Pages

01 Şubat 2022

Otuz Gerçek


“Şu konuda bir kaynağınız var mı?”, “Maske çalışmalarını bana gösterebilir misiniz?” veya ölüm oranıyla ilgili bir grafik gördüm ama şimdi bulamıyorum” türünden birçok eposta ve özel mesaj alıyoruz. Sonuçta pandeminin başlamasının üzerinden on sekiz ay geçti ve bu, epey uzun bir zaman. Dolayısıyla, onca istatistiği ve sayıyı akılda tutmak güç.

Bu sebeple, dile getirilen istekleri karşılamak adına biz, tüm önemli hususları doğrudan ele alan, kaynakları da içeren bir liste sunmaya karar verdik. Her sorunun cevabı bir arada ve burada!

Sözde “pandemi” ile ilgili önemli gerçekleri ve kaynakları aşağıda sıralıyoruz. Bunlar, Ocak 2020’den beri dünyanın başına gelenleri kavramanıza yardım edecek, “Yeni Normal” denilen bu sisli havanın tuzağından hâlen daha kurtulamamış arkadaşlarınızı aydınlatmanıza katkıda bulunacaktır.

* * *

I. Bölüm: “Kovid Ölümleri” Ve Ölüm Oranı

 

1. Kovide yakalananların hayatta kalma oranı yüzde 99: Devlete bağlı tıp uzmanları, pandeminin başından beri halkın büyük bir çoğunluğunun Kovid kaynaklı herhangi bir tehlikeyle yüzleşmediğini söyleyip durdular.

Kovid’in bulaş-öldürücülük oranı ile ilgili neredeyse tüm çalışmalar, bu oranın %0,04 ilâ %0,05 arasında değiştiğini ortaya koyuyor. Bu da Kovid’e yakalanmış her yüz kişiden 99,5’inin kurtulduğu anlamına geliyor.

* * *

2. Ölüm oranında sıra dışı bir aşırılık söz konusu değil. Basın, 2020 yılının Birleşik Krallık’ın “II. Dünya Savaşı’ndan beri gördüğü, en fazla ölüme tanık olduğu yıl” olduğunu söylese de bu tespit yanlış, çünkü bu tespiti yapanlar, bahsi edilen dönemden beri nüfustaki muazzam artışı göz ardı ediyorlar. Ölüm oranı ile ilgili makul istatistiksel ölçüm konusunda Yaşa Göre Standardize Edilmiş Ölüm Oranı’na (YSÖO) bakmak gerekiyor:

Bu ölçüm bize, 2000 yılından bugüne uzanan dönem açısından 2020 yılının ölüm oranı bakımından en kötü yıl olmadığını söylüyor. Hatta 1943’ten bugüne 2020 yılından daha iyi olan yıl sayısı, sadece dokuz.

Aynı şekilde, ABD’nin 2020 yılı YSÖO’su 2004 yıllı seviyelerinde:


Muhtemelen ölüm oranındaki artış da Kovid’le alakası olmayan sebeplerle ilgili.

* * *

3. “Kovid kaynaklı ölüm sayıları” şişiriliyor. Ülkeler, Kovid kaynaklı ölümü “pozitif testi takip eden 28/30/60 gün içerisinde herhangi bir sebeple gerçekleşen ölüm” olarak tarif ediyorlar.

İtalya, Almanya, Birleşik Krallık, ABD ve Kuzey İrlanda gibi ülkeler bu tarife göre hareket ettiklerini zaten söylüyorlar.

Kovid’den ölmek ile pozitif Kovid testi sonrası başka bir sebebe bağlı olarak ölmek arasındaki ayrımın silinmesi, doğalında Kovid ölümü sayılarının şişmesine neden oluyor. İngiliz patolog Dr. John Lee, geçen bahar döneminin başlarında bu yüksek tahminler konusunda uyarıda bulunmuştu. Başka kaynaklar da bu konuda aynı tespiti yaptılar.

“Asemptomatik” Kovid bulaşlarının ulaştığı yüksek yüzde, ciddi ek hastalıkların (komorbidite) yaygınlığı ve pozitif testlerin yanlış çıkma ihtimali dikkate alındığında, Kovid’den ölüm sayılarının güvenilmez olduğunu söyleyebiliyoruz.

* * *

4. Kovid ölümlerinin büyük çoğunluğunda ciddi ek hastalıklar gözlemlenmektedir. Mart 2020'de İtalyan hükümeti, Kovid ölümlerinin %99,2’sinin en az bir ciddi komorbiditeye sahip olduğunu ortaya koyan istatistikler yayınladı.

Bunlara kanser, kalp hastalığı, bunama, Alzheimer, böbrek yetmezliği ve diyabet gibi hastalıklar dâhil. Ölenlerin yarısından fazlasının önceden var olan üç veya daha fazla ciddi hastalığı vardı.

Bu yönelim, “pandemi” boyunca diğer tüm ülkelerde devam etti. Ekim 2020'de Birleşik Krallık'taki Ulusal İstatistik Kurumu’na Bilgi Edinme Hürriyeti Kanunu gereği yapılan bir başvuru üzerinden o sırada resmi Kovid ölümü sayısının yüzde ondan azının tek ölüm sebebinin Kovid olduğunu ortaya çıkardı.

* * *

5. Ortalama “Kovid ölümü” yaşı, ortalama yaşam beklentisinden daha yüksektir. Birleşik Krallık'ta ortalama Kovid ölümü yaşı 82,5’tir. Bu rakam İtalya’da 86, Almanya’da 83, İsviçre’de 86, Kanada’da 86, ABD’de 78, Avustralya’da 82’dir.

Neredeyse tüm vakalarda, ortalama Kovid ölümü yaşı ulusal yaşam beklentisinden daha yüksektir.

Bu nedenle, dünyanın çoğu için “pandemi”nin yaşam beklentisi üzerinde çok az etkisi oldu ya da hiç etkisi olmadı. Bunu, ABD’de bir yıldan biraz fazla bir süre içinde yaşam beklentisinde %28’lik bir düşüşe tanıklık eden İspanyol gribiyle karşılaştırabiliriz.

* * *

6. Kovid’den ölüm oranı, doğal ölüm oranı eğrisini tam olarak yansıtmaktadır. İngiltere ve Hindistan’da yapılan istatistiksel araştırmalar, Kovid ölümü eğrisinin beklenen ölüm eğrisini neredeyse eksiksiz takip ettiğini ortaya koyuyor:


Kovid’den ölüm riski, genel anlamda arka plandaki ölüm riskinizin neredeyse aynısıdır.

Bazı büyük yaş gruplarındaki küçük artışı diğer faktörlerle açıklamak mümkündür.

* * *

7. Bu süreçte yasaya aykırı “müdahale etmeyin” emrine yönelik başvuruda ciddi bir artış gözlemlenmiştir. Gözlemciler ve devlet kurumları, son yirmi ayda “müdahale etmeyin” emirlerine yönelik başvuruda büyük artış yaşandığını bildirmektedirler.

ABD’de hastaneler, Kovid testi pozitif çıkan hastalar için de “müdahale etmeyin” emrinin kullanılabileceği görüşünü benimsedi. Bu emri yasadışı bir biçimde kullananları ihbar eden hemşireler, New York’ta ilgili sistemin kötüye kullanıldığını söylediler.

Birleşik Krallık'ta engellilerle ilgili olarak “müdahale etmeyin” emrinin yasa dışı bir biçimde kullanılmasında ciddi bir artış yaşandı. Pratisyen hekimler, ölümcül bir hastalığı bulunmayan hastalara ilgili emri imzalamalarını tavsiye eden mektuplar gönderdiler, diğer hekimlerse tüm bakım evleriyle ilgili olarak genel kapsamlı emirler imzaladılar.

Sheffield Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmada, tüm şüpheli Kovid hastalarının üçte birinden fazlasının dosyasına, hastaneye kabul edilmelerini müteakip 24 saat içerisinde bir “müdahale etmeyin” emri iliştirildiğini tespit etti.

Zorla veya yasa dışı “müdahale etmeyin” emirlerinin zımni kullanımı, 2020/21’de ölüm oranlarındaki artışta önemli bir rol oynadı.

* * *

II. Bölüm: Kapanmalar

 

8. Sokağa çıkma yasağı hastalığın yayılmasını engellemez. Kapanmaların “Kovid ölümlerini” sınırlama noktasında herhangi bir etkiye sahip olduğuna dair elimizde neredeyse tek bir kanıt bile yok. Kapanma talimatının uygulandığı bölgelerle uygulanmadığı bölgeler kıyaslandığında, herhangi bir farklılığın bulunmadığı görülecektir.

Kapanmanın uygulanmadığı Florida ile uygulandığı Kaliforniya’da Kovid ölümleri

Kapanmanın uygulanmadığı İsveç ile uygulandığı Birleşik Krallık’ta Kovid ölümleri

9. İnsanları kapanmalar öldürüyor. Sosyal, ekonomik ve diğer halk sağlığına zarar vererek karantinaların virüsten daha öldürücü olduğuna dair güçlü kanıtlar var.

Dünya Sağlık Örgütü'nün Kovid-19 özel elçisi Dr. David Nabarro, Ekim 2020’de karantinaları “küresel bir felâket” olarak nitelendirdi:

“Dünya Sağlık Örgütü olarak bizler, karantinayı virüsün birincil kontrol yöntemi olarak savunmuyoruz […] gelecek yıl dünya yoksulluğunu iki katına çıkarabiliriz. Çocuklarda yetersiz beslenme en azından iki katına çıkabilir […] Bu korkunç, dehşet verici bir küresel felâket.”

Nisan 2020 tarihli bir BM raporu, karantinaların ekonomik etkisi nedeniyle yüz bin çocuğun öldüğü uyarısında bulunurken, on milyonlarcasının da olası yoksulluk ve kıtlıkla karşı karşıya olduğunu söyledi.

İşsizlik, yoksulluk, intihar, alkolizm, uyuşturucu kullanımı ve diğer sosyal/ruh sağlığı krizleri tüm dünyada hızla artıyor. Kaçırılan ve geciken ameliyatlar ve taramalar yakın gelecekte kanser ve kalp hastalığı gibi hastalıklar yüzünden ölüm oranlarının artmasına sebep olacak.

Kapanmaların yüksek ölüm oranında ufak da olsa bir artışa sebep olduğunu görmek gerek.

* * *

10. Hastanelerdeki doluluk oranı hiçbir zaman olağan seviyelerin üzerine çıkmadı. Kapanmaları savunmak için genelde “eğriyi düzleme”nin hızlı vaka akışına mani olacağı ve sağlık sistemini çökmekten kurtaracağı argümanına sarılıyorlar. Oysa sağlık sistemi hiçbir zaman çökmenin eşiğine gelmedi.

Mart 2020’de İspanya ve İtalya’da hastanelerin hastalarla dolup taştığı söyledi. Lâkin bu zaten her grip mevsiminde tanık olunan bir gelişmeydi. 2017’de İspanya’daki hastaneler yüzde 200 kapasiteyle çalışmıştı, 2015’te ise hastalar koridorlarda yatmak zorunda kalmışlardı. Mart 2020’de Amerikan Tıp Derneği Dergisi’nde (JAMA) yayımlanan bir makalenin tespitine göre “İtalya’daki hastaneler kış aylarında zaten yüzde 85-90’lık bir kapasiteyle çalışıyorlardı.”

Birleşik Krallık’ta Ulusal Sağlık Sistemi’nde (NHS) ipler her zaman kış aylarında kopma noktasına gelir.

Uyguladığı Kovid politikasının bir parçası olarak NHS, 2020 Baharında Kovid hastaları ve Kovid olmayan hastaları ayrı ayrı tedavi etmek için yeni yollar bulmak adına hastane kapasitesini yeniden organize edeceklerini duyurdu. Kurumun iddiasına göre böylelikle neticede hastaneler, düşük doluluk oranlarında önceki duruma kıyasla daha az basınçla yüzleşecek.

Bu, kurumun on binlerce yatağı kaldırıp atacağı anlamına geliyor. Ölümcül olduğu iddia edilen pandemi süresince kurum hastanelerdeki azami doluluk oranını düşürdü. Buna karşın NHS, olağan grip mevsiminde yüzleştiğinden daha yüksek bir basınçla yüzleşmedi, hatta kimi dönemlerde hastanelerde normalde olandan dört kat daha fazla yatak bulunduruldu.

Birleşik Krallık’ta ve ABD’de hiç kullanılmayan geçici acil durum hastanelerine milyonlarca para harcandı.

* * *

III. Bölüm: PCR Testleri

 

11. PCR testleri hastalığı teşhis etmek için tasarlanmadı. Ters Transkriptaz-Polimeraz Zincir Reaksiyonu denilen test, medyada Kovid teşhisi için “altın ölçüt” olarak tarif edildi. Oysa Nobel ödüllü mucidi, bu testi teşhis aracı olarak hiçbir vakit kullanmadı, üstelik bunu açıktan dillendirdi:

“PCR, sadece bir şeyden bir sürü şey çıkarmanıza izin veren bir işlemdir. Size hasta olduğunuzu ya da sahip olduğunuz şeyin size zarar vereceğini ya da bunun gibi bir şeyi söylemez.”

* * *

12. PCR Testleri onların yanlış ve güvenilmez olduğunu söyleyen bir geçmişe sahip. Altın ölçüt olarak görülen PCR testlerinin yığınla yanlış pozitif ortaya çıkarttığı, zaten bilinen bir şey. Test, Sars-Cov-2’ye has olmayan DNA materyaline tepki gösteriyor.

Çin'de yapılan bir araştırma, aynı hastanın aynı gün içinde aynı testten iki farklı sonuç alabileceğini ortaya koydu. Almanya’da yapılan testlerin soğuk algınlığı virüslerine tepki verdiği biliniyor. 2006’da yapılan bir araştırma, bir virüs için yapılan PCR testlerinin diğer virüslere de yanıt verdiğini tespit etti. 2007’de PCR testine duyulan güven sonucu boğmaca salgını ilân edildi, oysa ortalıkta boğmaca salgını diye bir şey yoktu. ABD’de yapılan kimi testler, negatif olduğu bilinen kontrol amaçlı oluşturulmuş numunelere de tepki gösterdi.

Aramızdan ayrılmış bulunan Tanzanya Cumhurbaşkanı John Magufuli keçiden, papayadan ve motor yağından numune aldı ve teste gönderdi, tüm testler pozitif çıktı.

Şubat 2020 gibi erken bir tarihte uzmanlar esasında teste güvenilemeyeceğini söylüyorlardı. Çin Sağlık Bilimleri Akademisi Başkanı Dr. Wang Cheng, devlet televizyonuna “testlerin doğruluk payının sadece yüzde 30 ilâ 50 olduğunu” söyledi. Avusturya hükümeti kendi internet sitesinden, “eldeki Kovid-19 testlerinin doğruluk ve klinik düzeyde yararlılık düzeyini değerlendirmeye yetecek delillerin sınırlı” olduğunu açıkladı. Portekiz mahkemesi, PCR testlerinin “güvenilir olmadığına” hükmetti ve teşhis amacıyla kullanılmaması gerektiğini söyledi.

* * *

13. PCR testleri için belirlenmiş olan döngü eşiği çok yüksek. PCR testleri döngüler dâhilinde çalışıyor, sonuç elde etmek için kullanılan döngü sayısı “döngü eşiği” olarak biliniyor. Karry Mullis’in ifadesiyle “eğer kırkın üzerinde döngüye ulaşmak zorunda kalırsanız, PCR’ınızda ciddi bir sorun var demektir.”

Gerçek zamanlı Niteliksel PCR deneylerinin yayınlanması için temin edilen asgari bilgi kılavuzunun da kabul ettiği biçimiyle “döngü eşiği değerleri eğer kırkın üzerinde ise şüphelidir, zira bu durum testin verimliliğinin düşük olduğunu gösterir, genelde de elde edilen sonuçlar raporlara geçmez”. Dr. Fauci bile 35 üzeri döngü eşiğinin kullanılmaz olduğunu kabul etti.

Kaliforniya Üniversitesi’nde virolog olarak çalışan Dr. Juliet Morrison, New York Times’a yaptığı açıklamada “döngü eşiği 35’in üzerinde olan her türden test fazla hassas olacaktır. İnsanların kırk gibi yüksek bir döngü eşiğinin pozitif sonucu ifade ettiğini düşünmesi beni hayrete düşürüyor. Bu sınır 30 ilâ 35 olmalı” dedi.

Aynı makalede Harvard Halk Sağlığı Okulu'ndan Dr. Michael Mina, sınırın 30 olması gerektiğini söyledi ve yazar, döngü eşiğini 40’tan 30’a düşürmenin bazı eyaletlerde Kovid vakalarını yüzde doksan oranında azaltacağı üzerinde durdu.

Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin bizzat temin ettiği veriler 33’lük bir döngü eşiğinin üzerine çıkıldığında numunelere işlem yapılamadığını ortaya koyuyor. Alman Robert Koch Enstitüsü ise 30’luk döngü eşiği aşıldığı vakit her tür virüsün bulaşıcı olmaktan çıkacağını söylüyor.

Tüm bunlara rağmen, ABD’deki hemen hemen tüm laboratuvarlarda yapılan testlerde döngü eşiği en az 37, hatta bazen 45 olarak belirleniyor. İngiltere’de Ulusal Sağlık Kurumu PCR testleri için belirlediği standart çalışma prosedüründe sınırı 40’a çekmiş.

Döngü eşiği değerleri hakkında bildiklerimize dayanarak şunu söyleyebiliriz: PCR test sonuçlarının çoğu, en iyi ihtimalle şüphelidir.

* * *

14. Dünya Sağlık Örgütü PCR testlerinin ulaştığı kimi pozitif sonuçlarının yanlış olduğunu iki kez kabul etti. Aralık 2020’de DSÖ PCR işlemleri ile ilgili bir açıklama yayınladı ve laboratuvarlara yüksek döngü eşiği değerlerinin yanlış pozitif sonuçlarına yol açtığı konusunda uyarıda bulundu:

“Numuneler yüksek bir döngü eşiği ile işlem gördüğü vakit virüsü tespit etmek için birçok döngüye ihtiyaç duyulacaktır. Kimi durumlarda arka plandaki anlam ifade etmeyen yığınla veriyle hedef virüsün gerçek varlığı arasındaki ayrımı tespit etmek güçtür.”

Sonra, Ocak 2021’de DSÖ başka bir açıklama yayınladı, bu sefer de “asemptomatik” pozitif PCR testlerinin, yanlış pozitif sonuç çıkartma ihtimaline karşı, yeniden yapılması gerektiği uyarısında bulundu.

“Test sonuçlarının klinik tabloyla uyuşmadığı durumlarda, yeni bir numune alınmalı ve aynı veya farklı Nükleik Asit Amplifikasyon Testi teknolojisi kullanılarak yeniden test edilmelidir.”

* * *

15. Kovid testlerinin bilimsel temeli şüphelidir. Sars-Cov-2 virüsünün genomu Aralık 2019’da Çinli bilim insanlarınca dizildi. Ardından da sonuç, 10 Ocak 2020’de yayımlandı. İki hafta bile geçmeden Alman virologlar (Christian Drosten vd.) bu genomu PCR testleri için gerekli tahlil yöntemini oluşturmak için kullandılar.

Virologlar “Gerçek Zamanlı PCR Aracılığıyla 2019 Model Yeni Koronavirüsün Tespiti” başlıklı bir makale kaleme aldılar. Makale, 21 Ocak 2020’de yayımlanması için konuyla alakalı bir dergiye gönderildi. Makale 22 Ocak günü kabul edildi. Yani aslında makale 24 saatten daha kısa bir zamanda hakem kurulundan geçti ki bu, aslında haftalar süren bir süreçti.

O zamandan beri, kırktan fazla yaşam bilimcisinden oluşan bir konsorsiyum, makalenin metodolojisindeki on büyük hatayı detaylandıran uzun bir rapor hazırlayarak, makalenin geri çekilmesi için dilekçe verdi.

Ayrıca, makalenin gerçekten hakem değerlendirme sürecinden geçtiğini kanıtlamak için derginin hakem değerlendirme raporunun yayınlanmasını talep ettiler. Dergi henüz bu talebi yerine getirmiş değil.

Corman-Drosten tahlil yöntemi, dünyada Kovid’le ilgili olarak yapılan tüm PCR testlerinin ana kaynağıdır. Eğer makale şüpheli ise her PCR testi de şüphelidir.

* * *

IV. Bölüm: “Asemptomatik Bulaş”

 

16. Kovid bulaşlarının büyük bir çoğunluğu “asemptomatik”tir. İtalya’da Mart 2020 gibi erken bir tarihten itibaren yapılan çalışmaların da ortaya koyduğu biçimiyle pozitif Kovid testlerinin yüzde 50 ilâ 75’i semptomsuzdur. İngiltere’de Ağustos 2020’de yapılan bir çalışmanın tespit ettiğine göre Kovid hastalarının yüzde 86’sında virüsle alakalı tek bir semptom bile görülmemiştir.

“Asemptomatik vaka” ile yanlış pozitif test sonucu arasındaki farkı söylemek tam anlamıyla imkânsızdır.

* * *

17. İddia edilen “asemptomatik bulaşma” tehlikesini destekleyen çok az kanıt vardır. Haziran 2020'de DSÖ’nün ortaya çıkan hastalıklar ve zoonoz birimi başkanı Dr. Maria Van Kerkhove şunu söyledi:

“Elimizdeki verilere göre, asemptomatik bir kişinin gerçekten ikinci bir bireye iletmesi, hâlen daha nadir görülen bir durum.”

Amerikan Tıp Derneği Dergisi (JAMA) tarafından Aralık 2020’de yayınlanan Kovid çalışmalarını bütün olarak analiz eden bir çalışma, asemptomatik taşıyıcıların evlerindeki insanlara virüs bulaştırma şansının yüzde birden az olduğunu tespit etti. 2009 yılında grip üzerine yapılan başka bir çalışma, şu tür bir değerlendirmede bulunmaktaydı:

“Elimizde asemptomatik aktarımın önemli olduğunu söyleyen kanıtların sayısı epey sınırlı. Hastalık aktarımında asemptomatik veya presemptomatik gripli kişilerin rolünün fazla abartılmış olduğunu söyleyebiliriz.”

PCR testlerindeki kusurlar da dikkate alındığında “asemptomatik vakalar”ın büyük bir kısmında çıkan pozitif PCR sonuçlarının önemli bir kısmının yanlış olduğunu söyleyebiliriz.

* * *

V. Bölüm: Suni Solunum Cihazları

 

18. Esasen suni solunum cihazları solunum yolu virüslerinin tedavisinde kullanılmaz. Mekanik yolla akciğerlere hava verilmesi, eskiden olduğu gibi bugün de her türden solunum yolu virüsü tedavisinde önerilmemektedir. Pandeminin ilk günlerinde birçok doktor çıkıp bu suni solunum cihazlarının Kovid tedavisinde kullanılmasını sorgulamıştır.

Spectator’a yazdığı yazıda Dr. Matt Strauss şu tespiti yapmaktaydı:

“Suni solunum cihazları hiçbir hastalığı tedavi etmez. Bu cihazlar, akciğerlerinize hava çekemediğiniz bir hâle düştüğünüz vakit bu organınızı havayla doldurur. Suni solunum cihazlarını halk genelde akciğer hastalıkları ile ilişkilendirse de gerçekte bu cihazların en yaygın ve en uygun kullanım alanı akciğerler değildir.”

Alman göğüs hastalıkları uzmanı aynı zamanda Pnömatoloji Klinikleri Derneği Başkanı Dr. Thomas Voshaar, konuyla ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor:

“Çin ve İtalya kaynaklı ilk çalışmaları ve raporları okuduğumuzda kendimize hemen şu soruyu sorduk: ‘Bu ülkelerde entübasyon, yani hastaları suni solunum cihazına bağlama pratiği neden bu denli yaygın?’ Oysa bu pratik, virüs kaynaklı akciğer iltihabı ile bağlantılı klinik temelli deneyimimizle çelişiyordu.”

Tüm bunlara karşın Dünya Sağlık Örgütü, Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi, Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi ve Ulusal Sağlık Kurumu hep birlikte Kovid hastalarının müdahale gerektirmeyen yöntemlerle tedavi edilmesi yerine onların suni solunum cihazlarına bağlanmalarını önerdi.

Bu, aslında hastaları en iyi şekilde tedavi etmek için tasarlanmış bir tıp politikası değildi. Sonuçta ilgili politika, hastaların spreyle soludukları damlacıklarla iyileşmelerine mani olarak Kovid’in daha fazla yayılmasına sebep oldu.

* * *

19. Suni solunum cihazları insanları öldürdü. Grip, zatürree, kronik obstrüktif akciğer hastalığı veya nefes almayı kısıtlayan veya akciğerleri etkileyen başka bir rahatsızlığı olan birini suni solunum cihazına bağlamak, bu semptomların hiçbirisini hafifletmeyecektir. Hatta daha da kötüleştirecek ve birçoğunu öldürecektir.

Entübasyon tüpleri, “suni solunum cihazıyla bağlantılı zatürre” olarak bilinen enfeksiyonun kaynağıdır. Araştırmalar, suni solunum cihazına bağlanan tüm insanların yüzde 28’inin bu pratikten etkilendiğini, virüsün bulaştığı insanların yüzde 20 ilâ 55’ini ise öldürdüğünü ortaya koymaktadır.

Mekanik yoldan akciğerlere hava verilmesi, aynı zamanda akciğerlerin fiziksel yapısına da zarar vermekte, suni solunum cihazı kaynaklı akciğer yaralanmaları hayat kalitesini önemli ölçüde etkilemekte, hatta bu uygulama ölümle sonuçlanabilmektedir.

Uzmanların hesaplamalarına göre suni solunum cihazına bağlanan hastaların yüzde 40 ilâ 50’si, sahip oldukları hastalıktan bağımsız olarak ölmektedir. Dünya genelinde suni solunum cihazına bağlanan Kovid hastalarının yüzde 66 ilâ 86’sı ölmüştür.

İsmini gizleyen bir hemşirenin aktardığına göre suni solunum cihazları New York’ta uygunsuz bir biçimde kullanılmış, bu pratik hastaların akciğerlerini mahvetmiştir.

Bu politika, en iyi hâliyle ihmalkârlık, en kötü hâliyle kasten cinayetten başka bir şey değildir. Suni solunum cihazlarının yanlış kullanılması sonucu 2020/21’de ölüm oranı muhtemelen daha da artacaktır.

* * *

VI. Bölüm: Maskeler

 

20. Maske işe yaramıyor. Bir dizi bilimsel çalışma, maskelerin solunum yolu virüslerinin yayılmasını durdurma konusunda hiçbir işe yaramadığını ortaya koymuştur.

Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin Mayıs 2020’de kaleme aldığı ve birçok çalışmayı analiz ettiği araştırmasında “yüz maskelerinin kullanılması sayesinde grip virüsünün aktarımında önemli bir azalmanın yaşanmadığı” tespit edilmiştir.

8000'den fazla denekle yapılan bir başka çalışma, maskelerin “laboratuvar tarafından doğrulanmış viral solunum yolu enfeksiyonlarına veya klinik solunum yolu enfeksiyonuna karşı etkili görünmediğini” buldu.

Maskenin Kovid konusunda işe yaradığını iddia eden bazı çalışmalar yapılmış olsa da, hepsi ciddi şekilde kusurlu. Biri, veri olarak kendi aktardığı anketlere dayanıyor. Bir diğeri, o kadar kötü tasarlanmış ki uzmanların düzenlediği bir panelde çalışmanın geri çekilmesi talep edildi. Üçüncü çalışma ise hesaplamalarının tamamı yanlış çıkınca geri çekildi.

DSÖ, Lancet’te kendi meta-analizini gerçekleştirdi, ancak bu çalışma yalnızca N95 maskelerine ve yalnızca hastanelere odaklanmaktaydı.

Bilimsel kanıtların yanı sıra, maskelerin hastalığın yayılmasını durdurmak için hiçbir şey yapmadığına dair gerçek dünyaya ait yığınla kanıt mevcut.

Örneğin, Kuzey Dakota ve Güney Dakota, birinin maske yetkisine sahip olmasına ve diğerinin olmamasına rağmen, neredeyse aynı vaka sayılarına sahip:


Kansas’ta maske zorunluluğu olmayan ilçelerde, maske zorunluluğu olan ilçelerden daha az Kovid vakası görüldü. Japonya’da maskeler çok yaygın olmasına rağmen 2019’da son yirmi otuz yılın en kötü grip salgınlarına tanıklık edildi.

* * *

21. Maskeler sağlığınız için kötüdür. Uzun süre maske takmak, aynı maskeyi birkaç kez takmak, kumaş maskelerin diğer kimi özellikleri, sağlığınız için tehlikeli olabilir. Maske takmanın zararlı etkileriyle ilgili bir çalışma, kısa süre önce Uluslararası Çevre Araştırmaları ve Halk Sağlığı Dergisi’nde yayımlandı.

Dr. James Meehan Ağustos 2020’de kaleme aldığı makalesinde, bakteri kaynaklı akciğer iltihabında, mantar enfeksiyonlarında ve yüz kızarıklıklarında artış gözlemlendiğini söylüyor.

Maskelerin aynı zamanda solunduğu vakit akciğerlere zarar veren plastik mikrofiberler içerdiği, bunların kansere yol açabileceği bilinen bir olgu.

Çocuklar maske taktığında bu durum ağızdan nefes almayı teşvik ediyor ki bu da yüzde şekil bozukluklarına yol açıyor.

Dünyanın dört bir yanında insanlar maske takarken karbondioksit zehirlenmesi sebebiyle bayıldılar. Çin’de bazı çocuklarda ani kalp durması görüldü.

* * *

22. Maskeler gezegen için kötü. Yıl boyunca her ay milyonlarca tek kullanımlık maske kullanılıyor. Bir BM raporunun aktardığına göre Kovid-19 pandemisi önümüzdeki birkaç içerisinde plastik atığın iki üç kat artmasına sebep olacak.

Rapor devamında, maskelerin ve diğer türden tıbbi atıkların kanalizasyonu ve sulama sistemlerini tıkadığını, bunun da sulama, halk sağlığı ve tarım gibi sahalarda olumsuz sonuçlar doğuracağı konusunda uyarıda bulunuyor.

Swansea Üniversitesi’nin yaptığı çalışmanın tespitine göre “suya giren maskelerden ağır metaller ve plastik fiberler yayılıyor.” Bu maddeler hem insan hem de yaban hayatı için zehirli.

* * *

VII. Bölüm: Aşılar

 

23. Kovid aşılarının emsalsiz bulunmadığını görmek gerek. 2020 öncesi, insana bulaşan koronavirüse karşı herhangi bir başarılı aşı geliştirilememişti. Ancak 18 ay içerisinde 20 tanesi imal edildi.

SARS ve MERS için aşı geliştirmek için uğraşan bilim insanları bir arpa boyu yol katedemediler. Başarısızlıkla sonuçlanan kimi SARS aşıları SARS virüsüne karşı aşırı hassasiyet gelişmesine sebep oldu. Yani aşılanmış fare aşılanmamış olan fareye kıyasla hastalığı daha ağır geçiriyordu. Diğer bir deneme ise dağ gelinciklerinin karaciğerlerinde hasara yol açtı.

Normalde geleneksel aşılar bedeni hastalığa sebep olan mikroorganizmanın zayıflatılmış bir cinsiyle tanıştırırken bu yeni Kovid aşıları mRNA aşıları olarak karşımıza çıktı.

Mesajcı ribonükleik asit anlamına gelen mRNA içeren aşılar teorik planda şu şekilde işliyor: virüsün mRNA’sı bedene enjekte ediliyor, hücrelerinizde kopyalanan mRNA, bedeninizi virüsün “dikensi proteinler” için antijen üretilmesini sağlıyor. Bu, aslında doksanlardan beri araştırılan bir konu. 2020 öncesinde tek bir mRNA aşısı kullanım onayı alamadı.

* * *

24. Aşılar bağışıklık sağlamaz veya bulaşmayı engellemez. Kovid aşılarının hastalığa karşı bağışıklık sağlamadığı, virüsün başkalarına bulaşmasına mani olmadığı, zaten kabul edilen bir gerçekliktir. Esasen Britanya Tıp Dergisi’nde yayımlanan bir makalenin itiraf ettiği biçimiyle aşı çalışmaları, aşıların bulaşı sınırlayıp sınırlamadığını test etmek ve değerlendirmek için yapılmıyor.

Aşı üreticileri, test edilmemiş mRNA temelli gen tedavilerini uygulamaya koydukları dönemde ürünlerinin verimliliğinin esasında semptomların şiddetini azaltma hedefi üzerine kurulu olduğunu açık bir dille söylüyorlardı.

* * *

25. Aşılar aceleye getirildi ve uzun vadeli etkileri bilinmiyor. Aşı geliştirme yavaş ve zahmetli bir süreçtir. Genellikle, geliştirmeden test etmeye ve nihayet kamu kullanımı için onaylanmaya kadar uzanan süreç uzun yıllar sürer. Kovid için çeşitli aşıların tümü bir yıldan kısa bir sürede geliştirildi ve onaylandı. Açıkçası, bir yıldan daha eski olmayan kimyasallar hakkında uzun vadeli güvenlik verileri elde edilemez.

Pfizer denilen ilâç deviyle Arnavutluk hükümeti arasında imza edilmiş ve sonrasında basına sızdırılmış olan tedarik sözleşmesinde bu husus açıktan kabul ediliyor:

“Aşının uzun vadeli etkileri ve etkililiği şu anda bilinmemektedir. Aşı, şu anda bilinmeyen olumsuz kimi etkilere sahip olabilir.”

Ayrıca, aşıların hiçbiri uygun ve gerekli denemelere tabi tutulmadı. Birçoğu ilk aşama için gerekli denemelerin hiçbirisini yapmadı, son aşamadaki insan üzerinde yapılacak denemelerse ya hakemli denetimden geçmedi, hiçbirisinin verileri yayınlanmadı (ki bu verilerin elde edilme süreci ancak 2023’te sona erebilir) ya da ciddi yan etkilerin görülmesi üzerine terk edildi.

* * *

26. Aşı üreticilerine zarara yol açmaları durumunda ceza almayacaklarına dair güvence verildi. ABD Halkın Hazırlığı ve Acil Duruma Hazırlık Kanunu, en az 2024’e kadar tüm imalatçılara ceza muafiyeti getirdi.

AB'nin ürün lisanslama yasası da aynı şeyi yapıyor, AB’nin aşı üreticileriyle imzaladığı sözleşmelerde gizli sorumluluk maddeleri bulunduğuna dair raporlar kaleme alınıyor.

Birleşik Krallık, daha da ileri giderek, hükümete ve onun tüm çalışanlarına bir hasta Kovid-19 tedavisi gördüğünde veya “şüpheli Kovid-19” sırasında verilen zararlar için kalıcı yasal güvence verdi.

Yine, sızdırılan Arnavut sözleşmesi, Pfizer'in en azından bu tazminatı Kovid aşıları tedarik etmek için standart bir talep hâline getirdiğini gösteriyor:

“Alıcı, işbu belgeyle, Pfizer'i her türden dava, hak talebi, takibat, talep, zarar, yükümlülük, tazminat, ceza, para cezası ve her türden masraf konusunda Pfizer’e teminat verir, onu savunur ve ilgili hususlar konusunda zarar görmemesini sağlar.”

* * *

VIII. Bölüm: Aldatma ve Önceden Bilme

 

27. Avrupa Birliği pandemi sürecinin başladığı günden en az bir yıl önce aşı pasaportu hazırlığı içerisindeydi. Önerilen ve halka doğaçlama, anında alınmış acil önlemler olarak takdim edilen Kovid tedbirleri hastalık kaynaklı acil durumdan önce zaten mevcuttu.

2018’de AB iki doküman yayımladı. İlkinin adı “2018 Yılında Aşıların Güvenirliğinin Mevcut Durumu, teknik bir rapor olan ikincisinin adı ise “Bağışıklık Bilgilendirme Sisteminin Tasarlanması ve Uygulanması” idi. İki belge de AB genelinde aşınma süreçlerini izleme sisteminin uygulanıp uygulanamayacağı meselesini tartışıyordu.

Bu belgelere bir de 2019 tarihli Aşı Yol Haritası denilen belge eklendi. Bu diğer hususlar yanında bu belge 2019’da başlayıp 2021’de sona erecek, aşı pasaportları ile ilgili fizibilite çalışması aktarılıyordu:


Bu raporun nihai sonuçları kamuoyuna Eylül 2019’da, yani Etkinlik 201’den bir ay önce açıklandı.

* * *

28. Düzenlenen bir “eğitim tatbikatı”nda pandemi başlamadan haftalar önce pandemi öngörülmüştü. Ekim 2019’da Dünya Ekonomi Forumu ve Johns Hopkins Üniversitesi birlikte Etkinlik 201’i düzenledi. Bu eğitim tatbikatının ana konusu, dünya genelinde pandemiye yol açacak, hayvan kaynaklı bir koronavirüstü. Tatbikatın sponsorluğunu Bill ve Melinda Gates Vakfı ve GAVI denilen aşı ittifakı üstlenmişti.

Tatbikat sonrasında elde edilen bulgular ve dile getirilen öneriler Kasım 2019’da “eylem çağrısı” adı altında yayımlandı. Bir ay sonra Çin ilk Kovid vakasını kayda geçti.

* * *

29. 2020 yılının başından beri grip ortadan kayboldu. ABD’de Şubat 2020’den beri grip vakaları yüzde 98 oranında düştü.


Bu, sadece ABD ile ilgili bir durumda değil, dünya genelinde grip tümden silinip gitti.

Diğer yandan griple benzer semptomlara ve ölüm oranına sahip olan ve Kovid adı verilen yeni bir hastalık sahneye çıktı. Bugün gribin normal olarak etkilediği insanları etkilemeye devam ediyor.

* * *

30. Seçkinler pandemi sırasında servet kazandılar. Karantina sürecinin başlamasından bu yana en zengin insanlar önemli ölçüde daha zengin hâle geldiler. Forbes’un aktardığı kadarıyla, “koronavirüsle mücadele sürecinde dokuzu aşı üreticisi olmak üzere kırk kadar yeni milyarderin ortaya çıktı.”

Business Insider, Ekim 2020'ye kadar milyarderlerin net servetlerinde yarım trilyon dolarlık bir artış gözlemlendiğini aktardı.

Bu sayının bugünden sonra daha da büyüyeceğine hiç şüphe yok.

* * *

Bunlar, arkadaşlarınızla veya yabancılarla olan tartışmalarınızı formüle etmenize ve desteklemenize yardımcı olacak bir kaynak olarak sunulan, pandeminin hayatî gerçekleridir. Başta İsveç Politika Araştırmaları üzere son yirmi ayda bu bilgileri derleyen ve toplayan tüm araştırmacılara teşekkür ederiz.

Kit Knightly
22 Eylül 2021
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder