Pages

01 Şubat 2021

Kum Havuzu


Biz biliyoruz ki liberalizm, fiili faşizmin bağrında taşıdığı, boş bir umut.

Gezi sonrası bu liberalizme örgütlenenler, KHK’lara, küçük çaplı grevlere, ev baskınlarına, bodrumlarda katledilen canlara tek bir laf üretmiyorlar. Seyirci olarak izliyorlar ve herkese koltuk ayırdıklarını söylüyorlar. Çünkü bu faşizmin ilanihaye sürmeyeceğini, esasen onun kendi liberal dünyalarının sancılı doğumunun bir parçası olduğunu düşünüyorlar.

Amerika’da askerî stratejistler, Eski Yunan’da Sparta’ya, doğu coğrafyasında Perslilere bakıyorlar. Amerika’nın Sparta ve Pers İmparatorluğu gibi hareket etmesini öneriyorlar. Aşağıdakilere ise Atina ve Elen masalları anlatıyorlar. Tanrıların en büyüğü, Ahura Mazda’nın her şeyi yarattığına, hakikati ifade eden Arta’yı da kozmosa biçim ve düzen vermek için meydana getirdiğine inanıyorlar. Arta’nın karşısında yalan, yani Drauga var. Egemenlere göre, hepimiz yalanız. Yalana karşı hakikatin, karanlığa karşı ışığın safında olmadığımız için yok edilmeliyiz.

Aynı Pers, bugün ona karşı bir devrimi bağrında taşıyan günümüz İran’ının karşısına çıkartılıyor. “Kaçar Hanedanı’nın bıyıklı eşleri” haberleri bu yüzden yapılıyor. Aynı haberleri yapanlar, aynı güzellikte olan Frida Kahlo’yu azize ilân edebiliyorlar. Kılla tüyle uğraşan liberalizm, saç kılını görme arzusuyla, batı kaynaklı, “İranlı kadınlar yasağa rağmen başlarını açıyor” haberleri yapıyor.

Bu İran düşmanlığı, batıya hayranlığın, sadakatin bildirilmesinin bir ifadesi. Herkesin cenneti, orası. Orada fukara halkların çektikleri çilelerle kimse ilgilenmiyor. “Gerçek benim, geri kalan yalan” diyorlar. Birey putu, Batı ile anlam kazanabiliyor.

Oysa İran hiçbir şey değilse, yazının başında paylaşılan fotoğrafta görüldüğü üzere, eski İsrail konsolosluğunu FKÖ’ye tahsis eden iradedir. İran hiçbir şey değilse, IRA militanı Bobby Sands’in ölümü üzerine, İngiliz Büyükelçiliği’nin önündeki Winston Churchill Caddesi’nin ismini Bobby Sands yapandır. Onların asıl düşman olduğu şey, budur. Bilindiği üzere, adreste sürekli Bobby Sands’in ismiyle karşılaşmamak için İngiliz elçiliği, binanın adresini ve giriş kapısını değiştirmiştir.


* * *

Buranın laikleri, liberalleri yüzünü, devletin ideolojik aygıtı olarak inşa edilen tarih kürsülerinin yalanlarına çeviriyorlar. AKP bahanesiyle, liberal AKP karşıtlığını süslemek için ta Sümerlere gidiyorlar. Zorlama bir çabayla, Sümeroloji’nin İslam karşıtı kullanım yöntemlerini devreye sokuyorlar.

Sümeroloji konusunda üstat bellenen kişi, Kemalist mitolojinin kurucularından olan Muazzez İlmiye Çığ. Bu tür isimlerin özel bir eğitimden geçtiğine kuşku yok. İlmiye Çığ’ın kardeşi Turan İtil için de benzer bir durum söz konusu.

Nöropsikoloji profesörü olan İtil, 12 Eylül darbesinden hemen sonra ülkeye geliyor. Bizim bu gelişin tercihen veya tesadüfen olduğunu düşünmemizi istediği açık. Mamak Cezaevi’ndeki tutsaklar üzerinde deneyler yapıyor. “Gençlerin neden terörist olduğunu” anlamaya çalışan profesörle ablasının Sümeroloji üzerinden devlete has bir mitoloji üretmesi ve bu mitolojiyi İslam’la mücadele için kullanması arasında bir tutarlılık söz konusu.

Bugünse sol, 11 Eylül gibi momentlerin ardından, liberalizmle tanıştırılıyor, onunla tanımlı kılınıyor. Giderek solun kitlesi, liberalizm mirasını kendi mirası belliyor. Liberal felsefe, akıl ve siyaset, sosyalist, komünist her türlü pratiği şekillendiriyor. ABD ve AB ile kurulan bağlar üzerinden örgütler, ülkedeki dönüşüme dâhil olabileceklerini düşünüyorlar.

1935’te İran’da örtünmeyi, başörtüsünü yasaklayan bir yasa çıkartılıyor. İsyan yaşanıyor. Şah’ın emriyle eylemlerde birçok insan öldürülüyor. Ölülerin ardına saklanan kişiler bile, toplanıp diri diri toprağa gömülüyorlar. Özünde bu yasak İran’a has da değil. Afganistan ve Türkiye’de de benzer yasaklar gündeme geliyor. Bu yasağın ardında Britanya’nın talebini ve iradesini aramak gerekiyor.

Sol, Türkiye’de İslam’a ve Kürd’e yönelik devlet politikasının bir uzantısı olarak varolabileceğini iyi biliyor. Bu bilinçle hareket ediyor. Kendisinin ancak kültür-sanat alanında yaşayabileceğini görüyor. O, kendisine tahsis edilen kum havuzundan gayet memnun. Politik iktidar yerine “toplumsal devrim” gibi temelsiz, asılsız, gerçek dışı bir olguya sarılmasının sebebini burada aramak gerekiyor. Toplumsal devrimciliğin içi boşaldıkça o, toplum mühendisliğine dönüşüyor. Basit fikir, duygu ve algı değişimlerinin devrimi getireceğini düşünüyor. Liberallerin “önce birey dönüşsün” lafı, bu sebeple benimseniyor. Faşizm karşısında herkesin elini kolunu tam da bu fikir bağlıyor.

Faşizm, liberalizmin ekonomik yönünü benimsiyor, ama felsefi ilkelerini redde tabi tutuyor, modernitenin entelektüel ve ahlakî mirasını çöpe atıyor. Yalnız bu, geçici bir araz. Her liberal, o faşizmin ekonomik yönüne içten içe selam duruyor ve işi gücü, o ilkeleri ve mirası dile pelesenk etmek oluyor. Sonuçta liberallerin AKP eleştirileri, hakikatin önündeki perde; o perdenin yırtılıp atılması gerekiyor.

Eren Balkır
1 Şubat 2021