Pages

06 Şubat 2019

İlkeler Bildirisi


İlkeler Bildirisi

MIR -1965

 

Giriş:

1965'te yazılan bu belge, yeni kurulmuş olan MIR'in temel beyanıydı. MIR, Şili solunda anahtar bir role sahip olan ve Allende iktidarının da soldaki temel gücü olan bir örgüttü. Fakat daha da ilgi çekici olanı, MIR'in kökenleriydi; kurulduğu ilk zamanlarda resmi komünist partinin muhaliflerini, sosyalist partiden ayrılan bir grubu, anarşistleri ve troçkistleri içeriyordu.

MIR nihayetinde yenilmiş olsa da, devrimci bir program etrafında başarılı bir sol grup projesinin önemli ve güçlü bir örneğini sunuyor. İktidarı alamadı ya da darbeyi durduramadı, ancak ulusal öneme sahip oldu ve Şili'de ortaya çıkan devrimci sürecin merkezinde yer aldı.

● ● ●

 

MIR'in İlkeler Bildirisi

 

1-

MIR, kendisini, başta işçi sınıfının ve Şili'nin diğer ezilen insanlarının ulusal ve toplumsal kurtuluşları için Marksist-Leninist bir öncü olarak örgütler. MIR, kendisini Şili'deki devrimci geleneğin gerçek varisi ve Şili proletaryasının lideri Luis Emilio Recabarren'in [Şili sosyalist hareketinde ve Şili Komünist Partisi'nin kuruluşunda tarihsel ve anahtar bir rolü sahip olan ve 1924’te ölen militan] sosyalist yolunun devamcısı olarak görür. MIR'in nihai hedefi, kapitalist düzenin alaşağı edilmesi ve yerine işçi ve köylü iktidarının konmasıdır. Bu hükümet, proleter iktidar organları tarafından yönlendirilecek olup, hedefi de sosyalizmin kurulması ve sınıfsız bir topluma kadar devletin aşama aşama kaldırılmasıdır. Kapitalizmin yıkılması demek, birbirleriyle uzlaşmaz olan sınıflar arasında devrimci bir saflaşma demektir.

2-

MIR, devrimci eyleminin temeline sınıf mücadelesini koyar. Bir tarafta özel mülkiyetleriyle sömürücüler; diğer tarafta ise burjuvaziye artı-değer yaratan emeklerinden gayrı bir şeyi olmayan, toplumun ezici çoğunluğunu oluşturan sömürülenler. MIR için işçi sınıfı, köylüleri, aydınları, yoksullaştırılmış orta sınıfları davasına kazanacak olan devrimci öncü bir sınıftır. MIR, sömürücülere karşı savaşında tavizsizdir. Bizler, kendimizi sınıf mücadelesinin ilkeleriyle yönlendiriyoruz ve bu mücadeleyi sekteye uğratacak her türlü yolu açık biçimde reddediyoruz.

3-

Çağımız, kapitalizmin son can çekişmelerinin çağıdır. Teknolojinin gelişmesi kapitalizmin krizlerini önlemedi. Milyonlarca insanın işsizliğinin ve büyümekte olan yoksulluğun sebebi, üretimin toplumsal, mülkiyetin ise bireysel olmasındandır. En yüksek aşaması olan emperyalizmde kapitalizm, yapısından dolayı gelen sürekli krizlerden kaçmak için, insanlığa diktatörlükten ve savaştan başka bir şey sunmamaktadır. Bazı zamanlar da soyut olarak özgürlükten bahsederek, esasında devletin burjuva dikta karakterini saklamak ister. Fakat, yapısından dolayı, yolu kaçınılmaz bir şekilde faşizme çıkar.

4-

Bu yüzyılın ortaya koyduğu en ayırt edici alamet, devrimci sürecin dünyayı kapsayan bir nitelik kazanmış olmasıdır. Her kıta, tarih tarafından sarsıldı ve sınıflar arasındaki ilişkiler, emperyalizmin aleyhine gelişti. İnsanlığın üçte biri -1 milyardan fazla- kapitalizmin yörüngesinden çıkarak sosyalizmin inşasına girişti. “Olgun ve olgunlaşmamış” proletarya yoktur; birçok geri kalmış ülkede devrimin zaferi gösteriyor ki tüm ulusların sosyalist bir devrim gerçekleştirmek için yeterli objektif şartları vardır. Ulusal kurtuluş ve toprak reformu mücadeleleri, kesintisiz bir süreç içinde toplumsal devrimlere dönüştüler. Gördük ki, daha sonra sosyalist görevlerle kaynaşacak olan demokratik görevlerden ulusal kurtuluş ve toprak reformu, burjuvazi alaşağı edilmeden mümkün değildir.

Sömürge ve yarı-sömürge ülkelerdeki devrim, hâlen daha sosyalizmin temel sorunlarını çözebilmiş değildir. İleri derecede sanayileşmiş zafere ulaşmış bir sosyalizm yokken, sınıfsız bir topluma geçişin ihtimali de yoktur ve bununla birlikte, nükleer savaş tehlikesi de her zaman mevcut olacaktır. Emperyalizm, barış içinde bir arada yaşayan karşıt toplumsal rejimlerin ekonomik rekabetiyle değil, kendi kalbinde, emperyalizmin kalbinde bir sosyalist devrimle mağlup edilecektir.

5-

Kapitalist sistemi yıkmak için objektif şartlar olgunlaşmıştır. Buna rağmen reformizm ve revizyonizm, proletaryanın çıkarlarına ihanet etmeyi sürdürmektedir. Bu temelden bakarsak, insanlığın içinde olduğu kriz, proletaryanın dünyadaki liderlik krizine dayanıyor. Bununla birlikte, geçtiğimiz yıllardaki devrimci süreç, geleneksel sol partilerde de bir kriz yarattı. Proletaryanın liderlik krizinin üstesinden gelmek için tarihsel bir bakış açısı oluşturan yeni devrimci hareketler ortaya çıktı.

6-

Şili, kapitalizmin eşitsiz ve çarpık gelişimiyle yarı-sömürge bir ülke hâline geldi. Geriliğine rağmen Şili, bir tarım ülkesi değil, görece sanayileşmiş bir maden ülkesidir. 150 yıldır süren kötü yönetim, hâkim sınıf, tarımı, madenciliği ve sanayiyi geri bıraktı. Kaynaklarımızı emperyalistlere peşkeş çektiler, ulusal bağımsızlığımızı uluslararası anlaşmalarla tehlikeye attılar; Şili'yi en düşük yaşam beklentisine sahip olan ülkelerden birine, bebeklerde en yüksek ölüm oranlarına sahip olan ülkelerden birine, yüksek oranda okuma-yazmanın olmadığı, gıda ve hane konularında açıkları olan bir ülkeye çevirdiler. Bağımsızlıktan, geçtiğimiz yüzyıldan bugüne kadar hâkim sınıfların, Şili burjuvazisinin ve onun siyasi partilerinin, burjuva-demokratik görevleri bile yerine getiremeyeceğini gördük. Bu görevler, ulusal kurtuluş, toprak reformu ve feodalizmin kalıntılarının tasfiyesi için gereklidir. Bu nedenle, proletaryanın iktidara gelmesinden önce, sanayi burjuvazisinin önderlik ettiği burjuva-demokratik bir aşama için beklememiz gerektiğini savunan “aşamalar teorisini” reddediyoruz.

Bizler, “ilerici burjuvazi” safsatalarına ve sınıf işbirliğine karşı savaşıyoruz. Altını çize çize diyoruz ki, bu “demokratik” görevleri sosyalist olanlarla birleştirerek ve köylülere ve yoksullaştırılmış orta sınıflara önderlik ederek, ancak ve ancak proletarya gerçekleştirebilir.

7-

Şili solundaki geleneksel partilerin bürokratik liderlikleri, işçilerin umutlarını aldattı; burjuvaziyi devirmek için savaşmak yerine, kendilerini kapitalist sistem içinde reformlar sunmakla ve sınıf işbirliğini teşvikle sınırladılar. Doğrudan eylemi ve Şili proletaryasının devrimci geleneğini unutarak, işçileri seçim vaatleriyle aldattılar. Hatta, sanki tarihte hâkim sınıfların daha önce barış içinde iktidarı bırakmasının bir örneği varmış gibi, “barışçıl ve parlamenter yol” ile sosyalizme varılabileceğini öne sundular.

Proletaryayı silâhsızlandırdığı ve uygulanamayacağı için MIR, bu “barışçıl yol” teorisini reddeder. Burjuvazi, elindeki tüm kozları, totaliter bir diktatörlüğü, iç savaşı kullanmadan iktidarını bırakmayacaktır. Tekrar diyoruz, kapitalizmi alaşağı edecek olan tek Marksist-Leninist ilke, silâhlı ayaklanmadır.

8-

Bu gerçekliğe dayanarak, hiçbir sekterliğe kapılmadan, Şili sosyalist devrimine hızlı ve ciddi bir şekilde hazırlanabilecek olan militan devrimci grupları MIR olarak bir çatı altında buluşturma sorumluluğunu üstlendik. MIR, kendisini demokratik merkeziyetçiliğin ilkelerine tâbi kılan Marksist-Leninist bir örgüttür.

Eylül 1965, Şili
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder