Günümüz
dünyasında Frantz Fanon, sömürgecilik sonrası süreçte yaşanan meseleler
bağlamında en önemli yazarlardan birisidir. Oldukça genç bir yaşta vefat etmiş
olan Fanon’un kitapları ve makaleleri, ondaki muazzam zekânın, tutkunun ve
ferasetin yankısı gibidir. Fanon, 1925 yılında Martinik’te dünyaya gelmiş,
Fransa’da eğitim görüp psikiyatri alanında doktorasını tamamladıktan sonra
Cezayir’e gitmiştir. Bu üç farklı coğrafî konum, muhtemelen onun dünyayı ve
sonrasında tarif ettiği iktidar yapılarını anlama tarzı üzerinde muazzam bir
etkide bulunmuştur. Fanon’un Fransa’da tanıklık ettiği ırkçılık, hayatına damga
vurmuş, buna bağlı olarak, ileride Siyah Deri Beyaz Maskeler kitabının
içeriğini tayin edecek fikirleri geliştirmeye başlamıştır. Fanon,
postkolonyalizm ile ilgili en ünlü metnini, Yeryüzünün Lanetlileri’ni
Cezayir’de kaleme almış, ayrıca bu ülkede Fransız sömürgeciliğine karşı verilen
ulusal kurtuluş mücadelesine katılmıştır.
O
muhteşem Fanon biyografisinde David Macey şunları yazmaktadır:
Fanon
öfkeliydi. Okurları da aynı şekilde öfkeli olmak zorundaydı. Yeryüzünün laneti
olan o öfke, hâlâ bizimle. Tek başına öfke, değişim için gerekli politik
programları kaleme almaya yetmez ama belki de o, en temel politik duygudur.
Öfke yoksa umut da yoktur. [Macey 2000, s. 503].
Bu
makalede ben, ilk olarak günümüzün postkolonyal dünyasında, özellikle Brexit
sonrası Britanya’da Fanon öğretimindeki siyaseti tartışacağım ve şu soruya
cevap bulmaya çalışacağım: Birçok öğrencinin, bilhassa beyaz olmayanların
akıllarını ve yüreklerini Fanon nasıl ele geçirebilmektedir? Ardından da
postkolonyal dünyada Fanon’un ortaya koyduğu eserin kapitalizme dair taze bir
bakış açısı sunmasına imkân veren kimi yollara bakmak suretiyle, Fanon’un
marksizmle ilişkisiyle ilgili, hâlen daha süren tartışmayı ele alacağım.
Fanon
Öğretmek
Brexit
oylamasının sonuçlanmasından birkaç ay sonra üniversitede hocalık yapmaya
başladım. O dönemde öğrenciler, bu oylamayı hararetle tartışmak istiyorlardı ve
birçok sınıfta başka konularla birlikte bu oylama ele alınıyordu. Brexit, o
dönemde ırk, sınıf, cinsiyet ve ulus etrafında dönen tartışmaları ketleyen
birçok gerilimin su yüzüne çıkmasına neden olmuştu. Birçokları için bu oylama
ham da olsa, insanların uyanmasını sağlamıştı. Bazıları da sonuçların
alabildiğine sürpriz olduğu iddiasındaydı. Brexit’i sınıfta tartıştığımızda,
okuma gruplarında kahve yudumlayıp bu konuyla ilgili sohbetler ettiğimizde
gördük ki birçok öğrenci, olan biteni anlamak için gerekli yolların peşine
çoktan düşmüştü zaten. Zaman içerisinde Fanon’un bu öğrencilerin yüzeyden bakıldığında
duygulardan arınmış gibi görünen bir hususu anlama noktasında ihtiyaç
duydukları analiz türünü herkesten daha fazla takdim eden isim olduğu
anlaşıldı.
Fanon’un
sınıfta karşımıza çıkması, beni hem memnun etti hem de şaşırttı. Genelde
İngiltere’de öğrencilerin çoğu Fanon’a aşina değildi. Bu koşullarda ben de
doğal olarak onun sınıfta karşımıza çıkmasını hiç ama hiç beklemiyordum.
Fanon’a başvurma eğiliminde olmanın yanı sıra ben, onun eserlerini heyecanla
tartışıp açtığı yeni ufuklardan beslenirken buldum öğrencileri. Özelde onun
kaleme aldığı kitaplar, hem kurtuluş hem de ırkçılık ile alakalıydı. Batı
toplumlarında gördüğü ırkçılıkla ilgili görüşleri, bilhassa beyaz olmayan
öğrencilerin Brexit sonrası dönemde daha fazla ilgisini çekmişti.
Fanon,
birçok farklı mevzu üzerine kafa patlatmış, birçok farklı konu başlığına
değinmiş bir isimdi. Bu başlıkları ve mevzuları birbirlerine bağlayan bir bağ
mevcuttu, bu da sömürgecilik dönemine ve sömürgecilik sonrası döneme ait
koşullara odaklanmak suretiyle kurulmuş bir bağdı. Ben de tam da sömürgeci
idare, sömürge olmaktan kurtulma ve sömürgecilik sonrası gelecek arasındaki
kesişim noktaları konusunda Fanon’un bir öğretmen olarak oldukça faydalı
olacağını düşündüm. Bence Fanon’un Marksizme yaklaşımı da muhteşemdi. O, yeni
bağımsız olmuş ulusların yüzleştikleri ekonomik ve politik sorunlara Marksizm
penceresinden bakıyordu. Bir açıdan Fanon, Avrupamerkezci olarak görülebilecek
Marksist külliyatı kusursuz bir biçimde düzeltiyor, böylelikle Marksizmin günümüzün
fazlasıyla ırksallaştırılmış dünyasında deri rengi ayrımlarına tabi olan
öğrencilere cazip gelmesini sağlıyordu. Her şeyi kuşatan bir kategori olarak
sınıf, temelde bu öğrencilerin dünyalarına ait gerçekliği kucaklayan bir şey
değildi. Ama öte yandan, geç dönem kapitalizmin içinde yaşamakta olduğumuz
neoliberal aşamasının sahip olduğu kudret karşısında bu gençlerin İngiltere’de
neoliberal yeniden inşa sürecinin etkilerini iliklerine kadar hissetmeleri de
büyük bir olasılıktı. Sınıf kadar ırk, cinsiyet, cinsellik de önemliydi ve
bunlar başka kategorilere aitlerdi.
Bir
okuma grubu toplantısında yapılan tartışma aklımdan hiç çıkmıyor.[1] Bu
toplantıda İngiliz “beyaz işçi sınıfı” ile siyah, Asyalı ve Doğu Avrupalı olan
işçiler arasındaki karşıtlıklar ele alınmıştı. Herkes dayanışmanın ön plana
çıkartılmasını beklerken, toplumun genelinde tanık olduğumuz türde bir ırkçılık
ve cinsiyetçilikle karşılaşıldı. Çok sayıda makale, beyaz işçi sınıfını
romantize ederek yaklaştı meselelere ve ondaki ırkçılığa sınıfın ABD, İngiltere
ve Avrupa’da yürürlükte olan neoliberal politikalardan en çok etkilenen kesim
olduğunu söyleyerek bahane buldular.[2]
Öte
yandan biz, tartışmada meselelere Fanoncu bakış açısı üzerinden yaklaştık. Bu,
bizim beyaz olmayan işçilerle kurulan gerilimli ilişkide Avrupamerkezciliğin
beyaz işçileri nasıl konumlandırdığına dair daha derinlikli bir anlayış
geliştirmemizi ve bilinçli bir şekilde yürütülen tarihsel gelişme sürecinin
nihayetinde sermayeye yaradığını anlamamızı sağladı. Fakat ekonomik sınıf
merceğiyle bakmak, bizim sonuçta her şeyi altüst eden Brexit oylamasına sebep
olan böl-yönet taktiğinde ne türden bir ırksallaştırma pratiği olduğunu
görmemizi sağlamamaktaydı. Biz daha da ileri giderek, Fanon’un
Avrupamerkezciliği küresel bir olgu olarak gören yaklaşımını irdeledik. Bu
yaklaşıma göre, bilhassa ellilerde ve altmışlarda Batılı uluslardaki işçiler
daha fazla kazanıyorlar çünkü Üçüncü Dünya’daki işçiler daha yoğun bir sömürüye
maruz kalıyorlar.
Bugün
Fanon’un birçok öğrencinin dikkatini çekmesinin nedeni, muhtemelen onun her
daim merkeze iktidarı alması. İktidar her yerdedir ve ne kazadır ne de
tesadüftür. Bazıları güçlüdür, bazıları değildir. Bu, tarihsel bir olgudur ve
doğal olmaktan uzaktır. En ilginç tartışmaları bu konu etrafında sürdürmek
mümkündür. Tartışmalar, bizim bugüne nereden ve nasıl geldiğimiz, başkalarının
neden gelemediği ile alakalıdır. İlerleme ne demektir ve ona neden ihtiyaç
duyulmaktadır? Kim suçludur, kim sorumludur, sonuçta sahneden kim gizlice
inmektedir? İktidarı odağa yerleştirme pratiği ise birden fazla odak üzerinden
ele alınmalıdır: iktidar, siyaset ve ekonomi üzerinden uygulanma imkânı
bulmaktadır. Bunlara kültürü, değerleri ve ruhu da eklemek gerekmektedir.
Fanon
esasen tartışma dâhilinde, tartışmanın iki tarafını teşkil eden kimlik siyaseti
ile yapılarla alakalı yaklaşım arasında sıkışıp kalmış öğrencilere de hitap
ediyor. Kimlik siyaseti bazen meseleleri basite indirgiyor ve yapısal olana
yeterince eğilmiyor. Öte yandan kapitalizm gibi yapılara odaklananlarsa ırk,
cinsellik, cinsiyet gibi kimliklere karşı körleşiyor. Fanon’sa bu ayrışmayı
tanımıyor. Psikoanaliz eğitimi sayesinde ezilenle ezenin ruh hâline
sömürgeciliğin yol açtığı etkilerin peşine düşüyor. Brexit oylaması sonrası
dönemde Britanya’da birçok öğrenci ikili bilinç, baskı ve zulmün gündelik
ırksal ve cinsel biçimleri, erişilmesi mümkün olmayan standartlar belirleyen ve
giderek kötüleşen ekonomik bağlamla ilgileniyor. Bunların beyaz olmayanların ruh
hâlleri üzerinde yol açtığı etkiler genelde ise Brexit’in ırkî yönü ile
Britanya’nın sömürgecilik tarihi pek incelenmiyor.
Postkolonyalizm
çalışmalarının öğrencilerin ilgisini çekmesinin ana nedeni, ırka, bilince,
sömürgeciliğe ve iktidara odaklanılıyor olması. Bu ilgiyi sürekli krizde olan
postkolonyal dünyada yaşayan öğrenciler gösteriyor. Fanon’un iktidarın
sömürgecilik sonrası dönem ile ilgili konumunu en iyi şu soru özetliyor:
Afrikalı liderlerin ülkelerini kötü yönetme hakları var mı? Birçok öğrenci
açısından bu, esasen tuhaf bir soru. Burada bazı ülkelerin kötü, bazılarının
iyi yönetildiği önkabulü var ve ayrım temelde ırkî düzlemde çekiliyor. Şu,
benim uluslararası gelişmeler ve Ortadoğu siyaseti ile ilgili derslerimde
gündeme aldığım bir önerme: “Bugün dünyada kendilerini yönetmeyi bilen
ülkelerle sürekli sefalet veya savaş koşullarında yaşayan, tümüyle karışıklığın
hüküm sürdüğü ülkeler arasında net bir ayrım yapmak mümkün.”
Bu
türden önermelere her yerde rastlıyoruz. Medya her gün bu türden lafları inci
gibi dizip duruyor. İyi niyetli insanlar bile buna benzer şeyler söylüyorlar.
Fakat Fanon bizi böylesi ayrımlara değil ayrıma sebep olan koşullara
odaklanmaya zorluyor. Bazı yerlerde yoksulluk varken başka yerlerde neden yok?
Belirli bölgeler neden çatışmaya meyilli? Bazı insanlar iyi yaşarken bazıları
neden kötü bir hayat sürüyor? Bunlar, Marksistlerin yüz yılı aşkın bir zamandır
sorduğu türden sorular.
Fanon’un
Afrikalı liderlerin kendi ülkelerini kötü yönetme hakları olup olmadığına
ilişkin sorusu, postkolonyal çalışmaların merkezinde duran bir sorudur. Bu
soru, “tanımlama, eyleme geçme hatta temelde olma konusunda gerekli yetki ve
güce hangi sınıf sahiptir?” sorusuyla ilişkilidir. Fanon’un bu sorusunu bugün
sormak suretiyle Stuart Hall’un “Neden şimdi?” sorusuna geri dönmek de mümkün
olacaktır. İki soru arasında belirli bir süreklilik mevcuttur ve tam da Fanon
bu süreklilik sebebiyle bugün hâlâ önemlidir. Fanon o soruyu sorduğunda
Afrikalı liderler söz konusu hakka sahip değillerdi, bugün de değiller.
“Postkolonyal” kelimesindeki “post”, kelimenin tam anlamıyla bağımsızlığı ifade
etmiyor esasında. Yani sömürgecilik döneminin kapanmış olması, bağımsızlığın
tam olarak kazanıldığı anlamına gelmiyor.
Marksistlerin
dünyadaki eşitsizliklere gereken cevabın verilebilmesi için kapitalizme işaret
etmeleri haklı bir girişimdi. Kapitalizmin sadece ekonomiyle alakalı olmadığını
söylerken Fanon da haklıydı. Kapitalizm tümüyle ırksallaştırılmış bir projedir,
tam da bu sebeple sahip olanlarla olamayanlar arasındaki ayrım ırkî bir
ayrımdır. Dolayısıyla Fanon’a göre, sahip olma ile olmama alanını ayıran şey
sınıf değil ırktır. Hem bir şeylere sahip olma alanında olabilir, hem de yoksul
ve beyaz olabilirsiniz. O alanda doğalında yaşama hakkına sahipsinizdir. Sahip
olmama alanında olup zengin ve siyah da olabilirsiniz. Burada ekonomist
Marksizme yönelik, gayet kışkırtıcı bir itiraz söz konusudur.
Neden
Fanon, Neden Şimdi?
1996’da
Stuart Hall, Neden Fanon, Neden Şimdi? başlıklı o ünlü çalışmasını
kaleme aldı. Bu makalede Hall, Fanon’un eserlerindeki “gerçek öz”ü bulmanın ve
Fanon’un gerçekte neyi kastettiğini veya kendi eserlerinden nasıl
yararlanılmasını istediğini belirlemenin imkânsız olduğunu söylüyordu. Yazara
göre biz, Fanon’un kitaplarını ancak yeniden okuyabilirdik. Yeniden okuma, bize
sadece Fanon’la ilgili okuma yapan kişi değil ayrıca okumanın gerçekleştiği
politik momentle ilgili olarak da çok şey söyleyecek, şu soruyu sorduracaktır:
Fanon’un kitaplarının yeniden gündeme gelmesine neden olan politik moment
hakkında neler söyleyebiliriz? Bir yandan aşırı sağın yaşadığı yükselişe,
Brexit’e ve beyaz olmayan insanların giderek daha fazla ırkçı yaklaşımlara
maruz kaldığı koşullara tanıklık ettiğimiz böylesi bir dönem, belirli türden
bir analizin zaruri olduğunu ortaya koyuyor. Söz konusu analizse ırk, ırkçılık
ve beyaz üstüncülüğü meselelerini, Du Bois’in “küresel renk ayrımı” dediği şeyi
ve Fanon’un olma alanı ile olmama alanını ayıran ayrım çizgisini merkeze koymak
zorunda. Diğer yandansa postkolonyal dönemde olmanın ne demek olduğu konusunda
sorular gündeme geliyor ve bu sorulara temelde sömürge dünyada giderek
yoğunlaşan ekonomik kriz, artan eşitsizlik ve sömürü yol açıyor. Bu noktada
Fanon’un güncelliğini koruduğuna hiç şüphe yok ama gene de şu soru sorulmayı
hak ediyor: “Hangi Fanon?”
Fanon’un
kitaplarını üretken, devrimci ve özgün tarzda okuyan çok sayıda çalışma mevcut.
Fanon’un ırk, Avrupamerkezcilik, devrim, kapitalizm, sömürgecilik ve psikiyatri
ile ilgili fikirleri farklı kuşaklara mensup çok sayıda akademisyene ve
eylemciye ilham vermiş. Dolayısıyla bir açıdan Neden Fanon, neden şimdi?”
sorusunu şu şekilde cevaplamak mümkün: Fanon, bize yirminci yüzyılda mevcut
olan birçok yapı ve sorunun farklı formlarda damga vurduğu için bugün bile bize
hitap etmeyi biliyor. Ama bir de Fanon’u basitleştirmeye veya onu dünya
siyasetine dair devrimci anlayıştan sıyırmaya çalışan okumalar mevcut.
Basitleştirme girişimleri dâhilinde bazı çalışmalar Fanon’un şiddet ve onun
sömürgelikten kurtulma noktasında oynadığı rolü yanlış anlayıp aktarıyorlar.
Bazıları ise Fanon’u feminizme atıfta bulunan tespitleri yüzünden[3] veya bu
tür atıflar içermemesi sebebiyle yerin dibine sokuyorlar. Bense Fanon’u
devrimcilikten arındıran çalışmalara odaklanıyorum ve onun Marksizm bağlamında
aldığı konumu, postkolonyal çalışmalarla ilişkisi dâhilinde tartışıyorum.
Neoliberalizmin
zaferi ve bu gelişmenin akademi üzerinde bıraktığı etki, Fanon’un kitaplarının
devrimcilikten arındırılma girişimlerinin önemli bir kısmında ağırlıklı bir
yere sahip. Madde hilafına özneye aşırı vurgu yapan teorik yaklaşımların
yıldızlarının parlaması sebebiyle, Fanon da devrimci köklerinden bağımsız
olarak ediniliyor. Postkolonyal çalışmalar dâhilinde bazıları isimler Fanon’un
kitaplarını yeni bir okumaya tabi tutuyorlar ve ortaya “postkolonyal” Fanon
çıkartıyorlar. Neil Lazarus’un ifadesiyle “postkolonyal” Fanon’a bir de
post-milliyetçi, post-kurtuluşçu, post-Marksist ve postmodern Fanon okumaları
eşlik ediyor. Başka bir deyişle, söz konusu değişim öncesi devrimci Fanon kendi
hısımlarına kavuşuyor. Fakat tüm postkolonyal dönem çalışan akademisyenler için
aynı şeyi söylemek mümkün değil. Edward Said veya Stuart Hall Fanon’u devrimci
köklerinden kopartma yönünde çalışmalar ortaya koyan isimler değiller. Ama gene
de Fanon’un kitaplarını temelde kültürel kurtuluşla ilgili çalışmalar olarak yorumlayıp
eserinin büyük bir kısmını gözardı eden yazarlardan da bahsetmek gerekiyor.
Bilhassa
milliyetçilikle ilgili tartışmalarının suskun fesadına maruz kaldığını söylemek
mümkün. Fanon esas olarak Cezayir kurtuluş savaşından etkilenmiş biri isim.
Dolayısıyla onun eserlerinin önemli bir bölümüne milliyetçi bir sömürgecilik
karşıtlığı, şiddet, sınıf, ideoloji ve “üçüncü dünya” gibi konu başlıkları
damgasını vuruyor. Burada şunu belirtmek lazım: Fanon’un milliyetçilik
yaklaşımı, milliyetçiliği yıkıcı bir güç olarak gören birçok Avrupalı düşünürün
yaklaşımıyla çelişiyor. Milliyetçiliğin felaketlere yol açtığını gören bu
düşünürlerin yaklaşımına karşı olduğu ölçüde Fanon günümüzde üçüncü dünya
çalışan ve milliyetçiliği temelde geriletici ve yıkıcı kabul eden
akademisyenlerin yaklaşımının da karşısında konumlanıyor.
Bu
noktada Fanon’un görüşünün çok katmanlı ve karmaşık olduğunu belirtmek lazım.
Onun burjuva milliyetçilik ideolojisine yönelik eleştirisi, Lazarus’un
ifadesiyle, “alternatif bir milliyetçi bakış açısı”dan beslenen bir eleştiri.
Başka bir ifadeyle, birçok postkolonyal dönem incelemesi milliyetçiliği modern
ve olumsuz bir güç olarak görmesine karşın Fanon, milliyetçiliği kurtuluş aracı
olarak görüyor ama öte yandan da burjuva milliyetçiliğindeki kusurlar konusunda
ikazda bulunmayı da ihmal etmiyor. Fanon’a göre, millet denilen projenin
kapitalist olması kadar sosyalist olması da mümkün. Onda belirli bir potansiyel
mevcut. Dolayısıyla milliyetçilik özünde ne iyi ne de kötü, ne ilerici ne de
gerici bir şey. Milliyetçiliğin hangi biçimi alacağını esasen burjuvazi ve
madunlar gibi tarihsel ve toplumsal güçler tayin ediyor.
Fanon’un
kapitalizme ve emperyalizme yönelik vurgusu onun Fanon’daki materyalizmi
görmeyen ve eserlerini okumaya tabi tutanlardan ayrışmasını sağlıyor. Ama bu
noktada ondaki materyalizmi görmeyenler yanında, Marksizmi sömürgecilik sonrası
dönemi kapsayacak şekilde genişlettiğini görmemeyi sürdüren Marksizm akımları
da eleştiriyi hak ediyor. Marksizmin alanının genişletilmesine dönük çağrısı bu
anlamda, önemli katkılar sunuyor ve kapitalist gelişme karşısında sömürgenin
sahip olduğu tekilliğe vurgu yapan üçüncü dünya Marksizmine ve Siyah
Marksizmine yaslanıyor[4]. Fanon, sömürge dünyasında ve sömürgecilik sonrası
dünyada Marksizmin faydalı olabilmesi için alanının genişletilmesi gerektiğini
söylerken haklı.
Her
dönemde az da olsa genişletilen, farklı alanlara uzatılan Marksist analiz
sömürge sorununu da ele almak zorunda. Kapitalizm öncesi toplumun niteliği gibi
bizzat Marx tarafından gayet iyi bir biçimde izah edilmiş olan her şey tefekkür
edilmeli [1963, s. 40].
Fanon
Yeryüzünün Lanetlileri’nde şunları söylüyor:
“Sömürgelerde ekonomik
altyapı aynı zamanda üstyapıdır. Sebep sonuçtur: beyazsanız zengin, zenginseniz
beyazsınızdır. Tam da bu sebeple Marksist analiz, sömürge sorununu ele almamız
gerektiği durumda bir miktar esnetilmelidir”
[1963, s. 30].
Her
ne kadar Marx’ın sonraki yazıları sömürgeciliği, özelde ABD’deki köleliği ele
almışsa da çalışmaların belirli bölümünde Marx, Avrupamerkezcilik tuzağına
düşmüş biri olarak konuşur ve postkolonyal dünyada ve tüm dünya genelinde
kapitalizmin nasıl geliştiği meselesi üzerinde durur. Sonraki Marksistlerse
Marx’ın eserini detaylandırıyor. Bilhassa Siyah Marksistler, Rosa Luxemburg ve
Lenin gibi Batılı Marksistler ayrıca Hindistan’daki Madun Okulu ile Latin
Amerika’daki bağımlılık okulu gibi Batılı olmayan Marksistler ciddi katkılar
sunuyorlar.
Ancak
belirtmek gerek ki Fanon’un analizi daha da derine iniyor. Bunun sebebi ise
onun hem maddi olana hem de öznel olana, yani sömürgecilikte kültüre, kimliğe
ve psikolojiye önemli birer ekonomik ve politik yapı olarak odaklanmış olması.
Fanon maddi olanı ve öznel olanı asla birbirinden ayırmıyor. Dolayısıyla o,
kurtuluşun sadece proletaryanın burjuvaziyi alt etmesinden ibaret bir mesele
olmadığını düşünüyor. Dahası Fanon’a göre, kapitalizmi alt edecek devrimci
potansiyel, metropollerde değil sömürgelerde mevcut. Fanon’un sahip olma alanı
ile sahip olmama alanı arasında yaptığı ayrıma geri döndüğümüz takdirde ırk
meselesinin kapitalist gelişimle sıkı sıkıya bağlı olduğu daha net
görülecektir.
Benim
bilhassa önemli bulduğum diğer bir mesele de Fanon’da gördüğümüz, sömürgecilik
karşıtı milliyetçilikle alakalı görüşleri. Bu yaklaşım, nitelik itibarıyla
anti-emperyalist ve anti-kapitalist olan enternasyonalizme bağlanacak bir köprü
inşa ediyor. Her şeyin ötesinde Fanon, Martinik, Fransa ve Cezayir’deki
Avrupalı sömürgeci idare aracılığıyla ve onun dolayımıyla ortaya çıkmış bir
teorisyen. Fanon açısından Avrupamerkezilik, herkesi ve her şeyi koşullandıran,
küresel bir yapı. Belki de Fanon’un görüşlerine yönelik ilginin bugün yeniden
canlanmasının sebebi bu. Günümüzde ırkçılığın, sağ milliyetçiliğin ve faşizmin
birçok yerde dirilmiş olması, birçok ülkede bizlerin dört yüz yılı aşkın bir
süredir geçerli olan bir doğruyla yüzleşmemizi sağladı: küresel eşitsizlik,
kendisini ırkçılık, kapitalizm ve emperyalizm aracılığıyla yeniden üretmeye
devam ediyor. Onunla mücadele etmek için bizim yüzümüzü ana nedenleri idrak
etmiş, bunun yanı sıra yapısal çözümlere işaret eden teorisyenlere dönmemiz
gerekiyor.
Yazının
son bölümünde Neil Lazarus’un sömürgecilik karşıtı mücadelenin önemi ile ilgili
şu sözlerine yer vermenin gerekli olduğu düşüncesindeyim:
“Milli kurtuluş mücadelesi
dâhilinde her yerde karşımıza çıkmayı bilmiş olan o ‘devrimci kahramanlık’la
alakalı hafızayı canlı tutmayı sürdürmek ve denemeye devam etmek önemli bir
mesele. Daha da önemlisi ise bu mücadelenin somutta elde ettiği başarıların
hâlen daha sağ salim varlığını sürdürdüğünü ve günümüzde ortaya konulacak
toplumsal ve kültürel pratikle ilgili hayatî önemdeki bir kaynağı sağlamaya
devam ettiğini ısrarla dile getirmek. Tüm dünya genelinde yüz milyonlarca
insanın hayatını sömürgecilik karşıtı mücadele deneyimi değiştirmekle kalmadı,
ayrıca bu değişimlerin geriye döndürülemez oldukları da görüldü” [1999, s.
120-121].
Her
şeyden önce Fanon sömürgecilik sonrası dönem üzerine kafa yormuş bir
düşünürdür. O sadece bağımsızlık sonrası ortaya çıkan sorunların önemli bir
bölümünü çok önceden öngörmekle kalmamış aynı zamanda bu sorunların neden
meydana geldiğini, sömürgecilik idaresi dâhlinde ortaya çıkmış yapısal
önkoşulların sonucu olduğunu anlamış bir isimdir. Hikâyenin bu kısmı açısından
marksizm önemliyse de onun öncelikle esnetilmesi, mevcut alanının
genişletilmesi gerekmektedir. Bilhassa Avrupamerkezcilikle Marksizm arasındaki
kesişim noktaları çok önemlidir.
Fanon’a
göre, Avrupamerkezcilik tüm dünya genelinde süreçleri tanımlayan bir yapıdır,
dolayısıyla ondan köklü bir biçimde kopmaksızın herhangi bir değişimin
gerçekleşmesi mümkün değildir. Bugün Trump ve Brexit sonrasında öğrencilere
asıl hitap eden ve cazip gelen budur. Kapitalizm ve Avrupamerkezcilik farklı
şekillerde bir arada varolabilmekte ve sürekli olarak birbirlerini var
etmektedir. Bugün bu farklı şekiller konusunda çok sayıda çalışma ve inceleme
kaleme alınmalıdır. Esasında Fanon’u bugünkü politik momentte ilginç ve
incelenmeyi hak eden bir isim hâline getiren de onun Avrupamerkezciliği küresel
düzeyde anlamak gerektiği konusunda gösterdiği ısrardır. Bu ısrar sayesinde biz
bugün Britanya’yı postkolonyal bir millet olarak idrak edebiliyoruz. Geç dönem
kapitalizmin mevcut gelişimini uygun bir şekilde anlamamızı ve Brexit gibi
olayları gereğince idrak etmemizi sağlayacak şey, imparatorluk merkezlerini
yeni oluşmuş olan postkolonyal dünyanın parçası olarak gören bir yaklaşımdır.
Fanon’a
göre kapitalizm sadece imparatorluk merkezlerinde gelişmedi, ayrıca
metropollerde varolduğu biçimiyle, olduğu gibi sömürgelere ihraç edilmedi.
Dolayısıyla bugün Britanya’yı postkolonyalizm üzerinden ve onun aracılığıyla
oluşmuş bir güç olarak gören teori, birçok öğrenci, özellikle beyaz olmayan
öğrenciler için cansuyu niteliğinde. Bu öğrenciler, ne Britanya’nın
sömürgecilik tarihini ne de ırk ve ırkçılıkla yüklü o sıkıntılı tarihini
biliyorlar. Bu tarihte o öğrenciler kendi tarihlerini, ailelerinin tarihlerini
görüyorlar. Sezgisel düzeyde iktidarın varlığından, eşitsiz olduğundan haberdar
oluyorlar ayrıca hiyerarşilerin doğalmış gibi görünseler de çoğunlukla suni
olduğunu anlıyorlar. Fanon, bir tür cansuyu, çünkü o, bizlere her şeyin
postkolonyal döneme ait olduğunu hatırlatan bir isim. Postkolonyal döneme has
gözlükle baktığımızda, her şey bir anda değişiyor.
Sara Salem
16 Ağustos 2017
Kaynak
Dipnotlar:
[1] Bu yazıya ilham kaynağı olan tartışma için Mina Manik, Kulani
McCartan-Demie, Stephanie Ifayemi ve Lisa Tilley’ye özel olarak teşekkür
ederim.
[2]
Bkz.: Lisa Tilley, “The Making of the ‘White Working Class’: Where Fascist
Resurgence Meets Leftist White Anxiety”, Wildcat Dispatches; David Roediger, “Who’s
Afraid of the White Working Class?”, LARB.
[3]
Detaylı bir analiz için bkz.: Sharpley-Whiting 1996.
[4]
Du Bois 1935, Davis 2011, Césaire 2000, Robinson 1983.
Kaynakça:
Césaire, A., 2000. Discourse on Colonialism. New York: New York
University Press.
Davis,
A.Y., 2011. Women, Race, & Class. Vintage.
Du
Bois, W.E.B., 1935. Black Reconstruction in America: An Essay toward a
History of the Part which Black Folk Played in the Attempt to Reconstruct
Democracy in America, 1860-1880. Oxford: Oxford University Press.
Fanon,
F.,1963. The Wretched of the Earth. New York: Grove Press.
Hall,
S., 1996. The After-life of Frantz Fanon: Why Fanon? Why Now? Why Black
Skin, White Masks? The Fact of Blackness: Frantz Fanon and Visual
Representation, s.12-37.
Lazarus,
N., 1999. Nationalism and Cultural Practice in the Postcolonial World.
Cambridge: Cambridge University Press.
Macey,
D., 2012. Frantz Fanon: a Biography. Londra: Verso Books.
McClintock,
A., 2013. Imperial Leather: Race, Gender, and Sexuality in the Colonial
Contest. Londra: Routledge.
Robinson,
C. J., 1983. Black Marxism: The Making of the Black Radical Tradition.
Chapel Hill: University of North Carolina Press.
Sharpley-Whiting,
T. Denean. “Anti-black femininity and mixed-race identity: Engaging Fanon to
reread Capécia.” Fanon: A Critical Reader (1996): 155-162.
Stoler,
A.L., 1995. Race and the Education of Desire: Foucault's History of
Sexuality and the Colonial Order of Things. Duke University Press.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder