“Çin,
virüsün yayıldığı hayvan pazarını yeniden açtı” başlıklı Euronews haberinin
arkasında, muhtemelen Türkiye’deki “sosyalist” görünümlü liberaller var.
Küba’ya yönelik, Veli Saçılık’ın ağzından dökülen “sosyal milliyetçi” küfür de
aynı liberalizme ait.
Devlet müdahalesinin, kamulaştırmaların, halk sağlığının, kolektivizasyonun öne çıktığı bu türden koşullarda liberaller, “hasetlerinden” kuduruyorlar! Soğuk Savaş liberalleri ile 11 Eylül liberalleri, hizmetlerini aynı yere sunuyorlar.
Halkına maske veremeyen Amerika’yı öncü ve model kabul ediyorlar. Beynelmilel
kontrgerilla, eskiden bireyleri örgütlerdi, şimdi işini sağlama alıp örgütleri
örgütlüyor. Bir taşla iki kuş vuruyor. Simurg’u katlediyor.
* * *
Hakan
Gülseven, dün CHP’den alıyordu parasını, bugün Suudilerden. Dün çalıştığı
gazetede insanlar işten atıldıklarında hiç ses etmedi, ama kendisinin akarı
kesilince, birden patronuna ve üstü kapalı olarak CHP’lilere küfürler döşendi.
Bugünse eski AKP’lilerle birlikte çalışıyor. Üstelik artık tek hashtag’iyle
Twitter’ı sallayacak kudrette. O beşikte bir “millet” uyutuluyor. Parası olduğu
için başdüşmanı Erdoğan’a “zırnık”, yani tüy dökücüsünü koklatmayacağını
söylüyor. Çünkü işçilerin parası yok, ama onun var!
* * *
Karl Marx,
devletle sermayenin “düşman kardeşler” olduğunu söylüyor. Erdoğan’dan gayrı
düşman tanımayanlar, kendi bireylikleri ölçüsünde kurdukları siyasetlerini ve
ideolojilerini buradan satabileceklerini iyi biliyorlar. Devleti koruyorlar.
Düşman
kardeşlerden birinin başlarını okşayacağından eminler. Erdoğan’ın bağlı olduğu
güç, bu muhalefetten gayet memnun. Hatta gerektiğinde, ona ihtiyaç duyduğu
ekipmanı ve silâhı temin ediyor. Örneğin, belediyelerin bağış hesapları “numaradan”
bloke ediliyor, böylece bağış yapmayacak milyonlarca laik kişinin bağış yapması
sağlanıyor. Gemiyi birlikte yüzdürüyorlar. Orada işçiye ve ezilene yer yok.
* * *
“Erdoğan
siyaseti” o kadar kör ki her şeyi bireysellikle hallolabilecek bir meseleye
indirgiyor. İş tanımları bunu gerekli kılıyor. Bugün kendisi Erdoğan’ın yerinde
olsa her şey farklı olacak sanıyor, oysa başa gelse, aynı şeyleri yapacak, bunu
bal gibi biliyor. Erdoğan denilen kişiye saldıranlar, devrimci kitleleri değil,
özel bireyleri, kişileri çağırıyor. Bu yanılgının bir sonuç vermeyeceği açık.
Sonuçta
mevcut pandemi dönemini, solcu, laik, materyalist, bilimci bir kurul yönetiyor,
öte tarafında laik oytunlar, dizdarlar, karataylar, küçükustalar duruyor, ama
bu iki taraftaki sınıfsallığı kimse eleştiremiyor. Bireyle başlayıp, bireyle
bitecek bir süreçten başka bir şey görülmediği için bireyi aşan her şeye
teoride ve pratikte küfrediliyor.
Bugün
kimi sosyalistler, bireysel huzuru için bu sürece ordu ve polisin müdahale
etmesini isteyebiliyorlar. 12 Eylül’deki gibi “asker ekmek dağıtsın” diyorlar.
Solcular şahsında 12 Eylül’ü alkışlamış örgüt şefleri konuşuyor.
* * *
Alman
şansölyesi Merkel, 19 Mart’ta ulusuna sesleniyor, aşağı yukarı Erdoğan’la aynı
şeyi söylüyor, “ellerinizi yıkayın, mesafenizi koruyun” diyor, gelgelelim
buradaki solcular, “yüce Şansölye, devlet ahlakına, adabına sahip, tek dünya
lideri, var ol!” diyerek Merkel’i alkışlıyor, ikincisine küfrediyor. Burada
sokağa çıkma yasağı isteyenler, “ordu-polis başa gelsin” diyenler, bağlı
oldukları devletin lideri Merkel’den bunu nedense isteyemiyorlar (belki de
istiyorlar!). Merkel’se Erdoğan gibi, özünde “ekonominin çarkları dönecek”
diyor. Solcu (güya) düşmanları da aynı şeyi söylüyor. “Çarkları dezenfekte
edelim yeter” diyorlar. Merkel övgülerinin arkasındaki ideoloji ve politika,
sorgulanmayı bekliyor.
* * *
Nizam,
belirli ölçülere göre işliyor. Egemenler açısından ilk ölçü köle;
ikincisi sömürge. İşçiye ilki; ezilene ikincisi dayatılıyor.
Cezayir
valiliği ve Cezayir bakanlığı yapan Robert Lacoste, ülke halkına yönelik ağır
tedbirler alıyor. Bir ara Birleşmiş Milletler “ülkedeki kanı durdurun”
dediğinde, Lacoste, Cezayir’de milisler oluşturmaya karar veriyor ve BM’nin
isteğine “Cezayir’de kan, akacak kan kalmadığında durur” diyor.
Sol,
Lacoste’un Sosyalist Partili olduğunu, bu anlayışın hiç bozulmadan bugüne
geldiğini görmüyor. Çünkü bir tartışma ortamında, eski bir TİP’li, eski bir
ÖDP’li ve eski bir Kaypakkayacı, hep bir ağızdan, “Dersim’de devlet doğru olanı
yapmıştır” diyor. Bir başka “Kaypakkayacı” ekip [Teori ve Politika], “Dersim’in
modernizmde basit bir yol kazası” olduğunu söylüyor.
15
yaşındaki kızları babası yaşındaki subaylara peşkeş çekenler, bugün çocuk
evliliğinden, sapıklıktan bahsediyorlar. Bu yaklaşımlar, bugün herkesin
Lakostçu olduğunu ortaya koyuyor.
* * *
Dün
“Soma’dakiler AKP’liymiş, gebersin!” diyenlerin bugün işçi sağlığı konusunda
laf etmesi mümkün değil. Ücretli izin gibi talepleri kendi keyifleri, rahatları
için dile getiriyorlar, işçiye düşman oldukları, Malik Baran’ı tehlikeli
gördükleri için önlem almaya çalışıyorlar. Üretimi durdurmaksa gericilik zaten!
Bireyliklerinden,
sınıf ve sınır dışı varlıklarından yakalandılar, nizama bağlandılar. Artık ne
yapsalar, nafile. Her şeye ve herkese o birey putu adına, ya sömürge ya da köle
ölçüsüyle bakmaya mecburlar. Böyle varolabildiklerini biliyorlar. Bu şekilde
sömürge veya köle olmaktan kurtulduklarını sanıyorlar.
Çiplerden,
sibernetikten, robotlardan o sebeple bahsediyorlar. Kendilerine köleler
arıyorlar. Buradan komünizme geçiş hayalleri kuruyorlar. Komünizmin “bugünkü
koşullara son verme pratiği” oluşunu toprağa gömüyorlar. O nedenle, diktatörlük
ve sosyalizm tartışmalarını gerici kabul ediyorlar. “Bugünkü bilimsel teknik
altyapı ile” komünizme geçilebileceğini söylüyorlar. Sınırsız ve sınıfsız olma
hayallerini o “altyapı”ya konuşturtuyorlar. O dil, sömürge ve köle üzerine
kurulu, bu gerçeği sürekli gizlemek zorunda kalıyorlar.
* * *
Afrika’nın
ve Gana’nın devrimci lideri Kwame Nkrumah, emperyalist ülkelerde sosyal
devletin temel dayanağının sömürgeler olduğunu görüyor. Bu ülkelerde insan
hakları ve sosyal devlet, birlikte sömürge ölçütünü esas alıyor.
Demek
ki azınlıklardan bahsedenlerin, insan hakları ve sosyal devlet üzerinde
duranların temeldeki gerçeği hiç sorgulamamalarının sebebini burada aramak
gerekiyor.
Bu
solun aklında, bir tür Osmanlı var! Kürdistan’ın sömürge olarak varlığını
tanıyorlar. Onu sosyal devletle, ilericilikle donatmak istiyorlar. “Bilimsel
teknik altyapı”nın sömürgesi Kürtler, kölesi işçiler. Merkel övgüsü, esasen
buraya denk düşüyor. AB ve ABD’ye bel bağlamış solculuk, sömürgecilik ve
kölecilik pratiğinden beslenen solcu geçmişe bağlanıyor.
* * *
Bugün
solun belirli bir bölümü, gerçekte antikapitalist olduğu için değil,
emperyalizm ve faşizm dememek için kapitalizme (güya) eleştiri yöneltir gibi
yapıyor. İlkinde sömürge, ikincisinde köle, dilsiz.
Emperyalizm
dıştaki faşizm; faşizm içteki emperyalizm.
Liberallere
örgütlenen sol ve sosyalistler, emperyalizmin içteki; faşizmin dıştaki silâhı
olmayı maharet sayıyorlar. Bugün mesele, liberalizmin sosyalizm diye
yutturulması.
Kapitalizm,
küçük burjuvanın mülk ve güç istenci dâhilinde anlaşılıyor. Mülk ve güç istenci
üzerinden, sırf tüketmek için okudukları Kapital’i kasten yanlış
anlıyorlar. Bu sebeple, tekniği, bilgiyi veya üretimi sınıf ve tarih dışına
atarak putlaştırıyorlar ve mevcut hâlini komünizme geçiş için yeterli
görüyorlar. “Şimdi imkân olsa komünizme geçebiliriz” diyorlar, herkese hayal
satıyorlar. Hayallerin maddiyatını ve sınıfsallığını hiç sorgulamıyorlar,
sorgulatmıyorlar.
* * *
Küçük
burjuvalar, işçiyle, halkla, ezilenle, bilgiyle, teknikle, üretim pratiği ile
ancak kendi bireysel varlığı dolayımı ile ilişki kuruyorlar. Esasında kendisi
için istediklerini, kendisi hakkında düşündüklerini, o belirlediği puta
söyletiyorlar. Sonrasında siyaset, herkesi ve her şeyi kendi öznelliğine ram
etme, onun etrafında döndürme konusunda idealist bir pratiğe doğru kapanıyor.
İstediği olmayınca da küsüyor, intihar ediyor. Bu anlamda “ne diktatörlüğü, ne
iktidarı, ne sosyalizmi, ya komünizme hemen geçeriz ya da ben gider içkimi
içer, sevişir yatarım” diyorlar. Bu komünizmse Batılı Soğuk Savaş ve 11 Eylül
liberallerinin yavan gelecek tasarımlarından başka bir şeyi ifade etmiyor.
Sömürgeler ve kölelerse çığlıklarının bugünde devrimci silâhlar kuşanmasını
istiyorlar.
Eren Balkır
1 Nisan 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder