Alman Silâhlı Kuvvetleri için Yürüttüğü Kampanya
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya, ilk
muharebe görevini 1999 baharında oluşturdu. Bu askerî harekâtın ardında o
dönemin Yeşiller Partisi üyesi dışişleri bakanı Joschka Fischer vardı. Yirmi
yıl sonra eski barışçılar, savaşa yüzlerini dönüşlerini kutluyorlar ve
kendilerini Alman militarizminin öncü partisi olarak takdim ediyorlar.
Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesinin Perşembe günkü sayısına yazdıkları “Yeşiller’in
Dış Politikası Neden Silâhlı Kuvvetler’e Muhtaç?” başlıklı yazıda eski Yeşiller
Partisi lideri Cem Özdemir ve partinin sözcüsü Tobias Lindner, “NATO’nun
kızıl-yeşil federal hükümetini desteklemek için verdiği konuşlanma kararı,
partimizin maruz kaldığı en çetin sınavdı” diye yazıyor.
Sonra bu cümleye şunu ekliyorlar: “Uzun lafın
kısası, kendisini barışın partisi olarak inşa etmiş olan partimiz, bugün şunu
söylemektedir: askeriyenin kullanılmasına ihtiyaç vardır ki Almanya ve Avrupa
insanî yardım ile ilgili sorumluluklarını yerine getirebilsin.”
Yeşiller’in yürüttüğü propaganda, bize George
Orwell’ın 1984 isimli romanında geçen
“Uydurma Haber”i hatırlatıyor. Burada gerçeklik altüst ediliyor. Savaşı yürüten
güç “barış partisi” olarak takdim ediliyor, ordunun kullanılması “insanî
yardım” faaliyeti olarak değerlendiriliyor. Oysa gerçek çok farklı. NATO'nun
Yugoslavya’yı bombalaması, uluslararası hukuka aykırıydı. Bu saldırı sonucu
siviller öldürüldü, binlerce insanın çile çekmesine neden olundu. Alman
ordusunun sonraki süreçte Orta Asya, Afrika ve Ortadoğu’da düzenlediği
harekâtlarda asıl dert, emperyalist çıkarlardı. Ordu, bu çıkarlara göre hareket
etti.
Özdemir ve Lindner, Yeşiller Partisi’nin
Almanya’nın savaş politikasını gelecekte de desteklemeyi sürdüreceği, kendi
askerlerinin canlarını bu uğurda feda edeceği konusunda akıllarda hiçbir
şüpheye yer bırakmıyor.
“Almanya Federal Meclisi’nin üyeleri olarak biz, orduyu dış
görevlere gönderiyoruz, askerlerin hayat planlarına müdahale ediyoruz,
birilerinin annesini, babasını veya dostunu uzak diyarlara yolluyoruz. Her
şeyden önce insanların hayatını riske sokuyoruz. Bu sorumluluk, parlamenter
olarak omuzlarımızda taşıdığımız çok ağır bir yük. Bireysel görevlerin bir
önemi yok. Bugün Alman Silâhlı Kuvvetleri’nde askerlik yapan 260.000 insan
parlamentonun desteğini hak ediyor.”
Dünya genelinde Alman emperyalizminin çıkarlarını
savunmak adına Özdemir ve Lindner, Avrupa ordusu kurulması ve silâhlandırılması
talebinde bulunuyor. “Alman Silâhlı Kuvvetleri geleceğe hazır olmalı, yeterince
teçhizata sahip olmalı ki sorumluluklarını yerine getirebilsin” diyorlar. Bu da
doğal olarak “mevcut becerilerin ve AB’ye üye devletlerin planlarının uyumlu
kılınmasını ve uzun vadede bir Avrupa ordusunun kurulmasını gerekli kılıyor. Bu
ordunun NATO ile çelişki yaşamasına hiç gerek yok.”
Yeşiller Partisi liderlerinin askerî mekanizmaya
dâhil olma ve Almanya-Avrupa savaş siyasetini devreye sokma konusunda aceleci
olduklarına hiç şüphe yok. Makalenin FAZ’da yayınlandığı gün Özdemir ve
Lindner, Avrupa Komisyonu üyeliği üzerinden kullandıkları sosyal medya
hesaplarında asker kıyafetleriyle çıktılar karşımıza. Özdemir, Instagram hesabına
şunu yazdı: “Yeşiller Partisi üyesi Alman ordusunda. Nasıl, olmuş mu? Bence
olmuş.” Özdemir ve Lindner, bir hafta boyunca bir askerî birlik bünyesinde kalmış
ve askerlerle görüş alışverişinde bulunmuş.
Yeşiller Partisi üyesi siyasetçilerin orduda
geçirdikleri bu bir haftalık faaliyete “InfoDVag” (Silâhlı Kuvvetler’de Resmi
Bilgilendirme Etkinliği) deniliyor.
Ordunun internet sitesinde bu tür etkinliklerin ne
ile ilgili olduğuna dair bilgiler mevcut. Burada amaç, sivil toplum
yöneticilerini ve siyasetçileri cezbetmek, ordunun görev ve hedefleri konusunda
destek almak.” Etkinliğin bir parçası olarak “tüm katılımcılara askerî hizmet
dâhilinde bazı görevler de veriliyor.”
Almanya Federal Meclisi üyelerine ve
parlamenterlere ek olarak DVag’a aynı zamanda “iş dünyasından üst düzey
yöneticiler, kamu hizmetleri idarecileri, bilim dünyasından isimler, işveren
temsilcileri, işçi sendikaları temsilcileri ve STK yöneticileri de katılıyor.
Bunlara üst düzey devlet memurları, hâkimler, savcılar, eğitim, araştırma ve
medya alanından seçilmiş temsilciler eşlik ediyor.”
Başka bir ifadeyle, siyaset, ekonomi, bilim,
devlet idaresi ve sendikacılık alanına mensup seçkinler, ordu adına lobi
faaliyeti yürütmekle kalmıyorlar aynı zamanda ordu bünyesinde eğitim de
görüyorlar.
Münster’deki etkinlikle alakalı olarak ordunun
hazırladığı raporda, “büronuzdan çıkın, orduya katılın” deniliyor. Bu cümleyi
düz manada ele almak da mümkün. Çekilen fotoğraflarda Yeşiller Partisi üyesi
parlamenterlerin ve diğer katılımcıların Münster’deki Zırhlı Birlikler
Okulu’nda asker gibi yemin ettiklerine, Leopard tankına bindiklerine,
teçhizatlı birer piyade gibi eğitim gördüklerine tanık oluyorsunuz.
Programda katılımcılar, ayrıca üst düzey eğitimden
geçiriliyor, kendilerine tanklar, silâhlar ve teçhizat hakkında bilgiler
veriliyor, temel atış talimi yaptırılıyor, ağır silâhların kullanımına izin
veriliyor, sahada yaşama, engellerin aşılması ve yön bulma egzersizleri
yaptırılıyor, son olarak da tank müzesi ziyaret ediliyor.
Gerçek şu ki Yeşiller
Partisi’nin önde gelen iki temsilcisinin bu askerî faaliyete büyük bir coşkuyla
katılmış olmaları, bizim zihnimizde tek bir fikrin cisimleşmesine neden oluyor:
Yirmi yıllık savaş politikasının ardından Yeşiller’in parti sembollerinde
kullandığı yeşil rengi, zaman içerisinde ordunun haki yeşiline dönüşmüş.
Johannes Stern
17 Haziran 2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder