Pages

24 Mart 2022

Gates'in Küresel Ajandası


Mart 2015’te Bill Gates, bir TED Konuşması’nda koronavirüsün bir görüntüsünü gösterdi ve izleyicilere bunun içinde yaşadığımız dönemin en büyük felâketi olduğunu söyledi. Gates’e göre, hayata yönelik gerçek tehdit “füzeler değil, mikroplar”dı. Beş yıl sonra koronavirüs pandemisi, dünyayı bir tsunami gibi sardığında, Gates pandemiyi “dünya savaşı” olarak nitelendirerek, savaş dilini yeniden canlandırdı.

Gates aynı konuşmada, “Koronavirüs pandemisi tüm insanlığı virüsle karşı karşıya getiriyor” diyordu.

Aslında salgın bir savaş değil. Salgın, savaşın bir sonucudur. Hayata karşı bir savaş. Doğanın iliğini sömüren makineye bağlı mekanik zihin, insanların doğadan ayrı olduğu ve doğanın sömürülecek ölü, atıl hammadde olduğu yanılsamasını yarattı. Ama aslında, biz [belli başlı yerlere özgü iklim tiplerinin görüldüğü ve hayvan topluluklarının yaşadığı bölge anlamında] biyomun bir parçasıyız. Aynı zamanda biz, [virüs florasına ait gen kümesi anlamında] viromun bir parçasıyız. Biyom ve virom biziz. Ormanlarımızın, çiftliklerimizin ve bağırsaklarımızın biyolojik çeşitliliğine savaş açtığımızda, aslında kendimize savaş açmış oluyoruz.

Sağlık alanında koronavirüs kaynaklı meydana gelen acil durum, iklim krizinden, canlı türlerinin yokoluşundan ve biyolojik çeşitliliğin ortadan kalkması ile meydana gelen acil durumlardan ayrı düşünülemez. Tüm bu acil durumların kökleri, insanları diğer varlıklardan ayrı ve onlardan üstün gören mekanik, militarist, insanmerkezci bir dünya görüşüne dayanmaktadır. Bu görüşe göre, insan dışı tüm varlıklar temellük edilebilir, yönlendirilebilir, kontrol altına alınabilir.

Bahsi edilen tüm acil durumlar, gezegenin sınırlarını ihlal eden, ekosistemlerin ve türlerin bütünlüğünü yok eden sınırsız büyüme yanılsaması ile sınırsız açgözlülüğe yaslanan bir ekonomik modelden kaynaklanıyorlar.

Küreselleşmiş, sanayileşmiş, verimsiz bir tarımın habitatları işgal etmesi, ekosistemleri yok etmesi ve hayvanları, bitkileri ve diğer organizmaları bütünlüklerine veya sağlıklarına saygı duymadan manipüle etmesi nedeniyle yeni hastalıklar ortaya çıkıyor. Koronavirüs gibi hastalıkların yayılmasıyla dünya genelinde tüm insanların birbirine bağlı olduğunu gördük, zira biz, diğer türlerin evlerini işgal ettik, bitkileri ve hayvanları ticari kazançlar ve açgözlülük için manipüle ettik ve tek tür ürünü temel alan tarımsal üretimle (monokültürle) meşgul olduk. Ormanları kestik, çiftlikleri zehirli, besin değeri olmayan ürünler üreten endüstriyel monokültürlere dönüştürdük, beslenme düzenlerimiz, sentetik kimyasallar ve genetik mühendisliği ile endüstriyel işleme tabi tutuldukça bozuldu, dahası, dünyanın ve yaşamın hammadde olduğu yalanına inanmaya devam ettik. Aramızdaki bağları bu tür yanlışlar kurdu. Biyolojik çeşitliliği, insanlar dâhil tüm canlıların bütünlüğünü ve kendilerince kurdukları örgütlülükleri korumak yerine, böylesi yalandan bağlar kurmayı tercih ettik.

Uluslararası Çalışma Örgütü’ne göre “dünyadaki toplam 3,3 milyarlık işgücünün 2 milyarı enformel sektörde çalışıyor, bu 2 milyarlık toplamın 2 milyarı son süreçte geçinemez hâle geldi, alınan tedbirlerden ciddi zarar gördü.” Dünya Gıda Programı ise 250 milyon insanın açlıkla yüzleşeceğini, her gün 300 bin kişinin öleceğini söylüyor. Bu insanları da salgınlar öldürüyor. Oysa öldürmek, hayat kurtaracak reçete olamaz.

Sağlık, yaşam ve canlı sistemlerle ilgilidir. Bill Gates gibi isimlerin tüm dünyaya reklâm ettiği ve dayattığı sağlık paradigmasında “yaşam”a yer yok.

Gates, sağlık sorunları için yukarıdan aşağıya analizler ve reçeteler empoze etmek için küresel ittifaklar oluşturdu. Sorunları tanımlamak için para veren, sonra da etkisini ve parasını çözümleri empoze etmek için kullanan gene o. Üstelik bir de bu sürecin sonunda onun cebi doluyor. Onun akıttığı paralar, demokrasiyi ve biyolojik çeşitliliği, doğayı ve kültürü yok ediyor. Onun “hayırseverliği” sadece “hayırsever kapitalizm” olarak nitelendirilemez. O aynı zamanda “hayırsever emperyalizm” olarak görülmelidir.

Koronavirüs pandemisi ve karantina, istila edilecek yeni koloniler olarak bedenlerimiz ve zihinlerimizle kontrol edilecek nesnelere nasıl indirgendiğimizi daha da net bir şekilde ortaya koydu.

İmparatorluklar koloniler yaratır, koloniler yerli canlı toplulukların ortak mallarını çevreler ve onları kâr için çıkarılacak hammadde kaynaklarına dönüştürür. Bu doğrusal, doğayı sömürme üzerine kurulu mantık, doğal dünyada yaşamı sürdüren gerçek ilişkileri göremez. Çeşitliliğe, yenilenme döngülerine, verme-paylaşma gibi değerlere, kendi kendini örgütlemeye, karşılıklılığın gücüne ve potansiyeline karşı kördür. Yarattığı israfı ve yol açtığı şiddeti asla görmez. Genişletilmiş koronavirüs karantinası, insanlıksız bir gelecek için bir laboratuvar deneyinden ibarettir.

26 Mart’ta koronavirüs pandemisinin zirvesinde ve karantinanın ortasında, Microsoft’a Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO) tarafından bir patent verildi. Patent WO 060606, "Bir kullanıcıya verilen görevle ilişkili İnsan Vücudu Aktivitesi’nin, bir kripto para birimi sistemiyle bağlantılı yürütülecek veri madenciliği işleminde kullanılabileceğin”den bahsediyor.

Microsoft'un araştırmak istediği “vücut aktivitesi”, insan vücudundan yayılan radyasyonu, beyin etkinliklerini, vücut sıvı akışını, kan akışını, organ etkinliğini, göz hareketi, yüz hareketi ve kas hareketi gibi vücut hareketlerini ve görüntüler, dalgalar, sinyaller, metinler, sayılar, dereceler veya diğer her türlü bilgi veya veri ile algılanabilen ve temsil edilebilen her çeşit aktiviteyi içeriyor.

Patent, aslında bedenlerimiz ve zihinlerimiz üzerinde fikri mülkiyet hakkı iddiasında bulunuyor.

Sömürgecilikte sömürgeciler, yerli halkın topraklarını ve kaynaklarını almayı, kültürlerini ve egemenliklerini yok etmeyi ve olağanüstü durumlarda onları yok etmeyi kendilerine hak görürler. Patent WO 060606, Microsoft’un bedenlerimizin ve zihinlerimizin onun yeni kolonileri olduğunun bir beyanıdır. Biz “hammadde”nin çıkartılacağı madenleriz, vücudumuz, veri denilen o hammaddenin çıkartıldığı maden ocağıdır. Eylemlerimizin, parçası olduğumuz ve ayrılmaz bir biçimde bağlı olduğumuz doğal ve toplumsal dünya üzerindeki etkileri konusunda akıl ve ahlakî değerlerle kararlar alıp seçimler yapan egemen, maneviyatı olan, bilinçli, akıllı varlıklar olmaktan çıkıyoruz, salt “kullanıcı” oluşa indirgeniyoruz. “Kullanıcı” denilen şeyse dijital imparatorlukta seçeneği olmayan bir tüketiciden başka bir şey değil.

Gelgelelim Gates’in vizyonu bundan ibaret değil. Daha da kötü olan bir yanı var. Bu vizyonun amacı, en savunmasız olanlardan başlayarak, daha onlar özgürlük ve egemenliğin neye benzediğini, neler hissettirdiğini anlama fırsatı bulamadan, çocuklarımızın zihinlerini, bedenlerini ve ruhlarını sömürgeleştirmek.

Mayıs 2020'de New York Valisi Andrew Cuomo, Gates Vakfı ile “eğitimi yeniden icat etme” amacı doğrultusunda bir ortaklık içine girdiğini açıkladı. Gates'i bir “vizyoner” olarak nitelendiren vali, “pandeminin Gates’in fikirlerini pratiğe dökme ve ilerletme konusunda tarihsel bir fırsat sunduğunu, tüm fizikî sınıfların ve binaların elimizdeki teknolojiyle bütünleştirilebileceğini” söyledi.

Aslında Gates, son yirmi yıldır ABD'deki kamu eğitim sistemini ortadan kaldırmak için uğraşıyor. Onun için öğrenciler veri madenleridir. Tam da bu sebeple Gates, devamlılık, üniversitelere kayıt olan öğrenci sayısı, matematik sınavlarından ve okuma sınavlarından alınan notlar gibi göstergeler üzerinde duruyor. Çünkü bu tür göstergelerin kolaylıkla sayısallaştırılabileceğini ve veriye dönüştürülebileceğini düşünüyor. Eğitimi yeniden tasavvur ederken, çocuklar evde tek başlarına uzaktan ders almaya zorlanırken, onlar, derse katılım gösterip göstermediklerini kontrol etmek amacıyla devreye sokulan gözetim sistemleri ile izlenecekler. Bu türden bir distopya, okula dönmeyen çocukların elinden oyun oynama imkânının alınması, arkadaşlarından mahrum bırakılması üzerine kurulu. Toplumun olmadığı, ilişkilerin, sevginin ve dostluğun kendisine yer bulmadığı bir dünya bu.

Gates ve tüm teknoloji baronlarının gözüyle geleceğe baktığımızda, yeni İmparatorlukta yeri olmayan çok sayıda “atıl” insanın yaşadığı, fazlasıyla kutuplaştırılmış bir dünya çıkıyor karşımıza. Yeni İmparatorluğa dâhil olanlarsa dijital kölelerden biraz hallice olacaklar.

Tabii bir de bu tür bir gelecek vizyonuna direnmek gibi bir seçenek de var elimizde. Başka bir geleceğin tohumlarını bugünden ekebilir, demokrasilerimizi derinleştirebilir, müştereklerimizi geri alabilir, çeşitliliğimiz ve özgürlüğümüz açısından zengin, kendi birliğimiz ve birbirine bağlılığımız içinde bir olan Tek Dünya Ailesinin yaşayan üyeleri olarak dünyaya yeniden can verebiliriz. Daha sağlıklı bir gelecek tasavvuru bu. Onun için dövüşmek gerek. Böylesi bir dünyayı talep etmek gerek.

Çünkü yok olmanın eşiğindeyiz. Yaşayan, bilinçli, akıllı, özerk varlıklar olarak insanlığımızın, sömürgeleştirmesine ve yıkımına engel olamayan, sınır tanımayan bir açgözlülük makinesi tarafından söndürülmesine izin mi vereceğiz? Yoksa makineyi durdurup dünya üzerindeki yaşamı korumak için insanlığımızı, özgürlüğümüzü ve özerkliğimizi mi savunacağız?

Vandana Şiva
29 Eylül 2020
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder