Son
TV röportajında Tayyip Erdoğan, “Türkiye’de Kürdistan diye bir yer yok” diyor.
Bu
resmî söze “iyi ama Osmanlı’da vardı, böyle deniliyordu” diye cevap vermenin
bir anlamı bulunmuyor. Bu cevabı verenlerin, Cumhuriyet’le kurulan yapıya,
ideolojiye, kurguya ve siyasete destek çıkmalarındaki, öte yandan, her konuda
Osmanlı’yı çöpe atmalarındaki çelişkiyi sorgulamaları gerekiyor.
Sonuçta
Cumhuriyet, Osmanlı’ya son vermiş olmakla ve yeni ileri, modern ve batılı bir
devlet inşa etmekle övünüyor. Öte yandan, kendi tarihi milletlerin, kavimlerin
kanı üzerine kurulu Avrupa’ya “ama şu azınlıklara dair bir şey yapın” diye
yalvarmak da çelişkili bir tutum. Avrupa’dan esecek bir barış rüzgârı yok!
Barış, ezilenlerin, yoksulların şeriatına bağlı. O şeriat, onların iktidarında
tanımlı.
“Osmanlı’da
Kürdistan var” diyenlerin oradaki şeriatı da görmeleri gerek dolayısıyla.
Tarihe seçmeci bir tavırla yaklaşılmıyor, beş yıldızlı otelin açık büfesi değil
ki bu!
Erdoğan,
“Türkiye’de Kürdistan yok” derken Osmanlı’yı reddettiğini ilân ediyor aslında.
O, bir Cumhuriyet siyasetçisidir ve ortalama bir CHP’li kadar cumhuriyetçidir!
Sadece Cumhuriyet’e Osmanlı’dan tevarüs eden devlet birikimini, mirası heba
etmek istemeyen bir kesim var, o kadar. Onların da Osmanlı’yla kurdukları
ilişki, sarayın sınırları kadar, o saraylarsa Batı’nın sarayları ile her daim
kardeşti. Cumhuriyet, Osmanlı’da o saraya karşı kıyamın gizli tarihini tasfiye
etmeye ama öte yandan o sarayın üzerine bina dikmeye mecburdu.
* * *
Misvak,
namlunun üzerine “1915” yazar, çünkü o, 1915 emrini veren paşaların izinden
gitmektedir. Buna mecburdur. Zengin Ermenilerin siyasetinde ezilen, yoksul
Ermeni halkıdır. O yoksul Ermeni’ye karşı yoksul Türk ve Kürt, devlete
örgütlenmiştir. Kürt hareketi, o yoksullukla irtibat kurma denemesidir. AKP ise
İslam’ın yoksulla rabıtasını kesme teşebbüsüdür, açlık günlerinde yenilen
pastırmalı yumurtadır!
Bugün
Erdoğan’ın “ey Kürdistan diyenler, Kürdistan bugün Irak’tadır, oraya gidin”
sözü, yanlış bir bağlamda tartışılmaktadır. Erdoğan, burada Barzani kitlesine
seslenmekte, bu sözüyle illegal olan Irak Kürdistanı’na resmiyet kazandırmakta,
onu onaylamaktadır. Selim Temo’nun yıllar sonra ancak görüp söyleyebildiği,
“Müslüman Kürtleri AKP’den uzaklaştırıyorlar” tespiti, bu meseleyle ilgilidir.
Temo gibiler, bu durumdan asla rahatsız değildirler. Yemek yedikleri kaba
pislemelerini kimse beklemesin!
Ermeni
düşmanlığı ile yoğrulmuş, kardeşleşmiş Türk-Kürt muhabbeti, Hamidiye Alayları
ve Demokrat Parti üzerinden Barzani’ye bağlıdır. İç devlet Barzani; dış devlet
PKK üzerinden Kürt dinamiğini belli bir kıvamda ve seviyede tutmak derdindedir.
Bugün aynı Barzani, “Öcalan kilit muhatap, barış yapılsın” demektedir. Erdoğan,
topu Barzani’ye yuvarlamakta, o da bu lafı etmektedir.
Yeni
Zelanda’da yapılan saldırının arkasındaki isimlerin diliyle, diniyle,
ideolojisiyle buradaki Müslüman da bir kıvamda, ayarda ve seviyede
tutulmaktadır. Misvak’ın silâhını Osmanlı sevdası değil, cumhuriyet
bendeliği üzerinden anlamak gerekir. Atatürkçülerse, o “silâhın üzerinde neden
Atatürk’ün resmi yok” diye hayıflanabilmektedirler sadece. Oysa bu ülkede
anti-emperyalizm temelsizdir, iddiasızdır, yoksula düşmandır.
* * *
Yoksulun
dini ve milleti zenginin dininden ve milletinden başkadır. Ermeni’nin, Rum’un
yasını sırf giden servet ve paralar için tutanların, Batı merkezli azınlıkçı
siyasetin bir anlamı yoktur. Bir tür zenginlik imgesi, göstergesi, etiketi
olarak örgütlenen sol da değersizdir. Bu şekilde örgütlenmiş bir sol, İslam ve
Müslüman düşmanlığı ile Cumhuriyet’in altındaki saraya, üstündeki binaya
tabidir, bu bilinmelidir. O, ancak ve ancak servetini bir miktar yitirmiş
kentli laiki ve daha da büyüyecekken imajı İslam’la, yoksul başörtüsüyle
kirlendiği için öfkelenen küçük burjuvayı örgütleyebilir.
Bin
yıl önce haçlı seferlerinde kullanılan argümanlarla bugün her yerde
Müslümanlara saldıranların göremedikleri, o seferlerin ardındaki güç ve
servettir. Asıl, yoksulları, ezilenleri bu güç ve servetle bir kesitte sarhoş
edenlere düşman kesilmek gerekir.
“Sarezen”
denilerek aşağılanan Müslümanlar, yoksulluk, düşüş, aşağılanma imgesi, simgesi
olarak görülmekte, bu düzlemde kodlanmakta, ardından da durumlarından rahatsız
olan kitlelerin önüne atılmaktadırlar. Haçlı askerleri, Afrika’nın aşağılık
ırkını, düşük milletlerini yok etmek, mallarına el koymak üzerinden harekete
geçirilmişlerdir. Solun o haçlı ideolojisiyle ortaklaşacak bir yanı
olmamalıdır. Ermeni de aynı yoksulluk imgesi olarak öldürülmüştür. Demek ki o
imgenin mucitlerine öfkelenilmelidir.
Nispi
refah düzeyi “yüksek” iki ülkede, Norveç ve Yeni Zelanda’da gerçekleşen bu
katliamlar, emperyal-kapitalist ilişkilerin bir ürünüdür. Kayıp riskini en
fazla onlar göğüslemektedir. Yoksul Müslüman ülkelerden gelenlerin şiddetini bu
tür eylemlerle kıyaslamaksa açık bir liberalizmdir.
Misvak karikatürü,
diğerleri gibi, mizahsız ve izahsızdır. Fazla Diriliş dizisi izlemenin
yarattığı bir travmanın ürünüdür. Devlet, sömürü ve zulmün mağduru olan
kitleleri bu tür ideolojik müdahalelerle uyuşturmak derdindedir.
Bu
uyuşma solda da karşılık bulur. Erdoğan ve AKP, İslam üzerinden düşman edilir,
onlara karşı nefret ve kin buradan bileylenir. Artlarındaki güç ve servet, asla
sorgulanmaz. Batı ile kurulan ilişkilere karşı körleşilir. Ezilenlerin şeriatı
bu sayede zemin bulamaz. Küresel küfre karşı kıyam burada kolsuz ve dilsiz
bırakılır. Yüzlerce yıl ezilenin, yoksulun taşıdığı adalet sancağı olarak
“şeriat” ifadesi, bir mecaz ve imge olarak, en çok ezilenlerin harcıdır!
Eren Balkır
15 Mart 2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder