“Kriz Anlarında Ilımlı Liberalin İçindeki Faşist Ortaya Çıkar”
Elodie Descamps ve Tarık Bouafia
20 Kasım 2019
2005
yılının sonlarında kazandığı ilk seçim zaferinden itibaren Evo Morales’in
liderliğini yaptığı Sosyalizme Doğru Hareket (MAS), Latin Amerika’daki en
yoksul ülkelerden biri olan Bolivya’yı dönüştürme noktasında eşi benzeri
görülmemiş bir başarı elde etti. Partinin on üç yıllık iktidarında nüfusun
dörtte biri aşırı yoksulluk şartlarından kurtuldu, yerliler kamusal hayatın
merkezine taşınma imkânı buldular ve Bolivya, bölgede GSMH bağlamında yaşanan
artışın keyfini çıkarttı.
Ama
tüm bu süreç, ordunun Başkan Morales’i istifaya zorladığı 10 Kasım günü sona
erdi. Morales’in zafer kazandığı 20 Ekim seçimi sonrası haftalarca süren sağcı
eylemlerin ve seçimin hileli olduğuna dair yaygın işitilen fakat ispatlanmamış
iddiaların ardından aşırı sağcı paramiliter güçlerin lideri Luis Fernando
Camacho, La Paz’a yürüyüş gerçekleştirdi ve “başkanlık sarayına Tanrı’nın geri
döndüğünü” söyledi. Bu noktada, başkenti terk etmeye zorlanan Morales, “umarım
istifam, muhalefetin uyguladığı şiddeti ortadan kaldırır” dedi.
Şiddetin
dozu bırakalım azalmayı, darbeden sonra daha da arttı. Hatta MAS’a ve onun
hizmet ettiğinin düşünüldüğü toplum kesimlerine karşı intikam eylemlerine
girişildi. Kendisini başkan ilân eden Jeanine Áñez’in liderliğinde hareket
eden, beyazların üstünlüğünü savunan çeteler, polis ve askerle şiddet
eylemlerine imza attılar ve darbe karşıtı eylemcilere saldırdılar. Son iki
hafta içinde yirmiden fazla insan öldürüldü ve yerlilere, MAS temsilcilerine ve
toplumsal hareketlere yönelik saldırılar daha da yoğunlaştı.
Devrik
MAS hükümetinin önemli isimlerinden olan ve Bolivya’da 2006’dan beri başkan
yardımcılığı görevinde bulunan Álvaro García Linera, Morales’in yürüttüğü
toplumsal politikaların başlıca mimarlarından birisiydi. Darbe sonrası Morales
gibi Linera da Meksika’ya sığındı. 16 Kasım Cumartesi gibi Linera, Meksika’nın
başkentinde verdiği mülâkatta, geçen hafta yaşanan olaylara, darbenin
sebeplerine, içteki gerici güçlerle dış müdahalenin oynadığı role dair
düşüncelerini aktarıyor.
¤ ¤ ¤
Son
gelen haberlerle başlayalım. Son günlerde MAS üyesi eylemciler, parti
sempatizanları ve genelde darbeye karşı çıkan tüm kesimler, polisin ve askerin
ağır baskılarına maruz kalıyorlar. Şiddetin tırmanması konusunda ne
düşünüyorsunuz?
Kendi
hâlinde yedi köylünün öldürülmüş olması karşısında üzüntülü ve öfkeli olduğumu
belirtmeliyim. Saldırıdan kurtulan bir kişi şuanda komadaymış. Bu insanları
askerler ve polis, otomatik silâhlarla katletmişler, darbeye itiraz eden
köylülerin yürüyüşüne ateş açmışlar. Bu, adlı adınca bir katliamdır. Bunun
sorumlusu ister asker ister polis isterse sivil güçler olsun adaletin karşısına
çıkartılmalı, bu insanlar, yarın, bir ay sonra ya da beş yıl sonra da olsa
hesap vermelidirler.
Bolivya
halkını kan gölünde boğmaya çalışıyorlar. Bu zulümdür. Yüz on kişi silâhla
yaralanmış durumda. Altı yüzden fazla insan gözaltına alınmış. Yaşanan kanlı
darbe, ülkeye ateş ve kanla hâkim olmaya, kontrolü sağlamaya çalışıyor.
Başkanla
birlikte kan dökülmesin, muhalefetin uygulayacağı şiddetin zemini ortadan
kalksın diye istifa etmiştiniz oysa…
Evet.
Daha fazla sayıda Bolivyalı ölmesin diye ülkeden ayrıldık. Polis bizleri tehdit
etti. Silâhlı kuvvetler, anayasal düzeni ayaklar altına aldı ve yoldaşlarımızı
tehdit ederek onlara karşı güç kullanacağını söyledi. Biz de “istifa edeceğiz”
dedik, bunun sebebi, polisin ve askerin uyguladığı baskı idi. İstifa edersek
yoldaşlarımıza zarar vermeyeceklerini umut ettik. Fakat yönetimden uzaklaşmış
olmamıza, seçimde elde ettiğimiz zaferin sonuçlarından feragat etmemize ve yeni
seçimlere katılmayacağımızı söylememize rağmen bu insanlar ve düzenbaz
hükümetleri, Bolivyalıları öldürmek için sokaklara çıktılar.
Bugün
yerlileri hedef alan ırkçı şiddet dalgasına tanıklık ediyoruz. Bir nevi politik
elitler geçmişin hesabını görüyorlar. Bu noktada da hükümet olma, iktidarı alma
ve son birkaç yıl süresince haklarını elde etme cüretini göstermiş yerliler
hedef alınıyor.
10
Kasım Pazar günü, yeni seçimlerin yapılacağını duyurmanızdan bir iki saat sonra
istifa etmeye, böylelikle muhalefetin şiddetini sonlandırmaya karar verdiniz.
Genelkurmay başkanı Williams Kaliman Romero, size “istifa etmenizi” önerdi.
İktidarı bırakma kararına asıl ne sebep oldu? Ordu neden bu kadar kolay
darbeden yana saf tuttu?
Darbe
üç aşamada gerçekleşti. İlki, seçimi takip eden gün başlayan sivil aşama idi.
İkinci sıradaki adaydan on puan daha fazla aldık ki bu, ikinci tura gidilmesini
gereksiz kılan bir gelişmeydi. Seçimi kaybetmiş olan Carlos Mesa, zaferimizi
tanımadı ve seçimin yenilenmesini (balotaj) talep etti. Bunun üzerine
geleneksel orta sınıf isyan etti ve ırksal üstünlükleri temelinde gürültü
kopartmaya başladı. Santa Cruz, Cochabamba ve La Paz gibi şehirlerde hükümet
karşıtı eylemler düzenlediler. Devlet binalarını ateşe verdiler. Oyların
sayıldığı dokuz seçim kurulu binasının beşine saldırı düzenlendi ve bu binalar
ateşe verildi. Ayrıca eylemciler, oy sandıklarını ve pusulaları da yaktılar.
Ardından
geleneksel orta sınıfın yoğun olarak yaşadığı bölgelerin tamamında iş bırakma
çağrısında bulundular. Devamında faşist paramiliter çeteler ortaya çıktı ve
sendikacılara saldırmaya başladı. Bu çeteler, köylülere ve sendikacılara ait
binaları ateşe verdiler, liderlerine saldırdılar. Yürüyüş yapan köylü kadınlar,
beyzbol sopalı, üzerlerinde çiviler bulunan değnekler taşıyan beş yüz-altıyüz
kişilik motosikletli çetelerin saldırılarına uğradı. Bu çeteler kadınlara gaz
bombası bile attılar.
Bir
kasabanın kadın belediye başkanını kaçırıp dövdüler, yerlerde sürüklediler,
üzerine işediler, saçlarını tıraş ettiler ve linç tehdidinde bulundular. TV
kameralarının önünde belediye başkanının yüzünü kırmızıya boyadılar.
Karşılarına çıkan köylüleri öldüresiye dövdüler. Tüm bunlar, darbenin sivil
aşamasında yaşandı. Bu dönemde devlet ve yasal zemine sahip kurumların
görmezden geldikleri bir tür terörizmi halka dayattılar.
Halk
güçleri ise darbeye direnişle karşılık verdi. Ülkenin en önemli sendika
federasyonu olan Bolivya İşçi Merkezi mensubu madenciler La Paz’a geldiler.
Başkanı savunmak için köylüler, yerliler ve kent sakinleri sokaklara
döküldüler. Demokrasiyi savunan sivil güçlerle darbe yanlısı güçler karşı
karşıya gelmiş olsaydı bu çatışmadan muhtemelen zaferle çıkardık. Lâkin
sonrasında ikinci aşamaya geçildi. Polis müdahalesi gerçekleşti. Bu noktada güç
dengesi değişti. Sivillerin komutasından çıkan polis, saldırı altındaki
kurumları ve sektörleri korumayı başaramadı. Dolayısıyla genelkurmay
başkanlığı, sivillerin idaresini tanımayıp Evo’yu istifaya çağırdı.
Darbe,
sivil güçlerden polise oradan da orduya doğru işleyen bir süreç dâhilinde
gerçekleşti. Eğer ordu ve polis başka bir tutum takınmış olsaydı, darbeyi henüz
sivillerin öne çıktığı aşamada durdurabilirdik.
Asıl
her şey, polis ve ordu sırtını bize döndüğü noktada değişti. Sendika
liderlerini koruyamayan, düzeni sağlamak için müdahale etmeyen, paramiliter
çetelerin kadınlara saldırmasına mani olmayan aynı güçler, ertesi gün meşru
kurumları tanımadıklarını beyan ettiler. Köylüleri ve liderleri hapse atan,
göstericilerin üzerlerine gaz bombaları yağdıran polis, baskı kurmak için
elinden geleni yaptı. Örneğin dün [15 Kasım] yedi insanı katletti. Son beş
günde ölü sayısı on sekize ulaştı [16 Kasım Cumartesi günü yapılan bu röportaja
dek sayı giderek arttı.]
Darbe
yanlısı güçler, tarihsel açıdan Evo’yu iktidara taşıyan kitle tabanını meydana
getiren madenciler, köylüler ve işçiler gibi halk kesimlerine saldırıyorlar.
Bence
onca çaba harcamış olmalarına rağmen bu noktada da onları yenebilirdik. Güç
dengesini esas olarak ordu ve polis değiştirdi. Anayasayı takmayan bu güçler,
darbeden ve isyancı güçlerden yana saf tuttular. Darbe de işte bu anda en sert
aşamasına geçiş yaptı. Jeanine Áñez bu aşamada kendisini başkan ilân etti,
hatta bir general, kadının üzerine başkanlık kuşağını geçirdi. Oysa yeni
başkanı tayin eden meclis, bir düzenbazın başkanlık kuşağını birine takması
hiçbir anlam ifade etmiyor!
Bu,
General Luis García Meza’nın darbe yaptığı seksenlerden beri tanık olmadığımız
bir durumdu. Meza, sırf başkan olmak için onlarca madenciyi ve sosyalist lider
Marcelo Quiroga Santa Cruz’u öldürmüştü. Yaklaşık kırk yıldır bu tür bir
görüntüyle, ordunun ve polisin sarayı işgal edip kendisini hükümet ilân ettiği
bir durumla karşılaşmıyoruz. Jeanine Áñez kukladır, gerçek güç ise poliste ve
yüksek rütbeli subaylardadır.
2008’de
de bir darbe girişimi olmuştu. Onun altında da eskiden beri sağcı olan Doğu
bölgesinden gelen muhafazakâr güçlerin imzası vardı ve o darbe girişimini de
ABD Büyükelçisi Philip Goldberg destek vermişti. On bir yıl önce başarısız olan
darbe neden bu kez başarılı oldu?
İki
darbe girişimi arasında iki temel farklılık var. O zaman da “yurttaş
komiteleri”nin yönlendirdiği sivil bir darbe söz konusu idi ve Santa Cruz ile
diğer Doğu şehirlerindeki muhafazakâr unsurlar, kapitalizm yanlısı güçlerin
yanında hizalanmışlardı. Bugün olduğu gibi o gün de her şey bir ayaklanma ile
başlamıştı. Ama 2008’de polis ve asker saf değiştirmemişti.
Gelgelelim
darbe yanlısı güçlerin kendi deneyimlerinden dersler çıkarttıklarını görmek
gerekiyor. Bu sefer polisi ve komutanları satın alarak mevcut sorunu
çözdüklerine hiç şüphe yok. Bu güçlerin saf değiştirmelerini sağlamak için
yığınla para akıtmışlar. Anayasaya sadakatlerini sonlandırmak için güvenlik
güçlerine milyonlarca dolar verilmiş olmalı.
İkinci
farklılıksa Latin Amerika’nın birlikte tavır almış olması. O günlerde
Brezilya’da Lula, Venezuela’da Chavez, Ekvador’da Rafael Correa, Arjantin’da
Cristina Kirchner vardı. Şili, Michelle Bachelet tarafından yönetiliyordu.
2008’deki darbe girişimi esnasında Latin Amerika Ulusları Birliği [UNASUR]
üyeleri Santiago de Chile’de acil toplantı gerçekleştirdiler. Başkanlığını Şili
Cumhurbaşkanı Bachelet’in yaptığı toplantıda birlik üyesi devletler darbeye
karşı çıktılar. Bugünse darbenin üzerinden bir hafta geçmiş, ortada on sekiz
ölü var ama UNASUR’dan eser yok. ABD’ye bağımlı olmayan, demokrasiye saygı
duyulması gerektiğini, barışın güvence altına alınmasının şart olduğunu
söyleyen, egemen devletleri bir araya getiren yapının yerinde artık yeller
esiyor. Bunun yerine Bolivya halkının katline dair kararları tasdik etme,
onaylama noktasında gayet kötü bir rol oynayan Amerika Devletleri Teşkilâtı’nın
vurdumduymaz tavırları güne hâkim oluyor.
Ekim
ayından bu yana yapılmış on altı konuşmanın ses kayıtları çıktı ortaya ve bu kayıtlar Bolivya’daki
muhalefet liderlerinin (eski Cochabamba valisi Manfred Reyes Villa, eski
Cochabamba milletvekili Mauricio Muñoz) eski ABD’li asker ve senatörlerle
(Marco Rubio, Ted Cruz, Bob Menendez) ilişkilerini ortaya koyuyor. Bu insanların
amacı, Evo yeniden seçildiğinde ülkeyi istikrarsızlaştıracak bir kampanya
başlatmak. Bu kampanya dâhilinde askerin ve polisin katılacağı bir ayaklanma
tetiklenecek, MAS milletvekillerinin evlerine saldırılacak, böylelikle Evo
istifa ettirilecek. Bu türden ifşaatları ciddiye alabilir miyiz?
Evet,
bence almalıyız. Çünkü bu ifşaatlar bize, son aylarda siyaset sahnesinin perde
arkasında yaşananlara dair çok şey söylüyorlar. Kanaatimce bu insanlar, bizim
seçimleri kazandığımızın anlaşıldığı noktada bekledikleri o işareti almışlar.
2014’te
biz, oyların yüzde 62’sini almıştık, bugünse oy oranımız yüzde 47. Seçimleri
kazandık, ama eskiden sahip olduğumuz muazzam avantajı yitirdik. Oy oranımızın
yüzde 50’nin altına düştüğünü görünce bu insanlar, demokrasimizin ve anayasal
düzenin zayıfladığını düşündüler. Seçimi takip eden gün “şimdi darbe yapmanın
tam vakti” diye düşündüler. Bunun üzerine de bize saldırmaya başladılar.
Sizin
de söylediğiniz gibi MAS’ın oyu 2014’te yüzde 62 iken 2019’da bu oran yüzde
47’ye düştü. Demek ki son beş yıl içerisinde bir vakitler sizin başını
çektiğiniz dönüşüm sürecine destek sunmuş orta sınıf size sırtını dönmüş.
Yoksulluktan kurtulmuş, üniversiteye girme imkânı bulmuş, kamuda iş sahibi
olmuş kesimler size verdikleri desteği bugün neden kestiler?
Bu
süreçten çıkartmamız gereken birçok ders var ama öte yandan da süreci yüzeysel
değil derinlemesine incelememiz gerekiyor. Bir seçimde yüzde 62 oy alıp
diğerinde bu oranın yüzde 47’ye düşmesi olağan bir durum. Dünya genelinde
birçok hükümet yüzde 33-40’lık oy oranlarıyla, hatta daha azıyla yönetiyorlar
ülkelerini. Ama bir ülkenin başında ilerici bir hükümet varsa durum biraz daha
içinden çıkılmaz bir hâl alıp karmaşıklaşmaya başlıyor. Eğer elinizde böylesi
bir kitle desteğiniz varsa, ülkeyi idari planda yönetmeyi biliyorsunuz ama
yüzde 50’nin altında oy alıyor, bir de toplumu dönüştürmeye çalışıyorsanız
hükümetiniz o noktada farklı güçlüklerle yüzleşebiliyor. Bu güçlüklerden biri
de devletin meşru baskı gücünün tarafsızlaştırılıp dönüştürülmesi ile ilgili.
Bu anlamda Venezuela, tüm diğer Latin Amerika ülkelerine kıyasla daha ileri bir
konumdadır.
Sahip
olduğu sorunların ötesinde Venezuela, devlete paralel işleyen devrimci süreç
dâhilinde kendi savunmasını oluşturmayı bilmiş bir ülke. Biz bunu başaramadık.
Gerekli görmediğimizden değil. Bu yönde adımlar attık ama bu, öyle hemen
yapılacak bir iş değildi. Köklü değişimlerin yapılması gerekiyordu. Asıl
üzerinde durduğumuz husus da buydu.
Bu,
ta Salvador Allende dönemine dek uzanan bir tartışma aslında. Sosyalizme
demokratik yoldan ulaşmak mümkün müdür? Evet mümkündür. Fakat demokrasiyi
savunmak için belirli yapıların oluşturulması gerekir. Bence demokrasi, salt
seçim demek değildir. Burada köklü bir demokrasi anlayışından bahsediyorum.
Demokrasi eşitlik, hakların genişletilmesi, devletin ırkçı yaklaşımdan
kurtarılması ve herkese haklarının verilmesi demektir. Dolayısıyla bir dönüşüm
süreci demokratik değilse bir anlam ifade etmez. Bu dönüşüm sürecinde mevcut
kurumlar dönüştürülmeli, ama bir yandan da dış güçlerin tetikledikleri
huzursuzluk ve karşılıklıklarla yüzleşildiğinde elde edilmiş olan başarıları
savunabilecek örgütsel formlara da sahip olunmalıdır. Şurası açık ki son
yaşanan darbede polise ve askere dışarıdan yığınla para akıtılmıştır.
Anayasal
düzenin çökmesi ihtimaline karşı halkın kendi savunma güçlerine sahip olması
gerekir. Venezuela, bu türden güçleri inşa etmeyi bildi ama biz bilemedik.
Çıkartılması gereken ilk ders budur. İkinci dersse şu; işletilen süreç ilerici
ise o vakit o sürecin toplumsal akışkanlık, sınıf atlama hususunda kendi iç
mekanizmalarına sahip olması gerekir. Çok fakirseniz fakir olanların arasına
katılırsınız. Fakirseniz orta gelirli hâline gelirsiniz. Bu olmuyorsa demek ki
kolektif kaynaklar yeterince demokratikleştirilmemiştir.
Ama
öte yandan da halk katmanlarından gelip orta düzey gelirlere sahip olan
insanlar, farklı türde beklentiler dillendirmeye başlamışlardır. Bu konuda
kimseyi suçlamaya hakkımız yok. Bolivya’da yaşananların Brezilya veya diğer
Latin Amerika ülkelerinde yaşananlarla aynı olmadığını görmek lazım. Bu
ülkelerde süreç, orta sınıflardaki zenginleşme durduğu, bu insanlar bir kez
daha uçurumdan aşağı yuvarlanacağı riskiyle yüzleştikleri noktada terse döndü.
Bahsi geçen ülkeler, muhafazakârlığın hüküm sürdüğü bir döneme girmişlerdi.
Oysa Bolivya’da toplumsal akışkanlık yavaşlasa da devam ediyordu. O hâlde bu
ülkede ne oldu?
Bolivya’da
orta sınıflar, artık üniversite eğitimi alan, belirli miktarda para biriktiren
yoksul ve yerli halk katmanlarının “istilasına” uğradıklarını düşündüler.
Bunlara göre yerliler ve yoksullar, kamunun her yanını ele geçirmişlerdi ve tüm
işlerde onlar çalışıyorlardı. Bu geleneksel orta sınıfın felç olmasının ana
sebebi, alt katmanlardan gelen yeni orta sınıfların sahneye çıkmış olmasıydı.
Dolayısıyla eski orta sınıf, muhafazakâr bir konum aldı.
Peki
biz neyi göremedik, neleri gözden kaçırdık? Söylemlerimizle bu geleneksel orta
sınıfı ve yeni orta sınıfın belirli kesimlerini kucaklayamadık. Belki de
sözlerimiz, gelişmekte olan gerçeklerin hızına ayak uyduramadı. Maddi planda
sınıflar değişti, fakat bizim söylemimizin özü eski gerçeklikte çakılı kaldı.
Ana
akım medya Carlos Mesa’yı merkez sağ siyasetçi olarak takdim ederken, Luis
Fernando Camacho, halk protestolarının lideri olarak resmediliyor. Bu iki ismin
politik-ideolojik çizgisi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Carlos
Mesa, kısa süre önce başkanlığa adaylığını koymuş Gonzalo Sánchez de Lozada’nın
başkan yardımcısıydı. Kendisini merkez sağ çizgide biri olarak takdim eden
Mesa, son süreçte tüm geleneksel orta sınıf gibi radikalleşti. Zaferimizi o da
tanımadı. Mesa, seçim sonuçlarının açıklandığı gün olan 21 Ekim’de herkesi
sokağa çağırdı. Aynı günün gecesi seçim kurulunun binaları ateşe verildi.
Darbenin
gerçekleştiği hafta sonunda Mesa, tüm müzakere yollarını kapadı. Bayan Áñez’i
ilkin o tanıdı. Áñez’in diktatörlere has tavırları, anayasayı ihlal etmesi ve
insanları kıyımdan geçirmesi karşısında tek laf etmedi. Mesa, ılımlı bir
liberal olmaktan çıkıp bir darbe destekçisine dönüştü. Tam da bu sebeple, “kriz
anlarında ılımlı liberalin içindeki faşist ortaya çıkar” diyorum.
Luis
Fernandez Camacho ise hayli muhafazakâr olan bir aileden geliyor. Babası, eski
diktatör Hugo Banzer Suárez’in partisi Milliyetçi Demokratik Hareket’in
üyesiydi. Bir iş adamı olarak Camcaho, Santa Cruz bölgesinde halkın belirli bir
kesiminde mevcut olan hükümet karşıtlığından istifade etmeyi bildi. Dindar bir
kişi olarak kitlesini ırkçı bir söylemle harekete geçirme imkânı buldu. O,
insanların kendisine dua etmesini isteyen biri. Ayrıca öldürülecek kişiler
listesi hazırlayan biri olması sebebiyle Pablo Escobar’ı kahraman olarak
görüyor.
Haiti’den
Şili’ye oradan Ekvador’a kadar tüm bölge, neoliberal hükümetlere karşı
düzenlenen kitlesel gösterilerle sarsılıyor. Meksika ve Arjantin gibi önemli
ülkelerde ise ilerici adaylar seçimlerden zaferle çıkıyorlar. Latin Amerika’nın
yeniden yapılandırıldığı, çatışmaların yaşandığı bu bağlam dâhilinde yaşanan
darbeyi nereye yerleştiriyorsunuz?
Birçok
insan, ilericilik döngüsünün kapandığından bahsediyor. Bense bu “döngü”
kavramının pek geçerli olmadığını düşünüyorum. Bence kıtada yaşananları
“gelgit” olarak tanımlayabiliriz. Meksika ve Arjantin’deki ilerici hükümetleri
buradan anlamak mümkün. Bir yerde dalgalar yükselirken bir yerde alçalıyor.
Kanaatimce devrimi tıpkı 1848 devrimlerini izah eden Karl Marx gibi bir tür
gelgit olarak tasvir etmek, bugünü anlamamızı ve kaotik durumu idrak etmemizi
sağlayacak. Bolivya’da bu dalga geri çekiliyor, ama öte yandan Ekvador ve
Şili’de neoliberal modele karşı gösteriler düzenleniyor…
Bolivya,
Latin Amerika’da ilericiliğin temel dayanaklarından biri olagelmiştir. Sizce
Morales karşıtı darbe, yeni bir ilerici dalganın yükselmesini sağlayabilir mi?
MAS
başarılı bir proje ortaya koydu, dolayısıyla yeni bir ilerici dalganın bu darbe
üzerinden yükselmesi mümkün. Bizim işleyen bir ekonomimiz vardı, zenginliği
dağıtma noktasında kurduğumuz mekanizma çalışıyordu, sanayileşme süreci
aksaksız ilerliyordu, makroekonomi yönetimimiz çalışıyordu. Bu süreci ne
durdurdu? Elindeki şiddet araçlarıyla siyasetin ta kendisi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder