Pages

20 Mayıs 2021

Kaliforniya İdeolojisi’ne Cevap


Geleceğe Dair İhtimallerin Çoğalması

İnternetin oluşumu hakkında ne söylenebilir? İnterneti tek bir oluşum süreci olarak tarif edemeyiz; o, bir arada varolan farklı süreçlerdeki çoğalmadır. Bu sebeple internetin geleceği konusunda net bir ifadede bulunamayız. İnternet, birden fazla, farklı gelecek ihtimalini içinde barındırmaktadır.

İnternete farklı niyetler duhul edebilir, içinde farklı göstergeler ve anlamlar birlikte evrimleşebilir. İnternet bir alan değil, çok düzlemli bir yüzeydir. Bu yüzeyin içerisinde sonsuz sayıda düzlük dönüp durur. Belirli bir düzeyde yasak olana başka bir düzeyde cevaz vardır.

İnternet, Hegelci Bütünlük anlayışı ile anlaşılamaz. Hegel’e göre Hakikat, Bütündür. Hegelci Bütün’se Aufhebung’dur, her bir farklılığın imha edilmesidir. İnternette ifade noktaları arasındaki her bir bağlantı, kendi hakikat düzeyini meydana getirir. Hakikat, sadece tekillikte bulunur.

İnternette dünya, ifade etme sürecinin nesnel referans noktası olarak ele alınamaz. Dünya, ifade etme pratiğinin izdüşümüdür.

Şebeke oluşturma pratiği, yeni toplumsal paradigmaya ait bir yöntemdir. Bu yöntem, modern dünyadan miras alınan toplumsal itirazların ve anlayışlar arası çelişkilerin ötesine uzanır. Çünkü kapitalizm hâlen daha iktidardadır. Genel göstergesel kod olarak hareket eden kapitalizmde eski toplumsal itirazlar ve anlayışlar arası çelişkiler henüz yok olmamıştır. Bu sebeple devlet-piyasa karşıtlığı meselesi, hâlâ üzerinde durulan bir başlıktır. Devletin ve piyasanın hâlâ daha varolması, internetin ortaya çıkışından bağımsız bir olgudur.

2. İleri Teknoloji Temelli Deregülasyon

İnternete (siberkültüre) dair söylem, hâlâ daha yirminci yüzyılın miras bıraktığı ideolojilerin hâkimiyeti altındadır. Siberkültür, sanayi toplumunun sunduğu, anlayış ve siyaset temelli alternatiflerin hâkimiyeti altındadır. Yüksek teknolojiyi esas alan bir tür neoliberalizm, bugün Amerikan sahnesine çıkmıştır. Bu felsefi hareketin teori özü, bence yanlış anlaşılmaktadır: Bu süreçte esasen paradigma dâhilinde belirli bir değişime tanık olunmakta, teknoloji ekonomiyle birlikte tanımlanmaktadır.

Alvin Toffler, Kevin Kelly ve Esther Dyson gibi isimler, Newt Gingrich’in neoliberal ajandasına destek sunmuşlardır, çünkü bunlara göre serbest piyasa, özgür iletişim imkânlarının artması noktasında geçerli en iyi yöntemdir, ayrıca geleceğin dünyasına geçeceğimiz kapının anahtarı da özgür iletişimdir.

Peki ama ilk anda kulağa hoş gelen bu ifadede dile getirilen “serbest piyasa” neyi anlatmaktadır? Kapitalizmin toplumsal çerçevesi dâhilinde serbest piyasa, ekonominin en güçlü gruplarına iktidarın teslim edilmesi demektir. O, toplumun zihnî ve fikrî enerjilerini, imkânlarını ortadan kaldırma, özümseme girişimidir.

Kevin Kelly, Out of Control isimli kitabında, insanlığın dijital teknolojiler ve bilgisayar ağları sayesinde süper organizma hâline gelmeye başladığını, yeni bir biyolojik sisteme doğru evrimleştiğini söylüyor. Kelly’nin tarif ettiği, toplumdaki ve kültürdeki bu biyolojikleşme süreci, esasen toplum sahasında her türden alternatifin silinip gittiğini, zekânın kendisinin kapitalist göstergeler dünyasına ait genel çerçeve içerisinde özümsendiğini ifade ediyor. Bu süreçte tercih yapma ihtimali redde tabi tutuluyor, ortadan kaldırılıyor.

Bu, teknolojik gelişimin, bilimsel çalışmaların ve ekonomik gücün bütünleşmesinin yol açtığı bir etkidir. Michel Foucault, modern toplumun oluşumunu disiplinin bireyin bedenine ve toplumsal davranışa dayatılması olarak tarif eder. Bugün biz, aslında Gilles Deleuze’ün kontrol toplumu olarak tanımladığı şeyin inşasına tanıklık ediyoruz: davranış kodları, biliş modelleri ve ruhsal etkileşim aracılığıyla, doğrudan aklımıza nakşediliyor. Artık disiplin, bedene kanunların biçimsel olarak tatbiki üzerinden dayatılmıyor, o, kolektif beyne kazınıyor ve bu kazıma işlemi, bilişsel mutasyona sebep olan teknoloji temelli dilsel arayüzlerin yayılımı ile birlikte gerçekleştiriliyor.

3. Eski Alternatifler Yanlışa Sürükledi

“Kaliforniya İdeolojisi” isimli makalelerinde Richard Barbrook ve Andy Cameron, ileri teknoloji üzerine kurulu neoliberalizmin yüceltilmesini ve gizemli bir şeymiş gibi takdim edilmesini eleştiriyor. Peki ama bu iki yazar, söz konusu ideolojinin karşısına neyi çıkartıyor?

Bu noktada Barbrook ve Cameron, Avrupaî bir tarzdan ve yoldan bahsediyor. Bu tarz ve yol ise refah devleti, ekonomiye yönelik devlet müdahalesi, kamunun teknolojik inovasyon üzerindeki kontrolünü içeriyor. Peki bizim bu çözüme inanmamız mümkün mü? Hayır.

Barbrook ve Cameron makalelerinde, Minitel’in Fransa’da internetin Avrupaî tarzda nasıl inşa edilebileceğini gösterdiğini söylüyor. Oysa bu pratiğin hiçbir anlamı yok. Bahsini ettikleri örnek, devlet müdahalesinin söz konusu hedefe asla ulaşamayacağını ortaya koyuyor.

Minitel, sanallaştırmanın yüzleştiği güçlüklerle başa çıkamayacak kadar katı ve merkezîleştirilmiş bir sistem. İtalya’da Olivetti deneyimi ise inovasyonun geliştirilmesinin devlet yatırımları ve devlet kontrolleri temelinde imkânsız olduğunu ortaya koyuyor. Bu açıdan Amerika’daki geliştirme modeli daha iyi işliyor. Bu model, yaratıcı inovasyonlar için gerekli yolu açıyor. Bu inovasyonları teknolojik-toplumsal arayüzler üzerinden ele alıyor.

Barbrook ve Cameron, Avrupa’nın ABD’nin öncülük ettiği küreselleşme sürecine karşı çıkması gerektiğini söylüyor. Oysa bu, çocuksu ve tehlikeli bir fikirdir. Küreselleşmeyi durdurup kimlikleri muhafaza etmek, neticede milliyetçilik ve köktencilik üretir. Bu ikisi ise Kroker ve Weinstein’in Data Trash isimli kitaplarında “retrofaşizm” dediği şeyin karşılığıdır.

Neoliberalizmle modası geçmiş refah devleti arasındaki savaş, henüz bitmedi. Fransız demiryolu işçilerinin grevi, bunun delili. Fordist işçilerin mücadeleleri muhtemelen uzun süre devam edecek ama bu işçiler yenilgiye mahkûmlar. Sanayi işçisi çoktan yenildi zaten: FIAT 1980, Peugeot, Madenciler Sendikası, Detroit, tüm bunlar, seksenlerde söz konusu yenilginin yaşandığı sahneler. Sanayi işçisinin marjialleşmesi, tam da bu dönemde başladı.

Toplumsal emeğin yeni bileşimini en çok da kogniteryanın ortaya çıkışı etkiliyor. Kroker ve Weinstein, kogniteryayı “sanal sınıf” olarak adlandırıyor. Kolektif zekâ üzerine kurulu toplumsal emek veya Marx’ın Grundrisse’de “kolektif zekâ” dediği şey, şeklen bağımsız olmasına karşın hâlen daha kapitalist toplumsal ilişkilerin hâkimiyeti altında.

Marx, sermayenin insan faaliyeti üzerinde tesis ettiği hâkimiyeti ikiye ayırıyor: biçimsel hâkimiyet ve gerçek hâkimiyet.

Biçimsel hâkimiyet, disiplinin hukukî yoldan dayatılması, insanın yaşadığı sürenin kapitalist sömürüye hukuk düzleminde teslim edilmesidir. Gerçek hâkimiyet ise toplumsal faaliyetin teknolojik ve maddi açıdan toplumsal ilişkilerin mevcut kapitalist biçimine tabi olmasıdır.

Bugün biz muhtemelen kapitalist hâkimiyetin, biçimsel ve gerçek hâkimiyetin ötesine uzanan, yeni bir aşamasına geçiyoruz: Bu hâkimiyet biçiminin adı, zihnî hâkimiyettir. Söz konusu hâkimiyet, dilde, zihinde ve bilişsel faaliyette sermayeye ait göstergesel kodların baskın kılınması suretiyle tesis edilmektedir. Kapitalist paradigma, kolektif zekâya, teknolojik-toplumsal arayüzlerin içine, toplumsal iletişime ait göstergesel çerçeveye nakşedilmektedir.

Deregülasyon politikaları ile devlet müdahalesi üzerine kurulu politikalar arasında tercih yapmak, yanlış bir yoldur. Sermaye düzene sokulamaz. Sermaye, gösterge ve anlam oluşturma sürecinin çoğaltılmasıdır, teknolojik-toplumsal arayüzlerin bilginin konusu kılınmasıdır, nöral yollar açmaktır, toplumsal ilişki çerçeveleri oluşturmaktır. Zira tüm toplumsal ilişkilere sermaye hükmeder; neticede sermaye, düzenlenen değil düzenleyendir. Dolayısıyla mesele, kapitalizmin hukukî düzlemde düzene sokulması değil, kapitalizmin bizatihi kendisidir.

Sanayi dünyası sahneden sessizce çekiliyor, emeğin sanayi bağlamında oluşmuş bileşimi çözünüyor, toplumsal faaliyet yeni bir bileşime kavuşuyor. Ama bu bileşime hâlen daha kapitalist kod hükmediyor. Şuan sanal âlemde bedenlendiği, (belki de bedenini yitirdiği) koşullarda kapitalizm, alternatifsizmiş gibi görünüyor. Kapitalizmin alternatifi geçmişin içinden bulunamaz.

Franco (Bifo) Berardi
21 Nisan 2007
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder