“Irk ayrımcılığının ömrü
uzasın diye onu öldürmeleri gerekiyordu.”
[Nelson Mandela]
Süreç içerisinde edindiği
bu miras, onu sömürgecilik karşıtlığı çizgisine taşıdı. Doğu Cape, 1779’da Xhosa
halkı ile yerleşimciler arasında başlamış olan ve yüz yıldır devam eden Sınır
Savaşları’nın sürdüğü yerdi. Dokuz ayrı savaşın verildiği bölge, sürekli zulme
tanıklık etti.
Nihayetinde yerli halkın
sırtına ciddi bir yük bindiren savaşlar, Xhosa halkına ait toprakların ilhak
edilmesi ve Britanya’nın sömürgeci idaresinin tesisi ile sona erdi. Buna karşın
Xhosa halkının sömürgecilik karşıtı mücadele geleneği, Doğu Cape’in direniş
tarihine ve ileride oluşacak direniş hareketinin ruhuna kazındı. “Xhosa’nın
peygamberi” olarak tarif edilen Biko gibi isimler, hareketi özcü ve mesihçi bir
anlama kavuşturdular.
Biko’nun hayat hikâyesini
kaleme alan Xolela Mangcu, Biko’nun siyasetine dair muazzam bir özet sunuyor ve
onun halkın bilincinde yeniden yer etmesini sağlayacak süreci başlattığını
söylüyor.[1] Mangcu da aynı sorunu ele alıyor: “Steve Biko tam da Güney Afrika
gibi bir üründür. O, Doğu Cape’teki Xhosa halkı içinde geçirdiği çocukluğun
geride bıraktığı çok etnisiteli siyasi mirasın bir sonucudur.”
Biko küçük yaşta babasını
kaybeder. Onu kendisinin üç kardeşiyle büyüdüğü, beyaz ailelere ait evlerde hizmetçi
olarak çalışan annesi büyütür. Annesinin maruz kaldığı ırkçılık, onu derinden
yaralamış, politik ideolojisini etkilemiştir.
1963’te ağabeyinin okuduğu
Lovedale Enstitüsü’ne kaydolur. Ağabeyi, Panafrika Kongresi’nin askerî
kanadının üyesi olması şüphesiyle tutuklanıp hapse atılır. Polis, Steve Biko’yu
da sorgular. Onun da ifade ettiği biçimiyle bu türden tutuklamalar ve baskılar,
siyahların politik manada sinmesine neden olmakta, sonuçta siyahlar, politik ve
ekonomik isteklerini dillendiremez hâle gelmektedirler.[2]
Bu anlamda Biko,
siyahların akıllarına ve dillerine vurulmuş zincirleri kırmayı gündemine alan
siyah bilinci geliştirmek ister. Polis sorguları ardından Biko tutuklanmaz, ama
okuldan atılır. Eğitimine bir süre sonra Roma Katolik yatılı okulunda devam
eder. Okuldaki rahip ve rahibeler, onun ileride siyahî teoloji ile ilgili
görüşleri için gerekli zemini hazırlar.
Okuldan mezun olduktan
sonra tıp okumasını sağlayacak bir burs kazanır. Bu bursla Natal Üniversitesi’ne
giden Biko, öğrenci hareketine katılır. Bu süreçte Biko, bir yandan da
ağabeyinin tutukluluğuna ilişkin dersler çıkartır.
Devletin siyahlara yönelik
muhalefetin yoğunluğunun azaldığını gören Biko, siyahların mücadeleye
katılımını esas olarak beyazların hâkim oldukları Ulusal Güney Afrikalı
Öğrenciler Birliği türünden yapıların azalttığını tespit eder. Bu örgütlerin
yüze çaldıkları makyajın değişmesi mümkün değildir, çünkü ırk ayrımcılığının
hüküm sürdüğü Güney Afrika’da üniversiteye ağırlıklı olarak beyazlar
gidebilmektedir. Bu sebeple siyahları ve beyazları içeren bu türden örgütler,
esasında çelişkili bir biçimde, ırklararasında baskın olan eşitsizliği beslemektedirler.
Bu noktada Biko, “bize asıl beyazlar zulmediyor, ama bir yandan da o zulme
karşı muhalefeti de temelde onlar yapıyor” sonucuna ulaşır.
Aslında Biko’nun siyahları
ve beyazları birlikte içeren örgütlere yönelik eleştirisi, bu tür örgütlerin
siyah azınlığın değil, liberal beyaz çoğunluğun çıkarlarını temsil ettiğine
dair tespitine dayanmaktadır. Bu türden örgütlerde ırksal imtiyazların mevcut
yapısal formlarını temsil eden ve muhaliflere emirler yağdıran kişiler,
gerçekte Biko’nun oluşturmak istediği bilinçle çelişmektedir. Siyahların
politik mücadelelerini ileriye taşımaları için önce o mücadelenin dizginlerini
ellerine almaları gerekmektedir.
Bu tespiti uyarınca Biko, dünya
genelinde politik ve toplumsal hareketlerin zirvede olduğu 1968 yılında Güney
Afrikalı Öğrenciler Örgütü’nü (SASO) kurar. Bu örgüt, ırk ayrımcılığına karşı
mücadelelerini yönetme hakkını siyahlara verecektir.
SASO, siyahlararası
dayanışmanın sahip olduğu erdemleri yücelten ve politika sahasının merkezine
siyah olmanın onurunu yerleştiren Siyah Bilinci Hareketi’nin ilk somutlaşmış
hâli olarak görülebilir. Artık siyah öğrencilerin çilelerini, dertlerini
anlatmaları için beyaz sözcülere ihtiyaçları yoktur, ayrıca siyahlar, eşitlik
taleplerinin örgütler eliyle susturulmasını kabullenmek durumunda da
değildirler.
Bu süreçte siyahlar kendi
aralarında ilişki kurmaya başlarlar, böylece siyah bilinci ile psikolojik
kurtuluş eşanlamlı ifadeler olarak görülür. Bu noktada Biko, Marcus Garvey’nin “Afrika’ya
Dönüş” denilen Afrika’nın birliği hareketiyle ilişki kurar. Garvey’nin umudu,
siyahların kendilerini zihinsel kölelikten kurtulmaları yönündedir. Başkaları bedenlerini
özgür kılabilir, ama asıl önemli olan, zihnin özgür olmasıdır. Bu, Bob Marley’nin
Redemption Song şarkısıyla popüler
hâle gelmiş politik idealdir.[3]
Siyahların bedenlerini
özgürleştirebilmeleri için önce zihinlerini özgürleştirmeleri gerekir. Bu
noktada belirtmek gerekir ki Biko, tümden ayrışmayı savunmamaktadır. Bilâkis o,
Güney Afrika’daki sömürgecilik karşıtı hareketlerin başarısının etnisite
sınırlarını aşabilme becerisine bağlı olduğunu düşünmektedir.
Ne var ki tüm hareketleri
esas olarak içinde oluştukları koşullar ve ele aldıkları politik meseleler
biçimlendirmektedir. SASO’nun düzene bağlı liberal beyaz örgütlerden uzaklaşma
kararı, esasen siyahların beyazlardan aşağı ve düşük seviyede görüldüğü ortama
verilmiş zaruri bir cevap niteliğindedir. SASO’nun ırk politikası ve Siyah
Bilinci Hareketi, bir bütün olarak zamanla mevcut sınırları aşarak, siyahî ve yerli
aktivistleri bünyesine katar.
Biko’nun arkadaşları
Malusi ve Thoko Mpumlwana’nın aktardığına göre, “Siyah bilinci hareketinin
amacı, beyaz olmayan insanları siyahların olduğu düşünülen bir sosyo-politik
blok içerisinde bir araya getirmekti.”[4] Bu sayede hareket, sadece siyahların
örgütlenmesine katkı sunmakla kalmayacak, ayrıca beyaz olmayan ezilenlerin en
geniş koalisyonunu oluşturacaktı. Zira adil olmayan maddi koşulların çilesini
sadece Afrikalılar çekmiyordu. Hareketin oluşturduğu siyah dayanışma hareketi
kendisini Panafrika Kongresi’nden ve Afrika Ulusal Kongresi’nden ayrıştırdı.
SASO büyüdükçe eğitimli
üniversiteli gençlerin dışına taşıp siyahları bütünüyle kucaklamaya başladı. Bu
süreci besleyen pratik bakış açısına sıradan Afrikalıların ihtiyaçlarına
odaklanan, benzer örgütlerin düştüğü, toplumla bağı olmayan soğuk tavırla
ilgili tuzaktan uzak duran bir dil eşlik etti. Bu girilen yolun sonunda, 1972’de
Siyah Halkın Kongresi meydana getirildi. Beyazları dışlayan bu örgüt, siyah
bilincini ana felsefesi olarak benimsedi.
Siyah bilinci, siyah
olmanın erdemlerini tüm tarihsel ve kültürel yönleriyle yücelten bir yaklaşım
içine girdi. Bu amaç doğrultusunda hareket, siyah toplumunun yüzlerce yıllık
zulmün, köleliğin ve teslimiyetin kalıntılarından kurtulması gerektiğini
söyledi. Bu türden bir psikolojik kurtuluş süreci, ancak siyahlar eliyle
işletilebilirdi.
Böylelikle Siyah Bilinç
Hareketi, farklı ırklara mensup insanları kucaklayan mücadeleye dair büyük
umutlar besleyen Nelson Mandela’nın uzlaşmacı çizgisinden uzaklaştı. Biko’nun siyahların
toplumsal ve ekonomik açıdan güçlendirilmelerini ve bağımsızlığını esas alan Siyah
Toplulukları Programı’na katılması ile hareketin ulaştığı kitle de genişledi.
Bu program kapsamında sağlık
merkezleri kuruldu, çeşitli yayınlar basıldı, politik tutsakların ailelerine
destek verildi, okullar ve kreşler inşa edildi. Tüm bu adımlarda amaç,
siyahların hem maddi refahını hem de özgüvenlerini artırmaktı. Bu çalışmalara
kısmen yön verense bireyin zihinsel kurtuluşunun koşullar değiştirilmeden
mümkün olmadığına dair kanaatti.
Biko’nun kurduğu Siyah
Bilinci Hareketi bünyesinde üç örgüt bir araya geldi: SASO politik yönü tayin eden
radikal öğrenci örgütüydü; Siyah Halkın Kongresi (BPC) insanları bir araya
getiren ana yapıydı; Siyah Toplulukları Programı ise insanlara sosyal yardım
sunan kuruluştu.
Bu bütünlükçü yaklaşım,
Biko’nun topluma ve sistemsel değişim ihtiyacına dair anlayışını
yansıtmaktaydı. Özgürlük gibi bir niyet varsa sistemin değişmesi gerekliydi.
Avrupalı bir gazeteciyle eşitlikçi topluma dair görüşleri konusunda yaptığı
söyleşide Biko, Siyah Halkın Kongresi’nin yürüdüğü yolun anlamlı bir değişimle
ilgili olduğunu, bu anlamda ekonomide yürünen yolun ve ekonomi politikalarının
yeniden oluşturulması gerektiğini, servetin yeniden dağıtılmasının şart
olduğunu söyledi.[5]
Kendi yoldaşlarına ise şu
uyarıyı yapıyordu:
“Eğer sadece yönetim kademelerindeki yüzleri
değiştirmekle yetinirsek, siyahlar yoksul olmaya gene devam edecek, siz de bir
avuç siyahın burjuvalaştığına tanık olacaksınız.”
Siyah Bilinci hareketinin
yol açtığı etki, ırk ayrımcısı müesses nizamın sinirlerini bozdu. Bunun üzerine
yetmişlerin ilk yarısında hareketin üyelerine yönelik saldırılar
gerçekleştirildi. Hareketin liderleri tutuklandı. İlk başta Biko, doğduğu kasabadan
çıkamaz hâle geldi. Yetmişlerin ortasında ise Siyah Halkın Kongresi ile
çalışmalar yürütmesine yasak getirildi. Bu süreçte hareket, nüfuz alanını iyice
genişletti. Siyahlar arasında militanlık düzeyinin iyiden iyiye artması ile
birlikte süreç başka bir yöne evrildi. 1976’daki Soweto Ayaklanması, bu sürecin
en somut ve en net ifadesiydi.
Gösterilerin ilk kıvılcımını
1974 tarihli Afrikanca Eğitim Kararnamesi çaktı. Buna göre okullarda Afrikanca
eğitim zorunlu hâle getirildi. Bu karara yönelik isyan, Siyah Bilinci Hareketi’ne
bağlı gençlerin bilinçlenmesiyle ve kararlılığıyla alakalı bir gelişmeydi. Gençler,
kendi tarihlerini ve kimliklerini talep ediyorlardı.
Biko’nun ölümü, devletin
artan saldırılarının ardından geldi. Ölene dek politik örgütlü kimliğini terk
etmeyen Biko, kurtuluş hareketinin hız kazandığını görüyordu. 1976’taki
Terörizm Kanunu uyarınca tutuklanıp hapse atıldı. Kısa bir süre sonra çıksa da
tekrar hapse girdi. 18 Ağustos 1977’de bir yoldaşıyla seyahat ederken polisin
yola kurduğu barikatın önünde durduruldu. Polis Biko’yu tanımadı. Biko’nun
arkadaşı Peter Jones, kimliğini göstermeyi reddetti. Arkadaşının başının dertte
olduğunu gören Biko, arkadaşının önüne geçip polise kendi kimliğini gösterdi.
Bunun üzerine polis, Biko ve Jones’u iki ayrı karakola götürdü. Jones,
gösterdiği cesaret karşısında dayak ve işkenceyle yüzleşirken, Biko’nun
ödeyeceği bedel daha ağır olacaktı.
Karakolda çırılçıplak
soyulup fena hâlde dayak yiyen Biko, 6 Eylül’de beyin kanaması geçirdi. Durumunun
kötüleşmesine rağmen günlerce hapiste tutuldu. Epey bir zaman sonra elleri
kelepçeli ve çıplak bir hâlde yüz kilometre ötedeki hastaneye götürüldü. 12
Eylül 1977’de Pretoria’daki hücresinde vefat etti.
Irk ayrımcısı hükümet,
Biko’nun başına gelenlerle ilgili haberleri gizlemek için uğraştı. Devletin elinde
acımasızca katledilmesi, tüm dünyada yankı buldu ve özgürlük mücadelesinin
ateşini harladı.
Özgürlük için dövüşerek
ölenler, gerçekte ölü değil şehittirler. Bu, ölümü romantikleştirmek değil,
ölenlerin hayatlarını yüceltmek demektir. Sonuçta devletler, kişileri
öldürebilirler ama onların fikirlerinin başkalarının hayatları üzerinde
bıraktıkları etkiyi yok edemezler.
Sonrasında Biko’nun temsil
ettiği Siyah Bilinci Hareketi, yoluna devam etti ve Güney Afrika’da ırk
ayrımcılığına yaslanan yapıyı yıktı. Bu, Stephen Bantu Biko’nun sonsuza dek
hatırlanmasını sağlayacak, sömürgeciliğe ve ırkçılığa karşı alınmış bir
zaferdi.
Biko, Siyah Halkın
Kongresi’ni, Afrika Ulusal Kongresi’ni ve Panafrika Kongresi’ni birleştirmeyi
umut ediyordu. Bu umut, yazılarının toplandığı İstediğimi Yazıyorum isimli çalışmada karşımıza en fazla çıkan
şeydi.
Onun inancına göre
birleşik bir cephe kurulduğu takdirde, ırk ayrımcılığına karşı en sağlam ve en
güçlü itiraz gerçekleştirilebilecekti. Mandela’nın iddiasına göre o dönem
Afrika Ulusal Kongresi’nin lideri olan Oliver Tambo ile bir toplantı
ayarlanmıştı ve o toplantıda Biko’nun önerisi ele alınacaktı. Ama o günlerde Biko
katledildi.
Bu üç yapının ırk
ayrımcılığına karşı bir araya gelme ihtimali ırk ayrımcısı hükümeti alarma
geçirdi. Mandela tam da bu sebeple, “ırk ayrımcılığının yaşaması için Biko
ölmeliydi” dedi. Biko, tek başına ırk ayrımcısı devlete denk bir güce sahipti. Dolayısıyla
onun öldürülmesiyle, şehit olmasıyla, söz konusu eylemi gerçekleştirmiş olan
devlet, politik yıkıma doğru sürüklendi.
Hişam
Zekai
[Kaynak: The Palgrave
Encyclopedia of Imperialism & Anti-imperialism, Yayına Hazırlayanlar:
Immanuel Ness ve Zak Cope, Cilt I, Palgrave Macmillan, 2016, s. 25-28.]
Dipnotlar
[1] X. Mangcu, Biko: A Life, 2004 (Londra: I.B. Tauris & Co. Ltd.), s. II.
[2] Steve Biko, “Our
Strategy for Liberation”, A. Stubbs (ed.), I
Write What I Like: Steve Biko. A Selection of his Writings içinde (Oxford:
Heinemann), s. 143.
[3] Marcus Garvey, 1 October Speech by Marcus Garvey, R. A. Hill (ed.) The Marcus Garvey and Universal Negro Improvement Association Papers, Cilt III, Kasım 1927-Ağustos 1940
(Berkeley and Los Angeles, CA: University of California Press), 1990, s. 791.
[4] Steve Biko, a.g.e., s. xxvi.
[5] Steve Biko, a.g.e., s. 149.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder