Pages

18 Ekim 2019

Portekiz Sömürgeciliğine Son Veren Sosyalist Tarım Bilimci

Peter Karibe Mendy Söyleşisi


Said Hüseyni

17 Ekim 2019


1924’te dünyaya gelen Amílcar Lopes de costa Cabral, Gine Bissau ve Yeşil Burun’daki Portekiz idaresini alaşağı eden bağımsızlık savaşına öncülük etmekle kalmayıp, aynı zamanda kıta genelinde sömürge olmaktan kurtulmak için verilen tüm kavgaları bir biçimde etkileyen, gayet velut bir Marksist teorisyendir.

“Portekiz’in Vietnam’ı” olarak bilinen ve on üç yıl süren ilk kurtuluş savaşında otuz beş bin Portekiz askerine ve paralı askerine karşılık Cabral’ın liderliğini yaptığı Gine ve Yeşil Burun’un Bağımsızlığı İçin Afrika Partisi üyesi mücadele etti. Bilindiği üzere Portekiz, onlarca yıl boyunca ülkeyi sömürge olarak yoğun bir sömürü ve zulüm koşullarına mahkûm etmişti. 3 Ağustos 1959 günü sömürgeyi idare eden hükümet, PAIGC liderliğinde yürütülen dok işçileri grevinde elli işçiyi öldürdü. Yaşanan katliam, kurtuluş hareketine mensup birçok kişiyi ulusal bağımsızlığa barışçıl yoldan ulaşılamayacağı konusunda ikna etti. Bu insanlar süreç içerisinde ele silâh aldılar.

Tarım bilim eğitimi almış bir kişi olan Cabral, Afrika’nın birliği görüşünden yana olan bir sosyalistti. Portekiz’in Afrika kıtasında sahip olduğu tüm sömürgelerin bağımsızlığını savunan Cabral, bir yandan da Gine Bissau ile Yeşil Burun Adaları’nın birleştirilmesi suretiyle sosyalist bir bloğun oluşturulması için uğraştı. Savaş süresince kurtarılan bölgelerde Cabral, devlet planlamasından, devlete ait teşebbüslerden, kooperatiflerden ve özel küçük teşebbüslerden yararlanan yarı sosyal demokrat bir ekonomi inşa etti. 20 Ocak 1973 günü muhtemelen Portekiz’in beslediği bir suikastçı tarafından öldürülen Cabral, Gine Bissau ve Yeşil Burun’un özgür olduğu günü görecek kadar yaşayamadı. Öncülük ettiği kurtuluş mücadelesi Portekiz’deki faşist diktatörlüğün ve sömürgeci imparatorluğunun yıkılacağı süreci tetikledi.

Amílcar Cabral: A Nationalist and Pan-Africanist Revolutionary [“Amílcar Cabral: Milliyetçi ve Pan-Afrikacı Bir Devrimci”] isimli biyografi çalışmasında Gine Bissaulu akademisyen Peter Karibe Mendy, kitabında Afrika’daki en özgün düşünürlerden ve devlet adamlarından biri olan Cabral’ın hayatına dair, gayet anlaşılır bir incelemeye yer veriyor. Kısa süre önce Said Hüseyni, Mendy ile Cabral’ın tarım bilimci olarak yürüttüğü çalışmaları, ekonomi ve silâhlı mücadeleyle alakalı görüşlerini ve onun bugün süren demokrasi mücadelelerine sunacağı önerileri konuştu.

* * *

 

Amílcar Cabral’ın yeni bir biyografisini yazmaya neden karar verdiniz?

Gine Bissau ve Yeşil Burun halklarının silâhlı kurtuluş mücadelelerinde Cabral’ın sahip olduğu önemin ta gençlik yıllarımdan beri bilincindeydim. Portekizli sömürgecilerle yapılan savaş ile ilgili yazıları ve kitapları okuyarak, hikâyeleri dinleyerek büyüdüm. Ortaya çıkan sonuçta Cabral’ın etkili liderliği önemli bir yere sahipti. Mücadelenin ardından, eskiden Lizbon’un yönettiği iki Batı Afrika ülkesi bağımsız oldu, ayrıca bu mücadele, Portekiz’de elli yılı aşkın bir süredir ayakta duran diktatörlüğün yıkılışını ve Portekiz İmparatorluğu’nun Afrika’daki çöküşünü hızlandıran önemli bir katalizör olarak iş gördü.

Son kırk yıl içerisinde hakkında çok şey yazılmış olmasına karşın Cabral’ın önemli başarıları, sadece az sayıda Afrikalı akademisyen tarafından ele alındı, sınırlı sayıda okur bu çalışmalara ulaşabildi. Neoliberalizmin muzaffer olduğuna ilişkin söylemlerin hüküm sürdüğü koşullarda Cabral’ın öngörü becerisini haiz liderliğinden, ilerici fikirlerinden kimse haberdar olmadı. Gine Bissau ve Yeşil Burun’da, genelde tüm Afrika’da bağımsızlığın elde edildiği dönemin ardından Cabral’ın ismi silinip gitti.

Biyografiyi yazmamın ardındaki temel motivasyon kaynağı buydu.

Kitabınız, Cabral’ın tarım bilimi öğrenciliğinden başarılı bir kurtuluş hareketi liderliğine doğru seyreden o olağanüstü yolculuğunu belgelemekle kalmıyor, aynı zamanda kendi kuşağının önde gelen sosyal teorisyenlerinden birinin hayatına ışık tutuyor. Cabral’ın hayatına, onun yetiştiği döneme ait hangi özellikler yön veriyor?

Cabral, mütevazı bir ailenin evladı olarak, ağır sömürü ve zulüm koşullarının hüküm sürdüğü sömürgecilik gerçeğinde yetişiyor. Portekiz Ginesi’nde insanların kırbaç cezası sonucu öldüğüne, birçok güçlüğe, atalarının vatanı olan Yeşil Burun’da açlıktan ölenlere şahitlik ediyor.

Portekiz’de tarım bilimi eğitimi alırken ırkçılıkla yüzleşiyor. Genç bir Afrikalı tarım bilimci olarak çalıştığı Angola’da ise kendisinin “mide bulandırıcı” olarak nitelediği, yerleşimciler eliyle tatbik edilen ırkçılığa maruz kalıyor.

Cabral’ın devrimci fikirlerle kültür ve edebiyat bağlamında karşılaştığını söyleyebilir miyiz?

Cabral, lise yıllarında Claridade [“Işık”] isimli edebiyat akımıyla tanışıyor. Yeşil Burun halkının melez kimliğini tanımlayıp ortaya koymayı amaç edinen bu hareket, Cabral’ı şiir ve nesir kaleme almaya teşvik ediyor. Bu dönemde şairler ve yazarlar, genelde kuraklık, kıtlık, yoksulluk, adalı olma ve göç gibi sık sık gündeme gelen acı verici olayların tetiklediği varoluşsal krizleri merkeze alırlarken, Cabral’ın şiirleri ve kısa hikâyeleri ayrıca yerli halkın hak ve çıkarlarını öne alan edebiyata yönelik eleştirileri, ümitsizliğin aşılması ihtiyacının, gerçeklerden kaçışın ve kapsamlı toplumsal dönüşümün üzerinde duruyor.

Cabral, kültürün silâh hâlini almasını bir zorunluluk olarak görüyor, çünkü ona göre sömürgeciler hâkimiyet kurarlarken kültürel zulme de başvuruyorlar. Ona göre, “ulusal kurtuluş aynı zamanda kültürel bir eylem.”

Kitabınızın da ortaya koyduğu biçimiyle Cabral, yüzü sosyalizme dönük olan, hatta Avrupalı sosyalist ve komünist partilere katılan, kırklı yıllarda Avrupa’da okumuş Afrikalı öğrencilerden biri. Portekiz faşizmiyle mücadele etme noktasında Portekiz’de okuyan ve kültürel düzlemde “özgürleşmiş” Afrikalı öğrencileri asıl cezbeden husus nedir?

Amílcar Cabral ve Afrikalı öğrencilerin Portekiz faşizmine karşı mücadeleye katılımları, onlardaki “ruhun tekrardan Afrikalılaşması” ardından gerçekleşiyor ve bu sürece paralel işleyen başka bir süreç dâhilinde yürütülen faaliyetler kimi sonuçlar üretiyor. Afrikalılaşma ise esasen köklere dönüşü ifade ediyor. Portekiz toplumuna asimile edilecek ölçüde “medeni” olarak görülen, sömürgeleştirilmiş Afrikalılar anlamında birer assimilado olan bu gençler, Portekiz yurttaşlarıyla aynı hukukî haklara ve yükümlülüklere sahipler.

Gelgelelim Portekiz yurttaşı olarak sahip oldukları statüye zerre aldırış etmeyen Cabral gibi bazı Afrikalı öğrenciler, ülkelerinde tesis edilmiş olan ve Estado Novo [“Yeni Devlet”] denilen, Lizbon’da hüküm süren faşist diktatörlüğün muhafaza ettiği sömürgeci düzenin zaten bilincindeler. Bu öğrenciler, anti-faşist mücadeleye birer “yurtsever” olarak dâhil oluyorlar, kendilerini bu hareketle tanımlıyorlar, ama bilhassa eşitlik ve toplumsal adaletten söz eden Portekizli sosyalistlerden ve komünistlerden etkileniyorlar. Cabral, Angolalı olan Agostinho Neto ve Mario de Andrade, Mozambikli Marcelino dos Santos gibi gençler, gizli yürütülen, rejim karşıtı faaliyetlere katılmak suretiyle Portekiz Komünist Partisi kaynaklı literatüre erişme imkânı buluyorlar.

Çalışmaları ardından Cabral, ellilerde Portekiz sömürgesinde devlet adına tarımsal incelemelerde bulunmak üzere Afrika’ya dönüyor. Ancak bu araştırmaları yaparken Cabral, sömürgeci ekonominin toprak, çevre ve Afrikalı çiftçilerin geçim kaynakları üzerinde bıraktığı olumsuz etkileri görüyor. Sömürgecilik, köylülerin geçim kaynaklarını nasıl tahrip etmiştir?

Tarım bilimci olarak Cabral, sömürgeciliğin toprak ve çevre üzerinde yol açtığı olumsuz etkilerin farkında olan bir isim. Cabral, halkların hayatını ve geçim kaynaklarını kötü yönde etkileyen, Yeşil Burun, Portekiz Ginesi ve Angola’daki ihracat ürünlerinin yoğun olarak ekilip biçilmesinden kaynaklanan erozyonu, genelde de yaşanan çevresel bozulmayı inceliyor ve bu konuda raporlar hazırlıyor.

Portekiz Ginesi’nin ekonomisi, o dönemde esas olarak yerfıstığı, pirinç, palm çekirdeği ve kauçuk gibi ürünler üreten köy ekonomisine dayanıyor. 1953’te Cabral’ın tarım alanında yürüttüğü sayım çalışmasının ortaya koyduğu biçimiyle, bu ihracat ürünleri ileri teknoloji kullanılmadan, geleneksel kurumlar devre dışı bırakılmadan, topraklar müsadere edilmeksizin, üstelik halkın büyük bir kısmının yerinden yurdundan edilmesine gerek kalmadan ekilip biçiliyor.

Buna karşın köylülerin geçim kaynakları sömürgeciye nakdi vergi ödeme yükümlülüğü sebebiyle ortadan kalkıyor. Bu da herkesin ihracat ürünlerine yönelmesine ve gıda güvenliğinin riske girmesine yol açıyor. Bugün olduğu gibi o gün de en önemli gıda ürünü olan pirinç, temel ihracat ürünü hâline geliyor. Pirincin ithal edilmesi, sömürgenin belirli kısımlarında pirinç kıtlığına neden oluyor. Cabral’ın da üzerinde durduğu bir husus olarak pirinç, yerli halklar nezdinde gıda güvenliği açısından büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda Cabral, toprağın bozulmasına ve geleneksel tarım faaliyetinin ortadan kalkmasına sebep olan yerfıstığı üretimi konusunda uyarılarda bulunuyor.

Portekiz Ginesi’nde köylülerin hayatları boyunca yüzleştikleri gerçekleri idrak edip sömürgecilerin kurduğu devletin uyguladığı şiddeti görmek suretiyle devrimcileşen Cabral, tarım bilimci olarak çalıştığı işi 1960 yılında bırakıyor ve tüm vaktini kurtuluş hareketinin politik stratejisini ve teorisini oluşturmaya vakfediyor. Cabral’ın siyaset alanında ilgisini çeken nedir, ayrıca şiddet, onun için ne zaman gerekli bir unsur hâline gelmiştir?

Herkesin bildiği üzere Cabral, “karşılıksız kalan şiddet”ten nefret eden bir isim. Cabral, bu noktada Şubat 1953’te São Tomé ve Príncipe’te, Haziran 1955 ve Aralık 1972’de Mozambik’te, Ağustos 1959’da Portekiz Ginesi’nde, ayrıca Şubat ve Mart 1961’de Angola’da Portekizlilerin gerçekleştirdikleri katliamları sert bir dille eleştiriyor.

Cabral, bu dönemde diyalogdan yana bir çizgi tuttururken Portekizliler, her türlü uzlaşmayı ellerinin tersiyle itiyorlar. Son çare olarak şiddet gündeme geliyor. Şiddet bu süreçte, ikincil hasarlardan kaçınacak veya asgari düzeye çekecek şekilde, dikkatle kullanılıyor.

Cabral, eğitimli bir asker değil, askerî bir akademinin kapısından da içeri girmemiş. Ama ondaki keskin zekâ, sorunlara eleştirel bir analizle birlikte yaklaşıyor, muhtemel sonuçları ve senaryoları derinlemesine ele alıyor. Strateji üzerine kafa yoran bir düşünür olarak Cabral, hitabet yeteneği gelişmiş, becerikli bir diplomat olarak, insanları ulusal kurtuluş davasına ikna etmeyi biliyor.

Hayatını kurtuluş mücadelesine adama kararını aldığı günden o zamansız ölümüne dek Cabral, Portekiz’deki ve kendi ülkesindeki nispeten imtiyazlı konumunu feda ediyor. “Medeni”, “asimile olmuş”, üniversite eğitimi almış bir tarım bilimci olarak Cabral, kendisini ezilen ve sömürülen halklarla tanımlıyor. Bu, esasen onun geliştirdiği “sınıf intiharı” anlayışıyla gayet tutarlı bir gelişme.

Evet, siz de kitabınızda bu meseleyi izah ediyorsunuz: “Silâhlı mücadelede milliyetçi küçük burjuvazinin liderlik rolünü kabul eden Cabral, bu sınıfın sınıf olarak intihar etmesi, devrimci birer işçi olarak yeniden doğması, böylelikle ulusal kurtuluşun hedeflerine ihanet etmekten imtina edip sömürgecilikten yeni sömürgeciliğe geçişe mani olması gerektiğinden bahsetmiştir.” Peki bu bağlamda Cabral’ın Portekiz’de Salazar rejiminin, Estado Novo’nun [Yeni Devlet’in] yıkılacağı süreci tetiklediğini söyleyebilir miyiz?

Cabral’ın devrimci fikirleri ve silâhlı kurtuluş mücadelesi, kendi ordusuna karşı mücadele içine giren bazı Portekizli askerleri etkiliyor. Sonradan Silâhlı Kuvvetler Hareketi (MFA) adını alacak olan “yüzbaşılar hareketi”, Ağustos 1973’te Bissau’da kuruluyor, sonrasında Cabral’a hayran olan, savaştan bıkıp usanmış genç subayların öncülük ettiği hareket, Portekiz sömürgeciliğinin Afrika’da son bulması gerektiğini söyleyen o devrimci fikri benimsiyor.

MFA, 25 Nisan 1974’te Portekiz’de darbe yapıyor. Darbeyle birlikte kırk sekiz yıllık Salazar diktatörlüğü yıkılıyor, özgürlükçü bir demokrasi tesis ediliyor, ayrıca Afrika’daki imparatorluğa ait kolların kesilip atılması süreci hızlanıyor.

Cabral’ın başında bulunduğu PAIGC’nin kurtuluş mücadelesi boyunca kurtardığı bölgelerde ciddi ekonomik kazanımlar elde ettiğini söylüyorsunuz. Ama bu kazanımların önemli bir kısmı, en nihayetinde Cabral’ın ölümünü takip eden yıllar içerisinde kaybediliyor. Bunun sebebi nedir?

Cabral’ın “düşmanın ekonomisini yok edip kendi ekonomimizi oluşturalım” çağrısı üzerine PAIGC’nin Portekiz Ginesi’nde özgürleştirdiği bölgelerde, “Halkın Dükkânları” denilen bir sistem oluşturuluyor. Tarıma dayalı ekonomi, halkın temel ihtiyaçlarını sağlayacak şekilde yeniden organize ediliyor. Bu ekonomi dâhilinde ithal ürünlerle değiş tokuş edilen fazla ürünler, bu “Halkın Dükkânları” denilen satış yerlerinde satılıyor.

Tarım bilimci olarak Cabral, kendi ülkesi gibi tarıma dayalı olan ülkelerin kaderinin tarımın gelişimine bağlı olduğunu, tarımsal üretimin artırılması veya en azından yüksek seviyede tutulması gerektiğini, üretici köylülerin ve çiftçilerin cazip fiyatlarla teşvik edilmesinin şart olduğunu iyi biliyor. Ekonomik kalkınma stratejisi, yeni kurulan bağımsız ülkenin ekonomisinin temeli olarak tarıma vurgu yapıyor ve ulusal kalkınma ile sanayileşme tarıma dayandırılıyor. Söz konusu strateji, devlet müdahalesini önemli bir unsur olarak başa yazıyor.

Ancak bağımsızlığı takip eden kırk yıllık süreçte egemenliği ulusal ekonomi ile pekiştirmek isteyen PAIGC, iktidar partisi olarak, kentle kır arasındaki eşitsizlikleri derinleştirecek, kent temelli bir kalkınma planını yürürlüğe koyuyor. Fiyat teşvikleri sisteminin kaldırılması ve ulaşım altyapısının kötüleşmesi sebebiyle tarımsal üretim düşüyor.

Yaşanan ekonomik kriz, iktidar partisini Cabral’ın stratejisinden uzaklaşıp IMF ile Dünya Bankası’nın fon sağladığı, yapısal uyum programlarını içeren liberal ekonomi temelli reformları benimsemek zorunda bırakıyor. Gine Bissau ekonomisini “serbest piyasa ekonomisi” lehine olacak şekilde yeniden yapılandırma girişimleri, kalkınma sürecinde yüzleşilen, fiziksel ve toplumsal altyapının çöktüğü kapsamlı krize hiç mi hiç deva olmuyor.

Cabral’ın devrimci teorisinde amaç, sömürgeciliği ve diktatörlüğü söküp atmaktı. Cabral bugün yaşasaydı, Afrika’da sözde bağımsız olan ve yeni yeni gelişen demokrasilerde yaşamakta olan yurttaşlara ne söylerdi?

Cabral’ın devrimci teorisinin amacı, sömürgeler üzerindeki hâkimiyete son vermekti, ama aynı zamanda o, bu hedefe ancak “bayrağı olan bir bağımsızlık”la ulaşılacağına inanıyordu. Cabral, yeni sömürgeci bağımlılıkla sonuçlanan bağımsızlık mücadelesiyle, insanların hayatlarını olumlu yönde etkileyen kapsamlı sosyo-ekonomik dönüşümleri ve zihinlerin sömürge olmaktan çıkışını şart koşan ulusal kurtuluş mücadelesi arasında ayrım yapıyordu.

Cabral’ın bugün Afrika’da özgürlükçü olmaktan uzak demokrasilerinde yaşayan insanlara mesajı muhtemelen şu olurdu: “mücadele sürüyor” [A luta continua].

Peki demokrasinin alanının daralması ihtimaline karşı mücadele eden Batılılara neler söylerdi?

Batı demokrasilerindeki çelişkiler ve çatışmalar karşısında Cabral, muhtemelen “devrimci demokrasi” anlayışının haklı çıktığını düşünürdü. Bu, insanların hayatlarını ve geçim kaynaklarını etkileyen karar süreçlerine halkın katılımını, halkın devlet kurumları üzerindeki kontrolünü, eğitim ve öğretim faaliyetleriyle insanların yetkilendirilmesini, temel ihtiyaçların ve isteklerin karşılanması için verimli bir ekonominin tesis edilmesini esas alan bir anlayıştı.

Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder