Pages

27 Nisan 2019

Bahar Havası



Bugün her zamankinden daha fazla kulağa kar suyu, pabucun içine çakıl taşı kaçırmak lazım.

* * *

İmamoğlu ile birlikte esen bahar havasının geri planını anlamak, acil bir ihtiyaçtır. İmamoğlu’na başkan vekili seçilen Göksel Gümüşdağ, Başakşehir başkanıdır, karşısındaki CHP’li aday da onun amcasının oğludur!

Başakşehir’se yeni dönemin bir iç projesidir ve muhtemeldir ki şampiyon olmak için var değildir, bir “tavşan atlet”tir. Bu, dış proje olarak Altınordu için de geçerli bir tespittir.

Bu koşullarda belediye seçimi sonrası, bilhassa HDP’li belediye başkanlarının “bu kayyım çok israf etmiş, şu kadar kadayıf yemiş, altın rengi banyo yaptırmış” açıklamaları, aslında yakın gelecekte iş yapmayacaklarına dair bir tür bahane olarak dillendirilmektedir.

Mesele, kitlelerin bu yükün altına siyasi olarak sokulmuş olmalarıdır. Onların mevcut iktidara karşı belediye hizmetleri üzerinden başkaldırma ihtimalleri artık yoktur. Dil, lâl edilmiştir. Çünkü belediyelerimiz, bugünden sonra solcudurlar. Genel ittifakın parçasıdırlar. O ittifak, ülke sermaye için güllük gülistanlık olsun diye vardır.

Ayrıca oturduğu yerden bankamatikten maaş çekenlere karşı yoğun bir saldırı gerçekleştirilmekte, bu da solcu belediyeler eliyle yürütülmektedir. “Sosyal devlet” ahdini bizatihi sol, ayaklar altına alacaktır. O, bunun için vardır. Aynı saldırı, Suriyelilerle ilgili eleştirilerle devam etmektedir. Demek ki sosyal yardım almak, mülteciliktir ve aşağılık bir durumdur. Herkes, artık bu ülkenin tapusuna ortaktır.

Sol, geçmişte İzmir belediye başkanı Yüksel Çakmur’un ağzından çıktığı biçimiyle, “kutsal olan emek değil, faydalı emektir” diyendir. Çakmur, bu lafla belediyeden işçi atmasına kılıf bulmaktadır. Bu gelenek daha da güçlendirilecektir.

* * *

O havalimanında işçiye “çingene”, “koca kıçlı”, “cahil”, “beceriksiz” diyen, hakaretler savuran kadının solcu sosyalist olma ihtimali çok yüksektir.

Son on yıldır solun, bilhassa AKP kitlesiyle ilişkisi, bu düzeydedir. Muhtemelen o kadın da sosyal medyadan aldığı özgüven ve cesaretle, “aşağılık işçi”yi yerin dibine sokabileceğini, kendisini yüceltebileceğini, parasıyla rezil olmamanın yolunun bu olduğunu düşünmüştür. Sol, yüksek maaş alıp işlerinin görülmesini isteyen orta sınıfların ideolojisi hâline gelmiş, yuvasına dönmüştür. O, artık bir zenginlik imajı ve imgesidir.

Solun sosyal medyadaki hâkimiyeti o kadar güçlü ki bu videonun bile sıkılıp yağı çıkartılmış, fırsata çevrilmiş, o yağ da ekmeğe sürülmüştür. 1 Mayıs’a giderken bu video, işçinin acınacak, zavallı bir kimlik olarak takdim edilmesini mümkün kılmıştır. Sol, bu arınma, vicdan rahatlatma araçlarını çok ama çok sevmektedir.

O, geçmişte bir barda işçilerin grevine karşı bildiri kaleme alan sosyalist patrondur. O ESP’li patron bildirisinde, “işçiler bizim olanı bizden çalmaya çalışmaktadır” diye yazmaktadır. Her şey bile isteye unutulmuştur.

Solcu kimi isimler, görüldüğü kadarıyla, video konusunda, arka planda sesi duyulan ve “ben olsam seni döverdim” diyen kadınla özdeşlik kurmaktadırlar. Bu cümle sorunludur, niye o işçi kadın olmadığının ve o saldıran kadını neden dövmediklerinin bir izahı yoktur. İşçi kadın, koca kıçlıdır, çingenedir, işini yapamayacak kadar acizdir, muhtemelen de AKP torpiliyle o işe girmiştir. Milas, Bodrum yolcusunu bekletmeye hakkı yoktur.

Başka bir durum olsa o sarışın kadından yana olacak solcular, 1 Mayıs günlerinde işçiye acıyormuş gibi yapmaktadırlar. Asıl mide bulandırıcı olan, budur.[1] Mesele, işçi cinayetlerinin, grevlerin, madenlerdeki göçüklerin, inşaatlarda olan bitenin acıma ve vicdan üzerinden değer ve yer kazanabiliyor olmasıdır. Sosyalist hareketin işçi sınıfıyla teorik, ideolojik ve politik düzeylerde başka bir ilişkisi kalmamıştır. O, işçilerle ancak acıyarak ilişki kurabilmektedir.

* * *

Dev-yol Ankara İddianamesi dikkate alınacak olursa, örgüt, şehrin merkezinde, sadece bir caddede otuz kadar işletmeye sahiptir. O ve benzeri işletmeler zaman içerisinde büyümüş, örgütün hareketini, pratiğini, teorisini ve yönelimini tayin eder hâle gelmişlerdir. Sendikalar ve kitle örgütleri o sermayeye göbekten bağlıdırlar, sermaye de başka güç odaklarına.

Bugün “Dev-Yol” denilen “şirket ve iştirakleri”nin CHP’yle iltisaklı olmasına şaşmamak gerekir. O iltisak, Gezi’den beri CHP hazinesine ve haznesine dâhil edilmiştir, örgüt yuvaya dönmüştür.

1990-92 momentinde kimilerinin “düello” olarak nitelediği eylemler dâhilinde Dev-Sol önemli bir ivme yakalar. Mahallelerdeki Dev-Yolcu gençlerin ağzında ise şu cümle vardır: “Bunlar bizim çocuklar. Bizden öğrendiler. Bizim şefler hapisten bir çıksın, onların yaptıklarından daha iyisini yapacağız.” O şefler hapisten çıkar, Oğuzhan Müftüoğlu’nun dilinden döküldüğü biçimiyle, şunu söylerler: “Ben polise malzeme olacak örgüt kurmam.” Gün gelmiş, bu sözün sahibi şefler, CHP ve devlet kulislerine malzeme olan bir örgüt kurmayı bilmişlerdir, bu açıdan takdiri hak etmektedirler.

Bu iltisakın işçiye ve ezilene yoldaş olması mümkün değildir. İlkine demokrasi, ikincisine cumhuriyet ve aydınlanma dersleri verilmelidir. Havalimanında kadın işçiye yönelik sözlü saldırının görüldüğü videonun “olay” hâline gelmesi, bir açıdan, solun onca küfür ve hakaretin ardından bir süre işçiden yanaymış gibi görünme ihtiyacı duyması ile ilgilidir. 1 Mayıs öncesinde böylesi bir imaj çizilmelidir. Asıl tehlikeli olan, bu imajdır.

* * *

Sol, geçmişte Demirtaş’ın ağzından çıktığı biçimiyle, “Taksim fetişinden kurtulmak lazım” talimatını almıştır, o talimatı unutamaz. Dolayısıyla mangalda kül bırakmayan sendikalar, “dostlar alışverişte görsün” diyerek Taksim başvurusu yapmışlardır ve gene devletin işaret ettiği yere gideceklerdir.

O fetişin peşinden koşan “gericiler”se sosyal medyaya bağlı kameralarının önünde beş dakikalığına yirmi kişilik bir grup olarak boy gösterecek, bu temsilî eylem sonrası Bakırköy otobüsüne bineceklerdir. Temsilî oluşu, ciddi bir eleştiriyi beklemektedir.

Gelgelelim ortada basit bir iradeyle veya öznel bir müdahaleyle çözülebilecek bir mesele yoktur. Solun sınıfla ilişkisi temelinde oluşan kurumlar ve güzergâhın kendisi, sorunludur.

İşçinin fabrika içerisinde nerede görevlendirileceğine (patron adına) karışan, sonra işçiyi tehdit eden, bunun için silâh kullanan sol sendikacı profili, “sendikayı büyüttüğü” tespiti üzerinden savunulduğu sürece (ki bu savunu Başaran Aksu’dan gelmişti), o irade ve öznel müdahaleyle bir yol alınamayacaktır. Bu konuda yürütülen poz kesmeler ve yarışın bir anlamı yoktur. Yapı çürümüştür. O yapı, emekçinin, işçinin, ezilenin devrim partisine örgütlenmesiyle, onu örgütlemesiyle dönüşecektir.

Eren Balkır
27 Nisan 2019

Dipnot:
[1] Sol, meselenin diğer tarafını da boş bırakmak istememektedir. Yazının yazıldığı sıralarda Birgün gazetesi, hemen saldırıyı gerçekleştiren kadından yana saf tutan bir yazı döşenmiş, kadının linç edilişine karşı göğsünü siper etmiştir: Ümit Alan, “Hepimiz 15 Dakikalığına Linç Edilebiliriz”, 27 Nisan 2019, Birgün.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder