Pages

15 Mart 2019

Ezilenlerin Şeriatı


Son TV röportajında Tayyip Erdoğan, “Türkiye’de Kürdistan diye bir yer yok” diyor.

Bu resmî söze “iyi ama Osmanlı’da vardı, böyle deniliyordu” diye cevap vermenin bir anlamı bulunmuyor. Bu cevabı verenlerin, Cumhuriyet’le kurulan yapıya, ideolojiye, kurguya ve siyasete destek çıkmalarındaki, öte yandan, her konuda Osmanlı’yı çöpe atmalarındaki çelişkiyi sorgulamaları gerekiyor.

Sonuçta Cumhuriyet, Osmanlı’ya son vermiş olmakla ve yeni ileri, modern ve batılı bir devlet inşa etmekle övünüyor. Öte yandan, kendi tarihi milletlerin, kavimlerin kanı üzerine kurulu Avrupa’ya “ama şu azınlıklara dair bir şey yapın” diye yalvarmak da çelişkili bir tutum. Avrupa’dan esecek bir barış rüzgârı yok! Barış, ezilenlerin, yoksulların şeriatına bağlı. O şeriat, onların iktidarında tanımlı.

“Osmanlı’da Kürdistan var” diyenlerin oradaki şeriatı da görmeleri gerek dolayısıyla. Tarihe seçmeci bir tavırla yaklaşılmıyor, beş yıldızlı otelin açık büfesi değil ki bu!

Erdoğan, “Türkiye’de Kürdistan yok” derken Osmanlı’yı reddettiğini ilân ediyor aslında. O, bir Cumhuriyet siyasetçisidir ve ortalama bir CHP’li kadar cumhuriyetçidir! Sadece Cumhuriyet’e Osmanlı’dan tevarüs eden devlet birikimini, mirası heba etmek istemeyen bir kesim var, o kadar. Onların da Osmanlı’yla kurdukları ilişki, sarayın sınırları kadar, o saraylarsa Batı’nın sarayları ile her daim kardeşti. Cumhuriyet, Osmanlı’da o saraya karşı kıyamın gizli tarihini tasfiye etmeye ama öte yandan o sarayın üzerine bina dikmeye mecburdu.

* * *

Misvak, namlunun üzerine “1915” yazar, çünkü o, 1915 emrini veren paşaların izinden gitmektedir. Buna mecburdur. Zengin Ermenilerin siyasetinde ezilen, yoksul Ermeni halkıdır. O yoksul Ermeni’ye karşı yoksul Türk ve Kürt, devlete örgütlenmiştir. Kürt hareketi, o yoksullukla irtibat kurma denemesidir. AKP ise İslam’ın yoksulla rabıtasını kesme teşebbüsüdür, açlık günlerinde yenilen pastırmalı yumurtadır!

Bugün Erdoğan’ın “ey Kürdistan diyenler, Kürdistan bugün Irak’tadır, oraya gidin” sözü, yanlış bir bağlamda tartışılmaktadır. Erdoğan, burada Barzani kitlesine seslenmekte, bu sözüyle illegal olan Irak Kürdistanı’na resmiyet kazandırmakta, onu onaylamaktadır. Selim Temo’nun yıllar sonra ancak görüp söyleyebildiği, “Müslüman Kürtleri AKP’den uzaklaştırıyorlar” tespiti, bu meseleyle ilgilidir. Temo gibiler, bu durumdan asla rahatsız değildirler. Yemek yedikleri kaba pislemelerini kimse beklemesin!

Ermeni düşmanlığı ile yoğrulmuş, kardeşleşmiş Türk-Kürt muhabbeti, Hamidiye Alayları ve Demokrat Parti üzerinden Barzani’ye bağlıdır. İç devlet Barzani; dış devlet PKK üzerinden Kürt dinamiğini belli bir kıvamda ve seviyede tutmak derdindedir. Bugün aynı Barzani, “Öcalan kilit muhatap, barış yapılsın” demektedir. Erdoğan, topu Barzani’ye yuvarlamakta, o da bu lafı etmektedir.

Yeni Zelanda’da yapılan saldırının arkasındaki isimlerin diliyle, diniyle, ideolojisiyle buradaki Müslüman da bir kıvamda, ayarda ve seviyede tutulmaktadır. Misvak’ın silâhını Osmanlı sevdası değil, cumhuriyet bendeliği üzerinden anlamak gerekir. Atatürkçülerse, o “silâhın üzerinde neden Atatürk’ün resmi yok” diye hayıflanabilmektedirler sadece. Oysa bu ülkede anti-emperyalizm temelsizdir, iddiasızdır, yoksula düşmandır.

* * *

Yoksulun dini ve milleti zenginin dininden ve milletinden başkadır. Ermeni’nin, Rum’un yasını sırf giden servet ve paralar için tutanların, Batı merkezli azınlıkçı siyasetin bir anlamı yoktur. Bir tür zenginlik imgesi, göstergesi, etiketi olarak örgütlenen sol da değersizdir. Bu şekilde örgütlenmiş bir sol, İslam ve Müslüman düşmanlığı ile Cumhuriyet’in altındaki saraya, üstündeki binaya tabidir, bu bilinmelidir. O, ancak ve ancak servetini bir miktar yitirmiş kentli laiki ve daha da büyüyecekken imajı İslam’la, yoksul başörtüsüyle kirlendiği için öfkelenen küçük burjuvayı örgütleyebilir.

Bin yıl önce haçlı seferlerinde kullanılan argümanlarla bugün her yerde Müslümanlara saldıranların göremedikleri, o seferlerin ardındaki güç ve servettir. Asıl, yoksulları, ezilenleri bu güç ve servetle bir kesitte sarhoş edenlere düşman kesilmek gerekir.

“Sarezen” denilerek aşağılanan Müslümanlar, yoksulluk, düşüş, aşağılanma imgesi, simgesi olarak görülmekte, bu düzlemde kodlanmakta, ardından da durumlarından rahatsız olan kitlelerin önüne atılmaktadırlar. Haçlı askerleri, Afrika’nın aşağılık ırkını, düşük milletlerini yok etmek, mallarına el koymak üzerinden harekete geçirilmişlerdir. Solun o haçlı ideolojisiyle ortaklaşacak bir yanı olmamalıdır. Ermeni de aynı yoksulluk imgesi olarak öldürülmüştür. Demek ki o imgenin mucitlerine öfkelenilmelidir.

Nispi refah düzeyi “yüksek” iki ülkede, Norveç ve Yeni Zelanda’da gerçekleşen bu katliamlar, emperyal-kapitalist ilişkilerin bir ürünüdür. Kayıp riskini en fazla onlar göğüslemektedir. Yoksul Müslüman ülkelerden gelenlerin şiddetini bu tür eylemlerle kıyaslamaksa açık bir liberalizmdir.

Misvak karikatürü, diğerleri gibi, mizahsız ve izahsızdır. Fazla Diriliş dizisi izlemenin yarattığı bir travmanın ürünüdür. Devlet, sömürü ve zulmün mağduru olan kitleleri bu tür ideolojik müdahalelerle uyuşturmak derdindedir.

Bu uyuşma solda da karşılık bulur. Erdoğan ve AKP, İslam üzerinden düşman edilir, onlara karşı nefret ve kin buradan bileylenir. Artlarındaki güç ve servet, asla sorgulanmaz. Batı ile kurulan ilişkilere karşı körleşilir. Ezilenlerin şeriatı bu sayede zemin bulamaz. Küresel küfre karşı kıyam burada kolsuz ve dilsiz bırakılır. Yüzlerce yıl ezilenin, yoksulun taşıdığı adalet sancağı olarak “şeriat” ifadesi, bir mecaz ve imge olarak, en çok ezilenlerin harcıdır!

Eren Balkır
15 Mart 2019

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder