Pages

24 Ocak 2022

Lenin’siz Ama Leninizmle


Tüm dünyayı sarsan ve insanlığı akıl almaz bir heyecana sevk eden o büyük günlerin üzerinden üç yıl geçti. Ezilen insanlığı yokluktan yaratan, esaretten iktidara yükselten, zaferden zafere götüren dünya devriminin öğretmeni Lenin, üç yıl önce hayatını kaybetti. O günü kimse unutmadı.

“Lenin öldü!..” Dünyada düşünme ve anlama yeteneğine sahip hiç kimse, bu haberi heyecan duymadan karşılayamaz. Karşılayamadı da. Çünkü Lenin, yüz değil ancak bin yılda bir dünyaya gelecek bir isim olduğu için eşsizdi.

Büyük âlimler, ünlü ustalar ve son olarak “124.000” peygamber, tek bir yerde ve yalnızlık içinde unutuldu, ama Lenin unutulmayacak; çünkü onlar, tüm o isimleri toplasan insanlığın dirilişi yolunda Lenin'in yaptığı kadar iş yapmamıştır. O günlerde, Uzak Kuzey’in geyik çobanlarından Cava’nın rençberlerinden, Breton köylülerinden Çin'in hamallarına kadar tüm mazlumlar, bu haberi titreyen dudaklar ve ağlayan gözlerle dinlediler. O günlerde dünyanın beş kıtasında yaşayan milyonlarca proleter, Rus işçileriyle birlikte başkaldırıp tarihsel ve sınıfsal görevlerini düşünmeye başladı.

Leninist Komünistler, yaşanan felâket karşısında öfkelendiler ve büyük öğretmenin belirlediği yolda yürümeye söz verdiler.

O günlerde kapitalist dünya sevindi. “Lenin artık yok” diyerek kalbini tatlı ama boş umutlarla memnun etmeye çalıştı. Rusya’nın ordusuz generalleri, toprağı elinden alınmış ağalar, fabrikasız, atölyesiz kapitalistler, hükümetsiz bakanlar ve onların kuyruğuna takılmış SR’lar ve Menşevikler, üç kuruşluk binlerce burjuva asalak, talihlerinin döndüğünü düşünüp sevindi.

Dünya kapitalistleri ve Chamberlain, Poincaré ve Hindenburg türünden binlerce uşağı, “Artık Lenin yok” diye sevinç naraları attı. “Rusya’nın zenginlerinin başına gelenler, bizim başımıza gelmeyecek. Bolşevikler bugün ve yarın Rusya’da yıkılacak. Orada elimizden alınan malımız mülkümüz tekrar bizim olacak hem de fazlasıyla bizim olacak” deyip hayallere daldılar.

Aradan üç yıl geçti.

Tarih, bu kadar kısa bir zamanda ne büyük dersler verdi, ne çok bilmeceye çözüm buldu.

Bu dersleri genel olarak özetlersek, çıkaracağımız ana sonuç şudur: bu dünyada güçlü bir silâh varsa o da Leninizmdir, bir zafer bayrağı varsa, o Leninizmin bayrağıdır. Tarihte daha sonra açılacak bir sayfa varsa o sosyalizmin sayfasıdır. Düşmanların ilk umudu, Lenin'den sonra bir proleter diktatörlüğünün kurulmasının mümkün olmaması ve Bolşevik hükümetinin düşmesiydi.

Ancak umutları suya düştü. Lenin'in partisi, büyük öğretmenin izinden gitti: Proletarya diktatörlüğünün ülkesi olan Sovyetler Birliği'nin gücünden bugün kim şüphe edebilir?

On yıllardır hüküm süren kapitalist devletlerden hangisi, Sovyet hükümeti ile rekabet edebilir? Güya “demokrasinin beşiği” olan burjuva ülkelerinde, genelde halka, özelde işçi sınıfına dair korkularından ötürü hükümetlerin ödleri koparken, faşizmin baskısı her geçen gün artarken, Sovyetler’de geniş halk kitlelerinin hükümet işlerine giderek daha fazla iştirak ettiğine tanık oluyoruz. Avrupa'nın her yerinde kapitalist haydutlar, onlarca yıllık hakları ayaklar altına alıyor ve ülkelere hükmediyorken, Sovyetler’de hükümet, yoksul köylüleri harekete geçirmek için çalışıyor.

Bütün bunlar, Sovyetler’in, yani “Bolşevik” hükümetin güçlendiğinin, emekçi halkın bu iktidarla bir şey olduğunun kanıtı değil de nedir?

Ekonomik cepheye bakalım. Sovyetler Birliği ekonomik açıdan o kadar güçlendi ki, Lenin'in yolunu takip ederek, hem tarım hem de şehir endüstrisi açısından savaş öncesi seviyeye ulaştı. Savaş öncesi düzey bizim için son hedef tabii ki olamaz, çünkü eski Çarlık Rusya'sı, Avrupa'nın toprak açısından en büyük devleti iken sanayileşme düzeyi açısından en geri ülkesiydi. O, Avrupa'nın böğrüne asılmış bir tahıl değirmeniydi.

Sosyalizmin temellerini atmaya başlayan Sovyetler Birliği, böyle bir duruma katlanacak durumda değildi. “Biz, ekonomik açıdan Avrupa ve dünyada bağımsız bir ülke olmalıyız” diyerek parti, “ülkeyi sanayileştirelim” sloganını ortaya attı. 1926’da sanayide yeni bir döneme girdik. Eski dönemin seviyesine gelmek için başlatılan diriliş dönemi sona erdirilip yeni sanayi dönemine geçildi. Ticaret bu adımları takip etti. Buradan devlet ve kooperatiflerin rolü arttıkça özel ticaretin önemi de arttı.

Lenin'in ana vasiyeti bir an bile unutulmadı. Şehir ve köy arasındaki ittifak, asli gaye idi. Şimdi parti, “ne tür mal olursa olsun hepsinin fiyatı düşürülmeli” dedi ve kent sanayisinin fakir ve orta düzey köylüyle rabıtası üzerinde durmaya başladı. Bu görev, sadece ekonomik değil, aynı zamanda büyük bir politik meseledir. Biz bu işin de üstesinden geleceğiz.

Üç yılda Sovyetler Birliği içeride güçlendikçe dışarıda da güçlendi. Bu, dostların da düşmanların da gördüğü bir gerçeklik.

Düşmanlar bizi yere seremez. Güçlü duruşumuzu bugüne dek ortaya koymasaydık, kapitalistler mangalda kül bırakmayan ültimatomlarla yetinmeyip bize savaş açacaklardı. Dünyanın dört bir yanındaki işçiler güçlendiğimizi görüyor. Son yıllarda Sovyetler, Avrupalı işçiler için bir sığınak hâline geldi. Sosyal Demokratların binlerce hilesine ve aldatmacasına rağmen, ülkemizde sosyalizmi inşa etme görevinin bir hayal değil, bir gerçeklik olduğunu gören milyonlarca Avrupalı proleter tarafından Sovyetler Birliği'ne yüzlerce vekil gönderildi.

Avrupa'daki işçi hareketinin yeni ve ciddi bir döneme girmesinin ana nedenlerinden biri budur. Yıllar geçtikçe, Avrupalı işçiler gerçekten büyük bir canlılık ve uyanıklık işareti göstermeye başladılar. Kapitalist ülkelerde, sosyal demokrat uşaklık, artık işçileri sindirmek için kâfi gelmiyor, kapitalistler, yükselen işçi hareketini bastırmak için açıktan ve hayâsız bir baskıya başvuruyorlar. Yıllar boyunca Avrupa işçi hareketi, büyük tarihsel önemi haiz dersler sundu.

Bu üç yıl, ezilen sömürge halklarının Lenin'in bayrağına daha da yaklaştığını gösterdi. Esir halkların Suriye, Fas, Cava ve daha birçok yerde emperyalistlere karşı gerçekleştirdikleri ayaklanmaları hatırlayalım. Bu ayaklanmaların çoğu, beş gün içinde yüzbinlerce mücahit, masum kadın ve çocuğun kanında bastırılsa da, uzak denizlerin diğer yakasındaki 400 milyonluk Çin halkı, dünya emperyalistlerinden hem mazlum Doğu halklarının hem de kendisinin intikamını alıyor.

Bunlar, Sovyetler Birliği'nin ve dünya devriminin üç yıl içinde yürüdüğü yollar, elde ettiği temel başarılardır. Ama biz, bu zafer son zaferimizdir” demiyoruz. Bundan sonra yürüyeceğimiz yollarda zorluklarla, binlerce engelle karşılaşmayacağımızı söylemiyoruz. Hayır öyle değil. Geçirdiğimiz günler, her zamankinden daha fazla sorumluluk isteyen, daha fazla zorlukla yüklü. Yollarımız çiçeklerle değil, dikenlerle dolu. Ama bu dikenli yol, doğru yoldur. Bu elimizde tuttuğumuz muhteşem bayraklar, zafer bayraklarıdır. Biraz sebat, biraz fedakârlık, biraz yorgunluk, ardından zafer bizimdir, çünkü Lenin’in rehberliğinde dünya devrimi belirli bir noktaya gelmiştir. Bizi nihai hedefe Leninizm götürecektir.

Ruhullah Ahundof
Ocak 1927
Maarif ve Medeniyet dergisi,
Sayı 1-2, s. 2-4
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder