Said Hüseyni
17 Ekim 2019
1924’te
dünyaya gelen Amílcar Lopes de costa Cabral, Gine Bissau ve Yeşil Burun’daki
Portekiz idaresini alaşağı eden bağımsızlık savaşına öncülük etmekle kalmayıp,
aynı zamanda kıta genelinde sömürge olmaktan kurtulmak için verilen tüm
kavgaları bir biçimde etkileyen, gayet velut bir Marksist teorisyendir.
“Portekiz’in
Vietnam’ı” olarak bilinen ve on üç yıl süren ilk kurtuluş savaşında otuz beş
bin Portekiz askerine ve paralı askerine karşılık Cabral’ın liderliğini yaptığı
Gine ve Yeşil Burun’un Bağımsızlığı İçin Afrika Partisi üyesi mücadele etti.
Bilindiği üzere Portekiz, onlarca yıl boyunca ülkeyi sömürge olarak yoğun bir
sömürü ve zulüm koşullarına mahkûm etmişti. 3 Ağustos 1959 günü sömürgeyi idare
eden hükümet, PAIGC liderliğinde yürütülen dok işçileri grevinde elli işçiyi
öldürdü. Yaşanan katliam, kurtuluş hareketine mensup birçok kişiyi ulusal bağımsızlığa
barışçıl yoldan ulaşılamayacağı konusunda ikna etti. Bu insanlar süreç
içerisinde ele silâh aldılar.
Tarım
bilim eğitimi almış bir kişi olan Cabral, Afrika’nın birliği görüşünden yana
olan bir sosyalistti. Portekiz’in Afrika kıtasında sahip olduğu tüm
sömürgelerin bağımsızlığını savunan Cabral, bir yandan da Gine Bissau ile Yeşil
Burun Adaları’nın birleştirilmesi suretiyle sosyalist bir bloğun oluşturulması
için uğraştı. Savaş süresince kurtarılan bölgelerde Cabral, devlet
planlamasından, devlete ait teşebbüslerden, kooperatiflerden ve özel küçük
teşebbüslerden yararlanan yarı sosyal demokrat bir ekonomi inşa etti. 20 Ocak
1973 günü muhtemelen Portekiz’in beslediği bir suikastçı tarafından öldürülen
Cabral, Gine Bissau ve Yeşil Burun’un özgür olduğu günü görecek kadar
yaşayamadı. Öncülük ettiği kurtuluş mücadelesi Portekiz’deki faşist
diktatörlüğün ve sömürgeci imparatorluğunun yıkılacağı süreci tetikledi.
Amílcar
Cabral: A Nationalist and Pan-Africanist Revolutionary [“Amílcar Cabral:
Milliyetçi ve Pan-Afrikacı Bir Devrimci”] isimli biyografi çalışmasında Gine
Bissaulu akademisyen Peter Karibe Mendy, kitabında Afrika’daki en özgün
düşünürlerden ve devlet adamlarından biri olan Cabral’ın hayatına dair, gayet
anlaşılır bir incelemeye yer veriyor. Kısa süre önce Said Hüseyni, Mendy ile
Cabral’ın tarım bilimci olarak yürüttüğü çalışmaları, ekonomi ve silâhlı
mücadeleyle alakalı görüşlerini ve onun bugün süren demokrasi mücadelelerine
sunacağı önerileri konuştu.
* * *
Amílcar
Cabral’ın yeni bir biyografisini yazmaya neden karar verdiniz?
Gine
Bissau ve Yeşil Burun halklarının silâhlı kurtuluş mücadelelerinde Cabral’ın
sahip olduğu önemin ta gençlik yıllarımdan beri bilincindeydim. Portekizli
sömürgecilerle yapılan savaş ile ilgili yazıları ve kitapları okuyarak,
hikâyeleri dinleyerek büyüdüm. Ortaya çıkan sonuçta Cabral’ın etkili liderliği
önemli bir yere sahipti. Mücadelenin ardından, eskiden Lizbon’un yönettiği iki
Batı Afrika ülkesi bağımsız oldu, ayrıca bu mücadele, Portekiz’de elli yılı
aşkın bir süredir ayakta duran diktatörlüğün yıkılışını ve Portekiz
İmparatorluğu’nun Afrika’daki çöküşünü hızlandıran önemli bir katalizör olarak
iş gördü.
Son
kırk yıl içerisinde hakkında çok şey yazılmış olmasına karşın Cabral’ın önemli
başarıları, sadece az sayıda Afrikalı akademisyen tarafından ele alındı,
sınırlı sayıda okur bu çalışmalara ulaşabildi. Neoliberalizmin muzaffer
olduğuna ilişkin söylemlerin hüküm sürdüğü koşullarda Cabral’ın öngörü
becerisini haiz liderliğinden, ilerici fikirlerinden kimse haberdar olmadı.
Gine Bissau ve Yeşil Burun’da, genelde tüm Afrika’da bağımsızlığın elde
edildiği dönemin ardından Cabral’ın ismi silinip gitti.
Biyografiyi
yazmamın ardındaki temel motivasyon kaynağı buydu.
Kitabınız,
Cabral’ın tarım bilimi öğrenciliğinden başarılı bir kurtuluş hareketi
liderliğine doğru seyreden o olağanüstü yolculuğunu belgelemekle kalmıyor, aynı
zamanda kendi kuşağının önde gelen sosyal teorisyenlerinden birinin hayatına
ışık tutuyor. Cabral’ın hayatına, onun yetiştiği döneme ait hangi özellikler
yön veriyor?
Cabral,
mütevazı bir ailenin evladı olarak, ağır sömürü ve zulüm koşullarının hüküm
sürdüğü sömürgecilik gerçeğinde yetişiyor. Portekiz Ginesi’nde insanların
kırbaç cezası sonucu öldüğüne, birçok güçlüğe, atalarının vatanı olan Yeşil
Burun’da açlıktan ölenlere şahitlik ediyor.
Portekiz’de
tarım bilimi eğitimi alırken ırkçılıkla yüzleşiyor. Genç bir Afrikalı tarım
bilimci olarak çalıştığı Angola’da ise kendisinin “mide bulandırıcı” olarak
nitelediği, yerleşimciler eliyle tatbik edilen ırkçılığa maruz kalıyor.
Cabral’ın
devrimci fikirlerle kültür ve edebiyat bağlamında karşılaştığını söyleyebilir
miyiz?
Cabral,
lise yıllarında Claridade [“Işık”] isimli edebiyat akımıyla tanışıyor.
Yeşil Burun halkının melez kimliğini tanımlayıp ortaya koymayı amaç edinen bu
hareket, Cabral’ı şiir ve nesir kaleme almaya teşvik ediyor. Bu dönemde şairler
ve yazarlar, genelde kuraklık, kıtlık, yoksulluk, adalı olma ve göç gibi sık
sık gündeme gelen acı verici olayların tetiklediği varoluşsal krizleri merkeze
alırlarken, Cabral’ın şiirleri ve kısa hikâyeleri ayrıca yerli halkın hak ve
çıkarlarını öne alan edebiyata yönelik eleştirileri, ümitsizliğin aşılması ihtiyacının,
gerçeklerden kaçışın ve kapsamlı toplumsal dönüşümün üzerinde duruyor.
Cabral,
kültürün silâh hâlini almasını bir zorunluluk olarak görüyor, çünkü ona göre
sömürgeciler hâkimiyet kurarlarken kültürel zulme de başvuruyorlar. Ona göre,
“ulusal kurtuluş aynı zamanda kültürel bir eylem.”
Kitabınızın
da ortaya koyduğu biçimiyle Cabral, yüzü sosyalizme dönük olan, hatta Avrupalı
sosyalist ve komünist partilere katılan, kırklı yıllarda Avrupa’da okumuş
Afrikalı öğrencilerden biri. Portekiz faşizmiyle mücadele etme noktasında
Portekiz’de okuyan ve kültürel düzlemde “özgürleşmiş” Afrikalı öğrencileri asıl
cezbeden husus nedir?
Amílcar
Cabral ve Afrikalı öğrencilerin Portekiz faşizmine karşı mücadeleye
katılımları, onlardaki “ruhun tekrardan Afrikalılaşması” ardından gerçekleşiyor
ve bu sürece paralel işleyen başka bir süreç dâhilinde yürütülen faaliyetler
kimi sonuçlar üretiyor. Afrikalılaşma ise esasen köklere dönüşü ifade ediyor.
Portekiz toplumuna asimile edilecek ölçüde “medeni” olarak görülen,
sömürgeleştirilmiş Afrikalılar anlamında birer assimilado olan bu
gençler, Portekiz yurttaşlarıyla aynı hukukî haklara ve yükümlülüklere
sahipler.
Gelgelelim
Portekiz yurttaşı olarak sahip oldukları statüye zerre aldırış etmeyen Cabral
gibi bazı Afrikalı öğrenciler, ülkelerinde tesis edilmiş olan ve Estado Novo
[“Yeni Devlet”] denilen, Lizbon’da hüküm süren faşist diktatörlüğün muhafaza
ettiği sömürgeci düzenin zaten bilincindeler. Bu öğrenciler, anti-faşist
mücadeleye birer “yurtsever” olarak dâhil oluyorlar, kendilerini bu hareketle
tanımlıyorlar, ama bilhassa eşitlik ve toplumsal adaletten söz eden Portekizli
sosyalistlerden ve komünistlerden etkileniyorlar. Cabral, Angolalı olan
Agostinho Neto ve Mario de Andrade, Mozambikli Marcelino dos Santos gibi
gençler, gizli yürütülen, rejim karşıtı faaliyetlere katılmak suretiyle
Portekiz Komünist Partisi kaynaklı literatüre erişme imkânı buluyorlar.
Çalışmaları
ardından Cabral, ellilerde Portekiz sömürgesinde devlet adına tarımsal
incelemelerde bulunmak üzere Afrika’ya dönüyor. Ancak bu araştırmaları yaparken
Cabral, sömürgeci ekonominin toprak, çevre ve Afrikalı çiftçilerin geçim
kaynakları üzerinde bıraktığı olumsuz etkileri görüyor. Sömürgecilik,
köylülerin geçim kaynaklarını nasıl tahrip etmiştir?
Tarım
bilimci olarak Cabral, sömürgeciliğin toprak ve çevre üzerinde yol açtığı
olumsuz etkilerin farkında olan bir isim. Cabral, halkların hayatını ve geçim
kaynaklarını kötü yönde etkileyen, Yeşil Burun, Portekiz Ginesi ve Angola’daki
ihracat ürünlerinin yoğun olarak ekilip biçilmesinden kaynaklanan erozyonu,
genelde de yaşanan çevresel bozulmayı inceliyor ve bu konuda raporlar
hazırlıyor.
Portekiz
Ginesi’nin ekonomisi, o dönemde esas olarak yerfıstığı, pirinç, palm çekirdeği
ve kauçuk gibi ürünler üreten köy ekonomisine dayanıyor. 1953’te Cabral’ın
tarım alanında yürüttüğü sayım çalışmasının ortaya koyduğu biçimiyle, bu
ihracat ürünleri ileri teknoloji kullanılmadan, geleneksel kurumlar devre dışı
bırakılmadan, topraklar müsadere edilmeksizin, üstelik halkın büyük bir
kısmının yerinden yurdundan edilmesine gerek kalmadan ekilip biçiliyor.
Buna
karşın köylülerin geçim kaynakları sömürgeciye nakdi vergi ödeme yükümlülüğü
sebebiyle ortadan kalkıyor. Bu da herkesin ihracat ürünlerine yönelmesine ve
gıda güvenliğinin riske girmesine yol açıyor. Bugün olduğu gibi o gün de en
önemli gıda ürünü olan pirinç, temel ihracat ürünü hâline geliyor. Pirincin
ithal edilmesi, sömürgenin belirli kısımlarında pirinç kıtlığına neden oluyor.
Cabral’ın da üzerinde durduğu bir husus olarak pirinç, yerli halklar nezdinde
gıda güvenliği açısından büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda Cabral, toprağın
bozulmasına ve geleneksel tarım faaliyetinin ortadan kalkmasına sebep olan
yerfıstığı üretimi konusunda uyarılarda bulunuyor.
Portekiz
Ginesi’nde köylülerin hayatları boyunca yüzleştikleri gerçekleri idrak edip
sömürgecilerin kurduğu devletin uyguladığı şiddeti görmek suretiyle
devrimcileşen Cabral, tarım bilimci olarak çalıştığı işi 1960 yılında bırakıyor
ve tüm vaktini kurtuluş hareketinin politik stratejisini ve teorisini
oluşturmaya vakfediyor. Cabral’ın siyaset alanında ilgisini çeken nedir, ayrıca
şiddet, onun için ne zaman gerekli bir unsur hâline gelmiştir?
Herkesin
bildiği üzere Cabral, “karşılıksız kalan şiddet”ten nefret eden bir isim.
Cabral, bu noktada Şubat 1953’te São Tomé ve Príncipe’te, Haziran 1955 ve
Aralık 1972’de Mozambik’te, Ağustos 1959’da Portekiz Ginesi’nde, ayrıca Şubat
ve Mart 1961’de Angola’da Portekizlilerin gerçekleştirdikleri katliamları sert
bir dille eleştiriyor.
Cabral,
bu dönemde diyalogdan yana bir çizgi tuttururken Portekizliler, her türlü
uzlaşmayı ellerinin tersiyle itiyorlar. Son çare olarak şiddet gündeme geliyor.
Şiddet bu süreçte, ikincil hasarlardan kaçınacak veya asgari düzeye çekecek
şekilde, dikkatle kullanılıyor.
Cabral,
eğitimli bir asker değil, askerî bir akademinin kapısından da içeri girmemiş.
Ama ondaki keskin zekâ, sorunlara eleştirel bir analizle birlikte yaklaşıyor,
muhtemel sonuçları ve senaryoları derinlemesine ele alıyor. Strateji üzerine
kafa yoran bir düşünür olarak Cabral, hitabet yeteneği gelişmiş, becerikli bir
diplomat olarak, insanları ulusal kurtuluş davasına ikna etmeyi biliyor.
Hayatını
kurtuluş mücadelesine adama kararını aldığı günden o zamansız ölümüne dek
Cabral, Portekiz’deki ve kendi ülkesindeki nispeten imtiyazlı konumunu feda
ediyor. “Medeni”, “asimile olmuş”, üniversite eğitimi almış bir tarım bilimci
olarak Cabral, kendisini ezilen ve sömürülen halklarla tanımlıyor. Bu, esasen
onun geliştirdiği “sınıf intiharı” anlayışıyla gayet tutarlı bir gelişme.
Evet,
siz de kitabınızda bu meseleyi izah ediyorsunuz: “Silâhlı mücadelede milliyetçi
küçük burjuvazinin liderlik rolünü kabul eden Cabral, bu sınıfın sınıf olarak
intihar etmesi, devrimci birer işçi olarak yeniden doğması, böylelikle ulusal
kurtuluşun hedeflerine ihanet etmekten imtina edip sömürgecilikten yeni
sömürgeciliğe geçişe mani olması gerektiğinden bahsetmiştir.” Peki bu bağlamda
Cabral’ın Portekiz’de Salazar rejiminin, Estado Novo’nun [Yeni
Devlet’in] yıkılacağı süreci tetiklediğini söyleyebilir miyiz?
Cabral’ın
devrimci fikirleri ve silâhlı kurtuluş mücadelesi, kendi ordusuna karşı
mücadele içine giren bazı Portekizli askerleri etkiliyor. Sonradan Silâhlı
Kuvvetler Hareketi (MFA) adını alacak olan “yüzbaşılar hareketi”, Ağustos
1973’te Bissau’da kuruluyor, sonrasında Cabral’a hayran olan, savaştan bıkıp
usanmış genç subayların öncülük ettiği hareket, Portekiz sömürgeciliğinin
Afrika’da son bulması gerektiğini söyleyen o devrimci fikri benimsiyor.
MFA,
25 Nisan 1974’te Portekiz’de darbe yapıyor. Darbeyle birlikte kırk sekiz yıllık
Salazar diktatörlüğü yıkılıyor, özgürlükçü bir demokrasi tesis ediliyor, ayrıca
Afrika’daki imparatorluğa ait kolların kesilip atılması süreci hızlanıyor.
Cabral’ın
başında bulunduğu PAIGC’nin kurtuluş mücadelesi boyunca kurtardığı bölgelerde
ciddi ekonomik kazanımlar elde ettiğini söylüyorsunuz. Ama bu kazanımların
önemli bir kısmı, en nihayetinde Cabral’ın ölümünü takip eden yıllar içerisinde
kaybediliyor. Bunun sebebi nedir?
Cabral’ın
“düşmanın ekonomisini yok edip kendi ekonomimizi oluşturalım” çağrısı üzerine
PAIGC’nin Portekiz Ginesi’nde özgürleştirdiği bölgelerde, “Halkın Dükkânları”
denilen bir sistem oluşturuluyor. Tarıma dayalı ekonomi, halkın temel
ihtiyaçlarını sağlayacak şekilde yeniden organize ediliyor. Bu ekonomi
dâhilinde ithal ürünlerle değiş tokuş edilen fazla ürünler, bu “Halkın
Dükkânları” denilen satış yerlerinde satılıyor.
Tarım
bilimci olarak Cabral, kendi ülkesi gibi tarıma dayalı olan ülkelerin kaderinin
tarımın gelişimine bağlı olduğunu, tarımsal üretimin artırılması veya en
azından yüksek seviyede tutulması gerektiğini, üretici köylülerin ve
çiftçilerin cazip fiyatlarla teşvik edilmesinin şart olduğunu iyi biliyor.
Ekonomik kalkınma stratejisi, yeni kurulan bağımsız ülkenin ekonomisinin temeli
olarak tarıma vurgu yapıyor ve ulusal kalkınma ile sanayileşme tarıma
dayandırılıyor. Söz konusu strateji, devlet müdahalesini önemli bir unsur
olarak başa yazıyor.
Ancak
bağımsızlığı takip eden kırk yıllık süreçte egemenliği ulusal ekonomi ile
pekiştirmek isteyen PAIGC, iktidar partisi olarak, kentle kır arasındaki
eşitsizlikleri derinleştirecek, kent temelli bir kalkınma planını yürürlüğe
koyuyor. Fiyat teşvikleri sisteminin kaldırılması ve ulaşım altyapısının
kötüleşmesi sebebiyle tarımsal üretim düşüyor.
Yaşanan
ekonomik kriz, iktidar partisini Cabral’ın stratejisinden uzaklaşıp IMF ile
Dünya Bankası’nın fon sağladığı, yapısal uyum programlarını içeren liberal
ekonomi temelli reformları benimsemek zorunda bırakıyor. Gine Bissau
ekonomisini “serbest piyasa ekonomisi” lehine olacak şekilde yeniden
yapılandırma girişimleri, kalkınma sürecinde yüzleşilen, fiziksel ve toplumsal
altyapının çöktüğü kapsamlı krize hiç mi hiç deva olmuyor.
Cabral’ın
devrimci teorisinde amaç, sömürgeciliği ve diktatörlüğü söküp atmaktı. Cabral
bugün yaşasaydı, Afrika’da sözde bağımsız olan ve yeni yeni gelişen
demokrasilerde yaşamakta olan yurttaşlara ne söylerdi?
Cabral’ın
devrimci teorisinin amacı, sömürgeler üzerindeki hâkimiyete son vermekti, ama
aynı zamanda o, bu hedefe ancak “bayrağı olan bir bağımsızlık”la ulaşılacağına
inanıyordu. Cabral, yeni sömürgeci bağımlılıkla sonuçlanan bağımsızlık
mücadelesiyle, insanların hayatlarını olumlu yönde etkileyen kapsamlı
sosyo-ekonomik dönüşümleri ve zihinlerin sömürge olmaktan çıkışını şart koşan
ulusal kurtuluş mücadelesi arasında ayrım yapıyordu.
Cabral’ın
bugün Afrika’da özgürlükçü olmaktan uzak demokrasilerinde yaşayan insanlara
mesajı muhtemelen şu olurdu: “mücadele sürüyor” [A luta continua].
Peki
demokrasinin alanının daralması ihtimaline karşı mücadele eden Batılılara neler
söylerdi?
Batı
demokrasilerindeki çelişkiler ve çatışmalar karşısında Cabral, muhtemelen
“devrimci demokrasi” anlayışının haklı çıktığını düşünürdü. Bu, insanların
hayatlarını ve geçim kaynaklarını etkileyen karar süreçlerine halkın
katılımını, halkın devlet kurumları üzerindeki kontrolünü, eğitim ve öğretim
faaliyetleriyle insanların yetkilendirilmesini, temel ihtiyaçların ve
isteklerin karşılanması için verimli bir ekonominin tesis edilmesini esas alan
bir anlayıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder