Karl
Marks, (yeni takvime göre) 18 Mayıs 1818'de Almanya'nın Trier adında küçük bir
şehrinde doğdu. Trier, Almanya'nın ekonomik ve kültürel açıdan en gelişmiş
şehirlerinden biri olarak kabul ediliyordu. Karl Marks, şehirdeki en zeki ve
asil adamdı, ancak çok zengin bir Yahudi aileden geliyordu, bu yüzden mükemmel
bir şekilde yetiştirilmişti. Herkes onun daha çocukken fikri açık ve bilgili
biri olduğunu işitmişti.
Kısa
sürede Trier Lisesi’nden mezun oldu ve yakında bulunan Bonn Üniversitesi’nin
hukuk bölümüne girdi. Ardından babası, onu dönemin ünlü Berlin Üniversitesi’ne
gönderdi.
Dünyanın
en ünlü profesörlerinin ders verdiği, Almanya'nın en çalışkan ve bilgili
öğrencilerinin okuduğu, bu sayısız kitabın ve muhtelif gazetelerin bulunduğu,
Berlin’de yaşayan aydınların en zeki kısmının ziyaret ettiği kütüphanelere
sahip okulunda Marks, hep siyasetle meşgul oldu. Okulun tüm bu özellikleri,
Marks üzerinde epey tesir bıraktı.
Karl
Marks, Alman gençliğinin ve âlimlerinin ait olduğu Hegelci camiaya dâhil oldu.
Kısa sürede olağanüstü zekâsı ve çalışkanlığı sayesinde en genç isim olmasına
rağmen, önde gelen kişilerden biri hâline geldi. Yeni ortaya çıkan güçler
sayesinde Hegel’in felsefesi devrimci bir ruh kazandı. Böylelikle Hegelcilik,
Hegel’in felsefesinin çok ötesine geçti.
Marks,
ekonomiyle ilgili konuları ciddiyetle incelemeye başladı. Meselelere aşina
oldukça Hegelci felsefenin de ne denli temelsiz olduğunun bilincine vardı.
Sonrasında Marks, insanların içinde yaşadıkları ekonomik koşulları anlama
çabası dâhilinde, ekonomik ve toplumsal meselelere büyük bir şevkle eğildi ve
bu çaba kapsamında günde on beş saatini kütüphanelere ayırdı. Bu çalışmanın
amacı ise tarihin gidişatının kilit unsurunu tespit etmekti.
Bu
sırada Marx, ileride bilimsel sosyalizmin dehalarından biri hâline gelecek olan
Friedrich Engels’le tanıştı. İki düşünür, ezilen insanlığa hizmet etme
gayesiyle birlikte çalıştı.
Marks’a
göre işçiler zenginlerle uzlaşırsa bu uzlaşma, insanlığa yönelik zulmün
sürmesini sağlayacaktı. Yoksulların sermayenin boyunduruğundan kurtarılması
gerekiyordu.
Bu
fikir, Komünist Parti’nin meramını aktarmak için, iştirakçiler fırkasının
önerisiyle 1848’de Marks ve Engels tarafından kaleme alınmış olan Komünist
Manifesto'da, açık bir biçimde dile getirildi.
Karl
Marks, uzun süredir hazırladığı bilimsel çalışması Kapital'i
yayınlayarak bilimsel sosyalizmin inşasının temelini sağlam bir şekilde atmış
oldu. İnsan dehasının en parlak meyvesi olan bu çalışmada Karl Marks, sonunda
insan toplumunun evrimini, tarihin nereye gittiğini, belirli bir yaşam
biçiminin hangi koşullarda doğup geliştiğini inceleyip aktarma imkânı bulmuştu.
Yaşamının
son yıllarında Marks, günlerini tamamen kütüphanelerde ve masasında geçirdi.
Marx'ın sağlığı, nihayet büyük işler yapmak adına yürütülen o ciddi çalışma
sonucu iyice bozuldu.
1883'te,
65 yaşındayken, büyük öğretmenimiz Londra'daki masasında, üzerindeki o kitap
yığınının arasında sonsuza dek gözlerini yumdu. Marks öldü, sonsuza dek yaşamak
için öldü.
Onun
hayatı, insanlık tarihinin ta kendisi gibidir. Ey insanlık tarihini öğrenmek
isteyenler! Büyük öğretmenimizin hayatını okuyun ve öğrenin.
Ruhullah Ahundof
Oktyabr İnqilabı gazetesi
25 Ekim 1919
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder