TKP’nin
Grup Yorum saldırısı, 9 Şubat’ta yapılması planlanan Kudüs Mitingi’ne CHP’nin
katılacağını söylemesi ile alakalı. TKP, CHP kıyısında durup, onun sağcı
olduğuna ikna olanları toplamakla görevli. Parti bu balık avcılığını iş
bellemiştir. Tek siyaseti budur. Yorum’a yönelik saldırı, söz konusu siyasetin
parçası. Bu siyaset, daha öncesini bilmiyorum ama, 28 Şubat’tan beri
yürürlüktedir.
Neticede
TKP yönetiminin bağımsız bir siyaseti olamaz, tepesinde devrime ve sosyalizme
inanan birilerinin bulunması mümkün değildir. O, bu devletin resmî TKF’sidir.
CHP’nin
sağ olduğuna ikna olanları toplama meselesi de CHP içi ve CHP için yürütülen
siyasetin bir parçasıdır. CHP’den dağılanları merkezde toplamak gibi bir işlevi
vardır. Sonuçta Kemal Okuyan’ın elinde sihirli değnek olsa ve herkesi bir anda
kendisi gibi ateist yapsa bu ülkede gene devrim olmaz, kitleler akın akın
partiye akmaz. Bu zan, aydınlanmacılığın zihne kattığı bir zehirdir.
Kemalizm,
bir ideoloji olarak Müslümana ve komüniste karşı inşa edilmiştir. Bu anlamda,
TV yayınında “İran Ortadoğu’nun Kuzey Kore’sidir” diyen Ufuk Uras da bu alanın
liberal tarafını temsil eder. Müslüman ve komünist düşmanı olduğu ölçüde
Kemalizm için Kürd diye de bir sorun yoktur. Mesele, o karşıtlıktaki şiddeti
görmektir.
Müslümanın
ve komünistin liberal bağlar üzerinden Kemalizme örgütlenmesi, elbette
mümkündür. Devlet, gerektiğinde bu liberal bağları güçlendirmeyi bilecektir.
Bu
açıdan, Grup Yorum’un Müslümanların başörtüsü eylemine katılması, devletin
kurduğu bağları parçaladığı, halk adına bağların kurulmasına imkân verdiği için
tehlikelidir.
Yorum,
bir mecaz ve imge olarak tekinsizliktir.
Aynı
dönemde TAYAD, şehitleri için Mevlüt örgütlemiş, bu da ciddi bir tartışmaya yol
açmıştır. Belki uydurma veya efsanedir ama bu politika, Amasya’da bir caminin
deposunu örgütlemekle sonuçlanmıştır.
Ülkede
Sünni kesimle ideolojik ve politik düzeyde ilişki kurmayı, orayı devrimci
anlamda yarmayı düşünmeyenlerin devrim ve sosyalizm gibi bir derdi olamaz.
Devletin ve sermayenin ilgili kesimi dönüştürme pratiğine teslim olmuş bir
siyasetin devrimcileşmesi ise asla mümkün değildir.
Sonuçta
TKP’nin Gezi ile tek ilişkisi, Murat Papuç kadardır. 28 Şubat’tan beri kurulan
ilişki, kooptasyon, böylesi bir sonuç vermiştir. Ayrılan ve sonrasında TİP’i
kuran ekipten birilerinin söylediğine göre, Gezi’nin ilk günü partinin merkez
komitesinde Gezi eylemlerini Seferberlik Tetkik Kurulu’nun başlattığını
söyleyenler vardır.
Doksanlarda
bir seminerde ilgili partinin başkanı, “devrim için iki yöntem var, ayaklanma
ve gerilla yöntemi. Biz, ayaklanma yöntemini tercih ediyoruz” demişti. Başkan,
Marksizme aykırı bir tutumla, yöntemin kişilerin kaprislerine, tercihlerine
bağlı olduğunu düşünmektedir. Ama ayaklanma yöntemini seven partinin Gezi
ayaklanmasına hiç de hazır olmadığı görülmüştür. Herkes gibi o da araba farına
tutulmuş tavşan gibi kalmıştır. Bu, onun bir parti olmadığının kanıtıdır.
CHP’den
dökülenleri toplama derneği olarak TKP, CHP’nin bağlı olduğu devletten emir
gelmeden devrim mevrim yapamaz! Yorum ile ilgili eleştiri, bu bağlamda ele
alınabilir.
Halk
ölçüsü dışında başka bir ölçüye bağlanmayı düşünen, bağlanan herkes, Yorum’a
saldırmaya mecburdur. Gezi döneminde ESP’liler de Yorum ve örgütüne “IŞİD
bunlar!” diye saldırmışlardır. Tartışma, genç kızları fuhşa zorlayan bir
kadının saçlarının kesilmesi ile başlamış, Irak’ta bir hapishanede tutsakların
özgürleştirilmesi eylemine destek sunulması ile daha da alevlenmiştir. Saç
kesme eylemi, Peru’daki Aydınlık Yol örgütünün de başvurduğu bir yöntemdir.
İdeolojik zemini ne olursa olsun, emperyalizme karşı çıkan dinamikleri veya
ortaya konulan eylemleri verili durumda desteklemekse Lenin’den beri varolan
bir siyasettir.
28
Şubat’ta devletin yanına hizalanmış, “yakında darbe olacak, hazırlık yapın”
diye üst düzey komutanlardan gizli telefonlar alan, yargıtayın, anayasa
mahkemesinin onayını ve desteğini gören örgütler, siyaseten “esir”dirler ve bu
esaret, bugünü tayin etmektedir.
Halka
karşı yurttaşçı olmak, bu esaretin bir tezahürüdür. “Yurttaş” ise Kemalizmin
kurgusudur. Mesele, artık onun eline kızıl bayrak vermekten ibarettir. CHP
siyaseti ve durduğu yer gereği Saadet, Gelecek, İyi gibi partilere yanaşmakta,
TKP’liler de “yurttaş kurgusuna halel getirir bu” diyerek, bu dönemsel hamlenin
yaralarını sarmak, o yaralara bandaj olmak istemektedir. CHP’nin stepnesi,
koltuk değneği, sırt yastığı olmak, bir komünist partiye yakışmaz.
Yorum’un
eylemlere katıldığı dönemde tarikatlar eylemlere destek sunmamışlardır. Mesele,
o saldırıların solu, devrimcileri de kesecek olmasıdır. Aynı durum şarliebdocu
olmada da vardır. O gün Paris’te yürüyen kitleler, “hepimiz polisiz!” diye
bağırmış, azınlıklara, Müslümanlara yönelen saldırıya herkes ortak olmuş, o
saldırının örgütlediği devlet, bugün sarı yeleklileri ezmiştir. O gün dergi
dolayımıyla devletten yana olanların bugüne söyleyecek sözleri kalmamıştır.
Burada şarliebdocu olanlar, 10 Ekim’de “polis neden arama yapmıyor, önlem
almıyor?” demiştir. Olağanüstü hâl, bizzat solu örgütleyerek, solun
örgütlemesiyle fiilileşmiştir. Sonuçta bugün sendikaların greve çıkmamasına
kızmaya kimsenin hakkı yoktur.
Alemdaroğlu’nun
saldırısında o gün ona yandaş olan solcular, bugün tüm siyaseti ele
geçirmişlerdir. Yaşanan tıkanma, burayla alakalıdır. Kendisine tahsis edilen
kümesin horozu olmayı sevenler, başka bir siyaset tanımamaktadırlar. Bizimse
kümeste bir mevkiye değil, sömürülen-ezilen kitlelerin devrimci mevzilerine
ihtiyacımız vardır.
Eren Balkır
8 Ocak 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder