Barbusse’ün
durumu, bize çağdaş zekânın dramını en iyi öğretenlerden biridir. Bu dramı
ancak biraz yaşayanlar iyi anlayabilir. Hayattaki neredeyse tüm büyük dramların
olduğu gibi, bu dram da spekülatörleri ve yorumcuları olmayan sessiz bir
dramdır. Birkaç kötü sözle anlatılacak olursa, bu dramın konusu şudur: Olumsuz,
şüpheci, çürümekte olan, nihilist fikirlerden fazlasıyla muzdarip durumdaki
zekâ, artık eski mitlere tövbe ederek geri dönemez ve henüz yeni gerçeği kabul
edemez. Barbusse, tüm şüphelerini, tüm tereddütlerini yaşadı. Ancak
huzursuzluğu onları yenmeyi başardı. Onun ruhunda dünyanın yeni bir sezgisi
uyandı. Aniden aydınlanan gözleri, “uçurumda bir parıltı” gördü. Bu parıltı,
Devrimdi. Barbusse, başkalarını korkutan karanlık ve fırtınalı yolda ona doğru
yürümektedir.
Barbusse'ün
kitapları, ruhunun yörüngesindeki çeşitli duraklara işaret etmektedir. Onun ilk
kitapları, Pleureuses [“Yas Tutanlar”] ve Les Suppliants [“Ricacılar1”],
şiirinin iki melankolik kalıntısı, aynı zamanda gençliğinin de iki verisidir.
Barbusse’ün sanatı, L'Enfer [“Cehennem”] ve Nous Autres [“Biz
Ötekiler”] gibi ıssız, karamsar, iğneleyici kitaplarda olgunlaşmaktadır.
Barbusse’ün şiiri, bu fırtınalı zamanların eşiğine ağır bir hüzün ve düş
kırıklığı yüküyle varmaktadır. L'Enfer’de acı bir umutsuzluk aksanı
vardır. Ancak Barbusse'ün karamsarlığı acımasız değildir, örneğin [Leonid]
Andreyev'inki gibi aşındırıcı değildir. Ondaki karamsarlık, dindarca ve acınası
bir karamsarlıktır, verimli bir karamsarlıktır. Barbusse, hayatın acılı ve
trajik olduğuna dikkat çeker; ama buna lanet etmez. Şiirlerinde, en ıstıraplı
dehşetlerde bile sonsuz bir sevgi ve merhamet vardır. İnsanın ıstırabı ve acısı
karşısında onun tutumu her zaman insana karşı şefkat ve acıma ile doludur.
Ondaki insan, zayıf, küçük, sefil, bazen de grotesktir. Tam da bu nedenden
dolayı kendisi yerilmemelidir, bu nedenden dolayı değersizleştirilmeyi hak
etmemektedir.
Savaş
geldiğinde Barbusse'ün ruhani tavrı böyleydi işte. Barbusse, savaşın anonim
aktörlerinden, meçhul askerlerinden biriydi. O, büyük trajedinin kanıyla
siperlerin acılı bir tarihçesini yazdı: Le Feu [“Ateş”]. Ateş romanı,
Marinetti'nin çılgınlığının, “dünyayı aklayıp paklayan tek şey” dediği savaşın
tüm dehşetini, tüm vahşetini, tüm savaş çamurunu anlatıyor. Ama her şeyden
önce, Ateş, katliama karşı bir protestodur. Savaş, Barbusse'ü bir
isyankâr yaptı. Barbusse, yeni bir toplumun ortaya çıkması için çalışma
yükümlülüğünü hissetti. Olumsuz tutumların beceriksizliğini ve kısırlığını
anladı. Daha sonra bir Enternasyonal Düşüncesinin tohumu olan Clarté grubunu
kurdu. Clarté, başlangıçta, Henri Barbusse ve Anatole France ile pek çok
belirsiz pasifistin ve tanımlanamayan birçok isyankârın karıştığı entelektüel
bir yuvaydı. Aynı manevi yapı, Barbusse tarafından tüm askerleri, savaşın
yenilen tüm askerlerini pasifist ideal etrafında toplamak için oluşturulan
Cumhuriyet Eski Savaşçılar Derneği'ne de sahipti. Barbusse ve Clarté,
pasifist ve devrimci fikirleri nihai sonuçlarına kadar takip etti. Kendilerini
Devrim’e giderek daha çok verdiler.
Barbusse’ün
yaşamının bu dönemine La Lueur dans l'Abime [“Karanlıktaki Parıltı”] ve Le
Couteau entre les Dents [“Dişler Arasındaki Bıçak”] aittir. Le Couteau
entre les Dents, aydınlara bir çağrıdır. Barbusse, aydınlara
entelijansiyanın devrimci görevini hatırlatır. Entelijansiyanın zekâsının
işlevi yaratıcıdır. Bu nedenle de o, eleştirisinin şiddetle saldırdığı ve
aşındırdığı bir toplumsal biçimin varlığını sürdürmekle yetinmemelidir.
Alçakgönüllülerin, yoksulların, sefillerin sayısız neferden teşkil olan ordusu,
entelijansiyanın cömert, verimli ve vizyoner saatlerinde tasarladığı Ütopya'ya
doğru kararlı bir yürüyüşe çıkmıştır. Alçakgönüllüleri, yoksulları, haksızlığa
karşı savaşlarında terk etmek, korkakça bir firardır. Politikadan tiksinme
bahanesi, kadınsı ve çocukça bir bahanedir. Politika, bugün tek büyük yaratıcı
etkinliktir. Politika, muazzam bir insan idealinin gerçekleşmesidir. Politika,
devrimci olduğunda yücelir, şanlanır. Bizim zamanımızın gerçeği Devrim’dir.
Yoksullar için sadece ekmeğin değil, aynı zamanda güzelliğin, sanatın,
düşüncenin ve ruhun tüm zevklerinin fethi olan bir devrim.
Barbusse,
doğal olarak, uzun ve uysal bir köleliğin aşağıladığı aydınlara hitap etmez;
ozanlara, soytarılara, iktidarın ve paranın saraylılarına hitap etmez; laf
cambazı olarak zanaatlarıyla yetinenlerin beceriksiz ve iğdiş edilmiş
kalabalığına hitap etmez. Barbusse, aydınlara ve özgür sanatçılara, genç
aydınlara ve sanatçılara hitap eder. O’nun hitabı, Akıl ve Ruh’a yöneliktir.
José Carlos Mariátegui
1925
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder