Pages

19 Şubat 2020

Gençliğin Üç Alınyazısı


Gençliğimiz neden çırpınıyor? “Sosyal-ekonomik” nedenmiş. O nedir? Gerçekleri gevelemeyelim.

1- Bizde Seçim Böyle Olur Çelebi

Finans-Kapital milyonerleri kasabalarımıza çöreklenmiş Tefeci-Bezirgân hacıağalıkla “Demirkırat” biçimi dörtnala kalkalı çok avundu. Köylü ve kentli yığınların oyları mı avlanacak? Kolay geldi. Kırk bin köyden on bininin muhtarına, yüzer lira dağıtsan: Bir milyon lira eder, hele biner lira dağıtsan: On milyon lira eder. Nedir bu para? Bir kodaman bezirgân partinin her yıl devlet kasasından resmen çektiği haraç bile değildir.

Muhtar yüzlüğü, bilemedin binliği, gözüne kestirdikleriyle paylaşır. Kim parayı verdiyse, köyde “seçim” düdüğünü o çalar. Farzedelim ki, canı yanık bir iki baldırı çıplak oyunu parayı veren partiye atmadı. Atmayan yüzüktaşı gibi ortada besbelli kalır. “Sandıktan” oy pusulası satılık çıkmayanın ertesi gece harmanı, samanlığı cayır cayır yanar. Bir daha sıkıysa, oyunu para vermeyen partiye, Tefeci-Bezirgânın tutmadığı partiye versin!

2- “Seçmeyen” Öldürülür

Köylü o yüzden, Finans-Kapital milyonerlerinin dümen suyuna bağlanmış Tefeci-Bezirgân sınıfın emrinde yatar kalkar. O köle yoksulluğu ile esir ruhunun acılarını halkın duymaması için, ağrı kesici ilâç olarak Kur’an kursları ile başı bağlanır. Herhangi biri bin yıllık geleneğe karşı kıpırdayamaz. Binde biri: “kanun var, gideyim idareciye veya adalete şikâyet edeyim!” dese, başına geleceği bilir.

Hacıağanın adamı avukat, halktan adamı bir harman yangını kadar para zararına sokar. Avukat masrafı göze alınsa: İdareci terslemesi, başkâtip tökezletmesi “muamele”yi suya düşürür. “tahkikat” karakola gitse: Sopaya biner. Köylü gene direnirse: Bu yol evi yakılır. Anlamaz da hâlâ şikâyete kalkarsa: Kasaba yolunda yahut kırda bayırda bir ağa kurşunu ile öldürülür. Cinayetin fâili “meçhul” (yapanı bilinmez) kalır.

3- Sülâlesi Kurutulur

Yeniden karakol işe el kor. Bu yol ölen şikâyetçinin dostları, yakınları “tahkikat” sopasından geçer. Zorla verdirilmiş ifadelerle, Hacıağanın sözünden kıl kadar çıkmış başkaları, “adâletin pençesine” düşer. Yıllarca sürünülür, ezilinir. Ocaklar söner… “Hökümatla baş edilmez.” Hacıağadan şikâyet: “Devletlû”dan (memurdan jandarmadan) şikâyete karmıştır.

Bu tükenmez trajedi tablolarını görmeyen, bilmeyen bir tek Türkiyeli kişi var mıdır? Yoktur. Bu gerçeklik ortasında: Kişi olarak kim demokrasinin çeliği eriten bir “Demirkırat” tekmesi gibi, halk “yarıkarası” gibi işletildiğini unutabilir? Bu unutuşunu canıyla kanıyla, eviyle, barkıyla ödeyen halktan bir kişinin dört yıldan dört yıla “hür seçimlere” girmesi ile koyunun kırk makinası altına yahut salhaneye girmesi arasında ne fark kalır?

4- Kankıran Başı

İşte efendilerimizin “demokrasi” adlı “Hint kumaşı” ipek şalla örttükleri iktidarlarının kaynağı: Bu kanlı terör, sinsi zılgıt düzenidir: Ona güvendikleri için, iktidara “meşru yoldan” geldiklerini ortalığa yayarlar. Aydın kapıkulları da ülkemizi esir pazarına çevirmiş bulunan mekanizmayı haklı “meşruiyet” içinde gösterdikçe maaşlarını, yeteneklerini sağlarlar, çoğaltırlar.

İşte gençlik ve özellikle üniversiteli faciasının altında yatan sosyal kankıran budur. Nemrutluğun ve Firavunluğun her türlü Makyavelizmini ve Bizantizmini yüksek öğretim çapında sistemlendirmek istiyorlar. Kürsü “otorite”leri, gençliğe hep o işsizlik ve pahalılıkla bitkin hâle getirilmiş bezgin halkı örnek gösterirler. Gençliğin de tıpkı babası, amcası, akrabası kadar yılgın bilinçsiz, ağaları beyleri bırakıp birbirine düşmüş bir beyinsiz oy davarı yetişmesini kurarlar.

5- Bari Aç Bırakmasa

Hiç değilse gençliğe bir insanca geçim sağlayan gelecek gösterilse? Batı Finans-Kapitali, aydın gençliğini sömürgelerine, geri ülkelere “uzman” yahut değnekçi olarak sürerek besler.

Bizim aydın gençlik için iki yol kalır: Ya 30 yaşına dek “oku”duktan sonra beş yüz lira maaşla devlet kapıkulluğuna çırak yazılacaktır. O zaman ömür boyu Hacıağanın lâpçınlarını yalayarak “Personel Kanunu” denilen işkence basamaklarını süslü hayvan katlanışıyla tırmanmaktan başka “ülkü” bilmeyecektir.

Yahut emperyalist anavatanlarının esir pazarında satılık “aşağı ırk” eşantiyonu olmak üzere, Türkiye anayurdunu ve milletini inkâr etmeye gidecektir. Gençlik yığınımızın başı ucuna asılı ikiyüzlü acem kılıcı budur.

6- Hırsızlıktan Halk Düşmanlığına

Gençliği bu iki çıkmaza iten, efendilerimizdir. Ve her iki alınyazısı onların işine geliyor. Öldürmeyip süründüren personel maaşı oltasına kapılan genç, çarçabuk rüşvet, irtikâp, suiistimal ve ilh. yollarından maaş “eksiğini tamamlamak” zorunda kalır. Bu “kitabına uydurulmuş” çalıp çırpma ve kanunsuzluk, tam yedi bin yıldır Tefeci-Bezirgân sınıfın örgütleyip, sistemlendirdiği vurguncu bozuk düzen gidişidir.

Genç, o antika çapul yolundan hem kapıkulu uşak ruhuna siner, hem kendisi çaldığı için büyük hırsızları haklı görüp savunur, hem en basit kanunları çiğneyip hiçe saymakta ve keyfi derebeylik sürmekte efendilerin yardımcısı ve istihkâmı olur.

Genç artık ölmüştür. Ölmekten de beter, kokuşmuşluğu toplumu kankıranlaştıran bir leş hâline gelmiştir. Efendilerimiz onun için, aydın genci ne yapıp yapıp, geçinilemez bir maaşla devlet kapısına kul etmeye bayılırlar. Artık genç, kişiliğini yitirmiş, ruhça alçaldığı ölçüde insanlarımıza yadlaşıp yukarıdan bakan tam bir gönüllü halk düşmanıdır. Efendilerimizin istediğinden âlâ soysuzlaşmıştır.

7- Emperyalizmin Yağcıları

Acem kılıcının ikinci yüzü: Genç aydınların, (Türkiyelinin rüyada göremediği maaşlar peşinde), emperyalist ülkelere de Finans-Kapital “uzmanlığı” için vatanını, milletini, insan haysiyetini, içten mutluluğunu işgücü ile birlikte haraç mezat satmaya gitmesidir. Gittiği yerde her zaman, kendi kendisine ve yurttaşlarına ihanet etmiş, ciğeri beş para etmez bir sığıntı, yabancıdır. Tek dayanağı, Türkiye’de kalan eş dost benzerlerinden çokça para kazanmak ve altına bir otomobil sürmektir.

Bu parlak “Avrupa” kumaşı giyen otomobilli dilenciler, kendi ülkelerinde kendilerinden bin kez karakterli oldukları için emperyalist ülkelere kaçamayan benzerlerinin soysuzlaşma batağında çürümelerini; onların “beceriksiz” olduklarına yahut “açıkgöz” olmadıklarına verirler. Kendi ülkelerinin dünyada alay konusu olmuş en geri sömürgelerden daha gülünç birtakım şatafatlı büyük adam kuklaları, elinde kanayıp, irinleşmesine dudak bükerler onlar külâhlarını kurtarmışlardır ya, bütün Türkiye gemisinde kaptan olmaktansa, emperyalizmin savaş gemilerinde yağcılık ederler.

8- Vurulan Birinci Kuş: Beyinsizleştirme

Türkiye’nin Finans-Kapital ve Tefeci-Bezirgân vurguncuları, gençliğimizin bu ikinci soysuzlaşma, yadlaşma, halk düşmanı olma gidişinden bir taşla iki kuş vururlar. Bir yol, Amerika’nın “Nüfus kontrolü” ile “azaltın” dediği başbelâsı “fazla nüfus”u bir ufunet gibi dışarıya boşaltırlar. Yarım milyon işçi ihracıyla nasıl işsizliğe çâre ararlarsa, tıpkı öyle, tâze beyin ihracıyla, Türkiye’de gerekli olan beyinsizliği biraz daha arttırmış olurlar. Bu taş Türkiye halkını canevinden, beyninden vurur, sersemletir. Asıl istenen de budur. Kalıp da kendi alın yazılarını ve memleketi düzelteceklerine, gençler defolup giderler bu topraklardan. “Sen sağ olasın sevdiceğim, ben de selâmet!”

9- Vurulan İkinci Kuş: Kozmopolitleştirme

Efendilerimizin aynı taşla vurmayı, belki hiç düşünmeksizin, becerdikleri ikinci kuş, daha uzun vâdeli cinayettir. Finans-Kapital artık yeni-sömürgeciliğe girmiştir. 19. yüzyıldan kalma anavatan (Metropol) sınırları, metropollerle sömürgeler arasındaki göze batan aynı seçili zıtlıklar törpülenmelidir. Her zaman kozmopolitleştirilmiş bulunan geri ülke aydınları, artık milletin ve vatanın inkâr edilmesi yönünde hayvan yetiştirilircesine eğitilmelidir. Bu alanda Türkiye Finans-Kapitalistleri ile Tefeci-Bezirgân hacıağalarının uluslararası Finans-Kapital tahakkümüne yapabilecekleri en iyi yardım: Türkiye’nin genç aydınlarını Emperyalist bitnikleri hâlinde vatansız serseri Yahudiye çevirmekle sağlanır.

10- Gençlik Sömürü İstemiyor

İşte efendilerimizin Türkiye gençliğine, hele aydın gençliğine beğendirmeye giriştiği bu iki tip ölümlerden ölümdür. Bu iki türlü ölümü de gençliğimiz göze alamıyor. Yaşamak istiyor. Kendi toprağında yaşamak, ama ne yerli, ne yabancı bir avuç vurguncu ve soyguncuya kul köle (hırsız uğursuz) olmaksızın yaşamak istiyor. Beş yüz yerli Finans-Kapitalle iki bin beş yüz Tefeci-Bezirgâna otuz beş milyon Türkiye insanını rahatça sömürtmek için bekçi köpekliği etmektense, Türkiye’de sömürüyü kaldırıp, herkese insanca yaşama hakkını, görevini ve olanağını bileğinin hakkıyla vermek istiyor.

11- Genç Türk: Cahil Köylü Değil, Proletaryanın Müttefikidir

Üç bin Efendimiz ise yedi bin yıllık zâlimlik alışkanlığı ile, aydın gençliğimizi, cahil köylü yerine koymak istiyor. Ağa nasıl, oy vermeyen; hak aramak, hele “maazallah!” “şikâyet” etmek küstahlığını göstermek isteyen köylüyü, harmanı, evi yakıldıktan sonra gene yola gelmedi mi öldürtüyorsa; aydın gence de tıpkı öyle davranılıyor. Bursla satın alınamayan kendi alınyazısının, Türkiye halkının alınyazısıyla bir olduğuna inanan gençliği, önce sokak ortasında, Üniversite binasında “Toplum Polisi”ne coplatıyor. Karakolda, müdüriyette ne ağır küfürlerle işkenceye uğratıyor. O da yetmedi mi kurşunlatıyor!

Yanılıyor. Aydın genç, antika çağın ezik, cahil köylüsü değildir. Aydın genç, hiçbir zulmün sindiremeyeceği modern işçi sınıfı gibi bir yenilmez devrimci özgücün müttefikidir. Üstelik gençliğimizin tükenmez “Genç Türkler” devrimci geleneği vardır. Yıldırılamaz gençlik.

Ve cinayetlerin fâili meçhul değildir: Finans-Kapital ile Tefeci-Bezirgân hacıağalardır!

Hikmet Kıvılcımlı
Sosyalist
2 Şubat 1971

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder