“Onlar düşünsün.”
Sol analizlerin büyük kısmında bu söz öne çıkıyor: “Onlar
düşünsün”. Evrensel gibi yayınlarda, “kriz var, işçiler düşünsün”
deniliyor özünde. Başka yayınlarda işçinin yerini halk alıyor. Kimse, “işçinin,
halkın öncüsü bizdik hani?” diye sormuyor, sorumluluk almıyor. İşine geldiği
yerde her örgüt, suçu günahı halkın ve işçi sınıfının sırtına yüklüyor.
Bu liberal tutum, tuhaf gelecek ama, Perinçek’in 23
Nisan değerlendirmesinde de var. Perinçek, Maoizm gereği silâha sarılıyor, ama
o silâh, askerin silâhı. Onda Maoizm, somut ordudan soyut halka doğru
kuruluyor. Halkı küçümsemek, birey aydın olarak halktan soyutlanmak için orduya
kitleniyor. O, sonradan görme Maoist! Bu hâliyle, tüm yükü ordunun sırtına
atıyor, kendisini rahatlatıyor.
Esasında Perinçek’i eleştirenlerle Perinçek aynı
düzlemde duruyorlar. Hepsi de sorumluluk alma, hesap sorma ve hesap verme
arasındaki ilişkiye küfrediyorlar.
Şu meşhur 32. Gün programında Bülent Uluer
doğru söylüyor: “Perinçek de bizim öz evladımız!” O evlat, liberalizmin yarım
bıraktığı işlere soyunuyor, liberaller de faşizmin yarım bıraktığı işleri
üstleniyorlar.
Perinçek, 23 Nisan’ın çocuklara bayram olarak
verilmesini eleştiriyor. “Atatürk’ün peygamber olmadığını” söylüyor. Zira
kendisi “münafık bir Atatürkçü”, bir nevi “İslamsız Müslüman”. O yüzden yan
yana düşüyorlar. “Medeniyet tarikatı” üyesi olarak bir tür laikleşmeyi,
dünyevileşmeyi eleştiren Perinçek, herkesi o dine bağlı kılmaya çalışıyor,
bağlı olmayanları tekfir ediyor. Esasında Türkiye’deki Osmanlı’ya kol kanat
geriyor, devlet geleneğini koruma altına alıyor, görevini ifa ediyor. O, devletin
kucağında özel yetiştirilmiş bir ailenin üyesi.
Aynı tutum, eski bir “Maoist” olarak Emrah Cilasun’da
da var. Kendisi, Avakian’ın müridi. Postmodern peygamber olarak Avakian,
Maoizmin dünya genelinde laik bir din olmasını eleştiriyor. Esasen genel din
eleştirisini Maoizm bağlamında, Maoizm için yapıyor. Yerine Amerikan derin
devletinin icadı olan “din olmayan din”ini yerleştiriyor. Mao’daki büyüyü,
haleyi, tılsımı, hegemonyayı dağıtmak için liberalizmin alet edevatına
sarılıyor. “İlk kez bilimsel temeline oturttuğunu” iddia ettiği komünizm,
bireyin esrik varlığından, bilim de onun zırvalarından, çıkarından ibaret. O
birey, sorumluluktan azade, hesap vermiyor, hesap sormuyor. Hesap dışı yaşıyor.
Perinçek de halkın sorumluluğunu almamak için orduya
sarılıyor. Cilasun ise modernizmin ve aydınlanmanın ordularına... Aralarında
ölçek farkı var, ölçü aynı. Aynı düzleme Muzaffer Oruçoğlu’nu da ele almak
lazım. Gün Zileli ise devlet adına anarşizm suyunun başını tutuyor.
Hepsi de kısa vadeli çözümler sunuyorlar, devrimi
“kuyruklu yıldız çarpması” gibi tahayyül ediyorlar, olmayacak dua olarak
sunuyorlar, Marx’ın dediği gibi, işçilere “elli yıl devrim olmayacak”
diyemiyorlar.
Bu söz, kısa günün kârı, dostlar alışverişte görsün
türü pratiklerin bir eleştirisi olarak dile geliyor. İşi, işe örgütlenmeyi,
Lenin’in dediği gibi, “örgütlenmeyi işçilerden öğrenmeyi” öne çıkartıyor.
§ § §
Kadim tartışmadır: solda ana eğilim, düşmanın
büyüklüğünü ve nesnelliğini anlatmanın, tasfiyecilik olduğunu söylüyor. Oysa
kitleler, o idrakin alazladığı eylemle devrime yürüyorlar. Devrim, bireyin
meslekî ideolojik serzenişlerini tanımıyor.
Tarih sarsılmaya, yarılmaya yazgılı. Bireyin
yapacaklarına kitlenenle kitlenin yapacaklarına kitlenen, asla bir olmuyor.
Düşmanın büyüklüğüne ve nesnelliğine dair teori, ideolojik ve politik
düzeylerde kendi kitlesini “çağırıyor.”
Meselenin hacmini, ebadını ve derinliğini anlamak ve
anlatmak, o ölçüde kendi kitlesini ve mücadelesini “kuruyor”. Memelerini bir
kilise önünde teşhir etmek de kendine göre bir “kitle ve mücadele” çağırıyor.
CHP’yle faşizmi geriletmek de öyle, Twitter’da yeni açtığı kafeye müşteri
bulmak için yazılan allı pullu sözler de öyle. Bunlar, köklü, kadim, kapsamlı
bir faşizmi yenmeye yazgılı eylemler, asla değiller. Olsa olsa onun ekmeğini
yeme derdindeler.
Perinçek de o bireyler gibi, her türlü sorumluluğu,
işin yükünü bir yere havale ediyor. O yer ordu oluyor. Ülkede varolma hakkı,
siyaset hakkı, düşünme hakkı ona terk ediliyor, geriye bireyin zevkli ve renkli
dünyası kalıyor.
§ § §
23 Nisan eleştirisi, Perinçek’in çocukların asker gibi
yetiştirilmesine karşı olan DSİP’le aynı kafada olduğunu gösteriyor. Ordu
uzmanlaşmalı, sorumlulukları üstlenmeli, ordulaşmaya asla izin verilmemeli.
Sanılanın aksine Vatan Partisi, Türk ve milli olanın devrimcileşmesinin önünü
almak için var. TKP ve diğer yapılar gibi. Hepsi, işin belirli bir parçasını
ifa ediyor. DSİP “Ermeni” diyor, onun malına, zenginliğine odaklanıyor;
Perinçek “o mal benim” diyor. Aynı yerde duruyorlar. Mal üzre düşünüyorlar.
Esnaf-zanaatkâr ideolojisi, ordunun varlığına ve
aklına fazla değer ve önem veriyor. Kendisini oradan kuruyor. Sol, devrimi emperyalizme;
sosyalizmi kapitalizme havale ediyor. Bu, tam da esnaf-zanaatkâr ideolojisi
üzerinden işleyen bir süreç. Bu ideoloji, silâhı orduya teslim ediyor; bireye
rahat bir alan açmaya çalışıyor. Perinçek, bu yüzden “çıplak kapitalizm”e karşı,
ama giyinik olanına dost!
O ideolojinin, bu devletin belkemiğini oluşturan
Anadolu halkının, yoksulunun, o tezeklilerin zihinlerinde ve pratiklerinde
oluşacak çatlağı önemsemesi mümkün değil.
§ § §
Bugün belli başlı isimler, içten içe, Perinçek’e haset
ediyorlar. Onun pratiğini farklı bağlamlarda, farklı alanlarda güncelliyorlar.
Herkes, kendi kümesinin Perinçek’i olmak istiyor.
Ermeni denilince “toprağa gömülmüş çil çil altınlar”,
Kürt deyince “gerici yobaz feodal ağalar” geliyor akla. Türkiye sosyalist
hareketinin bilinci, bunun ötesinde değil. Ermeni ve Kürt düşmanı Perinçek ile
Ermeni ve Kürt dostu Türk sosyalisti, esasen yan yana.
Perinçek, sorumluluk almadan, hesap sormadan ve hesap
vermeden bugünlere bir lider olarak geldiği için birçok küçük örgütün şefinin
ağzını sulandırıyor, göğsünü kabartıyor. Ondaki teori ve Maoizm, “asker-millet
el ele” düzeyinde. Bu kemalizmle kemalizmi eleştiriyormuş gibi yapan, ama aynı
medeniyet tarikatına üye olan örgütler, bir ve aynı.
Perinçek, olmuş bir devrimin müdafisi. Olacak olan
devrime doğal olarak karşı. Günlük çözümlerle, ağza sürülen balla, dostlar
alışverişte görsün pratiğiyle bugün devrim işçiliğine nasıl düşmanlık edilirin
örneğini sunuyor, birçok küçük perinçek gibi…
§ § §
Ali’siz Alevilik bir icattı, devlete aitti.
Perinçek’in Kemal’siz kemalizmi de öyle. Kimi troçkistlerin Troçki’siz
troçkizmi, kimi Maoistlerin Mao’suz maoizmi de aynı tespihin taneleri, tespihin
imamesi ise devlet.
Eren Balkır
25 Nisan 2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder