AKP içteki, CHP dıştaki mülk bekçisidir. AKP,
burjuvazinin devlet partisi; CHP, devletin burjuva partisidir. İkisi arasındaki
kayıkçı dövüşünün, ezilenle, işçiyle ve yoksulla bir alakası yoktur. Alaka
kuran, haindir.
Burjuvazinin devletle, devletin burjuvaziyle ilişkisi
belirli dönemlerde gerilir, istikrar ve nizam için bu gerilimin kontrollü
yürütülmesi gerekir. Orhan Aydın, Levent Üzümcü ve Barış Atay gibi figüranlara
“bu AKP gerici, yobaz!” diye bağırma görevi verilmesinin sebebi buradadır.
Sosyal medya, gerilimlerin hafiflediği yerdir. Twitter, sosyalist hareketin
mezarıdır.
Türkiye’de bir kesim rızkını Atatürk’e, bir kesimse
Erdoğan’a borçlu olduğu düşüncesindedir. “Rızk Allah’tandır” sözü unutulmuştur.
Allah olan burjuvalar, tüm planlarını, işçiyi, ezileni, yoksulu dağıtma,
kopartma, dilsiz ve elsiz kılma üzerine kurmuşlardır.
* * *
Yetmişlerde İran ve şahı, petrol gelirlerinin birkaç
kat artmasıyla, güçlü bir orta sınıfı var etmeyi bilmiştir. 1979 devrimi ile
ilgili olarak bugün dahi süren tartışma, bu orta sınıfın devrimin gasp
edildiğine dair tespiti üzerinden işlemektedir. Neticede kimse, şu gerçeği
sorgulamamaktadır: yoksullar, ezilenler, işçiler, farklı bir ideolojik
bayrakla, müştereken, devlet iktidarını ele geçirmişlerdir. Devlet iktidarını
hedeflemeyen her türden hareket, mevtadır.
İran’da orta sınıf zenginleşmiş, kendisini zenginleştiren
Şah’ı mızmız bir üslupla eleştirmeye başlamıştır. Eleştiri, edinilen malın ve
paranın genişlemesi ile ilgilidir. Mal ve paranın özel mülk kılınabilmesi için
onlara vesile olan Şah’ın başı kesilmeli, her birey, “o malı ve parayı bizzat
sadece ben kazandım” diyebilmeli, ortaklaşma imkânını ve tehdidini silip
atmalı, bu rahatlıkla ve genişlikle geleceğe bakabilmelidir. Orta sınıfın
mızmız eleştirilerine karşın İslamî hareket, somutun ihtiyaçları uyarınca,
somut güç inşa edip bu mızmızlığı elinin tersiyle itmiştir. Sola ise orta sınıf
kuyrukçuluğu kalmıştır.
* * *
Liberalizm, elindeki malı ve parayı paylaşmak
istemeyenlerin ideolojisidir.
Din, İslam, gericileşme ile ilgili tartışmalar
üzerinden solun liberalleşmesinin önemli bir nedenini burada aramak gerekir.
Malı ve parası olmayan, olsa da güvencesiz ve kısıtlı koşullarda varolan
kitlelerden kopan sol, mülk sahibi liberalizmin paylaşmama iradesine
örgütlenmiştir. O solun AKP eleştirisi de bu iradeyle maluldür. Sol,
liberalizmin kuyrukçuluğunu yapmış, onun götürdüğü yere sürüklenmiştir.
Bugün mültecilerin ülkeye gelmesini isteyenler bu
talebi, mültecileri sevdiklerinden dillendirmemektedirler. Mülteci demek, ucuz
işgücü demektir. Mülteci demek, BM’den ve AB’den gelen paralar demektir.
Mülteci istemeyenlerse iç liberallerdir, onlar, kendilerine verilen emre uygun
hareket etmektedirler.
Liberalizm, AKP’yi malı ve parayı ne idüğü belirsiz
yoksullarla paylaşma ihtimali üzerinden eleştirmektedir. İlk on yılında servet
biriktiren liberal solcular (TKP’sinden DSİP’ine, ESP’sinden EMEP’ine herkes
dâhil!) ikinci on yılda, 2008 krizinin de etkisiyle, malı ve parayı bölüşmek
istemediği için AKP’yi açıktan eleştirmeye başlamışlardır. AKP’ye saldırı,
sermayeye ve devlete saldırı imkânlarını ortadan kaldırmıştır. Sermaye ve
devlet, kendisini kuşatacak orman yangınını durdurmak için başka bir yangını
başlatmıştır. Güdük ve yavan AKP düşmanlığı, sermaye ve devleti korumak
içindir.
* * *
Yetmişlerdeki İran Şahı gibi son yirmi yıl içerisinde
AKP de geniş ve güçlü bir orta sınıf meydana getirmiştir. Çeşitli kaynaklardan
beslenen bu orta sınıf, devletin ve sermayenin de müdahalesiyle, Fethullah
öncülüğünde, AKP’yi eleştirmeye başlamıştır. Bugün AKP’yi eleştirenler, yirmi
yıldır AKP’den nemalananlar, kasalarını onun sayesinde dolduranlardır. Bu
anlamda, söz konusu eleştirilerin ezilenlerin, işçilerin ve yoksulların
eleştirisinden teoride ve pratikte ayrıştırılması zorunludur. Artık eleştiri,
yerini devrimci teori ve pratiğe bırakmalıdır. Çünkü eleştiri, kendi içinde,
düzeltme, uygun hale getirme niyeti taşır. Faşizm eleştirilmez, o kavganın ve
mücadelenin konusudur. Sol, burjuva partilerine akıl ve fikir veren yanını
kesip atmalıdır.
* * *
Bugün aynı orta sınıf, AKP’nin inşa ettiği AVM tipi
futbol statlarındaki localarında kirden, yoksulluktan, ezilmişlikten arınmış
futbollarını izleme derdindedir. İnşa edilen statların içinde futbol ve akıl
yoktur. (Ek: Bu yıl stadyumlarda, kovid gerekçesiyle, avama uygulanan yasaklar, localara uygulanmayacak.)
Beynelmilel düzlemde FIFA, biraz hentbola, ama daha
çok basketbola bakıp futbolun temel kurallarını değiştirmek derdindedir.
Solculara göre, bu kural değişikliğine itiraz etmek, gericilik ve yobazlıktır,
bilim düşmanlığıdır. Futboldaki değişiklik, ticaret ağlarındaki hızla, yeni
ekonomik dönüşümün şiddetiyle alakalıdır.
Bu değişikliğe göre, maç süresi bir saat olacak, taç
ayakla kullanılacak, sarı kart gören futbolcu, beş dakika dışarı alınacaktır.
Tüm bu değişiklik için kılıf da örülmüştür: Z Kuşağı. Bu tür bir bahane
ardına saklananlar, efendilerin plan ve projelerine uşaklık etmektedirler, bu
bilinmelidir.
Sermaye ve devlet adına her türden dönüşüm, önümüzdeki
süreçte Z Kuşağı kılıfı ile önerilecek ve pratiğe taşınacaktır. Ağaların
paşaların iddiasına göre Z Kuşağı, futbol maçlarını izlememektedir, çünkü bu kuşağın
mensupları, o kadar süre belirli bir şeye yoğunlaşamamaktadırlar. Sabır, bu
kuşağın lügatinde yer alan bir kelime ve mefhum değildir.
Efendiler, gençleri ekran müptelâsı hâline getirmiş,
sonra da o ekrana ve ekrandaki ticarete göre hayatı yeniden kurgulama yoluna
gitmişlerdir. “Z Kuşağı” dedikleri ise o ağaların paşaların, onlara hizmet eden
orta sınıfın yetiştirdiği “özel” gençliktir. Kâğıt toplayan, kuryelik yapan,
inşaatta çalışan, tamir atölyesinde otomobilin altında uyuya kalan gençle bir
alakası yoktur. Ekrana kilitlenmiş, bireycileşmiş gençlik, Z Kuşağı etiketiyle
yüceltilmekte, sermayenin ve devletin hizmetine sunulmaktadır. Z, sermayeye ve
devlete ait bir koddur.
* * *
Pandemi, iklim krizi, dijital dönüşüm, yeşil yeni
mutabakat bağlamında gündeme gelen tüm öneriler, Z Kuşağı zırhı ardına
saklanılarak dile getirilecektir. Bu önerilere ve uygulamalara yönelik her
türden eleştiri, doğal olarak, geri kafalılık, anlamsız kuşak çatışması,
gericilik ve yobazlık olarak savuşturulacaktır. AKP’nin dilinde “Z Kuşağı”nın
karşılığı “Teknofest gençliği”dir.
İlgili öneriler, üretim sürecinde işçilerin arasındaki
bağı kopartmayı da içermektedir. Futbola yönelik operasyon, bu bağla ilgili
saldırının bir parçasıdır. Sigara yasağı da aynı operasyonun alt başlığıdır.
Sermaye ve devlet, mücadelenin, kolektifin ve davanın düşmanıdır. Attıkları her
adım, bu düşmanlık gereğidir.
Bugün orta sınıfın köpeği olmuş sol örgütler, bu
operasyon karşısında bilerek susmaktadırlar. Neticede izole, arınık, temiz, saf
ve steril bir dünya talep eden efendiler, kendi örgütlerini kurmuşlardır.
Laiklik savunusu, esasen bu izole, arınık, temiz, saf ve steril hayatın
savunulması içindir.
O örgütler, proleter bir itirazla yüzleşmedikçe devrim
ve sosyalizm de tasfiye edilecektir. Zaten o örgütlerin şeflerinin muradı bu
yöndedir. Onlar, yetiştirdikleri Z Kuşağı mensubu çocuklarının kılına zarar
gelmesin derdindedir. Ezilen halklar, işçiler, yoksullar asla umurlarında
değildir. Karşımızda artık, ezilene, işçiye ve yoksula karşı sorumluluğundan
sıyrılmış, kariyerist, oportünist, bencil bir yığın solcu vardır. O yığınla
mücadele edilmezse, mücadelenin, kolektifin ve davanın bayrağı illaki yere
düşecektir. Komünist, o solculukla mücadele etmeye mecburdur.
Eren Balkır
21 Temmuz 2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder