İstanbul’da belediye eliyle 1 Mayıs Mahallesi’nde
gerçekleştirilecek kentsel dönüşüm için bir plan hazırlanmış. Mahallede güya
çalışma yürüten sol örgütlerin bu plana dair tek bir fikri bile yok. Bu
örgütlerin planın ardındaki akla karşı çıkmaları mümkün değil. O planın
ardındaki fikri, niyeti sorgulayacak her yaklaşım, “komploculuk” yaftası
yapıştırılıp savuşturulacak.
Komplo eleştirilerini buradan okumak lazım. Tekeller,
oligarşi, emperyalistler, devletler, yoksula, emekçiye, ezilene, “biz sizin
adınıza düşünürüz, sizde akıl yok” diyor, solcular da bu lafa destek verip, o
yoksulun, emekçinin, ezilenin, düşmanın yapıp ettiklerini anlama imkânını
ortadan kaldırıyorlar. Onların düşmanı idrak etme ihtimali bulunmadığını
düşünüyorlar.
Komploculuğu savunan da eleştiren de aynı kişiler.
Aynı madalyonun iki yüzü gibiler. İki taraf da olan bitende “komünist komplo”
görüyor. Komünizmi mevcut gerçekte arıyor. Kavganın diyalektiğini siliyor,
kavganın maddesini örtüyor. Kavgayla tanımlı bir komünizm, hükmünü yitiriyor.
Sağcı da solcu da Elon Musk, Bill Gates gibi isimleri
“komünist” zannediyor. Dolayısıyla, bunların icraatlarının anlamını sorgulama
gereği duymuyor. İki taraf da Biden’ın “Kürdistan” kuracağını zannediyor. İkisi
de kapitalizmin seyrini kutsuyor.
Oysa ellilerde ABD ile kurulan ilişkilerin mayaladığı
sendikal faaliyet, devlet eliyle yönetiliyor, yönlendiriliyor ve her sendikanın
başına devletle-sermayeyle uyumlu isimler getiriliyor. Demek ki “Kürdistan”,
işte böylesi uyumlu kişiler varsa kurulabilir. Kürdistan, ancak “Geniş Türkiye”
kuvveden fiile geçerse vardır. Bu yüzden bugün bazı Kürtler, “beş parçanın tek
ülkede olması daha iyi” demeye başlamışlardır. Bu lafı devlet söylemekte,
devlet söylettirmektedir.
Değişiklikler varsa, sömürü ve zulmün niceliğine ve
biçimine dairdir. Özde ve nitelikte bir değişim yaşanması mümkün değildir.
Birileri, nicelikteki ve biçimdeki değişimin işareti, temsilcisi olmak
istemektedir. Bu oluşu önemsemektedir. Sömürü ve zulüm, kendi uşaklarını
üreterek ilerler.
Dolayısıyla, 1 Mayıs Mahallesi dönüştürülüyorsa,
oradaki servet transferini, yoksulların “işgal” ettikleri alanın parsel parsel
devlet dolayımıyla sermayenin eline geçişini gizleyen birileri olmalıdır. Eğer
ağalar-paşalar, İstanbul’un finans merkezi olmasına karar vermişlerse, dil,
tarih, coğrafya buna göre şekil almalıdır. Bu da mahallenin dibine suni bir
“Finans Mahallesi” inşa edilmesini gerekli kılar. O mahalle, plazaların, iş
merkezlerinin yurdu olacaktır.
Bugün sol, Finans Mahallesi’nin süsü püsü olma
derdindedir. O, 1 Mayıs mahallesindeki yozlaşmayı, okeye dönen devrimcilerini,
fuhşu, uyuşturucuyu, rantı mesele edemez. O batağa batmıştır. Belediyeye destek
verdiği, onunla tecimsel ilişki kurduğu, küçük bir parktaki çay ocağını ele
geçirebildiği, belediyeye üç-beş kişi sokabildiği için belediyenin mahalleyi
dönüştürme planına ses edemez. Karşı çıkamaz. İnşaat işçilerinin yemeğinden
çıkan hamam böceklerine bile laf söyleyemez.
Solun yazılarında cumhuriyet-demokrasi, finans-reel
sektör, iyi-kötü emperyalizm, ilericilik-gericilik türü ikiliklerden başka bir
şeye rastlanmamaktadır. Akademi, meclis ve medya denilen karakollarla
bağlantılı isimler, sol örgütleri ele geçirmiş, sol, topyekûn egemenlerin
eşiğine bağlanmıştır.
Finans Mahallesi, solun kültür ve ideoloji bağlamında
kendisini satabileceği yerdir. Bu açıdan, değerli ve anlamlı kabul edilecek,
orada olmanın kendisi, önemli bir şeymiş gibi gösterilecektir. O mahallenin
muhtarı ise şimdiden bellidir ve ona gerekli maddi destek illaki sunulmuştur.
Bu anlamda, o muhtarlığı seçimlerde hangi örgütün alacağının bir önemi yoktur.
O mahallede Nâzım Cafe açılmasının da bir önemi
bulunmamaktadır. Mesele, bankaların sevdiği şairle değil, kavganın şairiyle
yoldaş olmaktır.
Finans Mahallesi kuruluyorsa, mahalleler dönüşüme
uğruyorsa, bilinsin ki, o mahalleleri kuran irade, tasfiye olmuştur ve bu
dönüşüme uygun bir sol inşa edilmiştir. Solun kendisi, illaki
finansallaşmıştır. 1 Mayıs’ı balkonlardan içki kadehlerini tokuşturarak
kutlayan solcuların, kendilerini şimdiden o mahalleye uyumlu kıldıklarını
söylemek gerekmektedir.
Solun meselesi, Ankara’da temsil olunan, “gerici
cumhuriyet”in karşısına finans merkezi olan İstanbul’un “ilerici demokrasi”siyle
çıkmak olamaz. Cumhuriyeti ve demokrasiyi sınıfsal-politik düzlemde, birlikte
eleştiriye tabi tutmak, solun asli görevidir. Tanıl Bora’nın yaptığı gibi,
şarapçılık-rakıcılık tartışması yürütmek, tuzu kuru liberallerin işidir.
Yarasına tuz basanlara bakılmalıdır.
Ağalar-paşaların istediği solcu tipi, kıyasıya
eleştirilmelidir. Faşistler eleştirilmez, kıyasıya yürütülecek kavganın
konusudurlar.
Lenin, dönemin sosyalistlerini halkı kandırmakla
eleştirir ve onların Çar adına katliamlar yapan, grevlere saldıran Kara Yüz
çetelerinden daha tehlikeli olduklarını söyler. Finans Mahallesi’nin
solcularının tepesinden devrimci eleştiri sopası, eksik edilmemelidir.
Ankara eleştirilirken, neoliberalizmin devletin
sorumluluklarını silmeyle ilgili operasyonuna destek verilmektedir. Ankara,
önünün açılmasını isteyen küçük burjuvazinin cehennemi; İstanbul demokrasisi,
her rengi kuşatan hâliyle, cennetmiş gibi takdim edilmektedir. Bu yalan,
eleştirilmelidir. İstanbul’un emekçilere, yoksullara dayattığı cehennem görülmeli,
gösterilmelidir. Sol örgütler, Ankara’dan İstanbul’a gelmiş, daha fazla iş
imkânı bulan bir meslek sahibi gibi davranmamalıdırlar.
Renkli şemsiyeleriyle Hong Kong direnişçileri, solun
genel resmini vermektedir. Özgürlükten kasıt, sermayenin serbestiyetidir,
dolayısıyla bu ideoloji, kendisine o serbestiyetle yol bulacağını düşünen
kişileri örgütlemektedir. İstanbul, Hong Kong olacaksa, onun Ankara’ya değil de
Brüksel veya Washington’a bağlanmasını isteyen bir solculuk, illaki
türeyecektir. Bakanlıkları tekellerin vakıflarına ve kuruluşlarına tabi olan
bir ülkede solculuk, renkli ambalajdan ibarettir. Sömürü ve zulüm güçlerini
rahatsız etmeyecek bir şeydir. Çünkü sömürü ve zulmün tanımı, ağalara-paşalara
göre değiştirilmiştir.
Bugün sınıf değil, bireyi ilgilendiren konular
üzerinden bir sömürü-zulüm tanımı yapılmaktadır. Bu da ağanın ve paşanın kimi
yapıp ettiklerinin görülmemesini sağlamaktadır. Teori görmektir; bugün
ağalar-paşalar için göze perdeler çekilmektedir.
Solun Finans Mahallesi kurulsun diye geçmişte
mahalleler kuran iradeyi tasfiye etmesi şarttır. Dönüşüm, bu yönde
gerçekleşmiştir. Artık o “yoksula gülmekte, zenginliğe özenmekte, faşistleri
sevmekte, ezilenleri dövmektedir.”
Eren Balkır
5 Şubat 2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder