Fethullah dolayımıyla, özellikle Gezi’den beri içe
sızan muhalefet ve siyaset anlayışı, sorgulanmayı bekliyor. Devlet arazisinde
kendisini özne zannedenlerin, “özne oldum ben” diyenlerin, o öznelik
ehliyetlerini nereden aldıklarını anlamaları gerekiyor. Fethullah’ın ruh
üflediği sol, eleştirilmeye ihtiyaç duyuyor. Fethullah’la dirileceğini,
irileşeceğini düşünenler, tel tel dökülüyorlar. Bugün solun iç hesaplaşması,
temelde Fethullah’ın bağlı olduğu hatta örgütlenmiş kesimin tasfiyeci çizgisi
ile alakalıdır.
Fethullah, devlet eliyle orta sınıflara dağıtılmış bir
tür ulufedir. Bugün geri alınmaktadır. Tarihi cumhuriyetten, kişisel tarihini
altmış darbesinden başlatanlar, kendisine karşı gelebilecek dinamikleri ezmeyi
ve dinamikler arası bağları kopartmayı tek gelenek bellemiş bir devletteki
sürekliliği görmemekte, bu sebeple her yaptığı ile devlete bağlanmaktadır. Tel
tel dökülme, o ulufenin geri alınması ile bağlantılıdır.
Gezi zamanı mangalda kül bırakmayan birçok solcu,
“gerektiğinde geri adım atmayı bilmek lazım” diyordu bir yandan da. Atmayı bilmeyenleri
eleştiriyorlardı. Erdoğan’ın kurduğu Dolmabahçe masasına oturuyorlardı. Buna
bağlı olarak girdikleri her yeri çürütüyor, dağıtıyorlardı. Her şeyde söz
sahibi olup tüm çalışmaları devletin ve sermayenin çıkarlarına bağlıyorlardı.
Akılsız ve tehlikeli buldukları kitlenin dizginleri, bilerek ve kasten bu
kişilerin eline teslim ediliyordu.
* * *
Sol, sırf varolmak için devlete gizliden verilen, “her
türlü zararlı unsuru ben kontrol altında tutarım” mesajından başka bir şey
değil. Gezi, bu şekilde heba edildi. Dün kendi Gezi’sini, ayaklanmasını felç
etmek için elinden geleni yapanlar, bugün başka ülkelerin isyanlarına nağmeler
düzüyorlar, hatta kimi zaman haddini bilmeden akıl veriyorlar. Aslında altta
kaynayan kazanı soğutmak istiyorlar. Ayaklanmaların olası iç etkilerini silmeye
çalışıyorlar. Tabandaki gençler bu sayede susturuluyor. Her şeyi devletin ve
sermayenin kontrolündeki güçlere teslim ediyorlar, sonra da isyan, ayaklanma
edebiyatı yapıyorlar. Sol, ayaklanma, devrim ve sosyalizm istemeyen kişilerin
güdümünde ve hâkimiyetinde olduğunu bugün de ortaya koyuyor.
Gezi günlerinde Ukrayna’da, Libya’da, Suriye’de,
Venezuela’da olan tüm ABD kaynaklı isyanlara destek veren kimi solcular, bugün
Bolivya’ya timsah gözyaşı döküyorlar. Hepsi, gözümüzün içine baka baka yalan
söylüyor. Ukrayna’da Lenin heykeli yıkıldığında, Avrupa’daki Neonaziler
silahlanıp bu ülkeye geldiklerinde aynı solcular, burada “devrim” türküleri
söylüyorlardı. Çünkü aynı Neonazilerin eline silâh verilip Suriye’ye
gönderilecekti.
* * *
Sol şeflerin devrimle ve sosyalizmle ilişkisi, onlara
mani olma iradesine tabidir.
O sol, devlet katında dönen dolapları, aşağıda
yoksulla ağlamaya, işçiyle soğan kırmaya, yumruk sıkmaya tercih ediyor.
Yoksulu, ezileni, işçiyi hor görüyor, ama bunları hasımlarını alt etmek için
bir sopa hâline getirmeyi, kendisine verilen görevler konusunda şahsi varlığını
satmayı iyi biliyor.
“Yoksullara ekmek yoksa zenginlere de
huzur yok.”
İran’da bir banka ateşe verilmiş… Gezi zamanı bir İş
Bankası şubesini ateşe vermeye çalışan gençleri durduranlar, sonrasında o
bankanın ideolojisine övgüler düzenler, bu haberi sevinç naralarıyla
paylaşıyorlar.
İş Bankası, kurtuluş mücadelesi esnasında Hintli
Müslümanların gönderdikleri, Ankara’ya gelince gasp edilen paralarla kuruluyor.
O Müslüman irade, bugünde belirli kişilerin kendilerine tuttukları fener adına
kurban ediliyor. Kimse, o fenerdeki ışığın kaynağını sorgulamıyor. Bugünü,
bugünde kendisine verilen madalyaları göklere çıkartanlar, yoksulların,
ezilenlerin gökten yağdıracakları yıldırımları durdurmanın yollarını arıyorlar.
Bugünkü isyanlarla ilgili yazıları buradan okumak gerekiyor.
* * *
Bugün dünyanın dört bir yanında çıkan isyanlara dair
haberleri paylaşanlara, “siz Gezi’de ne yaptınız?” diye sormak gerekiyor.
Halkın evlatlarının terini, kanını küçük burjuva dünyaları için istismar etmeye
kalkanlar eleştirilmeyi bekliyor. Özgürlük mücadelesinden önce mücadele
özgürleşmeli zira. O kanı ve teri pazarda satılığa çıkartanlara, gençlerin
isimlerini dahi unutanlara, pazarlık sonucu gelinen mevkilere, oturulan
milletvekili koltuklarına laf etmeden yol alınamıyor. Kişisel kariyer planları,
çek defterleri, açılan mekânlar, dolan cepler, Avrupa pasaportları, devlet
katında bulunan bağlar… bir isyan ateşini bunlar söndürüyor.
* * *
“Bu işçiler çok kaba, tüm sorunlar bununla ilgiliydi,
bunların demokrasi terbiyesi edinmesi lazım” diyen sol ile “işçilere devlet
disiplini vermek gerek” diyen Perinçek, aynı madalyonun iki yüzü sonuçta.
Madalyonun sahibi ise belli. Bugündeki mevki adına herkes o sahibe örgütlenmiş,
onu put eylemiş durumda. Sol, devlet katında kurduğu bağlara dolanıyor. O
bağlarda “demokrasi terbiyesi” ile “devlet disiplini” arasında hiçbir fark
bulunmuyor.
Putlarsa işçilerin, yoksulların kendi iç terbiyesi, iç
disiplini ile yıkılıyor. Egemenlerden egemen olmayı öğrenmek, teslimiyetin ilk
adımı. Devletin, yüksek siyasetin koridorlarında adam yurduna konulmayı
sevenlerin bugünkü isyanlardan öğrenecek bir şeyi yok. Onlar, o isyanların
önünü alma araçları. Sonuçta devrimden nefret ediyorlar, kitlesel mücadeleden
korkuyorlar:
“Liberal
burjuvazinin partisi olarak Kadetler, çarla ve feodal toprak sahipleriyle
iktidarı paylaşmak, ama aynı çarın ve toprak sahiplerinin iktidarını ortadan
kaldırmamak ve o iktidarı halka teslim etmemek istiyorlar. İktidarı almalarına
mani oluyor diye hükümetten nefret eden liberaller, bir yandan o hükümeti ifşa
ediyorlar bir yandan da onu kararsızlığa ve dağınıklığa sürüklüyorlar.
Gelgelelim liberallerdeki devrime yönelik nefret, kitle mücadelesiyle alakalı
korku, onların siyasetinde çok daha büyük bir yer tutuyor. Liberaller, halkın
kurtuluş hareketi karşısında tereddüde ve kararsızlığa sürükleniyorlar.
Dolayısıyla en önemli momentlerde birer hain olarak, krallığın safına
geçiyorlar. Karşı-devrim esnasında çarlığın ‘Slavcı düşler’ini dillendirip
‘sorumlu muhalefet’ pozları takınan, böylelikle ‘Majestelerinin Muhalefeti’
olarak çarın önünde diz çöken, devrimcilere ve kitlelerin devrimci mücadelesine
çamur atıp duran liberaller, özgürlük mücadelesinden giderek uzaklaşıyorlar.”
[1]
Eren Balkır
18 Kasım 2019
Dipnot:
[1] V. I. Lenin, “The Election Platform of the RSDLP”, Mart 1912, Collected
Works, Cilt 17, s. 511.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder