Pages

24 Nisan 2020

Hannah Arendt ve Siyah Sorunu



Hannah Arendt, Siyah sorununu Siyahlarla ilgili bir mesele olarak görüyor ama onu Beyaz sorunu olarak ele almıyor. Arendt, kölelik, ayrımcılık ve sömürgecilik/emperyalizm meselelerini başka bir açıdan değerlendirmeye tabi tutuyor. Ona göre asıl mesele Siyahlar, Beyazların Siyah karşıtı ırkçılığı değil.

Arendt, yaptığı değerlendirmelerde Yahudi sorununa dair analizini Siyah sorunu ile ilgili analiziyle ilişkilendirme gereği duymuyor. Oysa Yahudi sorunu, Siyah sorununu anlamak için kimi önemli yönlere sahip.

Bu bağlamda Hannah Arendt, çocukken antisemitizm konusunda yaşadıklarını ve annesinin antisemitizme karşı yapıp ettiklerini Siyahî çocukların Siyah karşıtı ırkçılıkla ve kızı için uğraşan Arendt’in annesi gibi Siyah anne-babaların da ortaya koyduğu gayretle asla ilişkilendirmiyor.

Bunun yerine Arendt, Siyah anneleri ve babaları çocuklarını sınıf atlasınlar diye beyazların okuluna gönderen “sonradan görmeler” olarak değerlendiriyor. Aynı şekilde Arendt, Yahudi ordusunun oluşumunu politik düzlemde ele alıyor ve Varşova gettosundaki silâhlı ayaklanmaların bedeni ve ruhu ayrışmış insanları Yahudilerin hürriyeti için mücadele eden politik aktörlere dönüştürdüğünden bahsediyor, ama bu analizini sömürgelerdeki direnişçilerin gerçekleştirdikleri ayaklanmalara tatbik etmiyor.

Arendt, (kendisinin “emperyalizm” olarak adlandırdığı) sömürgecilik sisteminde zulmün şiddet araçlarına başvurduğunun gayet farkında ama öte yandan da Fanon ve Sartre’ı şiddeti yücelttikleri için eleştiriyor.

Bunun dışında Arendt, bir yandan da antisemitizmin ve Yahudi nefretinin politik olduğunu söylemesine rağmen Siyah karşıtı ırkçı zulmün birçok biçiminin özel kimi dönemlerde de toplumsal birer mesele olduğunu iddia ediyor, ama bu meseleleri politik konular olarak ele almıyor.

Bu düzlemde Hannah Arendt, Yahudi sorununu politik bir sorun olarak tarif ederken Siyah sorununu özel veya toplumsal bir konu şeklinde değerlendiriyor. Bu da onun politik olan, özel olan veya toplumsal olan ile ilgili ölçütlerini şüpheli hâle getiriyor.

Arendt’in Siyah sorunuyla alakalı analizine asıl yön veren, politik, özel ve toplumsal olanı ayrıma tabi tutan teorik çerçevesidir. Bu da onun Siyah sorununu anlamamasına neden olmaktadır.

Sonuçta Arendt’in Siyah sorununa özel veya toplumsal bir konu olarak yaklaşması, onun Siyah karşıtı ırkçılığı (tıpkı Yahudi nefreti gibi) politik bir olgu olarak görmesine mani olmaktadır. Bu yaklaşımın Arendt’teki muhakeme ile temsille düşünmeye dair analiziyle ilişkisi olduğu görmek gerekmektedir. Söz konusu analiz, onun Siyah sorununa dair anlayışını derinleştirmek yerine ketlemektedir.

Arendt’in muhakeme ve temsille düşünme meselelerine dair anlayışı, Kantçılıktan beslenir (veya başka bir ifadeyle o, Kant’ın etkisi altındadır). Muhakeme etmek, belirli yargılarda bulunmak, kamusal alanda olmayı, kişilerin görüşleriyle temas kurmayı, başkalarıyla anlaşmaya varabilmeyi, başka görüşleri ele alıp özel kanaatlerin ve çıkarların ötesine uzanmayı gerekli kılmaktadır.

Arendt’in tahayyülüne göre kendi kafasında belirli bakış açılarına sahiptir ve o başkalarının bulunmadığı bir alanda düşündüğü iddiasındadır. Bu noktada Arendt, sadece kamusal alanda olmasına izin verilenlerin görüşlerini takdim etmekte, ama özel veya toplumsal alana mahkûm olan kişilerin görüşlerini yanlış aktarmakta (veya aktarma gereği bile duymamaktadır). Muhakeme ve temsille düşünme, sınırlı anlayışlardır ve bu sınırlılık hâli, Arendt’in Afro-Amerikanları ve Afrikalıları politik yazılarında hiç anmadığı gerçeğinde karşılık bulmaktadır.

Ezilenlerin üzeri örtülen bakış açılarını aktarmak ve takdim etmek yerine Arendt, zaten kamusal alanda olanların, ezenlerin bakış açılarını benimseyip aktarmaktadır.

Kathryn T. Gines

[Kaynak: Hannah Arendt and the Negro Question, Indiana University Press, 2014, s. 123-124.]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder