En
eski Sosyalizmi (ABA’cılıkta) “bend”lemek ve (MDD'cilikte) "sansür"
etmek fraksiyon-yuvar-provokasyon) üçüzünden kurtulamaz. Proletaryasız
sosyalizm ve sosyalist partisiz devrimcilik, boşuna ajitasyondur.
Ne
var ki Türkiye’de Finans-Kapital, daha doğarken, ölümü görmüşçesine, Proletarya
Partisi’nden ürkmüştür. En son TİP’in doğuşunu, sırf Türkiye’de gerçek bir İşçi
Partisi’nin kuruluşunu önlemek üzere kışkırtmıştır. Kazara TİP içine
gerçek Sosyalistlerin sızmaması için de çoktan beri hazırladığı lanet
damgası ile her türlü karantina zorbalıklarını bir an bile
uygulamaktan geri kalmamıştır.
O
nedenle Türkiye’nin bugünkü paradoksu ortaya çıkmıştır: İşçi Partisi dışında
Proletarya Partisi’nin prensipleri savunulmak durumu doğmuştur. Onun için TİP,
özlenen Proletarya Partisi olmak dururken, ters yönde, gizli servislerin ve
açık okşayışların itkisiyle, aristokratlığa bayılan küçük burjuva histerisine
kapılmış bulunan ABA'cı [Aybar-Boran-Aren çizgisi] ve kısmen düşük liderler
yönünde zorlanmıştır. TİP’in gerçekten bir Proletarya Partisi olmak için büyük
“nefis mücadelesi”ne yardımcı olunabilir. Ancak TİP, “Otokritik+Yığın”
problemleri yoluna girmedikçe, tartışmalarda mihenk taşı, pratiğin
kriteryumu olamayacağı unutulamaz.
Demek
henüz kesin karar organı yok. Hiç değilse şu gerçek görülmektedir: sosyalistler
için en acil tutum, Proletarya Partisi’nin gerçekleştirilmesidir. Yoksa, her
konu kişicil görüntüsünü ve komplikasyonlarını yitiremez. Her şeyin “nirengi
noktası” gelmiş, örgüte dayanmıştır. Nasıl: “Devrimci teorisiz, devrimci
pratik olmaz” ise, tıpkı öyle: Proletarya Partisiz Proletarya
Devrimciliği de olmaz. Bu hakikat kafalarda olsun durulmadıkça,
yapılacak her düşünce ve davranış, dağınıklığı maskeler.
Her
ne pahasına olursa olsun bu boşluk doldurulacaktır. Yoksa atlama tahtasına
gelmiş bütün ajitasyonlar, bütün propagandalar gibi, bütün tartışmalar da,
bütün eylemler de, her türlü düşünce-davranışlar boşlukta havada, eski deyimle
“muallâkta” asılır kalır.
Duygular,
sempatiler, tercihler bir yana. Hiç kimseye özel taş atmadan, herkese, Usta'nın
deyişiyle, “her zaman yeni olan” en eski prensibi, Romalının “Delenda
Carthago est”i [“Kartaca Yıkılmalı!”] gibi analım. Çetecilik yetmez. Yuvar
savaşı [Mahfiller, hizipler arası savaş] 50 yıl öncesine itilsin. Yoksa kimse
kimsenin saçmalamasını pratikte önleyemeyecektir. Çeteciliğin yerine tüzükle
işleyen ordulaşma geçmeli. Ordu, gerçekten o adı alabilecek Proletarya
Partisi'dir. Proletarya partisiz, proletarya devrimciliği olamaz. Proletarya
devrimciliğinin bulunmadığı yerde ise, hiçbir şey yok demektir.
Yaygın
adıyla “Aydınlık’lar çelişkisi” denilen problem önünde tek çözüm yönü,
siyasi iktidar savaşı yapacak, programı ve tüzüğü ile gerçekten Bilimcil
Sosyalizme uygun Proletarya Partisi’dir. Hiç değilse en eski sosyalistler başka
türlü düşünüp davranmaya zorlanamazlar. Bu genel kural konulduktan sonra, örgüt
dururken propaganda ve ajitasyon eylemleri ve tezlerine birincil önemin
verilemeyeceği konusunda, hiç değilse Yeni-Aydınlıkçıların kuşkusu
kalmamalıdır.
Hikmet Kıvılcımlı
1970
[Kaynak: Devrim Zorlaması, Demokratik Zorlama, Köxüz Yay., s. 65-66.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder