Tarihsel süreç boyunca komünist hareket, küçük
burjuvazinin çizdiği yolu eleştirerek, onunla mücadele ederek varolmuştur.
Hareket, kendisine bu sayede yol açabilmiştir. Gerisin geri o küçük burjuva
yola girenler, komünist harekete ihanet etmektedirler.
Küçük burjuva, işin başını sonunu tayin etmek isteyen,
o işe örgütlenmekten nefret eden, buradan da herkesi kendisine mecbur etmeye,
kendisini bu şekilde var kılmaya çalışandır. Komünist ise işçi olmaktır,
proleter harekete örgütlenmek, ona ait olabilmektir. Yol açmak, nakîb olmaktır.
Küçük burjuva hareket ile komünist hareketin yol
tasavvuru farklıdır. Küçük burjuva, kendi sahte eşitlikçiliği ve yavan
özgürlükçülüğü için bireysel bir yol açmaya çalışır. Komünist içinse aslolan,
proleter hareketin kolektif, nesnel ve aşkın yolunun açılmasıdır.
AKP sayesinde sol küçük burjuvazi, içinde sakladığı
işçi, ezilen ve yoksul düşmanlığını faş etme imkânı bulmuştur. AKP, sol küçük
burjuvazinin bağrındaki emperyalizm uşaklığını, sömürgeciliği ve faşizmi ortaya
çıkartmıştır. Yol açılacaksa, bu eleştirinin derinleştirilmesi ile açılacaktır.
* * *
Cumhuriyetin kurucu iki sütunu arasında salınmanın bir
anlamı yoktur. Cumhuriyeti asli referans ve başlangıç noktası olarak almak,
küçük burjuvalıktır. Bu kısır döngüden kurtulmak için Paramazları referans ve
başlangıç noktası alanlarsa, Ermeni altınlarının peşindedirler. Onların burjuva
devrimciliği dışında bir ufukları yoktur. Faşizmle mücadeleleri bile, esasen
faşizmi burjuva devrimciliğine yakıştırmayan liberallikleri ile alakalıdır.
Faşizm, onlara göre, burjuvaziye dışsal, yabancı ve aykırıdır. Türkiye’deki
burjuva devrimini referans ve başlangıç noktası almakla, Batı’daki herhangi bir
burjuva devrimini referans ve başlangıç noktası almak arasında bir fark yoktur.
Faşizm-liberalizm kavgası, komünistler için asli
değil, talidir. Birilerinin içsel faşizmi için liberalizme bordalanılamaz,
eklemlenilemez. Faşizmle, burjuvazinin tenindeki yara, damarındaki bir
tıkanıklık, dişindeki bir apse gibi mücadele edilemez. O ten deşilmeli, o damar
kesilmeli, o diş sökülmelidir. Bu öfkeden yoksun olanda “komünistlik”, yavan
bir küçük burjuva etiketten ibarettir. İlk ticari işlemde o etiket de sökülüp
atılacaktır.
Burjuvaziyle ve devletle yan yana oturup, onların
marazlarını gidermeye, yaralarını sarmaya, çelişkilerini hafifletmeye,
adımlarını hızlandırmaya ahdetmek, anti-komünizmdir. Küçük burjuva her pratiğin
ilk öncelikli hedefi, komünist hareketi tasfiye etmektir. Kemalizmde
Sovyetler’le kurulan ilişkilerden kalan kırıntıları bulup o kırıntıları
putlaştırmak yerine, bu hedefin kendisi sürekli sorgulanmalıdır.
* * *
Komünist hareket, Cumhuriyet’e yönelik iki pratik
eleştiri ile ilişki kurmayı bilmelidir. İlk eleştiri Kürdî, ikinci eleştiri ise
İslamîdir. Bu iki eleştiri arasında küçük burjuva bir yerden, silâh ölçütüne
göre ayrım yapmak, hiyerarşi kurmak yanlıştır. Silâh ölçütü de Cumhuriyet’e
aittir. Silâh onun tekelindedir. Birkaç subaydan silâh almış olmak, hiçbir
örgütü devrimci yapmaz.
Kurtuluş Savaşı’nda dökülen sosyalist, Kürd ve
Müslüman kanı ile Cumhuriyet’te dökülen kan birdir. Komünist hareket, bu
gerçeği bilerek kendisine yol açmalıdır. Müslüman’ın eleştirisini idrak
etmelidir. Kürd’ün eleştirisini bilince çıkartmalıdır.
Sol küçük burjuvazi, kendisine alan açmak için din ve
millet eleştirisi yaparak, Kürd’ün ve Müslüman’ın eleştirisini çöpe atabilir, o
eleştirilere küfredebilir, ama komünist hareket, söz konusu eleştirilerle
varolmaya mecburdur. Burjuvazinin veya devletin steril, arınık, izole
ideolojisine bağlanmaktansa, ilgili eleştirilerin ateşine dalabilmelidir.
Aynı şekilde: burjuvazinin ve devletin yanına oturup,
Kürd ve İslam denilen marazı, yarayı, derdi ortadan kaldırma yolları bulmak
yerine, komünist hareket, o marazda, yarada ve dertte varolmanın yolunu
bulmalıdır.
* * *
Kürd’ün eleştirisi ile ilişki konusunda Hikmet
Kıvılcımlı’nın Yol eseri örnek verilebilir. Bölgeye yönelik analizleri
ve önerileri bugün dahi aşılamamıştır. Kürd’ün eleştirisi ile açılacak yolun
haritası, o eserdedir. Seksenlerde ve doksanlarda bizzat Kıvılcımlıcı olduğunu
söyleyen örgütlerin bile o yol haritasından kaçmaları, önemli bir semptom,
göstergedir.
Müslüman’ın eleştirisi ile ilişki içinse
Kıvılcımlı’nın Eyüp Sultan Konuşması gibi örnekler
verilebilir. Komünist hareket için bu iki eleştiriyle kurulan ilişki biçimleri
yetersizdir. Nakîb olunmak, yol açılmak isteniyorsa, Kıvılcımlı’nın ötesine
geçilmelidir. Bu eserlerin küçük burjuva çözüm arayışları dairesinde yapılmış
okumaları, aşılmalıdır.
Meseleler, yüksek siyaset mertebesinde durup, “ülkeyi
biz yönetsek, ne yapardık?” sorusu sorularak ele alınamaz. Basit, yavan burjuva
siyasetçisiyle ürolojik ve ideolojik yarış içerisine girilemez. Meseleler,
dönüp dolaşıp yönetememe ve liyakat meselesine kilitlenemez. Bu burjuva üslup
ve anlayış kıyasıya eleştirilmelidir.
* * *
Sovyetler’le ilişki, Sovyetler’in Türk devletiyle
ilişkisine tabidir. Yol eseri, biraz da Sovyetler ile Türkiye’nin
ilişkilerinin gerildiği, gerilediği, Türkiye’nin Almanya, sonra ABD ile
yakınlaşacağı yola girdiği bir dönemde gündeme gelmiştir. Sovyet
Ansiklopedisi’nde “Kemalizm” maddesi, bu ilişki uyarınca biçimlenmiştir.
İlişkiler gerildiğinde “devrimci” olarak nitelenen Kemalizm, ansiklopedide
birden “burjuva diktatörlüğü” olarak anılmaya başlanmıştır. Bu gelgit, ciddi
zaaflara yol açmıştır.
Devlet ve burjuvazi, komünist hareketi ezmiş, sol
küçük burjuvaziye yol açmış, bu kesimin yüksek siyaset sahasına bağlanmasına
izin vermiştir.
Hiçbir komünist, bugün herhangi bir bakanın veya
cumhurbaşkanının yerine kendisini koyarak düşünemez, ülke meselelerini,
sınırsız ve sınıfsız bir pencereden ele alamaz, kendisini bir şeylere kadir bir
birey olarak göremez. Komünist, halkın, sınıfın ve ezilenin kolektif, nesnel,
aşkın kudretine iman edendir.
* * *
Hikmet Kıvılcımlı bir yazısında (“Mustafa Kemal ve TİP
Liderleri”) sağı Allah korkusunun, solu polis korkusunun yönettiğini söyler,
ardından da “Allah korkusu”nun yoksul emekçi kitleler bağlamında sahip olduğu
anlama dair bir tespitte bulunur ve en azından bu korku, “insana insanüstü
güçlere dair inancı katar, insan varlığını ve ülküsünü yüceltip yönetir” der.
Kıvılcımlı, devamında, polis korkusunun insan ruhunu alçalttığını,
hayvanlaştırdığını söyler.
Bugünün liberal solcularının ölçütüyle baktığımızda,
Kıvılcımlı, iflah olmaz bir gerici yobazdır. Bu solculara göre bir’in, bireyin
dışında, insanı yücelten, varlığını ve ülküsünü önemli kılan her şey, düşman
derekesindedir. Dijital âlem, Z kuşağı gibi başlıklar ardında solun iliklerine
tam da bu liberalizm işlemektedir.
Herkesin eşit ve özgür bir düzlemde durduğu,
marazlara, sorunlara herkesin kendi meşrebince çare bulabileceği, ciddi bir
yanılsamadır. Komünistler, arzuhalci veya dert babası değildirler. Sorunların
nesnel zeminini sorgular, çelişkileri bilince çıkartır, buna göre kolektif
devrimci bir hat açmaya çalışırlar.
Komünistler, bu ülkeye anayasa önermezler. Deprem
toplanma alanlarının haritasını çıkartmazlar, devlet okullarının sermayeye
peşkeş çekilmesi karşısında sessiz kalmaz, Türk Hava Kurumu uçaklarının
envanterini tutmaz, belediye salonlarında yalan reçeteler pazarlamazlar. Bugün
Tayyip eleştirilerinin yeni Tayyip’e yer açmak için yapıldığını bilirler.
Komünist hareket, bu dert ve öfke içerisinde kendisine
yol açmıyor, açamıyorsa, yoktur.
Eren Balkır
15 Eylül 2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder