Ön
not (03/11): Geçen hafta seyahat ederken Chomsky bana,
aşısızlar için izolasyonu savunan sözlerini yanlış anladığımı iddia eden bir
eposta gönderdi. Dönüşte inceleyebilmek için gönderiyi geçici olarak kaldırdım.
Şimdi, bu yazışmayı aksettirmek adına, orijinal metinde küçük değişikliklerle
onu yeniden yayınlıyorum, ayrıca bir de güncelleme ekledim.
Bu
sürecin sonunda, Chomsky’nin pozisyonuna ve daha da fazlası, ayrımcılığı,
zorunlu izolasyonu veya pandemi için aşısızları suçlamayı savunurken
Chomsky'den alıntı yapanlara yönelik itirazımda zerre değişiklik olmadı.
* * *
Donald
Trump ABD başkanı olarak gelip gittiğinden beri işler epey değişti. O zamana
kadar kendimi kesinlikle ilerici solda olarak tanımlayabiliyordum. Bugün Kovid
pandemisini sadece Trump sonrası travmayı pekiştirdiği koşullarda, kendimi,
kimsenin olmadığı tuhaf bir yerde, birçok meselede birbirine çok benzeyen
görüşlere sahip olan iki şişirilmiş ideolojik kabile arasında sıkışıp kalmış
hissediyorum.
Üzerimdeki
etkisiyle son yirmi yılda entelektüel yolculuğumun evrimini şekillendiren biri
o. Noam Chomsky ile yeni bir röportaj için eve döndüm. Soldaki pek çok kişi
gibi, okullarımızdan ve üniversitelerimizden geçen, milyarderlerin sahip olduğu
medyayı izleyip duran (ya da benim durumumda, bir zamanlar oralarda çalışmış
olan) veya meslekî kariyer peşinde koşan herkesin kaderi olan on yıllarca süren
zihin manipülasyonundan beni kurtarmaya yardım ettiği için Chomsky’ye olan
borcum asla bitmez.
Ancak
bu büyüklükte bir borç, onun verdiği röportajda dile getirdiği ölçüsüz
ifadelere müsamaha göstermemizi sağlayabilirdi.
Ünlü
dilbilimci ve siyasi düşünürümüz, Kovid aşısı olmayanların izole edilmesi, bu
insanların toplumsal baskıyla yüzleşmesi gerektiği fikrini savunuyor.
Argümanının gerekçesi olarak bahsettiği toplumsal dayanışmaya yönelik bir
saldırıda, bunun ayrıca onların “yoksulluk” tehlikesine atılmalarına yol
açabileceğini öne sürüyor. Sözlerini “içinde bulundukları kötü durum için
sadece kendilerini suçlayabilirler”, diye bitiriyor. Chomsky aşısızların
ayrımcılığa tabi tutulmasını istiyor, kendisine yöneltilen, “karınlarını nasıl
doyuracaklar?” sorusuna ise “bu onların sorunu” diye cevap veriyor. [Chomsky
ile yapılan röportajın ilgili bölümünü ve daha önceki bir bölümünü buradan izleyebilirsiniz.]
Chomsky'nin
argümanı, farklı çevrelerde yankı buluyor. Bugünlerde aşısızları herkes
parmakla göstermeye pek bir hevesli. Neyse ki Çin, hedef tahtasındaki yerini
kaptırmış görünüyor.
Kovid,
artık aşısızların pandemisi olarak görülüyor. Mantık terse çevrilerek virüsün
aşılılara aşısızlar kadar bulaştığına ilişkin gerçek altüst ediliyor. Biden
yönetimi, ekibindeki Jen Psaki gibi tamamen aşılanmış üst düzey isimlerin,
testlerinin pozitif çıktığını açıklamış olduğu
günlerde, ABD halkının büyük bir kısmı için aşı zorunluluğu kararını almaya
hazırlanıyor.
Azalan
Bağışıklık
Şimdi,
Chomsky'nin kendi konumunu haklı çıkarmak için kurduğu analojiyi inceleyelim:
Aşısızlar, gerçekten de trafik yasaları olmaması, hepimizin istediğimiz gibi
araba kullanabilmemiz gerektiğini düşünüp bu şekilde mi davranıyorlar?
Tuhaf
olan şu ki Chomsky, Kovid geçirmiş ve tıbbi araştırmaların da dile getirdiği
biçimiyle, tıbbi yardım ile sağlanan bağışıklığa kıyasla daha iyi ve daha doğal
bir bağışıklık sağlamış olanları da “yasadışı” ilân edilen aşısız insan grubuna
dâhil ediyor. (Bugün yapılan yeni araştırmaların Janssen aşısını olanların beş
ay sonraki bağışıklık düzeylerinin yüzde beş, Pfizer’inkinin ise yüzde elli
olduğunu hatırda tutalım.)
Chomsky'nin
argümanındaki bu boşluğu bir tür gafletle izah edemeyiz. Normalde böylesine
dikkatli ve intizamlı bir düşünür olduğunu göz önüne aldığımız vakit
Chomsky’nin tüm aşısızlara, bağışıklık durumları ne olursa olsun, izole
edilmeleri yönünde baskı uygulanması gerektiğini, bu insanların yoksulluk
riskiyle yüzleşecekleri bir duruma sürüklenmelerini istediğini varsaymak
zorundayız.
Chomsky'nin
anlatımına göre, toplumun geri kalanı için kimin “güvenli” olduğunu
belirlemenin tek temeli, aşılanma durumudur. Büyük ilâç tekelleri ve
milyarderlerin sahip olduğu medya da aynı şeyi ısrarla dile getiriyor. Onların
en azından bir sebebi var: Ne de olsa aşılara olan özel güvenimizden
faydalanıyorlar.
Çoğunluğun
Tiranlığı
Chomsky'nin
analojisine geri dönelim. Analojinin karanlık yanı aydınlık yanına galebe
çalmaktadır.
Demek
istediği şu: insanların kendi yol kurallarını oluşturmalarına, kendi bencil
dürtülerine ve avantaj sağlayan fikirlerine göre hareket etmelerine izin
verilseydi, katliam olurdu. Trafik yasalarına tam da bu sebeple sahibiz.
Sonucun
katliam olup olmayacağına dair bir tartışmayı bir kenara bırakalım ve olacağını
varsayalım. Bu analoji, insanların aşılanma konusunda tereddütlü veya dirençli
olma olgusunu anlamamıza ve onlara nasıl davranmamız gerektiğini
netleştirmemize nasıl yardımcı oluyor?
Demokratik
toplumlarda toplum sözleşmesi, bir yanda bireysel özgürlükler ile diğer yanda
sosyal grubun daha geniş güvenlik ihtiyaçları arasındaki bir uzlaşmaya dayanır.
Bu iki şey arasında genellikle bir gerilim söz konusudur. Sağlıklı toplumlarda,
bu çatışan ihtiyaçlar öne alınıp ideal olarak genel bir fikir birliği ile karar
verildikten sonra, her durumda öncelikli olması gereken belirli bir çözüme
ulaşılır.
Batı
toplumlarında, iyi ya da kötü, geleneksel olarak bireye büyük ölçüde özerklik
sağlandı. O kadar ki, kapitalizmin mevcut neoliberal hâlini yaratan eğilim
dâhilinde şirketler, bireylerin koruma altında olan statüsünü tanıdılar.
Chomsky’nin de analiz ettiği biçimiyle bireyler, bu statü sayesinde şirketlerin
kıyımından kurtuldular. Ama aynı şirketler, bugün suyumuzu ve havamızı
zehirliyorlar, yaşama destek sunan böcekleri öldürüyorlar, gezegenin
akciğerleri olan ağaçları yok ediyorlar vb.
Çoğu
insanın toplum sözleşmesinden beklediği şey, bir yanda devletin otoriterleşme
eğilimi ve tiranik çoğunluğu ile diğer yanda azınlığın hakları arasında bir
denge sunmasıdır.
Bunun
her birimiz için özünde bencil bir temeli var: Bugün çoğunluktayım ama yarın
kendimi azınlıkta bulabilirim. Genelde zalim çoğunlukları tercih eden insanlar,
artık çoğunluğa ait olamayacakları günü hayal etme yeteneğinden yoksun
olanlardır.
Bilanço
Peki
tüm bunların Kovid ve aşılarla ne ilgisi var?
İnsanları
mevcut aşıları almaya zorlamak ya da Chomsky'nin yaptığı gibi, yalnızca
aşılananların yiyecek satın almak gibi yaşamın en temel eylemlerini yapması
gerektiğini savunmak, orantılılık ilkesini göz ardı eden bir tutum. Bu tutum,
toplum sözleşmesinin kalbindeki uzlaşma fikrini bir kenara süpürüyor.
Orantılılık
demokrasilerde, hem sosyal grup için bir ilke, hem de bireylerin en iyi nasıl
hareket edeceklerine karar verdikleri pratik bir ölçü olarak, önemlidir. Bunu
her zaman bir kıstas olarak kullanıyoruz.
Sokakta
biri bana bağırırsa ve ben de karşılık olarak suratına yumruk atarsam, çoğu
insan bu davranışımın orantısız olduğu konusunda hemfikir olacaktır. Polis beni
bir ünlüye kaba bir tweet yazdığım için tutuklarsa, çoğu insan (muhtemelen bir
veya iki yıldan daha az bir süre önce) bunun da orantısız olduğunu düşünür(dü).
Her
durumda, sosyal olarak kabul edilebilir davranışı neyin oluşturduğu ve şeyleri
normal, uygunsuz ve düpedüz yasadışı olarak sınıflandırma arasındaki ayrım
çizgilerinin nerede olduğu hakkında bir yargıda bulunuyoruz. Bu sonuca
varırken, bir zamanlar kabul edilebilir olan bir şeye ya da daha önce hoş
karşılanmayan bir şeye şimdi yasadışı muamelesi yaparak bireye ve gruba ne tür
zararlar verildiğini de tartmalıyız.
Artıları
ve eksileri nadiren bilinçli olarak gözden geçirsek de, bu yargıların her biri
belirli bir bilançoyu içerir.
Düşünce
Deneyi
Peki,
aşıyı reddeden bireyin bedensel özerklik hakkı ile toplumun kendisini Kovid
pandemisinden koruma arzusunu nasıl dengelemeliyiz?
Diğer
tüm durumlarda olduğu gibi, bir karara varmak için öne sürülebilecek, hiçlikten
çekip çıkartılabilecek, soyut bir ilke yoktur. Zor durumlarda bilanço,
özellikle dikkatli bir şekilde incelenmeli ve duygulara ya da histeriye hitap
etmekten kaçınılmalıdır.
Küçük
bir düşünce deneyi yaparsak, bunun Kovid durumunda nasıl ortaya çıktığı daha
iyi vurgulanabilir. Kısa bir an için Kovid ile karşı karşıya olmadığımızı,
bunun yerine küresel bir Ebola salgınıyla karşı karşıya olduğumuzu hayal edin.
Ebola’nın
Kovid kadar bulaşıcı olduğunu ve toplumlarımızda endemik hâle geldiğini hayal
edin. Ebola'nın ortalama ölüm oranı yaklaşık yüzde 50. Ona yakalanan her iki
kişiden birinin ölmesi muhtemel.
Bu
koşullar altında, genel nüfus üzerinde aşı zorunluluklarını dayatmayı nasıl
değerlendiririz? Aşıya direnenlere nasıl davranmalıyız? Bu onları yoksulluk
tehlikesiyle karşı karşıya bıraksa bile, onları zorla tecrit etmemiz uygun bir
davranış olur mu?
Vurgunculara
Hayır!
Çoğu
insanın, insanları aşı olmaya zorlayan ve ebeveynlerin çocuklarını aşılatmasını
gerektiren bu senaryoda çok daha rahat hissedeceğinden emin değilim. Başka
türlü olsaydı, zorlama olmasaydı, zorla aşılama, birkaç Yehova'nın Şahidi
dışında, pek gündeme gelmeyecekti. Kimsenin aşı konusunda tereddüdü olmayacak,
insanlar ilk aşıyı olmak için izdihama yol açacaktı.
Bir
Ebola pandemisi ile karşı karşıya kalan aklı başında hiç kimse, virüsün var
olup olmadığı bir yana, virüsün tehlikeli olup olmadığı konusunda şüphe duymaz
veya aşıların güvenli olduğunun kanıtlanıp kanıtlanmadığını çok fazla
umursamazdı. Tehlikeler o kadar büyük ve o kadar açık olurdu ki, tereddüde yer
olmazdı.
Dolayısıyla
birkaç ilâç şirketinin pandemiyi kâr için kullanmasına gönül rahatlığıyla izin
vermek durumunda kalmaz veya liderlerimizin güvenilmez aşıların hastalığa karşı
koruma sağladığı iddiasında bulunmasına izin vermezdik. Ekonomilerimiz, daha
iyi aşılar ve daha geniş bir tedavi yelpazesi bulmak için savaş durumuna
getirilirdi. Salgın vurguncularından kaçınmak, aşılanmamış talihsizlerden
kaçınmaktan kesinlikle öncelikli olurdu.
Başka
bir deyişle, durum şu anda Kovid ile olandan tamamen farklı olurdu.
Kırılma
Noktası
Benim
hayali senaryom, “Kovid konusunda ne yapacağız?” sorusuna tabii ki cevap
bulmuyor. Ancak gene de benim senaryom, gerçek Kovid pandemisinde, bahsini
ettiğim hayali Ebola pandemisinin aksine, bireyin özerklik hakkı ve toplumun
güvenlik hakkına ağırlık verilmesi gerektiği üzerinde duruyor. Kovid
gerçekliğinde cevaplar, Chomsky'nin önerdiği kadar net değil. Neticede Ebola ya
da buna benzer bir şeyle karşı karşıya değiliz.
Trafik
benzetmesini tekrar gözden geçirelim.
Trafik
yasalarına evrensel olarak uyulmasına rağmen, yollarımızda her yıl önemli
sayıda sürücü ve yaya öldürülmekte ve ağır yaralanmaktadır. Doğru ya da yanlış,
çok az insan bu gerekçelerle arabaların yasaklanmasını istiyor. Özgürlüğümüzü
ve rahatlığımızı yol kazalarındaki ölümlere tercih ettik ve açık yoldaki
özgürlüğün bizim için daha önemli olduğuna karar verdik.
Özellikle
aşı sonrası bir dünyada, bir Ebola virüsünün yol açtığı yol katliamıyla karşı
karşıya değiliz. En azından aşırı bencil “gelişmiş” dünyada, savunmasız olanlar
için tehlike, aşılardan, hatırlatıcı dozlardan ve daha iyi tedavilerden oluşan
karışım sayesinde giderek azalıyor. Batının büyük bölümündeki tehlikeler,
savunmasız olanlar için bile, yavaş yavaş gripten kaynaklananlara daha yakın
görünmeye başlıyor.
Bu
aşamadaki en büyük sorun, zaten zor durumda olan ve yetersiz finanse edilen
sağlık hizmetlerimizi bu kış kırılma noktasına yaklaştırabilecek Kovid ve grip
olmamız gibi görünüyor. Sağlık hizmetlerimiz, öncelikle kamu sağlık
hizmetlerine özel kâr üzerinde öncelik verme konusunda uzun süredir devam eden
siyasi başarısızlıklar nedeniyle yeni gerçekliğe uyum sağlamakta zorlanıyor.
Kimdir
Tehlike?
Bazı
insanlar hâlâ daha Kovid’den ölüyor. Gripten ve otomobil kazalarından ölenler
de var. Ama onlarca yıldır hiç kimse, “grip için aşı zorunluluğu getirilsin”
demedi, “grip aşısını reddedenleri izole edelim” talebinde bulunmadı. Öte
yandan kimse otomobili olan kişilere para cezası kesilmesini istemedi veya bu
insanların toplumdan tecrit edilmesi talebinde de bulunmadı.
Böyle
bir durum olsaydı, çoğumuz haklı olarak, grip aşısı olmayanların veya otomobil
sahibi olmaya devam edenlerin anında ihbar ve tecrit edilmesi yerine, toplumun
önceliklerinin dikkatli bir şekilde öne alınması ve öncelikle bir tartışmanın
yapılması gerektiğini düşünürdük.
Kovid
gerçekliğinde bireyin özerkliğinin, onları zorla aşılayarak veya reddettiği
için onlara acımasız cezalar vererek ihlal edilmesi gerektiğine karar vermeden
önce, bilançonun diğer tarafında öne alınması gereken ek faktörler var:
*
Virüse veya aşısızlardan kaynaklanan tehdide karşı kendisini koruma ihtiyacı
duyan ve bu korumayı isteyen herkes, aşılanarak koruma altına alınabilir.
*
Korunmasız yurttaşlar için tehlike oluşturanlar yalnızca aşılanmamış kişiler
değildir. Aşılılar da tehlike oluşturuyor olabilirler, zira aşının sağladığı
koruma hızla ortadan kalkmaktadır, yani mevcut aşılar, her iki üç ayda bir
herkesi zorla aşılamadığımız sürece virüs bulaşımı üzerinde sınırlı bir etkiye
sahiptirler.
*
Aşılar, bağışıklık açısından hayal kırıklığı yaratsa da, kısa vadeli etkileri
nispeten güvenli görünen yeni bir teknolojidir. Ancak uzun vadeli etkiler henüz
tam olarak ölçülemiyor ve herhangi bir bireyin bu yeni aşıları yaptırmanın
gerekli olup olmadığına veya çocuklarına aşı
yaptırmaya dair endişelerini göz ardı etme veya küçümseme konusunda dikkatli
olmalıyız.
*
İnsanlar aşıyı reddederek kendi sağlıklarını riske atıyor olabilir, ancak kimi
anlamlı tarihsel gerekçelere bağlı olarak başkaları, bunu kendi çıkarlarına
göre görüyor diye aşı olmayanların iradesi hilafına bir şeyi onlara zorla
dayatmamalıdırlar.
Bu
faktörlerin tümünün, bazılarının veya hiçbirinin konuyla ilgili olmadığı
konusunda hemfikir olabilirsiniz. Ama ne siz ne de ben kendi başımıza karar
verebiliriz. Bu hususlar herkesçe bilinmeli ve tartışılmalıdır.
Asıl
mesele, seçkinlerin gücünü korumak için tasarlanmış, bu tür konuları adil bir
şekilde yayınlayamayan veya onları tarafsız bir şekilde tartışmamıza izin
vermeyen, kâr odaklı toplumlarda yaşıyor olmamız. Chomsky'yi ve beni
ilgilendiren toplumsal çöküşün nedeni, tam da bu.
Bölücü
Söylem
Chomsky'nin
trafik analojisinin amaçladığı şekilde olmasa da yararlı olabileceği son bir
yol daha var.
Onlarca
yıldır medyamız, sarhoş sürücülerin, aşırı hız yapan sürücülerin veya otomobil
kirliliğinin neden olduğu sorunlara odaklanmayı tercih etti. Ancak tüm bu
sorunlar, günlük hayatımızda ne kadar önemli olurlarsa olsunlar, otomobile ve
petrole bağımlı ekonomilerimizin iklimi yok ederek türlerimiz üzerinde intihara
meyilli olduğu o çok daha ürkütücü gerçeğin gölgesinde kalıyor.
Birine
takılmak, diğerini düşünmekten kaçınmanın bir yolu olabilir.
Sanki
Kovid konusunda da benzer bir durum söz konusu. Toplumlarımızın ve toplum
sözleşmelerimizin temelinin, devleti ele geçiren şirket çıkarları üzerinden
uzun zaman önce çöktüğü gerçeğine odaklanmak yerine, aşılara, aşı karşıtlarına,
talimatlara ve aşı pasaportlarına takılıp kalıyoruz, sadece birbirimizi
suçlamakla yetiniyoruz.
Aşılar
konusunda tereddüt varsa, bunun nedeni, toplumun bir kısmının, ya uzun zaman
önce kârı insanın önüne koymuş olan ilâç endüstrisine dönük söz söylemekten ya
da aynı şirketlerin gerekli kuralları uygulayan kurumları ele geçirmesi
karşısında şüphelerini dile getirmekten çekinmiyor, korkmuyor oluşudur.
Aşısızların
izole edilmesi çağrısı, kolay bir taleptir ve talebi dillendireni duygusal
olarak tatmin edecek bir gürültü illaki kopacaktır. Tucker Carlson veya Trump
bunu söyleseydi, solun çoğu bu talebin yararsız, bölücü bir retorikten
beslendiğini hemen idrak ederdi. Bu talebin Chomsky’nin ağzından çıkıyor
olması, onu yararlı kılmıyor maalesef.
GÜNCELLEME:
Kısa
süre önce kızıma verilen bir okul ödevi ile kıyas çalışmanın erdemlerini
hatırladım. Birbiriyle bağlantılı iki öncülden bir sonucun çıkarıldığı bir
tümdengelimli akıl yürütme biçimi olan tasımlar, öğrencilere çıkardıkları
sonuçların ancak dayandıkları öncüller kadar güçlü veya güvenilir olduğunu
anlamalarına yardımcı olmak için öğretilir.
Kusurlu
bir argümanın ünlü örneği, sonuç doğru görünse de şu şekildedir:
Bütün
köpekler hayvandır.
Hayvanların
dört ayağı vardır.
Bu
nedenle, tüm köpeklerin dört bacağı vardır.
Öncülleri
ve sonucu bu şekilde ortaya koymak, bir argümanın neden ilk bakışta göründüğü
kadar güçlü olmayabileceğini açıklığa kavuşturmada faydalı olabilir. Nasıl
olduğunu görmek için Chomsky'nin argümanını benzer bir format kullanarak
değerlendirelim:
Kovid
virüsü ölümcül.
Tüm
aşısız insanlar virüsü yayma riskiyle karşı karşıyadır.
Bu
nedenle, aşılanmamış tüm kişiler tehlikelidir ve izole edilmesi istenmelidir.
Bu
şekilde yola çıktığında, argümanının zayıflığı özellikle belirgindir. Kovid’in
ne kadar ölümcül olduğu sorusunu (birinci öncülün temeli) görmezden gelsek
bile, ikinci öncül açıkça hatalıdır, hem de iki bariz sebebe bağlı olarak.
İlkin,
aşılı insanlar da virüsü yayarlar ve araştırmalar, onların da neredeyse
aşısızlar kadar yayabileceklerini ortaya koyuyor. Aşılılar, enfekte
olduklarının daha az farkında olabileceğinden, aslında virüsün yayılmasını
teşvik eden davranışlarda bulunabiliyorlar.
İkinci
sebepse şu: virüsün sebep olduğu hastalıktan kurtulan aşılanmamış insanlar ki
şimdiye dek muhtemelen önemli bir kısmı kurtulmuştur, en az aşı yoluyla
sağlanan bağışıklık kadar güçlü bir doğal bağışıklığa sahiptir. Hatta
araştırmalar bu bağışıklığın çok daha güçlü olabileceğini gösteriyor.
Dolayısıyla,
ikinci öncül şu şekilde yeniden formüle edilseydi, daha doğru olurdu:
Tüm
aşılı ve aşısız kişiler virüsü yayma riskiyle karşı karşıyadır.
Ancak
bununla birlikte ikinci öncül olarak, mevcut sonucumuz tamamen mantıksız
görünüyor: Bu nedenle, aşılanmamış tüm insanlar tehlikelidir ve izole edilmesi
istenmelidir.
Sorulan
soru şudur: Peki ya aşılı insanlar? Onlar da tehlikeli değil mi? Onların da
izole edilmeleri gerekmiyor mu?
Bu
şekilde yola çıkıldığında, Chomsky’nin argümanının mantıksal, pratik ve etik
güçten yoksun olduğu gerçeğini görmezden gelmek zorlaşacaktır.
Kovid’in
yayıldığı hususu göz önüne alındığında, yani aşılama oranı yüzde yüze çıksa
bile herkesin bir noktada bu virüsü kapacağı gerçeği dikkate alındığında, adil
bir formülün nasıl görünebileceğini hayal edebiliyoruz:
Bazı
insanlar Kovid virüsüne karşı savunmasızdır.
Aşı,
savunmasız kişilerde hastalığın şiddetini azaltır.
Bu
nedenle, savunmasız herkes, kendi güvenlikleri için aşıyı almaya teşvik
edilmelidir.
Çok
daha az manşet kapma heveslisi, çok daha az bölücü bir yaklaşım bu. Ama aynı
zamanda Kovid pandemisinde işlerin şu anda nerede durduğu konusunda çok daha
doğru bir tutumu temel alıyor.
Jonathan Cook
26
Ekim 2021
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder