Pages

03 Şubat 2022

Bilimin Ölümü ve Hurafenin Yeniden Doğumu


“Bilim inkârcısı!”

Eminim, bu rahatsız edici ifadeyi çoğunuz defalarca işitmişsinizdir. Kovid tartışmasının başlarında, medyanın onay verdiği ve takdim ettiği “tek bilim”in var olduğu günlerde, başka bilimsel hipotezleri bulup çıkartmak için epey ter dökmek gerekiyordu.

Bugünse hâkim anlayışla çelişen, derin köklere sahip, sağlam bir bilimin olduğunu görmek, artık o kadar da zor değil.

Ama bugün gene de birileri, “bilimin yolundan ayrılmayın, siz bilimi inkâr eden salaklarsınız!” cümlelerini sakız gibi çiğnemeye devam ediyorlar. Bu insanlar, Fauci gibi konuşuyorlar. Fauci, “bana karşıysanız, demek ki siz bilime de karşısınız!” diyor.

İyi de bu bilim ne ola ki?

Bilimi tarif etmeden önce ne olmadığını ortaya koymalı.

Bilim, karşılıklı fikrî mutabakatlarla işleyen bir şey değildir. Bu noktada bir “sabit bilim”den söz etmek gerek. Bu bilimin önemli bir kısmı sıklıkla sorgulanır. Zaman içerisinde yeni keşifler yapıldıkça eski bilim, yerini yenisine bırakır.

Bu neden hâlâ olmuyor? Muhtemelen bilim, doğal dünyanın gizemlerini keşfetmeye yönelik sistematik (ve doğası gereği tartışmalı) bir çabadan ziyade, gerçekten bir din hâline geldiği için. Neticede dinler doğaları gereği dogmatiktirler, yani sorgulanmayacak kurallara sahiptirler.

Tanrı veya bir grup Tanrı türünden görünmeyen bir otorite, tarihsel planda dinlerin kurallarını belirlemiştir. Bugün “bilimsellik” dininin kurallarını, kendi kendisini göreve atayan “yönetici sınıf”, hükümet, Fauci gibiler, Büyük İlâç Tekelleri ya da onun ötesindeki biri ya da başka bir şey belirliyor.

Ümitsizliğe kapılmış güçler, bilimin gücünü kötü şeyler yapmak için kullanıyorlar. Bu güçler, bilimin kendilerinin iktidarını ve otoritesini sorgulayan herkesin üzerine salabilecekleri hurafelerde görülen türden bir iblis hâline gelmesini istiyorlar. Anthony Fauci bu anlayışı şu küstahça ifadesiyle ortaya koyuyor: “Bana karşıysanız, bilime de karşısınız demektir.” Nihayetinde aklı başında bir insan veya bu güçlerin aklı başında olarak görmek istediği kişilerin bilime karşı olması mümkün değildir.

Peki bilim bu güçlerin eline nasıl geçti? Bugün modern dünyada bilim kutsallaşmıştır, üstelik bu kutsallığa uzun bir zamandır sahiptir. Teknoloji, tıp, mühendislik daha da karmaşık ve katmanlı hâle gelmiş, bilimin içsel kutsallığına az sayıda insan vakıf olmaya, meslekten olmayan insanlara bu karmaşıklık ve çok katmanlılık sihir gibi görünmeye başlamış. Demek ki bugün bilimin en derin sırlarını bilmek, gerçek bilim insanlarına düşüyor.

Öyle mi gerçekten?

Biz, uzun zamandır bilimi sadece bilim rahiplerinin anlayabileceğini düşünüyoruz. Eskiden sağduyu hüküm sürerdi, onun bıraktığı boşluğu ise din ve Tanrı inancı doldururdu. Bugün halkın zihninde ne sağduyu ne de Tanrı var. “Kendi araştırmalarını yap” türünden kendi sağduyusunu hâlen daha ortaya koyanların dile döktüğü ifadeler, bilime tapınanların kulaklarına, neyin gerçek neyin yalan olduğunu söyleyen “Bilim Tanrısı”na güvenmeyen embesillerin, aptalların yineleyip durduğu bir gevezelik gibi çalınıyor.

Sağduyu, çoğu zaman, bilimi tam olarak anladığını varsayamaz, ancak annemin eskiden dediği gibi, “herkes uçurumdan atlıyor diye sen de atlar mıydın?”

Bugünkü iklimde birçok insan o uçurumdan atlıyor. Burada eksik olansa sağduyu. Sağduyusuz ortamda herkese şu ayeti mırıldanmak düşüyor: “Eğer bilim, atlamanın güvenli olduğunu söylüyorsa o vakit biz de atlarız.”

Belirli bir süreci takip ettik ve bugünkü sabit bilime ulaştık. Birçok zihin, birçok deney, birçok hata kayıt düştü bu sürece (Edison'ın bin ampulünü hatırlayanınız var mı?) Ama bu Kovid çılgınlığı sırasında tek bir akılla, tek bir deneyle, tek bir hatayla müşerref olmadık (çünkü bu deneyleri gerçekleştirmek, o akılları yürütmek, o hataları yapmak için vakit yoktu.) İşte sağduyu tam da bu noktada devreye girmeli, bu sansür, bilimsel tartışma eksikliği sorgulanmalı. Birçoğumuz sağduyudan kaçındık. “Uçurumdan atlıyoruz millet” dediler, atladık.

Mesele bilim değil, mesele, bilimi bildiğini iddia eden insanlar. Artık ortada sadece tek bir (fikrî mutabakata dayalı) “Bilim Rahipleri” grubu var. Kitlelerse “uçurumdan atlamamızı söyleyen bilim”le gerçek bilimi ayrıştıracak bilgi birikimine sahip değil.

Bilim, gerçek bilim, öldü.

Peki bu hurafenin kaynağı ne? Hurafe, tarihsel olarak dinin gölgesi olarak görülebilir. Bilim, artık sözlerine güvenilen yüksek rahipler olarak Fauci gibi isimlerin sultasına girdiğinden ve bu hâliyle bir din hâlini aldığından, bugün yeni bilime verilecek her türden cevap, illaki hurafe temelli olacaktır.

Madem bilim, artık sadece bir avuç yetkili kişinin sözüyle yaratılabildiği ve gerekçelendirilebildiği bir şey, o vakit (deneye, belgelemeye ve bilim insanları arasında gerçekleşen tartışma yoluyla doğrulanmasına ihtiyaç duymayan) bu bilim hurafeden ibarettir.

Her türden mantığa veya akla kafa tutan kaç örnek sayabilirsiniz? Birkaçını ben sayayım: Karantinalar, maskeler, sosyal mesafe, aşılıların enfekte olmasını önlemek için aşısızların ayrıştırılması, beş yaşındaki çocukların kapmadığı bir hastalığı önlemek için beş yaşındaki çocukların aşılanması, Kovid için uygulanabilecek tedavi seçeneklerinin görmezden gelinmesi.

Daha fazla örnek vereyim mi? Vermeye gerek var mı? Oturup bu yazıyı kimin okuduğu üzerine uzun uzun kafa yormalı mıyız? Neticede artık okurun açıklamaya ihtiyacı yok nasıl olsa.

Bu örneklerin hiçbirisi bilimsel temele sahip değil, ama yeni bilimin rahipleri, bize bu yapılan işlerin bilimsel soruşturmaya ve deneylere dayandığını söylüyorlar. Ama biz dayanmadığını biliyoruz.

Bunu bilmek için bilim hakkında çok fazla bilgi sahibi olmamıza bile gerek yok. Ortaokulu bitirmiş herkesin anlayabileceği konular bunlar. Lâkin bu hususlardan birini sorgulamaya kalkışırsak birileri çıkar, bizim “bilim inkârcısı” olduğumuzu söyler. İddialarına göre bu konuları sorgulayan doktorlar şarlatan, sorgulayan bilim insanları ise sahtedir. Oysa asıl hurafeci, bu konuları ve onlarla ilgili söylenenleri sorgulamadan doğru kabul edendir.

Hurafe, “Olayların ve olguların nedenlerini doğaüstünde aramaya dönük, meşru bir zemini bulunmayan, yaygın olarak kabul gören inanç” olarak tanımlanmaktadır. Bu yazıda ise hurafe, insanların akıllarından geçen boş ve akıl dışı varsayımları ifade etmektedir.

Örneğin hurafeci insanlara, bilimsel bir önermenin doğal nedenini sorgulamak denilen bilimsel uğraş temelinde, “neden aşılanmış bir kişinin aşılanmamışlardan korunması gerektiği” sorusunu sorarsanız, size “aptal” veya “bilim inkârcısı” diye bağırmaya başlayacak, ağzına başka türden kötü ifadeleri dolayacaktır.

Sonra da “Umarım Kovid olup ölürsün!” der, konuyu kapatırlar. Bu bilimsel ifade karşısında bize de “tamam sağolasın” demek düşer.

Hurafe yeniden dirilmiştir.

Bütün bunlar gerçekten temel sorunun bir tezahürüdür: Dünyanın çoğu, kült benzeri bir kitle psikozundan muzdariptir.

Aslında bu tespit, dünyanın büyük bölümü için geçerli değil. Mısır’da iki hafta kaldım. Çok az insan maske takıyordu, takanların çoğu da turistti.

İnsanlar gülümsüyor, gülüyor, kucaklaşıyor, öpüşüyor ve el sıkışıyorlardı. Bunun iki temel nedeni var: Birincisi, bu insanlar fazlasıyla dindar, dolayısıyla “Allah gitme vakti derse biz de gideriz. Allah gitme vakti değil derse, hiçbir şey seni yere seremez.” diye düşünüyorlar. İkinci sebep ise hükümetlerine güvenmemeleri, hem de hiç güvenmemeleri, muhtemelen hiçbir zaman da güvenmeyecek olmaları.

Orada bilimi yeniden tanımlayacak “yeni bilimin rahipleri” yok. Aslında bilimin çoğu şey hakkında ne söyleyeceğini pek umursamıyorlar. Hayatları yaratıcılarının elinde ve bu, onlar için kâfi.

ABD, Kanada, Birleşik Krallık, Avustralya ve daha birçok başka ulusun liderleri neden gerçek bilimi öldürdüler? Sorgulamamız gereken mesele bu.

Dr. Todd Hayen
13 Kasım 2021
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder