Lenin
devrimin, Mussolini de gericiliğin siyasetçisidir. Lloyd George ise uzlaşmanın,
tavizin ve reformun siyasetçisidir. Eklektik, dengeci ve arabulucu bir isim
olarak hem sola hem de sağa eşit mesafede duran Lloyd George, ne yeni düzeni ne
de eski düzeni savunur. Geçmişe de bağlı olmayan, gelecek konusunda da herhangi
bir sabırsızlık içinde olmayan Lloyd George, zanaatkâr olup bugünü inşa etmek
ister. O dogması olmayan, sekterlikten uzak, herhangi bir şeye körü körüne
bağlı kalmayan biridir. Onun ne bireyci ne de kolektifçi olduğundan söz
edilebilir. O, ne enternasyonalist ne de nasyonalisttir.
Lloyd
George, İngiliz liberalizminin lideridir. Fakat bu liberal etiketi, esasen
programdaki bir farklılıktan çok seçimler dâhilinde yapılan bir tasnifle ilgili
bir meseledir. Bugün liberalizm ve muhafazakârlık, modası geçmiş,
biçimsizleşmiş iki politik okuldur. Bugün biz, liberal anlayış ile muhafazakâr
anlayış arasındaki diyalektik çatışmaya değil, toplumun kapitalizme göre
örgütlenmesi pratiğini sürdürme eğilimi ile onun yerine sosyalist ve proleter
örgütleme pratiğini koyma eğilimi arasındaki gerçek bir karşıtlığa, tarihsel
bir kavgaya tanıklık ediyoruz.
Lloyd
George teorisyen de değildir, o herhangi bir ekonomik veya politik öğretiyi
tefsir etmez. O bir bakıma, agnostik bir uzlaştırıcıdır. Net bir bakış
açısından yoksundur. Onun görüşleri geçici, değişken, kararsız ve hareketlidir.
Lloyd George sürekli fikirlerini değiştirir, revize eder. Bu sebeple o, bir
dönek bile olamaz. Zira döneklik, bir uç konumdan diğerine, karşı tarafla
uzlaşamayacak başka bir konuma geçmeyi anlatır.
Lloyd
George esasen orta yolcudur, tavizcidir, arabulucudur. Onun içinde bulunduğu
hareket asla radikal olamaz, şiddete başvuramaz, her zaman reformcudur ve
ufaktır. Lloyd George, yapısı itibarıyla “politik açıdan her şey mümkün”cüdür.
O, siyasette düz çizginin geometride olduğu gibi farazî ve hayalî olduğunu
düşünür. Politik gerçekliğin verili zemini ise yeryüzü gibi engebelidir. Onun
üzerinde düz çizgiler çizmek mümkün değildir, ancak jeodeziye uygun çizgiler
çekilebilir. Lloyd George, bu sebeple siyasette ideal bir rota arayışında
değildir, onunki jeodeziyi esas alan bir rotadır.
Bu
ihtiyatlı, ağırbaşlı ve ferasetli siyasetçi için bugün, dün ile yarın
arasındaki bir uzlaşma sahasıdır. O olmuş olanla ve olacak olanla değil, olanla
ilgilenir.
Ne
aydın ne de bilgin olan Lloyd George, bilgiçlik taslamaya da bilgeliğe de karşı
gelen bir isimdir. Bu hâli ve herhangi bir öğretiye inanmıyor oluşu, onu
ideolojik katılıklara ve sistemi esas alan ilkeciliğe karşı korur. Profesörün
zıttı olarak o, ince hassasiyetin siyasetçisidir. Özgün, nesnel ve olguları net
idrak eden çevik duyu organlarıyla donanmıştır. O ne yorumcu ne de seyircidir,
her zaman tarihin içinde bir ana karakter ve bilinçli bir aktör olarak yer
alır. Politik gözü, etrafında ani gelişen, derinlerde işleyen her şeyi gören
bir gözdür. Kaygıları ve belirli bir öğretiye ilişkin endişeleri olmadığı için
amacına en uygun usulleri ve araçları kullanma şansına sahip olabilmektedir.
Lloyd
George, ruhsal ve akli yönelimine fayda sağlayacak tüm önerileri ve fikirleri
sünger gibi anında emer ve içselleştirir. O, her zaman tetikte olan, uyanık,
duruma göre esneyebilen bir oportünisttir. Asla dik kafalılık etmez.
Rastlantılara açık gerçekliği öngörülerine göre değiştirmeye çalışır, gerçeklik
dâhilinde aşırı bir dirençle karşılaştığında ona asgari düzeyde etkide
bulunmaya rıza gösterir. Henüz daha oluşmamış bir güçle saldırı gerçekleştirme
konusunda asla inat etmez. Israrını ve azmini muhafaza eder, en uygun anı, en
elverişli durumu kollar. O, tavizde bulunmaya her daim hazırdır. Yönetici
konumunda iken başvurduğu taktikleri, halktaki duygulara ve tutkulara birden
tepki geliştirme değil, o duyguları ve tutkuları zekice kanalize edip onlara hâkim
olmak adına kendisini onlara uyarlama üzerine kuruludur.
Örneğin
Lloyd George’un Versay Barış Anlaşması sürecinde gösterdiği işbirlikçi tutum,
oportünizm ve “her şey mümkün”cülükle tanımlıdır. Zaferin yol açtığı
hezeyanlar, coşku ve taşkınlık, onu karşıt tezle geçici süre uzlaşmaya mecbur
etmiştir.
Britanya’daki
vergi mükellefleri, savaşın mali yükünün kendi omuzlarına bineceği kaygısına
kapılmış, Almanya’nın ekonomik kapasitesi konusunda yanlış bilgilendirildiği
için onun savaşın tüm maliyetini üstlenmesini istemişlerdir. Lloyd George’un
ateşkesten hemen sonra alelacele gündeme getirdiği seçim sürecine bu ruh
hâlinin etkisi altında girilmiştir. Yenilgi riskini ortadan kaldırmak adına
Lloyd George, seçim bildirgesine Britanya’daki seçmen kitlesinin arzularını da
dâhil etmek zorunda kalmıştır. Neticede kendi siyasetine karşı çıkan Lord
Northcliffe ve Times’ın barış programını mecburen kabul etmiştir.
Lloyd
George, Versay Anlaşması’nın Almanya’yı sakat bırakıp parçalamasına da
Fransa’nın topraklarını büyütmesine de aynı ölçüde karşı çıkan bir isimdir. O,
Almanya ekonomisinin dağılma, her türlü örgütsel niteliğinden mahrum kalma
tehlikesini görmüştür. Bu sebeple Lloyd George, Ren Nehri’nin sol yakasının
ordu eliyle işgal edilmesine karşı mücadele etmiş, Fransızların Almanya’nın
birliği hilâfına çevirdiği tüm dolaplara karşı koymuştur. Fakat en sonunda
dönüp dolaşıp o dolapların anlaşmaya sızmalarına hoşgörüyle yaklaşmıştır.
Lloyd
George, her şeyin ötesinde anlaşma hâlini ve barışı kurtarmak niyetindedir.
Fransa’nın niyetlerine köstek olacak bir durumun oluşmadığını düşünmüştür.
Fikirlerin netleşmesi, zaferin yol açtığı çılgınlık hâlinin sönümlenmesi
ardından anlaşma kademeli olarak tadil edilmiş, bu da bir yolun açılmasını
sağlamıştır. O meselelere, Avrupa’nın geleceğine yönelik tehditler karşısında
endişeye kapıldığı için ihtiyatla ve müsamahakâr bir tutumla yaklaşmıştır.
Barışın
Ekonomik Sonuçlarına Dair Yeni Değerlendirmeler isimli
çalışmasında Keynes, bu yaklaşım konusunda şu türden bir yorumda bulunur:
“Lloyd George, Avrupa’nın
hayatta kalması için tehlike olarak gördüğü, kısmen zorla dayatılmış olan o
aptal anlaşmanın sorumluluğunu üstlendi. Kusurlarını kabul etti, ama
demokrasiyi işletenlerin dikkate alması gerektiğini düşündüğü, halklara ait
cahillikten kaynaklı tutkuları önemsedi. Ona göre Versay Barış Anlaşması,
devlet adamlarının karakterine en uygun, halkın hak iddialarını karşılayan en
iyi geçici düzenleme idi. Avrupa’nın varlığını korumak için Lloyd George,
tehlikeyi savuşturmak ve hafifletmek için tüm yeteneklerini ve gücünü
kullandı.”
Barış
anlaşması sonrası, 1920-1922 arası dönemde Lloyd George, Fransızların bakış
açıları konusunda ardı ardına bir dizi resmi tavizde bulundu. Örneğin
anlaşmanın soyutluğu ve hatasızlığı ile ilgili yaklaşımı kabul etmek durumunda
kaldı. Ama bir yandan da Fransa’yı revizyonist bir siyasete yönlendirmek için
uğraştı. Anlaşmadaki en ağır şartlar hasıraltı edildi, sonuçlarının neye mal
olacağını kimsenin bilmediği maddeler çıkartıldı.
Rus
devrimi gerçekleşince Lloyd George anında refleks geliştirdi ve hemen onun
karşısında yer aldı. Ama el altından da bir yandan onunla flört etti. İlk başta
Müttefik Kuvvetler’in abluka ve askerî müdahale politikasına başvurdu. Ardından
Rus kurumlarının pekiştirilmesini öngören siyasete ikna oldu ve o kurumları
tanıdı. Devamında ağzından köpükler saça saça, öfkesini açıktan dile getirmek
istercesine, Bolşevikleri “medeniyetin düşmanları” ilân etti.
Burjuva
siyaseti bağlamında Lloyd George, sınıf mücadelesi ve toplumsal savaş konusunda
Britanya’dan çok Avrupa’yı esas alan bir yaklaşıma sahipti. Onun siyaseti,
ilhamını Batı kapitalizminin genel çıkarlarından alıyordu. Bu siyaset, Asya ve
Afrika gibi yerlerdeki sömürge halkların hilâfına olacak şekilde, Avrupalı
işçilerin yaşam standartlarının geliştirilmesi görüşünü savunuyordu.
Toplumsal
devrim, Avrupa medeniyetine, kapitalist medeniyete ait bir olgudur. Lloyd
George’un görüşüne göre kapitalist düzen bu devrimi, dünyanın diğer işçilerinin
ürettiği kârdan belirli bir payı Avrupalı işçilere dağıtmak suretiyle uykuya
yatırmalıdır. Avrupalı işçinin rahatını ve refahını artırmak, böylece toplumsal
adalete dair özlemlerini azaltmak için Asyalı, Afrikalı, Avustralyalı veya
Amerikalı işçilerin cebindeki para alınmalıdır.
Sömürge
milletlerin sömürü süreci organize edilmeli, böylece bu milletler kapitalist
milletlere gerekli hammaddeleri temin etmeli, tüm sınai üretiminin bütün olarak
kapitalist milletlere hizmet etmesi sağlanmalıdır.
Aynı
zamanda Lloyd George, muhafazakâr fikirlerinden feragat etmeye ve devrimci
fikirle uzlaşmaya kapalı bir isim de değildir. Gericiler devrimi askerî
önlemlerle ezmeyi isterken, reformistler onunla barış imzalayıp müzakere
yürütmek niyetindedirler. Onların kanaatine göre devrimi boğmak, ezmek mümkün
değildir, o ancak evcilleştirilebilir.
Aşırı
sol ile aşırı sağ arasında, faşizmle Bolşevizm arasında hâlen daha heterojen
bir ara bölge mevcuttur. Psikolojik ve doğal hâliyle demokrat ve evrimci olan
bu alanın arzusu, muhafazakâr düşünce ile devrimci düşünceyi uzlaştırmaktır.
Lloyd
George, siyasetin bu ara bölgesinin en önemli liderlerinden biridir. Bazıları
onun demagojiyi esas alan bir duygu adamı olduğunu düşünür. Bu tarife göre
Lloyd George, devrimci konuma dair nostaljik bir yaklaşıma sahip bir
siyasetçidir. Oysa bu, onun kişiliği konusunda yüzeysel olgular üzerinden
verilmiş bir hükümdür.
Lloyd
George ne devrimci bir liderdir ne de böyle bir lider olma istidadına sahiptir.
Onda bağnazlığa da, dogmatizme de tutkuya da yer yoktur. O, politik açıdan
görecelikçidir ve tüm görecelikçiler gibi Lloyd George da hayata karşı hafif
müstehzi, hafif alaycı, hafif vurdumduymaz ve hafif mizahi bir tutuma sahiptir.
José Carlos Mariátegui
1925
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder