Veganizmin
ne ölçüde kabul gördüğü, merak konusu.
George
Orwell vejetaryenleri, “yüce gönüllü kadınların ve ayaklarında sandalet,
yüzlerinde sakal, ellerinde meyve suyu ile bir kedi leşinin üzerine üşüşen mavi
at sinekleri gibi ilerlemenin kokusu peşine takılan adamların can sıkıcı
kabilesi” olarak tarif ediyor.
Nasıl
olduysa veganizm, Linda McCartney’nin kurutulmuş soya fasulyesiyle yaptığı
sosisler sayesinde popüler oldu ve sağlığın yanında parlak bir geleceğe uzanan
yol olarak görülmeye başlandı. Britanya veganizminin başpiskoposu George
Monbiot, Guardian okurlarını şu sözüyle gaza getirmeye çalışıyordu:
“Gezegeni kurtarmanın en iyi yolu ne mi? Eti ve sütü kesin.” Çünkü inekler
geğirdiklerinde, osurduklarında havaya metan gazı salıyorlar.
Birleşik
Krallık, veganizm konusunda dünya lideri. Vegan Derneği’nin kurulduğu ilk ülke.
Veganuary isimli derneğin her yıl Ocak ayında düzenlediği etkinliğe yarım
milyonu aşkın insan katılıyor, etkinlik dâhilinde bu insanlar hayvan ürünlerini
tüketmeyi bırakıyorlar. Monbiot, bu derneğin “elçi”si. Bu elçiler vegan
olmanızı, eti, sütü, yumurtayı ve balığı bırakmanızı istiyorlar. Üzerinize
yünden hiçbir şey giyemiyorsunuz. Ayağınıza deri ayakkabı geçiremiyorsunuz.
Veganizmin
elde ettiği başarı, cümlenin malumu. Veganlar bitki temelli gıda tüketiminin
sağlıklı olduğu, ayrıca dünyada büyükbaş hayvanların yaşam koşullarının
acınacak durumda olduğu konusunda da haklılar. Ben bile yirmi yıl domuz
yetiştirdim. Ahlaki zeminde tekine bile bırakın bıçak veya çatalla dokunmayı,
elimi dahi sürmem. O masum ineğin de iklim değişikliğinde payı var. Aklı
başında olan, hayatı önemseyen her insan, bu tür görüşlere itiraz etmeyecektir.
Buna
“alt veganizm” denilebilir. Bu tür veganizm, hassas ve duygu yüklüdür. Asıl
sorun “üst veganizm”de, büyük harfle başlayan Veganizmdedir. Bu fikriyat,
hayvan etiğinin, yeme rejiminin, çevreyle alakalı endişelerin ötesine geçmekte,
akılla alakası olmayan, bilimin kıyısına uğramamış bir köktenciliğin yürüttüğü
savaşın ideolojisi olarak ön plana çıkmaktadır.
İnsanlar
Tanrı’yı öldürünce dinin yerine bir şey koymak istediler. Üst Veganizm, yolunu
kaybetmiş orta sınıfların son dinidir.
Hayvan
hakları aktivisti Ed Winters’ın This is Vegan Propaganda isimli kitabı
bunun kanıtıdır. Kitabın “İçindekiler” bölümüne baktığınızda Veganizmdeki
selametçiliğe dair izler buluyorsunuz.
“Veganizm
Ahlaki Bir Hattır”, “Veganizmin Geleceğimiz Olması Gerektiğini Geçmiş Ortaya
Koyuyor”, “Mutlu Çiftlik Hayvanı Diye Bir Şey Yok”. (Veganuary’nin internet
sitesini ziyaret ettiğinizde karşınıza şirin bir ineği seven bir kadının
fotoğrafı çıkıyor. Eğer inek hâlinden memnun değilse o vakit Veganuary ineği
istismar ediyor demektir.) “Veganizm Hayatınızı Kurtarabilir”, “Vegan Dünya
Herkes İçin İyi Olacaktır”.
Meseleyi
anlamak için nereden başlamalı? Bence Âdem ile Havva’nın cennetten düşüşünden.
Veganlar,
ilk insanların hem et hem sebze yediğini söyleyenlere karşı çıkıyorlar. İnsanın
dişlerinin et yemek için uygun olmadığını iddia ediyorlar. Bazıları da “on bin
yıl önce ne olmuşsa olmuş, bugün hayvanlara yaptıklarımızı on binlerce yıl önce
yaşananlarla meşrulaştıramayız” diyorlar.
Esasen
insan anatomisi son bir milyon yıl çok fazla değişmedi. Bizde hâlâ köpek
dişleri var. Midemiz hâlen daha koyunun midesinden çok köpeğin midesine
benziyor. Et yemek doğal bir pratik. Bir tabak et gördüğümüzde salyamız bu
sebeple akıyor.
Bizdeki
hayvani özü reddeden Veganizm, insanı yeryüzündeki tüm mahlukatın üzerine
çıkartıyor. Doğru düşünme kılıfı ardına saklanmış bir türcülükten başka bir şey
değil bu. Tuhaf olan şu ki et olmasaydı veganlardaki kusursuzluğa sahip, dili
ve zekâsı olan insanlar hâline gelemezdik.
Harvard
Üniversitesi’nde evrimci biyoloji bölümünde çalışan Katherine Zink ve Daniel
Lieberman, bu hakikati kaleme aldıkları ve 2016 yılında Nature dergisinde
yayımlanan “Etin Etkisi ve Alt Paleolitik Dönem İnsanında Çiğneyerek Gıda
İşleme Teknikleri” isimli makalelerinde dillendiriyor:
“Beynin büyümesi ve
konuşmanın gelişmesi gibi değişikliklere seçimle alakalı hangi baskılar katkıda
bulunmuş olursa olsun, bu değişiklikler, gıda işleme teknolojisine giderek
artan et tüketimi ile eşlik etmeseydi, asla yaşanamazdı.”
Her
din gibi Veganizmde de bir cennet hikâyesi var. Winters meselâ, “Birleşik
Krallık’taki birçok orman zaman içerisinde yok edildi, bu ormanların yerini
suni yoldan üretilen ve beslenen hayvanların karnını doyurmak adına otlaklar
aldı. Böylece aslında zarar veren bir ürün üretmiş olduk.” Burada yazar etten
bahsediyor.
Peki
bu otlaklar ekolojik açıdan kötü mü? Kuru bir çayırlıkta metrekare başına kırk
farklı tür yaşayabiliyor. Buralar bitki zenginliği açısından da kolay
bulunamayacak yerler. Büyükbaş hayvanları otlatmak, onların biyolojik
çeşitliliği açısından da önemli. Hayvanlar otlatılmadığı vakit araziyi ağaçlar
ve otlar kaplıyor.
Ama
bir Veganın size bunları söylemesini asla beklemeyin. Çayırlarda görülen
incirkuşu, kahverengi kelebek ve erkeç sakalı Veganizmin sunağında kurban
edilecek şeyler. Sömürüye dair onca allı pullu laf etmelerine bakmayın,
veganlar hayvan dostu değildir. Hepimiz Vegan olursak hayvanat bahçelerinde
sayıları artık kontrolden çıkmış türlerin dışında tek bir çiftlik hayvanı
kalmazdı ortada. Ermintrude ismindeki o operacı inek, Küçük Tavuk ve Koyun
Shaun hep birlikte itlaf edilmeli veganlara göre.
Oysa
bu imha pratiğinin ekoloji üzerinde zararlı bir etkisi olacaktır. Kafayı inek
bokuna takmış gibi görünmek istemem ama bir inek dışkısıyla her yıl kendi
ağırlığının beşte biri ağırlığında böcek üretir. Britanya’nın köylerinde yaban
hayatının parçası olan birçok hayvan bu böceklerle beslenir. Bu hayvanların en
önemlisi de gübre içindeki bokböceklerini yiyen tilkidir. Bazı bokböcekleri
koyun dışkısını tercih ederler. Dolayısıyla dışkıdan kurtulduğunuzda bu
bokböceklerinden de kurtulursunuz. İngiltere’nin doğusunda kırlangıçlar neden
daha az görülüyor sanıyorsunuz? Çünkü bölgede artık yeterince inek boku yok.
Veganların
ilmihali ise etin ve sütün dünyadaki tarım arazisinin yüzde 83’üne el
koyduğunu, bunun karşılığında sadece toplam kalorinin yüzde 18’ini ürettiğini
söylüyor. Oysa dünyadaki büyükbaş hayvanlar önemli bir yere sahip. Ekilebilir
arazilerin üçte ikisi kuru, dik, taşlı, fazla sulak ve fazla rüzgârlı. Veganlar
bir Masai sığırtmacı veya Shetlandlı bir çobanla konuşsalar, büyükbaş
hayvanların insanların yiyemediği şeyleri yiyebilecekleri lezzetli şeylere
dönüştürme noktasında oldukça faydalı olduğunu yalın bir dille anlatacaktır.
Veganizm
büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinin maliyetini biliyor ama değerini bilmiyor.
Bitki temelli gıda ürünlerinin değerini biliyor ama maliyetini bilmiyor.
Brezilya’daki yağmur ormanları sadece inekleri besleyecek soya fasulyesi için
kesilmiyor, ayrıca “etsiz” burgerler için de kesiliyor. Doğu İngiltere’de
ekilebilir araziler Veganların günlük ekmeği için kullanılıyor. Bunun sonucunda
her yıl dört dönüm başına tonlarca toprak erozyona kurban veriliyor.
Çevre
Bilimi ve Politika dergisinde kısa süre önce yayımlanmış bir
incelemenin hesabına göre her yıl Avrupa’da bir hektarlık tarım arazisi başına
3,07 ton toprak kaybediliyor. Bunun büyük bir kısmı ekilebilir araziler. Bu
oran öyle yüksek ki iklim değişikliği yüzünden denizler yükselmeden önce
Veganlar açlıktan ölecekler.
Gelelim
iklim değişikliği meselesine. Veganizm, metan gazı salan çiftlik hayvanlarını
öldürerek dünyayı kurtarabilecek mi? Geviş getiren hayvanlar da metan gazı
üretiyor. Pirinç de önemli bir metan gazı kaynağı. Pirinç üretimi kaynaklı
metan, insanın sebep olduğu küresel ısınmanın yüzde üçünden sorumlu. Oysa
otlayan ineklerin saldığı metan gazı karbondioksite dönüşüp toprağa karışıyor,
oradan da yeni çıkan ota geçiyor. Suyla kaplı çeltiklerdeki metan gazı
üretiminde durum çok farklı.
Eğer
bir vegan o ürkütücü kehanetleriyle sizi korkutuyorsa, ona büyükbaş hayvanların
beslenme kaynağı olan deniz yosunlarının salınımları yüzde 82 oranında
azalttığından bahsedin.
Vegan
olduğumuzda bunun iklim değişikliğine bir tesiri olacak mı, emin değilim.
Kaliforniya Üniversitesi’nde profesör olarak çalışan, aynı zamanda havanın
kalitesi konusunda dünya çapında önemli bir uzman olan Frank Mitloehner, tüm
ABD halkı bir yıllığına vegan olduğu takdirde sera gazı salınımının yüzde iki
oranında azalacağını söylüyor. Bu da bir şey tabii. Ama dünyayı kurtarmayacağı
kesin.
Ve
tekrar söylüyoruz: kimse maliyetleri dikkate almayacak mı? Şunu bir düşünün:
Batı ne zaman hastalanmaya başladı? Yetmişli yıllarda, Batılı hükümetler et,
süt ürünleri ve yumurtadaki doymuş yağları şeytanlaştıran ve karbonhidratları
sağlıklı gıda olarak tanıtan beslenme tavsiyeleri yayınladılar. Sonuçta herkes
obez oldu.
Winters,
“et endüstrisi”nin kârı insanların önüne koyan yekpare bir yapı olduğunu
söylüyor, peki ama Vegan endüstrisi öyle değil mi? Yatırımcılar, alternatif et
ve süt ürünleri markalarına milyarlar akıtıyor. İngiltere ve İrlanda’da Nestlé
Veganuary’yi destekliyor. Harrods ve Volkswagen, Veganuary’nin işyerlerinde
vegan olmayı meydan okuma biçimi hâline getiren kampanyaya iştirak ediyor.
Veganizmin üzerindeki cübbenin her yerinde büyük gıda şirketlerinin parmak
izleri var.
Mintel’e
göre, Z Kuşağı’na mensup tüketiciler Veganizmin büyük umudu. 25 yaşın
altındakilerin yarısından fazlası (%54) hayvansal ürünlerin azaltılmasını
insanların çevre üzerindeki etkisini azaltmanın iyi bir yolu olarak
görmektedir. Büyük Vegan şirketleri bu kuşak üzerine yoğun bir çalışma yürüttü
ve onların “ilerlemenin kokusunun peşine takılmalarını sağladı.” Z Kuşağı,
Veganizmin sahte peygamberlerine karşı dikkatli olmalı.
Çevre
bu şirketlerin ve insanların gerçekten umurunda olsaydı, Ocak ayını
ayaklarındaki tenis ayakkabılarını çıkartıp bir çift deri ayakkabı giyerek
kutlarlardı. Zira sentetik tenis ayakkabıları dünyadaki sera gazı
salınımlarının yüzde 1,4’ünü teşkil ediyor. Çevreye çok önem veriyorlarsa,
Amsterdam uçuşlarını iptal etmelidirler. Amsterdam seyahatinin bedeli, iki yıl
vegan olmanın bedeline denk çünkü. Ya da naylon kazak yerine yün kazak
giymeliler. Naylon üretimi, karbondioksitten 310 kat daha güçlü bir sera gazı
olan nitröz oksite yol açıyor. Sonra meselâ süpermarkette ellerine aldıkları,
Tayland’dan gelen yasemin pirincini yerine koyup kendi ülkelerinde üretilmiş
organik dana etinden bir dilim alıp mideye indirmelidirler.
Mesele
çiftlikte yetiştirilen öküzler değil, köktenci Veganist öküzler.
John Lewis-Stempel
5 Ocak 2022
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder