Anakronizmin[1]
teori zannedildiği bir dönemden geçiyoruz.
Selim
Temo[2], dönemin emri gereği, “Kurtuluş Savaşı’nda ülkeyi birlikte kurduk”
tezini daha da gerilere götürüyor ve Ankara’yı 700-800 yıl önce Kürtlerin
fethettiğinden söz ediyor, böylelikle Osman Bey’i Kürd ilân edenlerin yanına
doğru seğirtiyor. Tek istediği ise Ankara sokaklarında rahat yürümek, Boğaz’da
rahat rakı içmek ve birilerinden ekmek parasını alabilmek.
Bu
arada, dile getirilen kimlikçi yaklaşımı uyarmak gerekiyor: Ankara Kalesi’ni
döven askerlerin içinde eşcinsel vegan bir Ermeni bölüğü de vardı, unutulmasın,
ona haksızlık edilmesin, o bölük gücendirilmesin!
Vardı,
çünkü tarih bugünü meşrulaştırmak, bugüne mesaj vermek, üzerinden para kazanmak
için var. Başka bir anlamı ve değeri yok. Arayan, böylesi bir bölüğü tarihin
dehlizlerinde illaki bulacaktır, bugündeki, bugünün inşa ettiği, anlam ve değer
yüklediği Kürd’ü geçmişte illaki bulduğu gibi.
Tarih,
devletin tekelidir, tekelindedir. Kendisini oradan kurmaya mecburdur. Dil,
tarih, coğrafya, devletin payandalarıdır. Selim Temo, o payandalara
saldırmaktan çekinir. Çünkü o okuldan mezun olmuştur. Temo, öznel varlığını,
özneliğini o okula ve sahiplerine borçlu olduğunu bilir.
Demirtaş’ı
kitabını Kürt bir yayınevinde çıkartmadı diye eleştiren Temo[3], ileride Tahran
kalelerini dövecek askerlerin içinde olma istemi dâhilinde, bilmeden-tanımadan,
sipariş gereği kaleme aldığı Horasan kitabını bu ortamda yazmaktadır.
Zaten “Alfa”, Kürtçede “Selim” demektir!
Temo,
Müslüman Kürtleri Müslümanlıktan, bu sebeple soğutmaya çalışır. Kimlikçi
siyaset, kimliksizleştirme siyaseti olarak gerçekleşmektedir. “Kürd”, tüm
coğrafyayı düzlemek için şekillendirilir. Temo gibiler bunun için vardırlar.
Müslümanlıktan soğutma işlemi İran’da yakılacak ateşe odun taşımak içindir. Horasan
kitabı, buradaki Kürd küçük burjuvalarının ağızlarını sulandırmak, o
topraklarda hak iddia etmek içindir.
Kürd’ün
kurtuluşunu dilin, tarihin, coğrafyanın düzlendiği bir momente ve kişiye göre
tariflemek, çıkışsızdır. Fatih Yaşlı gibi, bu üç unsuru emperyalist niyetlerine
göre kurmaya gelen güçlere küfretmek yerine, Kürd’e kılıç sallayanlar, düşman
saftadırlar. Emperyalist niyetlere saldırmak yerine, mızraklarını sosyalistlere
çevirenler de onların yanı başındadırlar.[4]
Kürd,
dilin, tarihin, coğrafyanın çatlaklarında ilerlemektir. İlerlemeye karşı
olanlar, devletin bütünlüğünün gölgesi altındadırlar. Oradan bir şey çıkmaz.
Ama
o ilerleyişte bir tutkal olarak varolanlar, sömürgeciliğe kan taşıyanlar da
vardır. Kürd’den kaynaklı çatlak, yol açtığı çentik, ideolojik açıdan örtbas
edilmek derdindedir. Dil, tarih, coğrafya payandalarına Kürd rengi çalmak, bu
devletin de isteyebileceği bir şeydir. Bu devlet, sonuçta Sünni ve Türk
değildir. Sünnilik ve Türklük, onun bir kurgusudur. Sünni’den ve Türk’ten aşanı,
onlarda taşanı budamaktır devlet. Devletin Sünni’ye ve Türk’e tabi olduğu
düşüncesi, büyük bir yanılgıdan ibarettir.
Meseleyse,
en az altmış yıldır Suriye ve Irak’la ilgili niyetlerin tekerine çomak
sokmamaktadır. Farklı düzlemlerde aynı görev ifa edilmektedir. Yani burada yeri
geldiğinde Cezayir kurtuluş savaşına atıfta bulunulur, ama Fransa’da on
binlerce Cezayirlinin kimliklerini ateşe verdikleri üzerinde durulmaz. Kopuş,
geriye dönüşsüz olmalıdır, ne yazık ki olmamıştır. Çatlaklara dolan sola
şüpheyle yaklaşmak gerekir.
Selim
Temo gibi isimler, AKP’ye karşı, devlete yandaştırlar. İslam’a küfretme
görevini ifa edip devlete yanaşmaktadırlar. Ankara’nın fethi, Mekke’nin fethine
atıftır, buradan da “belâgatli” yazarımız, önümüzdeki seçimlere dair bir mesaj
yayınlamaktadır: “Müslüman Kürt, Müslümanlıktan çık, dilaverlerinin peşinden
git.” Geçmişte fazla solcu olduğu için eleştirdiği o dilaverler, bugün kıymete
binmiştir. Bu kıymet, mistifiye edilmiş bir “Kürd” mefhumuna bağlı olarak
edinilmektedir. “Seloların ecdadı Ankara’yı almıştır”, demek ki bugün
Ankara’dan uzak durulmalıdır.
Buradaki
Barzanici apolitizm, aşikârdır. İttihatçılık, Diriliş, resmi tarih,
geniş cadde, geçit töreni eleştirileri, bu apolitizmle alakalıdır. Sonuçta bir
liberal olarak Temo, hem batıda hem de doğuda silâhın kuruculuğuna düşmandır.
Eline o tarihî belgeler, o yüzden verilmiştir. Aradaki ayrımları, çatlakları
silmek için vardır.
Özetle,
Mardin üniversitesindeki işini geri istemenin politik bir yanı yoktur.
Osmanlı’daki Kürdistan coğrafyasını, dilini ve tarihini istemenin de öyle. O,
bugün neoliberal Osmanlı’dır. Eskisini yıkansa, halkların başkaldırısı
değildir, fiilî tanzime ve tazmine bağlı olarak, halkların devlete
rabıtalanması, işte asıl yara budur.
Eren Balkır
22
Aralık 2018
Dipnotlar:
[1] Eren Balkır, “Anakronik”, 16 Şubat 2013, İştirakî.
[2]
Selim Temo, “Ankara’nın Fethinde Kürtler”, 19 Aralık 2018, Duvar.
[3]
Selim, Temo “Seher’in Dış Görünüşü”, 1 Kasım 2017, Duvar.
[4]
Sharo Garip, “Kürt Siyasetinde Sol Kayyımlar”, 2 Kasım 2018, Duvar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder