Pages

07 Mart 2021

Suudi Kadınların “Örtüsüzleştirilmesi” Siyaseti



Post-kolonyal Fanteziler ile Gözetim Devleti Arasında

Suudi devletinin 1960’larda başlayan konsolidasyonu ile rejim, erkek ve kadınlar için tek-tip kıyafet yasalarını tedricen uygulamaya başladı; bu tek-tip giyinme biçimi kadınlar için uzun siyah bir çarşaf (‘abaya) ve peçe anlamına geliyordu. Okullar, üniversiteler ve (genellikle “ahlak polisi” ya da mutawi’a olarak anılan) Fazileti Teşvik ve Ahlaksızlıktan Caydırma Komitesi gibi devlet kurumları, üzerinde çok şey yazılmış bulunan [Le Renard, 2011, 2014, Al-Rasheed, 2013] (kadınların nasıl giyinmesi gerektiği ile ilgili) mevzuatın uygulanışını giderek artan bir titizlikle denetliyordu. Bu makale dikkatleri daha az çeken bir konu ile ilgileniyor ve Suudi rejiminin birbiriyle çelişir muhtelif uygulamalarla Suudi kadınlarının “peçelerini kaldırmaya”, onları “örtüsüzleştirmeye” yöneldiğini göstermeyi hedefliyor. Suudi kadınların örtüsüzleştirilmesi işlemi bir yandan -rejimin “istisnai kadınlar” olarak yapılandırdığı başarılı ve peçesiz Suudi kadınların yabancı basının -bilhassa Avrupa ve Kuzey Amerika medyasının- ortak olduğu bir iletişim stratejisi dâhilinde halkın ve dünyanın önüne çıkarılmasını gerektiriyor. Diğer yandan bu peçeyi kaldırma meselesi nüfusun giderek daha yoğun bir biçimde gözetim altında tutulması uygulamalarında kaynağını buluyor, bu uygulamalar ise Suudi vatandaşlarının kimliklerinin tespit edilebilirliğini gerektiriyor ki kadınların yüzlerinin kapalı oluşu bu gereklilik ile çelişiyor.[1] Peçeye dair indirgemeci liberal bir anlayışın inanmamızı istediği gibi kadınların peçelerini kaldırarak onları “özgürleştirme” girişimi söz konusu değil; Suudi devleti aslında peçeye ilişkin bu tür seçmeci uygulamalarla Suudi vatandaşları üzerindeki denetimini artırıyor. Bu “istisnai kadın” temsillerini sıklıkla yeniden üreten yabancı basın bu süreçte önemli bir role sahip.

Gösteriş için Örtüsüzleştirme: Batı Medyası ve Suudi Devleti

Suudi kadınların Avrupa ve Kuzey Amerika basınındaki görsel temsili, gösterilecek kadınların seçiminde çok dikkatli olunarak gerçekleştiriliyor.[2] Genellikle fotoğraflarda yüzünün fotoğraflanıp basılmasını sorun etmeyen kadınlar yer alıyor. Bu kadınlar -hele ki başkent Riyad’da- küçük bir azınlık oluşturuyorlar (Riyad’da Suudi kadınların çoğunluğu akraba olmayan erkeklerin yanında yüzlerini kapıyorlar). Fotoğraflar genellikle eğitimli, liberal ve zengin Suudi kadınları öne çıkarıyor ki bu kadınlar çoğunlukla halkın bildiği insanlar oluyorlar.[3] Güya amaç peçenin/örtünün Suudi kadınlarına dayattığı varsayılan görünmezliğe karşı koyup onların kişiliklerini ve faaliyetlerini öne çıkarmak. Ne var ki bu yaklaşım gerçekte Suudi kadınların görünürlüğünü sınırlayıcı bir etkiye sahip, zira homojen bir “Suudi kadını” kategorisi oluşturuyor ve özellikle diğer sınıflardan ve siyasi yönelimlerden kadınları -ve elbette Riyad ve Cidde’de ikamet edenlerin üçte birini ve ülke nüfusunun dörtte birini oluşturan Suudi olmayanları- dışarıda bırakıyor.

Resmî görsel siyasetin yeniden üretiminde bu yayınların işlevi Suudi rejiminin ülkenin imajını iyileştirme çabasının bir parçası olarak “istisnai kadınlar”ı ön plana yerleştirme etkinliğine katkı sunmak [Al Rasheed, 2013]. 11 Eylül saldırılarının ardından resmî dış gezilerde genellikle Suudi kadın delegasyonları da yer aldı, bu kadınlar ekonomik ve entelektüel alanlarda etkindiler ve hepsinin ortak özelliği yüzlerini örtmüyor oluşlarıydı. Suudi kadınının eve kapatılmış, eğitimsiz ve ezilmiş olduğu yönündeki -bütün dünyanın paylaştığı- basmakalıp yargılara itiraz ediyorlardı. Ayrıca bu kadınlardan genellikle teokratik, gerici ve kapalı olarak bilinen bir ülkenin “insanî” yüzünü göstermeleri bekleniyordu. Öyle ki, rejim, krallıkta kısa süreliğine kalan gazeteci ve fotoğrafçıların bu seçkin kadınlarla irtibat kurmasına izin veriyor, hatta bunu kolaylaştırıyor; zaten bu görüşmeleri “ayarlayanlar” da gazetecileri kimlerle görüştüreceklerini önceden biliyorlar.

Hem yabancı basında hem de resmî görevlerde kadınlar Suudi kadını denen tek boyutlu bir kategori dâhilinde resmediliyorlar; onların farklı aidiyetleri göz önüne alınmıyor. Seçilmiş kadınların bedenlerinin görünür kılınması yoluyla Suudi Arabistan’daki görünüşte ilerici olan toplumsal dönüşümlerin pazarlanması hedefleniyor. Ancak Batı medyasının kendi mantığı ve çıkarları var, bunlar Suudi rejiminin halka ilişkiler siyasetine galebe çalıyor. Batı medyası Suudi kadınlarını belli biçimlerde göstermeye eğilimli. “İstisnai kadınlar”ın fotoğrafları ve bunlara dair yorumlar bedenin ve elbisenin belli bölümlerine odaklanıyor. Örneğin, Fransız gazetesi Liberation sinemacı Hayfa El Mansur’un hayatı ile ilgili bir makaleye “Hayfa El Mansur kot pantolonlu ve örtüsüz” diye başlık atmıştı. Dünyasal ölçekte bir başarı yakalayan birkaç Suudi sinemacıdan biri olan ve Vecide [Wadjda] adlı filmiyle 2014 yılında BAFTA ödülünü alan El Mansur, bu özellikleriyle değil de örtüsüzlüğüyle anılıyor. Medyadaki tasvirler genelde kadınlara ilişkin olarak zaten fizikî görünüşle ilgili takıntılı olmaya eğilimli; peçeye/örtüye ya da peçesizliğe/örtüsüzlüğe özel olarak odaklanıldığında ise Müslüman toplumlardaki kadınların örtülerini belirli biçimde kaldırmak yönündeki emperyal ve kolonyal bir isteklilik [Ahmed, 1992; Abu-Lughod, 1998] yankı buluyor: eğitimli, “liberal” kadınlar artık geleneksel kadın ya da kabile üyesi kadın gibi egzotize edilmemekle beraber yine de nesneleştirici bir biçimde sunuluyorlar ve ne giydikleri, nasıl gülümsedikleri, saçlarının modeli gibi dış görünüşlerine ait değerlendirmelere indirgeniyorlar.

Avrupa ve Kuzey Amerika medyası ülkenin birkaç sözde aydınlanmış “istisnai” Suudi kadını dışında kalan kadınlarının tümünü, özellikle de peçeli olanları, etkisiz ve herhangi bir failliği bulunmayan insanlar olarak göstermeye meyyal. Bu peçeli kadın görüntülerinin kolonyal harem fantezileri ile ilişkisi çok açık; bu kadınlar hem birer ucube hem de eve kapatılmış kurbanlar -hatta bazen sapkın kişiler- olarak gösteriliyor.[4] “Sadece kadınların bulunduğu şehir” olarak sunulan, gerçekte ise iş merkezlerinin bulunduğu bir bölge olan bir alana dair iki karikatürde kadınlar, tecrit edilmiş, bunalmış, cinsel anlamda nesneleştirilmiş ve hepsinden öte erkeksiz olarak çizilmişlerdi: bu, Suudi kadınlarına dair ırkçı temsillerle ve heteroseksist normlarla şekillenmiş postkolonyal fantezilerin açığa vurulması demek.[5] Genellikle temsiller “emperyal gözler”in “tabu”, “paradoks” ve/veya cinsel anlamda “ikiyüzlülük” olarak gördüğü şeylere odaklanıyor. Örneğin özel bir televizyon kanalında gösterilen bir belgesel Suudi kadınlarına ve iç çamaşırı pazarına odaklıydı. Belgeselin meselesi yüksek oranda alıcı bulan iç çamaşırları ile kadınlara yönelik kıyafet kısıtlamalarının meydana getirdiği varsayılan paradoks.[6] Bu türden “paradoks” belirlemeleri aslında bu temsilleri (yeniden) üreten toplumlardaki -özellikle de örtülü Müslüman kadınların etiketlenmesinde kendini gösteren- normların ve hiyerarşilerin belirtisi. Belgesele dönersek, mesele edilen “paradoks” örtülü (Suudi) kadınların (ki bu kadınlar muhafazakâr, geri kalmış ve ezilmiş olarak değerlendiriliyor) seksi iç çamaşırları giyiyor olmaları. Belgeselde -mahremi didiklenen ve tutarsız, garip ve sapkın olarak sunulan- örtülü kadınlara ucube muamelesi yapılıyor. Buradaki örtük mesaj “normal” kadınların örtüsüz kadınlar olduğu ve örtülü kadınların “özgürleşmiş” bir seksüellikle tanımlı olan seksi iç çamaşırlarını giymemesi gerektiği. Giyiyor olmaları tuhaf karşılanıyor ve erotik görülüyor. Suudi kadınlarının bu türden bir temsili bunları üreten toplumlardaki toplumsal cinsiyet ve ırk hiyerarşileri ve bilhassa Müslüman kadınların ırkçılık hedefi olmaları hakkında çok şey anlatıyor. Bu söylemler örtülü kadınların insan değilmiş gibi gösterilmesi olgusunu kuvvetlendiriyor en fazla.

Gözetim Aracı olarak Örtüsüzleştirme

“İstisnai kadınlar”ı diplomatik olarak kullanmasının yanısıra Suudi rejimi “kadınların örtüsüzleştirilmesi” görüntüsü altında gözetim merkezli bir politika da oluşturdu. 11 Eylül 2001’i ve ardından gelişen saldırıları izleyen yıllarda Suudi Arabistan dâhilinde, rejim yoğun ve şedit bir anti-terörizm kampanyası başlattı. Anti-terörizm maskesi altında birçok rejim karşıtı faaliyet hedefe kondu ve rejim devletin güvenlik ve gözetleme mekanizmalarını kuvvetlendirdi. Bir kimlik tespiti aracı olarak nüfusun daha etkin manada gözetlenmesini mümkün kılan bürokratik faaliyetlerin modernize edilmesi de bu çabaların merkezî önemde bir unsuruydu. 2002 yılında, Suudi kadınlarına önce fotoğraflı kimlik edinme imkânı tanındı, 2013’te ise yedi yıl içinde bu kimliklerden edinmeleri zorunlu kılındı. 2002’den önce bütün kadın vatandaşlar fotoğrafsız olarak yasal vasilerinin üzerine kayıtlı görünüyorlardı. Yasal vasi kadının statüsüne ve durumuna göre baba, kardeş, koca ya da amca olabilir. Suudi olan ve olmayan erkeklerin fotoğrafları ise uzun zamandır kimliklerde, vizelerde ve ikamet tezkerelerinde yer alıyor. Suudi kadınlarının yüzlerini gösteren fotoğraflarının kimliklerde yer almamasının nedeni devletçe açıklanmamıştı. Ancak bir devlet kurumu olan Ulema Konseyi onlarca yıldır kadınların yüzünün görünmemesi gerektiğini söylüyor ve kadınlara “yabancı” erkeklerin yanında yüzlerini örtmeleri tavsiyesinde bulunuyordu. Riyad’daki alan araştırmam sırasında tanıştığım bir genç kadının söylediğine göre bu ilke dinsel olarak meşru olmadığı halde Riyad’ın Suudi erkeklerinin çoğunca destekleniyordu. Peçe takmak aynı zamanda bir “Suudi ailesi” âdeti olarak görülüyordu, bu âdet saygınlığı kuvvetlendiriyor ve Suudi olan ve olmayan kadınların tefrikine de imkân sağlıyordu.

Kimlikler kadınların günlük bürokratik işlerini kolaylaştırıyor ve aileler arası davalarda bir kişinin başka bir kişinin yerine geçmesini önlüyor.[7] Madalyonun diğer yüzü ise şöyle: yetkililer artık bir kadının kimliğini tespitte zorlanmıyorlar. Atanmış üyelerden müteşekkil bir heyet olan Şura Meclisi’nin Kasım 2012 tarihli kararına göre Suudi kadınları güvenlik taraması yapılırken erkek güvenlik görevlileri tarafından yüzlerini açmaları istenirse buna uymak zorunda kalacaklar. Bu noktada “görüntü”, varlıkları birçok prosedür için yine de zorunlu olan, aradaki erkek aile üyelerinin baypas edilmesi yolu ile devlet ve Suudi kadını arasındaki ilişkinin artan bir biçimde dolaysızlaştığı bir sürece dâhil oluyor. Bunun iki uçlu bir süreç olduğu söylenebilir, zira bir yandan kadınlara yeni olanaklar sunarken aynı zamanda onları devlet denetimine daha açık hale getiriyor [Le Renard, 2014]. Bir denetim/gözetleme aracı olarak örtüsüzleştirme süreci Suudi devletine özgü değil yalnızca, Kanada’da ve birçok Avrupa ülkesinde de peçe ya da çarşafın yasaklanması etrafında dönen tartışmalar bunun göstergesi. Bugüne kadar Fransa böyle bir yasayı geçiren tek ülke oldu. Peçe meselesi ile ilgili bir tartışma sürecinin ve 2009 yılı itibariyle gösterilerde kar maskesi takmanın yasaklanması kararının ardından 2010 yılında Fransa’da insanların kamuya açık alanlarda yüzlerini örtmeleri yasak kapsamına alındı. Yüzleri belirleyebilme imkânı devlet gücünün temel bir bileşeni haline geldi; Suudi devleti de bu sürecin bir parçası.

Suudi Arabistan’da kadınların yüzlerinin görünür kılınması gibi gündelik bürokratik önlemlere dayanan ve giderek sıkılaştırılan gözetim/denetleme uygulamaları dikkate değer bir değişiklik, hele ki kadınların fotoğrafının alenen çekilmesinin yasak olduğu göz önüne alındığında. Alışveriş merkezleri, sokaklar ya da zengin yabancıların oturduğu güvenlikli sitelerin çevresi gibi kamuya açık yerlerde fotoğraf çekilmesine izin verilmiyor. Bu siteler yüksek teknolojili güvenlik kameralarıyla gözetleniyor ve genellikle Suudilere kapalı. Ayrıca sadece kadınlara açık olan yerleşke ve okullarda, bazı işyerlerinde, dinî mahallerde ve birçok ticarî merkezde de fotoğraf çekilmesi yasak, ancak farklı nedenlerle. Riyad’daki birçok Suudi kadını, yüzlerinin göründüğü fotoğrafların yayılmasını hayâ, saygınlık, aile değerleri ve/veya dinî inançlar gibi karmaşık ve değişken gerekçelerle istemiyor. Kadın kurumlarını temsil eden Suudi menşeli web sayfalarında fotoğraflar genellikle boş avluları, toplantı odalarını gösteriyor ve kadınlara mahsus yerlerde -muhtemelen görüntülerin sızması olasılığından ötürü- genellikle güvenlik kamerası bulunmuyor. 2000’li yıllarda rejim Suudi kadınlarının rızası olmadan kaydedilmiş videoların ve yine rızasız çekilmiş fotoğrafların dolaşımını sağlamayı suç kapsamına aldı.

Devletin kimlik tespitine yönelik uygulamaları belki bir yandan toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin ortadan kaldırılmasına dönük bir adım olarak görülebilir ama bu adımın aslında kadınların fotoğraflarının nasıl, ne zaman ve nerede çekilip dağıtılabileceğine karar veren bir Suudi devletinin mahremi ihlal edici oranda kuvvetlendirilmesini ve yeni gözetleme biçimlerinin uygulamaya konmasını hedeflediği anlaşılmalıdır.

Denetimden Kaçış?

Riyad’da 2006 ve 2009 yılları arasında yaptığım araştırmalarda beraber çalıştığım genç kadınlar, düğün fotoğrafları gibi, yüzlerinin açık olduğu fotoğrafları bana gösterdiler ama bunları yakın akrabaları dışında hiç kimseye vermiyor ya da yollamıyorlardı. Ne var ki Bluetooth yolu ile “eğlenceli” ve kışkırtıcı kabul edilen anonim fotoğrafların cep telefonları arasında dolaşması oldukça yaygındı. Bunların çoğu, gruplar halinde bulunan ve peçeli olan, dolayısıyla tanınamayacak durumdaki kadınların fotoğraflarıydı. Fotoğraflarda kadınlar alışılmadık pozlar veriyorlardı, örneğin şişeden viski içer gibi yaparak ya da bir fast-food lokantasının “aile bölümü”nde mankenlerinkine benzer duruşlar sergileyerek verilmiş pozlardı bunlar. Bu görüntüler Suudi kadınının resmi temsillerini biçimlendiren muhtelif güç ilişkilerini altüst ediyorlardı: rejimin iletişim siyasetinin parçası olarak “istisnai kadın” figürünün inşasında temel önemde olan faziletle ilgili normları ihlal etmekle kalmıyor, anonim hallerini koruyarak denetim mekanizmalarından da kaçıyorlardı.

Suudi devletinin fotoğraf ve video üzerinden uyguladığı denetime karşı direniş kendini gösterme gayretinin ötesine uzanıyor. Geçen yıllarda, her türden gösterinin yasak olduğu bu ülkede görüntülerin akıllı telefonlar ve sosyal medya platformları yoluyla yayılması bir tür aktivizm olarak belirdi. Polisle kavga videoları ve farklı protesto biçimlerini içeren videolar Youtube’a yüklenmiş ve geniş kitlelere yayılmıştı. Bu videolar arasında öne çıkanlar ülkenin doğu bölgesinde kadınlarla erkeklerin beraberce katıldığı ve vahşice bastırılan büyük protesto gösterilerini içerenlerdi. Bu videolar tanımanın ya da tanınmanın, anonim kalmanın ya da bunu önlemeye çalışmanın hem devlet hem de vatandaşlar açısından güç ilişkileri içinde konumlandığını gösteriyordu.

Örneğin kimi Suudi kadın gruplarının, binlerce insanın “terörist şebekeler”le bağlantılı olmak şüphesiyle yargılanmadan hapiste tutulmalarına karşı 2011 yılından beri muhtelif zamanlarda ve özellikle Riyad ve Bureyde’de, düzenledikleri gösterilerde durum tam olarak buydu. Bu gösterilerin birçoğu yeni tutuklamalara yol açtı. 2012 yılında Suudi Arabistan’ın güneyinde yer alan Asir eyaletinin başkenti Abha’da kötü eğitim koşullarını ve saygısız üniversite yönetimini protesto eden kadın öğrencilerin gösterisi içlerinde özel güvenlik görevlileri, ahlak polisleri ve sivil polislerin bulunduğu bir grup güvenlik görevlisince vahşice dağıtıldı. 53 öğrenci yaralanmış ve bazı kaynaklara göre bir öğrenci ölmüştü. Videolar hem bu siyasi eylemlerde yer almış olan kadınların kolektif gücüne hem de bu protestoları bastırırken devletin kullandığı şiddete delil teşkil etmişti. Bu görüntülerin yıkıcılığından kaçınmak üzere videolara erişim yasağı getirildi.

Başka bir aktivizm biçimi -“kadınlar da araba kullansın” kampanyası- bireysel olarak üretilip Youtube’a yüklenmiş videoları içeriyordu. 2011 baharında Suudi kadın eylemciler kadınlara her gün gittikleri yerlere giderken bu kez arabalarını kendilerinin kullanması ve mümkünse bunu kaydedip paylaşmaları çağrısında bulunuyorlardı. Polis bu kampanyaya araba kullanırken yakalanan kadınları (her ne kadar birkaç saat içinde serbest bıraktıysa da) tutuklayarak cevap verdi. Bu eylemcilerin en çok öne çıkanı kampanyayı izah eden videoları paylaşan Manal El-Şerif’ti. Bu videolarda El-Şerif yüzü açık bir halde araba kullanırken görülüyordu. Bu nedenle on gün boyunca tutuklu kaldı.

Dolaşım ve Alternatif Görüntülerin Görünmezliği

Görüntülerin ve videoların yıkıcı bir biçimde kullanımına cevap olarak Suudi devleti gözetleme kapasitesini web aktivizmini bastırarak ve sosyal medya, video paylaşım siteleri ve cep telefonu kullanımına sınırlamalar getirerek[8] artırma yoluna gitti.[9] Bu resmi sansür biçimlerinin ötesinde, başta Avrupa ve Kuzey Amerika basını olmak üzere yabancı basının yıkıcı kabul edilen görüntülerin belirli türlerinin dolaşımının sınırlanmasında önemli bir rolü var. Sözkonusu basın, Suudi rejiminin “istisnai kadınlar”ı öne çıkarmak biçimindeki iletişim stratejisini papağan gibi tekrar etmektense “asi Suudi kadını” anlatısını parlatmayı yeğliyor. Kadın hakları konusunda konuşan kadınların videoları seçilip dolaşıma sokuluyor, uluslararası ölçekte tanınan biri haline gelen Manal El-Şerif örneğinde olduğu gibi. Yine uluslararası bir üne kavuşmuş olan başka bir videoda bir Suudi kadını ojeli olduğu için onu uyaran Fazileti Teşvik ve Ahlaksızlıktan Caydırma Komitesi’nden kişileri azarlarken görülüyor. Buna zıt bir biçimde Abha’da, Riyad’da ya da Bureyde’deki kadınların kolektif protestolarının görüntüleri ise hiç paylaşılmıyor neredeyse. Suudi kadınına yabancı basının yaklaşımı, yüzleri kapalı olan ve olasılıkla orta sınıftan olmayan kadınların kitleler halinde ve sadece özel olarak kadınların sorunlarına odaklanmadan yürüdüğü bu türden alternatif görüntülerin dolaşımını zorlaştırdı. Bu zıtlık Batı’nın gözünde özel bir “kurban olarak Suudi kadını” imgesinin oluştuğuna ve sadece buradan türeyen siyasetin özgürleştirici sayıldığına işaret ediyor. Belki de kasıtsız olan bu sansür pratiği, şu noktalarda ısrarcı olan bir temsil çerçevesi üzerinden hâsıl oluyor: (1) Suudi kadının kadın olarak, ama sadece kadın olarak (yani baskının ve mücadelenin başka boyutları görmezden gelinerek), kolektif kurban olma niteliği; (2) siyasi bir fail olabilmek için yegâne yol olarak başarılı (göz önünde) ve bireyleşmiş bir kadın olma gerekliliği ve (3) kadınların güçlenmesine ilişkin liberal bir vizyonun kadının kurtuluşu için olmazsa olmaz kabul edilmesi.

Temsil ve gözetleme siyasetinin buluştuğu nokta işte burası. Temsil siyaseti “istisnai kadınlar”ı aşırı görünür kıldı ve Suudi Arabistan’daki diğer kadınların görüntülerini -bu kadınlar eylemlerini görünür kılmak ve seslerini duyurmak için özel olarak çabaladıklarında bile- dışarıda bıraktı; bunlar yoksul, Suudi ya da liberal olmayan, kamusal alanda ifşa edilmek istemeyen kadınlardı. Suudi devleti (Suudi olan-olmayan, kadın-erkek) bütün vatandaşlarını belirli yollarla daha görünür kılmaya çalıştı, çalışıyor. Bu yollardan biri de gözetleme/denetleme: bu türden bir görünürlük özgürlüğün genişlemesine değil, yeni bir denetim biçimine cevaz veriyor. Gözetim devleti giderek korkunç biçimde güçlenirken ve görüntüler üzerindeki denetimini ve sınırlayıcılığını artırırken Suudi devletinin iletişim stratejisinin söz konusu denetimlerden kaçmayı deneyen görünmez eylemcinin ifşasında işlevsel olduğu anlaşılıyor.

Amelie Le Renard
15 Aralık 2014
Kaynak

Dipnotlar:
[1] Suudi Arabistan’da yüzü örtmek için kullanılan muhtelif aksesuarlar bulunuyor; nikap, burka ve yaşmak gibi.

[2] Bu makalede basından alıntılar daha yakından takip ettiğim Fransız medyasından yapıldı. Belirtmek gerek ki, Fransızların özgül bir “Müslüman kadınların örtüsüzleştirilmesi” tarihine sahip olduğu doğru olmakla beraber örneklenen temsillerdeki Suudi kadın imgesinin hâkimiyet alanı sadece Fransız medyası ile sınırlı değil.

[3] Adlarını vermek istemiyorum, zira birkaç kadını töhmet altında bırakmak değil, rejimin ve yabancı basının “istisnai kadın” imajını yeniden ürettiklerini göstermek derdindeyim. Niyetim bu kadınları ve onların toplum hayatına katkılarını küçümsemek değil.

[4] 16. yüzyıldan bu yana oryantalistlerce üretilmiş metinler için bkz. Dakhlia, Jocelyne, 2007. “Harem: ce que les femmes, recluses, font entre elles,” Clio. Femmes, Genre, Histoire, 26. ABD’deki “sapık olarak Ortadoğulu” temsillerine dair bkz. Puar, Jasbir, 2012 (2007). Homonationalisme: politiques queers après le 11 septembre. Paris: Amsterdam.

[5] Karikatürlerin biri farklı siyasi çizgileri bir arada içeren bir dergide ve diğeri ise bir mizah dergisinde basılmıştı. Bkz. “Un zoo féminin dans le désert saoudien” [Suudi çölünde (“hayvanat bahçesi”nden mülhem -ç.n.) kadın bahçesi], Charlie Hebdo, 22 Ağustos 2012 ve “Arabie Saoudite. Bientôt une ville réservée aux femmes… pour les émanciper,” [Pek yakında Suudi Arabistan’da: özgür olmaları için… kadınlara mahsus şehir], Causette, Sayı 27, Eylül, 2012.

[6] “Arabie: le roi de la lingerie au pays du voile,” [Arabistan: hicap ülkesinde iç çamaşırı krallığı] M6 televizyonu, yayınlanma tarihi 20 Mart 2011.

[7] Mahkemelerde bu türden çok vakaya rastlanıyordu. Kadının yasal vasisi davayla ilgisi olmayan başka bir kadını mahkemeye getiriyor ve peçe hâkimin bu düzenbazlığı tespit etmesini engelliyordu.

[8] Örneğin kimlik numarasını vermeden cep telefonunu şarj etmek artık olanak dışı. Pratikte bu, cep telefonu kullanıcısının devletle güvenlik konusunda işbirliği halinde olan telefon şirketince tespit edilebilmesi anlamına geliyor.

[9] 2013 ve 2014 yıllarında bazı Suudi vatandaşları sosyal medyada hükümet karşıtı gösterilerin videolarını ya da rejimin eleştirildiği videoları paylaştıkları için tutuklandılar ve hüküm giydiler. Bkz. Tinyurl (Erişim tarihi 17 Kasım 2014) ve “Arrest of Saudi netizens triggers Twitter, YouTube closure fears” (Suudi internet kullanıcılarının tutuklanması Twitter ve Youtube’un kapatılacağı korkularını tetikliyor), BBC Monitoring (3 Nisan 2014).

Referanslar:
Abu Lughod, Lila, 1998. Remaking Women. Feminism and Modernity in the Middle East, Princeton: Princeton University Press.

Ahmed, Leila, 1992. Women and Gender in Islam: historical roots of a modern debate, Yale University Press.

Al-Rasheed, Madawi, 2013. A Most Masculine State. Gender, Politics, and Religion in Saudi Arabia. Cambridge: Cambridge University Press.

Dakhlia, Jocelyne, 2007. « Harem: ce que les femmes, recluses, font entre elles », Clio. Femmes, Genre, Histoire, 26.

Le Renard, Amélie, 2011. Femmes et espaces publics en Arabie Saoudite. Paris: Dalloz.

Le Renard, Amélie, 2014. A Society of Young Women. Opportunities of Place, Power, and Reform in Saudi Arabia. Stanford: Stanford University Press.

Puar, Jasbir, 2012 (2007). Homonationalisme: politiques queers après le 11 septembre. Paris: Amsterdam.