumsuz, bir
biçimde kıymetli olan tüm o dersleri öğrenmek ve Gonzalo’nun önemli fikirlerini
kendi koşullarımıza uygulamaktır.
Mecmuamız,
bu anlayış doğrultusunda birkaç makale yayımladı.[1] Dünyanın farklı
ülkelerinden insanların bu türden makaleleri yazmasını sabırsızlıkla
bekliyoruz.
Uluslararası
komünist hareket, ancak tüm dünyadaki yoldaşlarının proleter enternasyonalizm
ruhuyla ortaya koydukları zengin deneyimlerden öğrenerek ilerleyebilir. Başkan
Gonzalo’ya olan saygımızı ancak bu şekilde gösterebiliriz.
Kites Dergisi Yayın Kurulu
17 Eylül 2021
Kaynak
Dipnot:
[1] Bkz.: Kenny Lake, “On Infantile Internet Disorders and Real Questions of
Revolutionary Strategy”, Kites, Sayı: 1 (2020) ve “When We Ride on Our
Enemies”, Kites, Sayı: 3 (2021).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder