Komünist
Enternasyonal’in temel tezleri, şu şekilde özetlenebilir:
1)
1914-1918 arası dönemde cereyan eden dünya savaşı, Marx’ın şu ifadede
sentezlediği modern tarihin gelişim sürecinde kapitalist dünyanın yaşadığı
felâketin muazzam bir biçimde sergilenmesini ifade eder.
2)
İnsanlığı, mülk sahibi sınıfın cesaretlendirilip deliye döndürdüğü güçler
eliyle itildiği o barbarlık uçurumundan ve ekonomik çöküşten sadece işçi sınıfı
kurtarabilir; siyaset ve sanayi sahasında kendi diktatörlüğünü dayatmak için
kendisini bir tek o, egemen bir sınıf olarak örgütleyebilir.
3)
Proleter devrim önerilmez, dayatılır. Savaşın yarattığı (kolektif ve bireysel
yaşamın temel ihtiyaçlarını karşılamak için gereken ekonomik kaynakların aşırı
yoksullaşması, üretim araçlarının ve uluslararası ticaretin küçük bir grup mülk
sahibinin elinde yoğunlaşması, tüm dünya ülkelerinin sömürgeleşip Anglo-Sakson
kapitalizmine teslim olması, ulusal düzeyde siyasi güçlerin mülk sahibi sınıfın
elinde toplaşması gibi) koşullar, şu türden sonuçlara yol açarlar: ya işçi
sınıfı, toplumsal iktidarı kendisine ait yöntem ve araçlarla ele geçirip, sivil
dünyanın dağılma sürecini durdurur ve toplumsal hayata, üretimin yüksek
biçimlerine geçilmesi için zinde, canlı ve hızlı bir itkinin verileceği yeni
düzenin temelini atar ya da işçilerin büyük bir kısmı, açlık ya da yorgunluktan
ölür veya kapitalistlere göre yönetilen üretim ile tüketici kitleler arasında
dengeli bir ilişki yeniden kurulana dek toplumsal yokoluş için sürekli
katliamlarla yüzleşilir.
Komünist
Enternasyonal'in bir parçası olmak, özellikle proletarya diktatörlüğünü
örgütlemenin, yani proleter politik sistemin, işçi-köylü kitlelerinin verdiği
sınıf mücadelesinin olağan ve zaruri bir aşaması hâline geleceği en uygun
biçimler ve yollar dâhilinde proleter hareketi örgütlemenin acilen karşılanması
gereken bir ihtiyaç olduğuna ikna edilmiş olmak demektir. Bu anlamda
“proletaryanın kudreti ve eylemi”, 1892’de Cenova’da onaylanan Sosyalist Parti
programında ortaya konulandan farklı bir seyir izler ve bu seyir iki temel
özelliğe sahiptir:
1)
İşçilerin ve köylülerin, sanayi ve siyaset sahasında, üretim birimlerine göre
(fabrika, tarım şirketi, köy, şehir, bölge, ulus), kitlelerin özyönetim
konusunda alacakları eşzamanlı eğitim üzerinden örgütlenmesi;
2)
Komünist unsurların, kesintisiz ve sistemli bir propaganda faaliyeti yürütmesi,
böylelikle bahsi geçen proleter yapılarda hızla güç kazanmaları, bu yapıları,
burjuva ekonomik-politik sistemin dağılması sonrası proletarya diktatörlüğünün
tecessüm edeceği yeni tip devletin (işçi-köylü şuraları devletinin) merkezine
yerleştirmeleri;
1892
programı ile gündeme getirilen bu temel yenilikler, Rusya, Macaristan,
Avusturya ve Almanya işçilerinin devrimi gerçekleştirme girişimlerinde
yaşadıkları somut deneyimin sonucudurlar. Bunlar, dünya kapitalist nüfusunun
endüstriyel gelişimi için doğal olarak gerekli görülmelidir, çünkü bu
yeniliklerin altında, kapitalist hayatın en kesif hâliyle yürürlükte olduğu
ülkelerdeki sınıf mücadelesinin doğal bir sonucu olan, askerî yenilgi gibi
genel tüm politik şartların ağır yükünün altından kalkmayı bilmiş İngiliz ve
Amerikalı işçilerin imzası vardır.
Uluslararası
işçi sınıfının somut devrimci deneyimini, aşağıda aktarılan tezlerle özetlemek
mümkündür:
1)
Komünist toplumun kurması gereken proletarya diktatörlüğü, sınıfları ve
kapitalist toplumun çözümü bulunmayan çelişkilerini ortadan kaldırır, bu
anlamda o, işçi-köylü kitlelerinin sınıfsal örgütlenme pratiği içerisinde tanık
olduğu en yoğun momenttir.
2)
Bugün proleter sınıfın teşkilât yapısı, işkollarını ve sanayiyi temel alır.
İşkollarında sendikalar, sanayi düzleminde federasyon üzerinden örgütlenen işçi
sınıfı, İşçi Meclisi ve Genel İşçi Konfederasyonu adı altında karmaşık bir
yerel-ulusal işleyişe sahiptir. Bu yapı, özünde emeği satma noktasında yaşanan
rekabeti örgütlemek için inşa edilmiştir ve işçi sınıfının mücadelesine
kesinlikle uygun değildir. Çünkü sahip olduğu yapı rekabetçidir, bu sebeple
üretimin komünistler eliyle yönetileceği süreçle örtüşmez ve proletarya
diktatörlüğünün cisimleşmesine asla izin vermez. İşkollarına göre örgütlenme,
işçilerin savunulması noktasında etkili bir araç olarak iş görmüştür, zira bu
yöntem, kapitalist sınıfın aşırıya kaçmaya ve keyfi davranmaya meyilli iktidarını
sınırlamada başarılı olmuş, ezilenlerin haklarının çalışma saatleri ve ücretler
gibi konularda tanınmasını sağlamıştır. İşkollarına göre örgütlenme, proletarya
diktatörlüğü süresince ve komünist toplumda da bu rolün geliştirilmesine katkı
sunmayı sürdürecek, farklı işkolları arasındaki çıkar çatışmalarını çözen
teknik bir organizma olarak işleyecek, komünist toplumda ücret düzeylerini
ulusal ve uluslararası düzeyde birleştirecektir.
3)
Komünist toplumsal iktidarı uygulayacak ve içinde proletarya diktatörlüğünü
somutlaştıracak işçilerin örgütü, ancak işyerlerinde seçilen, endüstriyel ve
tarımsal üretim sürecine katılmaları için geliştirilen bir şuralar sistemi
olabilir. Sınıf işbölümünün tayin ettiği kategorilerin dışında ve üzerinde
birleşebilsin diye, işçi örgütü bölgesel ve ulusal düzeylerde düzene konulur ve
koordine edilir. Bu birleşme, bugün bile İşçi Meclisi ve Genel İşçi
Koordinasyonu bünyesinde gerçekleşmekteyse de önemli bir etkiye sahip
olamamaktadır, çünkü örgütlenme süreci, merkez büroların ve tekil liderlerin
nadiren, o da doğal olmayan yollardan kurdukları temaslara dayanmaktadır.
İşyerlerinde bu birleşme, endüstriyel üretim sürecinin ahenkli ve gelişkin
sisteminden kaynaklanırsa, irade birliği sağlayacak yaratıcı faaliyete
yaslanırsa ve üreticilerin çıkarlarıyla duygularını birleştirirse, daha etkili
ve kalıcı olacaktır.
4)
Politik iktidarın sınırsız bir biçimde devredilmesine ve tek bir kapitaliste
bile ihtiyaç duymadan, emek birimlerini üretme ve üretime ait bir işlev olarak
egemenliğe sahip olma becerisi konusunda bilinçlendirme, üreticilere bilinç
aşılama, yani maddi emtianın genel üretim sürecinde onların üretim
sorumluluğunu üstlenmelerini sağlama, aynı zamanda sanayi sahasındaki iktidar
mekanizmaları içerisinde işçilerin örgütlediği toplumun mülk sahiplerinin ve
yardakçılarının yerini almasını mümkün kılma becerisini, ancak bu tip bir
örgütlenme gösterebilir.
5)
Emek birimleri, şehir, bölge ve ulus temelinde örgütlenmiş şuralar sisteminde
yerelin çıkarlarıyla sanayiyi birbirine bağlayan üst yapılar dâhilinde koordine
edilmelidirler. Tekil mülk sahiplerinin yerini üretici toplulukların alması ve
emeğin tüm haklarını ve çıkarlarını gözeten, sıkı örülmüş teşkilâtın
oluşmasıyla sahte özgürlük ve rekabet ortadan kalkacak, komünist özgürlüğün ve
kültürün temelleri atılacaktır.
6)
Kaynaşmış bir üretim toplumunda işçiler, üretim ve mübadele ilişkilerinden
çıkarsanan ilkelere göre hareket eden iktidarla iradesini doğal olarak
birleştirirler. Ortalama bir proleterin psikolojisi, tüm mitolojik, ütopyacı,
dini, küçük burjuva ideolojilerden hızla kurtulur: komünist psikoloji, hemen ve
kalıcı bir biçimde tahkim edilir, devrimci coşku bu psikolojiyi sürekli
yükseltir, geçmişin tuzaklarına veya açık saldırılara karşı emeğin ve direnişin
demir disiplinindeki azim ve sebat, onu hep yukarı çeker.
7)
Komünist partinin çalışma sahasında rakibi olamaz. Sınıf mücadelesinin bugün
içine girdiği dönemde sahte birçok devrimci parti türemiştir: köylüler arasında
kolaylıkla destek bulan Hristiyan sosyalistler, eski savaşçıları, küçük
burjuvaları, yeni olan ne varsa hemen ona hücum eden, rahatsız tüm kişilikleri
kucaklayan “reel” sosyalistler, hiçbir şeyden memnun olmayan, kaprisli, kafası
karışık tiplerin katıldığı, her kafadan bir sesin çıktığı, herkesin caka
sattığı toplantıları düzenleyen bireyci liberterler. Sokaklar, bu partilerin
elinde. O boş ve anlamsız laflarıyla seçim piyasasına hücum ediyorlar.
İnsanları uyuşturan, sorumluluk nedir bilmeyen vaatlerde bulunuyorlar. Halkın
en yoksul kesimlerinin içini gıdıklayacak şeyler söylüyorlar ve o aşağılık bencilliğe
hitap ediyorlar. Bu partiler işçiler arasında asla destek bulamayacak. Çünkü
artık panayır alanına dönmüş meclisteki karışıklıkta ve debdebede bu partiler
iradelerini ortaya koyamıyorlar. Bugün hepsi, o meclis denilen mekanizmanın
kölesi olmuş, yakında o meclis onların kölesi olacak.
8)
Devrim duygularla alakalı bir eylem değildir, tarihsel gelişimin diyalektik
sürecidir. Bir emek biriminden doğan her bir sanayi veya tarım işçileri şurası,
bu gelişimin başlangıç noktasıdır; o, komünizmin gerçekleştiği yerdir. Bugün
komünistlerin görevi, işçi-köylü şuralarının gelişimini ve çoğalmasını teşvik
etmek, aralarındaki bağı kurup örgütün ulusal yapıya dönüşmesini ve genel bir
kongre toplamasını sağlamak ve çoğunluğun desteğini kazanmak için yoğun bir
propaganda faaliyeti yürütmektir. Büyük işçi kitlesinin bağrından çıkan bu yeni
iktidar ocaklarını yönlendirebildiğimizde iki sınıf arasındaki o şiddetli temas
gerçekleşecek ve proletarya diktatörlüğü hakikat tarafından tasdiklenme
imkânına kavuşacaktır. Eğer devrimci sürecin temeli, üretim hayatı dâhilinde
atılmaz ise devrim, iradeyi kuşanmaya dönük verimsiz bir çağrı, suya yazılmış
bir yazı, boş bir serap hâline gelecektir. Böylesi bir durumda kargaşa,
düzensizlik, işsizlik ve açlık, proletaryanın en iyi ve en ateşli evlatlarını
yiyip bitirecek, harap edecektir.
Antonio Gramsci
13 Eylül 1919
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder