Pages

17 Şubat 2020

Ekim Devrimi


Miéville’in Anlattığı Hikâye

Neyin ne zaman yaşandığını bilmeyen insanlar için kaleme alınmış bir hikâyenin devrimin olağanüstü enerjisini kavraması gerekir. Bu hikâye, çarlık döneminden oluşan öntarihle işe başlamalı, 1917 öncesinin kronolojisini aktarmalıdır.

1905 sonrası dönemde liberal reformlara, katliamlara ve baskılara tanık olunur. Tüm bunlar, Rus devletinin otorite kaybına uğradığı, imparatorluğun iflas ettiği gerçeğini gizleyemez. Sonuçta savaş ve devrim çıkar sahneye. Sosyal ve ekonomik krizler belirli sonuçlara yol açar.

Miéville, 1903’te gerçekleşen Menşevik-Bolşevik ayrışmasının izini sürer. Bu ayrışmada politik bilinç, kampanyalar, işçi sınıfının bileşimi, faillik, tarih ve Rus kapitalizmi konusunda farklı yaklaşımlar açığa çıkar. Söz konusu ayrışma, 1917’de daha da görünür hâle gelir.

Birinci Emperyalist Savaş (1914-18) beynelmilel sol için önemli bir momenttir. İkinci Enternasyonal’in bölünmesine sebep olan bu gelişme sonucu yönetici sınıflardan yana duran sosyalist partilerin ekseriyeti ayrışır.

Bu ayrışmayı ufak bir mesele olarak ele alan Miéville, 1916’da İrlanda’da yaşanan katliamı ve karşı-devrimi destekleyen İşçi Partisi’nden hiç bahsetmez. Rusya’da Plehanov’dan yana duran eski devrimciler Kadetlerle, Kerenski’yle, diğer önde gelen Menşeviklerle ve SR’cılarla birlikte savaş ödenekleri konusunda hükümete destek verirler. Savaşta 1,4 milyon Rus vatandaşı ölür, Rusya grevlere, enflasyondaki artışa ve proleterleşme sürecindeki hızlanmaya tanık olur. Sonuçta köylüler şehirlere akın eder. Şubat 1917’de Uluslararası Kadınlar Günü’nde gösterilere katılım konusunda ciddi bir artışa tanıklık edilir. Ekmek ve barış için yapılan gösteriler etkili olur. Rejim çöker, sovyet iktidarı tesis edilir. Sonrasında birçok Bolşevik lider hapse atılır ya da sürgüne gönderilir. Martov, Kamenev, Trotsky ve Stalin gibi isimler geçici hükümetin desteklenip desteklenmeyeceği üzerine tartışma yürütürken Lenin, Alexandra Kollontai’a yazdığı mektupta “hükümete hiçbir şekilde güvenilmemesi, asla destek sunulmaması gerektiğini” söyler.

Devrimci hareket açısından asıl önemli olan unsur, komünist kadınların sahip olduğu güç ve merkezî konumdur. Kollontai, Krupskaya ve Ludmila Stahl, Kerenski rejimine karşı Lenin’den yana saf tutar ve geçici hükümetin kadınlara vermediği hakları talep eder.

Miéville kitabında, 23 Nisan’da Kazan’da düzenlenen Tüm Rusya Müslüman Kadınları Kongresi’nden ve oradaki 300 kadından pek bahsetmez. Kongre, kadınların seçme hakkı, cinsiyetlerin eşitliği, örtünmenin zorunlu olmaması gibi on ilkeyi kabul eder. Çalkantılı geçen aylar üzerinden Bolşevikler etkilerini artırmayı bilirler. Geçici hükümetin çöküşünde savaşa yönelik nefret ciddi bir rol oynar. Hükümet, Ağustos sonunda Kerenski tarafından tasfiye edilir. General Kornilov darbe tezgâhlar, ama bu darbe girişimi kitlelerin eylemi sonucu mağlup edilir. Resmi istatistiklere göre 170.000 civarında asker cephe hattını terk eder.

Devrim İhanete mi Uğradı?

Miéville, Ekim’e doğru uzanan süreçte kitlesel eylemlerin zirveye ulaştığı dönemde “solun yeni ve müşterek bir irade geliştirip hükümet kurması ve sosyalistlerin birliği yolundan yürüyüp iktidar olunması gerektiğini” söyler. Kitabın son bölümünde yazar bu tezini daha da genişletmektedir:

“Eğer diğer grupların enternasyonalistleri İkinci Kongrede kalsalardı, partinin her kademesinden birçok Bolşevik’in işbirliğini savunduğu göz önüne alındığında, Lenin'in ve Troçki'nin koalisyonla ilgili uzlaşmazlıkları ve kuşkuları azalabilirdi. Sonuçta ortaya daha az yekpare ve başı daha az derde girecek bir hükümet çıkabilirdi.”

Kitapla ilgili olarak verdiği röportajda Miéville, Bolşeviklerin koalisyon hükümeti kurmamakla bir hata yaptığını söylüyor.

Miéville, Menşevik enternasyonalistleri sol SR’cılar ve diğer küçük partilerin yanında, Bolşeviklerin muhtemel “sosyalist” ortakları olarak görüyor. Ama tarih onun tezinin aksini söylüyor:

Eylül 1917’de Menşeviklerin örgütü, sol Menşevik bir kişilik olarak Suhanov’un kullandığı ifadeyle, “kitlesel bir çıkış”a tanıklık ediyor. 18 Haziran’da yapılan büyük Sovyet gösterileri konusunda yazar, Gorki’nin sözlerini aktarıyor ve “Bolşevizmin Petersburg proletaryasına tümüyle hâkim olduğunu” söylüyor. Suhanov’un yoldaşı olan Gorki ve Yuri Larin nihayetinde Bolşeviklere katılıyorlar, Tserelli gibi reformistlerden ve savaş yanlısı liderlerden bıkıp usanmış olan kesimler, Bolşeviklerin önerdiği sosyalist devlet vizyonuna örgütleniyorlar.

Öte yandan İkinci Enternasyonal bünyesinde yaşanan ayrışma karşılığını Rusya’da da buluyor. Bu ayrışma dâhilinde, oportünist sosyal demokrat partiler krize giriyor, solcu mensupları ise savaştan ve tasarruf tedbirlerinden bahseden liderlere tanık olunan koşullarda sosyalizmden ve işçi kontrolünden dem vurmaya başlıyor.

Tarihçi Isaac Deutscher’e göre Menşevikler, millete soyulup soğana çevrilmesi yönünde nasihatte bulunuyorlar. Köylülerden malikâne sahiplerine sabretmelerini istiyor. Sol Sosyalist Devrimciler ise ilk başta Bolşeviklerle koalisyon kuruyorlar ama sonra savaşa son vermek için verilen taviz gereği ağır hükümler içeren Brest-Litovsk Anlaşması’nın imzalanması üzerine bu koalisyondan ayrılıyorlar. Sonuçta örgüt, iç savaş esnasında emperyalizm yanlısı gerici güçlerin yanına yuvarlanıyor, hatta Lenin’e iki kez suikast düzenliyor. Miéville’in kitabının 177. sayfasında güzelliği ve cesareti sebebiyle öve öve bitiremediği Maria Spiridonova, Brest-Litovsk Anlaşması’nın imzalanması sonrası başlayan silâhlı ayaklanmaya öncülük ediyor.[1]

Ne az sayıda devrimci Menşeviğin Bolşeviklerin safına geçişi ne de sol SR’ların devrime ihanetleri Miéville’in çıkarımlarını değiştirebiliyor. Yazar her şekilde, kendisinin “Stalinizm” olarak ifade ettiği komünist “tek parti devleti”ne sosyal demokrasi ile kurulacak ittifakı tercih ediyor.

Kitabı boyunca yazar, devrimci dönemi örnekleyen metinleri üstünkörü ele alıyor, örneğin Lenin’in Devlet ve Devrim’ine kısaca değiniyor. Miéville, arka planı analiz etmek niyetinde olmadığı için kişilik tasvirlerine daha fazla yer veriyor. Bu da onun devrimin sorunları konusunda bir Marksistin üstlenmesi gereken sorumluluğu karşısında susmasına neden oluyor. Yazar, sonuçta Marx’ın Paris Komünü analizini ve sosyalist devlette işçi sınıfının oynayacağı öncü rol konusunda Lenin’in kaleme aldığı yazıları kenara itiyor:

“Şurası kesin ki kapitalizmden komünizme geçiş süreci, muazzam bollukta ve çeşitlilikte politik biçimler üretir, gelgelelim politik öz, kaçınılmaz olarak her daim proletarya diktatörlüğü olacaktır.” [Lenin, Devlet ve Devrim]

“Proletarya diktatörlüğü” kavramı ve sosyalizmin inşası için gerekli olan biçimlerdeki bolluk, Marx’ın üzerinde durduğu, Lenin ise kapsamını genişlettiği önemli meselelerdir. Fakat bu iki mesele, Miéville, Sosyalist İşçi Partisi ve Britanya solundaki diğer birçok sol örgüt için lanetli konu başlıklarıdır. Sovyet deneyiminden ilham alan devrimci ayaklanmalar, hatta Sovyetler’in elde ettiği başarılar zaten lanetli meselelerdir.

Miéville’in ifadesiyle 1917 Ekimi sonrasında yaşanan süreci bir “felâket”, hâkim olan dinamiği “gerici” olarak nitelemek gerekir. 1917 sonrası dönemi ele alacak her türden girişim, şu tarz burjuva klişeler adına redde tabi tutulmaktadır:

“Despotizm sebebiyle devletçilik, antisemitizm ve milliyetçilik dirildi, kültüre, cinselliğe ve aile hayatına gerici kurallar hâkim oldu. Ortaya paranoya, zorbalık, katliamlar ve çürüme üzerine kurulu polis devleti olarak Stalinizm çıktı.”

Britanya solunda “Stalinizm” etiketi ve devrimin kişiliklere indirgenmesi, tıpkı 1917’yi takip eden dönemde süren yoğun tartışmalarla, politik mücadeleyle ve kültürel yeniliklerle yüklü yıllar gibi, karmaşık toplumsal gelişmelerin de göz ardı edilmesine neden oldu.

Miéville, sosyal demokrasi konusunda belirli bir konum alıyor. O da partisi SİP gibi 1917 sonrası Kerenski’yi düzenlediği konferansa çağıran ve Bolşevik devrime karşı çıkan İşçi Partisi’nin amigoluğunu yapıyor.

2 Mayıs 2017 günü Channel 4 televizyonuna verdiği röportajda kitabını tanıtırken Miéville, Ekim’in mirasının “köklü değişim”i temsil eden Corbyn’in liderliğinde sürdüğünü söyledi. Oysa Corbyn’in partisi, Londra, Manchester, Nottingham ve Newcastle gibi şehirlerde kemer sıkma politikaları konusunda hükümetle işbirliğine gitti, emperyalizme bağlılık siyasetini muhafaza etti, nükleer silâhlara ve göçün kontrol altına alınmasına destek verdi. Sonuçta Corbyn’in bağlı olduğu kuruluş olarak NATO, Sovyetler’in yol açtığı sosyalizm tehdidine karşı koymak adına İşçi Partisi’nin başındaki emperyalist liderlerce kuruldu.

İşçi Partisi ve Troçkist destekçileri, sosyalist bloğun yıkılışını, savaşların başlamasını, milyonlarca insanın sefalete ve ırkçılığa maruz kalışını sevinç naralarıyla karşıladılar.

Esasen Miéville’in Bolşevik devrimin mirasının başka herhangi bir yerde sahiplenilmediğini söylemesi oldukça önemli. Oysa Afganistan, Küba, Çin, Çekoslovakya, Kore, Polonya, Vietnam, Yugoslavya gibi ülkeler, öncelikle yüzlerini Bolşevik deneyimine çevirdiler. Lenin’in resimleri, eylemcilerin emperyalizme, sömürgeciliğe ve savaşa karşı tarihin akış yönünü değiştirmek için çabaladığı dönemlerde Filistinlilerin, Burkinalıların, Kürtlerin vs. duvarlarını süsledi. Bugün Venezuelalı devrimciler Emperyalizm ve Devlet ve Devrim’in sunduğu dersleri bilince çıkartıyor. Sonuçta bunlar, Britanya’da yeni bir sosyalist hareket inşa etme noktasında hâlen daha paha biçilmez önemde olan politik materyaller.

Louis Brehony
28 Eylül 2017
Kaynak

Dipnot:
[1] Lenin’in yorumları için Sol Komünizm: Bir Çocukluk Hastalığı kitabına bakılabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder