Miéville’in
Anlattığı Hikâye
Neyin
ne zaman yaşandığını bilmeyen insanlar için kaleme alınmış bir hikâyenin
devrimin olağanüstü enerjisini kavraması gerekir. Bu hikâye, çarlık döneminden
oluşan öntarihle işe başlamalı, 1917 öncesinin kronolojisini aktarmalıdır.
1905
sonrası dönemde liberal reformlara, katliamlara ve baskılara tanık olunur. Tüm
bunlar, Rus devletinin otorite kaybına uğradığı, imparatorluğun iflas ettiği
gerçeğini gizleyemez. Sonuçta savaş ve devrim çıkar sahneye. Sosyal ve ekonomik
krizler belirli sonuçlara yol açar.
Miéville,
1903’te gerçekleşen Menşevik-Bolşevik ayrışmasının izini sürer. Bu ayrışmada
politik bilinç, kampanyalar, işçi sınıfının bileşimi, faillik, tarih ve Rus
kapitalizmi konusunda farklı yaklaşımlar açığa çıkar. Söz konusu ayrışma,
1917’de daha da görünür hâle gelir.
Birinci
Emperyalist Savaş (1914-18) beynelmilel sol için önemli bir momenttir. İkinci
Enternasyonal’in bölünmesine sebep olan bu gelişme sonucu yönetici sınıflardan
yana duran sosyalist partilerin ekseriyeti ayrışır.
Bu
ayrışmayı ufak bir mesele olarak ele alan Miéville, 1916’da İrlanda’da yaşanan
katliamı ve karşı-devrimi destekleyen İşçi Partisi’nden hiç bahsetmez. Rusya’da
Plehanov’dan yana duran eski devrimciler Kadetlerle, Kerenski’yle, diğer önde
gelen Menşeviklerle ve SR’cılarla birlikte savaş ödenekleri konusunda hükümete
destek verirler. Savaşta 1,4 milyon Rus vatandaşı ölür, Rusya grevlere,
enflasyondaki artışa ve proleterleşme sürecindeki hızlanmaya tanık olur.
Sonuçta köylüler şehirlere akın eder. Şubat 1917’de Uluslararası Kadınlar
Günü’nde gösterilere katılım konusunda ciddi bir artışa tanıklık edilir. Ekmek
ve barış için yapılan gösteriler etkili olur. Rejim çöker, sovyet iktidarı
tesis edilir. Sonrasında birçok Bolşevik lider hapse atılır ya da sürgüne gönderilir.
Martov, Kamenev, Trotsky ve Stalin gibi isimler geçici hükümetin desteklenip
desteklenmeyeceği üzerine tartışma yürütürken Lenin, Alexandra Kollontai’a
yazdığı mektupta “hükümete hiçbir şekilde güvenilmemesi, asla destek
sunulmaması gerektiğini” söyler.
Devrimci
hareket açısından asıl önemli olan unsur, komünist kadınların sahip olduğu güç
ve merkezî konumdur. Kollontai, Krupskaya ve Ludmila Stahl, Kerenski rejimine
karşı Lenin’den yana saf tutar ve geçici hükümetin kadınlara vermediği hakları
talep eder.
Miéville
kitabında, 23 Nisan’da Kazan’da düzenlenen Tüm Rusya Müslüman Kadınları
Kongresi’nden ve oradaki 300 kadından pek bahsetmez. Kongre, kadınların seçme
hakkı, cinsiyetlerin eşitliği, örtünmenin zorunlu olmaması gibi on ilkeyi kabul
eder. Çalkantılı geçen aylar üzerinden Bolşevikler etkilerini artırmayı
bilirler. Geçici hükümetin çöküşünde savaşa yönelik nefret ciddi bir rol oynar.
Hükümet, Ağustos sonunda Kerenski tarafından tasfiye edilir. General Kornilov
darbe tezgâhlar, ama bu darbe girişimi kitlelerin eylemi sonucu mağlup edilir.
Resmi istatistiklere göre 170.000 civarında asker cephe hattını terk eder.
Devrim
İhanete mi Uğradı?
Miéville,
Ekim’e doğru uzanan süreçte kitlesel eylemlerin zirveye ulaştığı dönemde “solun
yeni ve müşterek bir irade geliştirip hükümet kurması ve sosyalistlerin birliği
yolundan yürüyüp iktidar olunması gerektiğini” söyler. Kitabın son bölümünde
yazar bu tezini daha da genişletmektedir:
“Eğer diğer grupların
enternasyonalistleri İkinci Kongrede kalsalardı, partinin her kademesinden
birçok Bolşevik’in işbirliğini savunduğu göz önüne alındığında, Lenin'in ve
Troçki'nin koalisyonla ilgili uzlaşmazlıkları ve kuşkuları azalabilirdi.
Sonuçta ortaya daha az yekpare ve başı daha az derde girecek bir hükümet
çıkabilirdi.”
Kitapla
ilgili olarak verdiği röportajda Miéville, Bolşeviklerin koalisyon hükümeti
kurmamakla bir hata yaptığını söylüyor.
Miéville,
Menşevik enternasyonalistleri sol SR’cılar ve diğer küçük partilerin yanında,
Bolşeviklerin muhtemel “sosyalist” ortakları olarak görüyor. Ama tarih onun
tezinin aksini söylüyor:
Eylül
1917’de Menşeviklerin örgütü, sol Menşevik bir kişilik olarak Suhanov’un
kullandığı ifadeyle, “kitlesel bir çıkış”a tanıklık ediyor. 18 Haziran’da
yapılan büyük Sovyet gösterileri konusunda yazar, Gorki’nin sözlerini aktarıyor
ve “Bolşevizmin Petersburg proletaryasına tümüyle hâkim olduğunu” söylüyor.
Suhanov’un yoldaşı olan Gorki ve Yuri Larin nihayetinde Bolşeviklere
katılıyorlar, Tserelli gibi reformistlerden ve savaş yanlısı liderlerden bıkıp
usanmış olan kesimler, Bolşeviklerin önerdiği sosyalist devlet vizyonuna
örgütleniyorlar.
Öte
yandan İkinci Enternasyonal bünyesinde yaşanan ayrışma karşılığını Rusya’da da
buluyor. Bu ayrışma dâhilinde, oportünist sosyal demokrat partiler krize
giriyor, solcu mensupları ise savaştan ve tasarruf tedbirlerinden bahseden
liderlere tanık olunan koşullarda sosyalizmden ve işçi kontrolünden dem vurmaya
başlıyor.
Tarihçi
Isaac Deutscher’e göre Menşevikler, millete soyulup soğana çevrilmesi yönünde
nasihatte bulunuyorlar. Köylülerden malikâne sahiplerine sabretmelerini
istiyor. Sol Sosyalist Devrimciler ise ilk başta Bolşeviklerle koalisyon
kuruyorlar ama sonra savaşa son vermek için verilen taviz gereği ağır hükümler
içeren Brest-Litovsk Anlaşması’nın imzalanması üzerine bu koalisyondan
ayrılıyorlar. Sonuçta örgüt, iç savaş esnasında emperyalizm yanlısı gerici
güçlerin yanına yuvarlanıyor, hatta Lenin’e iki kez suikast düzenliyor.
Miéville’in kitabının 177. sayfasında güzelliği ve cesareti sebebiyle öve öve
bitiremediği Maria Spiridonova, Brest-Litovsk Anlaşması’nın imzalanması sonrası
başlayan silâhlı ayaklanmaya öncülük ediyor.[1]
Ne
az sayıda devrimci Menşeviğin Bolşeviklerin safına geçişi ne de sol SR’ların
devrime ihanetleri Miéville’in çıkarımlarını değiştirebiliyor. Yazar her
şekilde, kendisinin “Stalinizm” olarak ifade ettiği komünist “tek parti
devleti”ne sosyal demokrasi ile kurulacak ittifakı tercih ediyor.
Kitabı
boyunca yazar, devrimci dönemi örnekleyen metinleri üstünkörü ele alıyor,
örneğin Lenin’in Devlet ve Devrim’ine kısaca değiniyor. Miéville, arka
planı analiz etmek niyetinde olmadığı için kişilik tasvirlerine daha fazla yer
veriyor. Bu da onun devrimin sorunları konusunda bir Marksistin üstlenmesi
gereken sorumluluğu karşısında susmasına neden oluyor. Yazar, sonuçta Marx’ın
Paris Komünü analizini ve sosyalist devlette işçi sınıfının oynayacağı öncü rol
konusunda Lenin’in kaleme aldığı yazıları kenara itiyor:
“Şurası kesin ki
kapitalizmden komünizme geçiş süreci, muazzam bollukta ve çeşitlilikte politik
biçimler üretir, gelgelelim politik öz, kaçınılmaz olarak her daim proletarya
diktatörlüğü olacaktır.” [Lenin, Devlet ve Devrim]
“Proletarya
diktatörlüğü” kavramı ve sosyalizmin inşası için gerekli olan biçimlerdeki
bolluk, Marx’ın üzerinde durduğu, Lenin ise kapsamını genişlettiği önemli
meselelerdir. Fakat bu iki mesele, Miéville, Sosyalist İşçi Partisi ve Britanya
solundaki diğer birçok sol örgüt için lanetli konu başlıklarıdır. Sovyet
deneyiminden ilham alan devrimci ayaklanmalar, hatta Sovyetler’in elde ettiği
başarılar zaten lanetli meselelerdir.
Miéville’in
ifadesiyle 1917 Ekimi sonrasında yaşanan süreci bir “felâket”, hâkim olan
dinamiği “gerici” olarak nitelemek gerekir. 1917 sonrası dönemi ele alacak her
türden girişim, şu tarz burjuva klişeler adına redde tabi tutulmaktadır:
“Despotizm sebebiyle
devletçilik, antisemitizm ve milliyetçilik dirildi, kültüre, cinselliğe ve aile
hayatına gerici kurallar hâkim oldu. Ortaya paranoya, zorbalık, katliamlar ve
çürüme üzerine kurulu polis devleti olarak Stalinizm çıktı.”
Britanya
solunda “Stalinizm” etiketi ve devrimin kişiliklere indirgenmesi, tıpkı 1917’yi
takip eden dönemde süren yoğun tartışmalarla, politik mücadeleyle ve kültürel
yeniliklerle yüklü yıllar gibi, karmaşık toplumsal gelişmelerin de göz ardı
edilmesine neden oldu.
Miéville,
sosyal demokrasi konusunda belirli bir konum alıyor. O da partisi SİP gibi 1917
sonrası Kerenski’yi düzenlediği konferansa çağıran ve Bolşevik devrime karşı
çıkan İşçi Partisi’nin amigoluğunu yapıyor.
2
Mayıs 2017 günü Channel 4 televizyonuna verdiği röportajda kitabını tanıtırken
Miéville, Ekim’in mirasının “köklü değişim”i temsil eden Corbyn’in liderliğinde
sürdüğünü söyledi. Oysa Corbyn’in partisi, Londra, Manchester, Nottingham ve
Newcastle gibi şehirlerde kemer sıkma politikaları konusunda hükümetle
işbirliğine gitti, emperyalizme bağlılık siyasetini muhafaza etti, nükleer
silâhlara ve göçün kontrol altına alınmasına destek verdi. Sonuçta Corbyn’in
bağlı olduğu kuruluş olarak NATO, Sovyetler’in yol açtığı sosyalizm tehdidine
karşı koymak adına İşçi Partisi’nin başındaki emperyalist liderlerce kuruldu.
İşçi
Partisi ve Troçkist destekçileri, sosyalist bloğun yıkılışını, savaşların
başlamasını, milyonlarca insanın sefalete ve ırkçılığa maruz kalışını sevinç
naralarıyla karşıladılar.
Esasen
Miéville’in Bolşevik devrimin mirasının başka herhangi bir yerde
sahiplenilmediğini söylemesi oldukça önemli. Oysa Afganistan, Küba, Çin,
Çekoslovakya, Kore, Polonya, Vietnam, Yugoslavya gibi ülkeler, öncelikle
yüzlerini Bolşevik deneyimine çevirdiler. Lenin’in resimleri, eylemcilerin
emperyalizme, sömürgeciliğe ve savaşa karşı tarihin akış yönünü değiştirmek
için çabaladığı dönemlerde Filistinlilerin, Burkinalıların, Kürtlerin vs.
duvarlarını süsledi. Bugün Venezuelalı devrimciler Emperyalizm ve Devlet
ve Devrim’in sunduğu dersleri bilince çıkartıyor. Sonuçta bunlar,
Britanya’da yeni bir sosyalist hareket inşa etme noktasında hâlen daha paha
biçilmez önemde olan politik materyaller.
Louis Brehony
28 Eylül 2017
Kaynak
Dipnot:
[1] Lenin’in yorumları için Sol Komünizm: Bir Çocukluk Hastalığı kitabına
bakılabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder