Yoldaş
Corc Abdallah, bugünkü koşullarda nadiren rast geleceğimiz türden bir devrimci
simadır. Bence o bugüne, Bin Selman’ın, Mahmud Abbas’ın ve Sisi’nin sergilediği
teslimiyetin ve kralların, sultanların, zalimlerin, tüm o mezhepçilik ve
gericilik tacirlerinin, yenilgiden başka bir şey bilmeyen sınıfların “ulusal
düzeyde yöneldikleri bir tercih olarak “normalleşme”nin hüküm sürdüğü bugünkü
döneme değil, tarihe aittir.
Bugün
tutsak olan Corc Abdallah, tüm bu düşmanları karşı safa fırlatıp atmıştır. O,
bilhassa bu emperyalist ve sömürgeci çağda, Arap dünyasının yüzleştiği çöküş ve
yıkım sürecini gören biridir. Abdullah, tüm kalbiyle ve tüm imanıyla bize şunu
sormaktadır: “Benim hürriyetimi kimler istiyor? Hatta Araplar içerisinde bu
hürriyeti isteyen birileri var mı?” Hayır yok; birçokları, o cin şişenin içinde
kalsın, dünya yüzü görmesin, ışığa ve insanların arasına çıkmasın istiyor. Ona
dokunsalar, devrim denilen hastalığın kendilerine bulaşacağını, isyana ve
direnişe bağlılığın, itiraz etmedeki o kızgınlığın kendilerine geçeceğini iyi
biliyorlar. İşte bu yüzden Condoleeza Rice ve Hillary Clinton, o müştereken
paylaştıkları hedeflerini açıktan ilân edebiliyor: Corc Abdallah, memleketi
olan Kubaiyat’tan, Aynu’l Helve’den, Birzeit’ten, Tangier’den, Aswan’dan ve tüm
Araplardan uzak tutulmalı. Hatta o, Lannemezan denilen, o kuş uçmaz kervan
geçmez diyardaki hapishanede kalmaya devam etmeli.
Lübnan’da
birbirinin ardı sıra işbaşı yapan hükümetler, Corc Abdallah’ı 35 sene boyunca
görmezden geldiler. Devlet, bu sessizliği ile tutuklama ve hapis sürecinde suç
ortaklığı yaptı ki esasen bu, kimsenin gizleyemeyeceği bariz ve apaçık bir
gerçeklik. Eğer Corc Abdallah, Falanjist lider Samir Caca gibi uyuşturucu ve
silâh kaçakçısı olsaydı, o da kendi ülkesinde büyük bir lider olabilirdi.
Corc’un kendi vatanına dönme ihtimali petrol ve savaş prenslerini korkutmakta,
bize ölümden, yıkımdan ve ırkçılıktan başka bir şey getirmeyen tüm mezhepçi
yapıyı ifşa etmektedir.
Abdallah,
tarihin öğrettiği dersleri iyi almış biridir. Osmanlı İmparatorluğu’nun
sömürgeleştirdiği Arap halkı, beş yüz yıl sonra kendisini Batı sömürgeciliğinin
boyunduruğu altında bulmuştur. Araplar, siyonist harekete karşı koyarken,
Filistin adında büyük ve adil bir davaya sahip olmuşlardır. Hürriyet, kurtuluş
ve kendi kaderini tayin hakkının okyanustan Körfez’e tüm coğrafyada
uygulanacağı süreç, Filistin’de başlayıp gene Filistin’de biter.
Corc,
Arapların kurtuluş mücadelesinin kendisini devrimci bir tarzda yenilemesinin
ancak solcu geleneklerin ve halk dinamiklerinin o “geleneksel” ve gerici
mekanizmaları ve yaklaşımları geride bıraktıkları takdirde mümkün olabileceğine
inanan bir isimdir. Dolayısıyla Corc, her şeyden önce Filistin’e aittir,
Filistin de bir dinin, mezhebin veya ırkın malı değildir. Filistin halkının
yarısı işgal altında, diğer yarısı ise sürgündedir. Filistin, temel haklarının
ve ana davasının bilincinde olmak dâhil her şeyden mahrum kalmış, mazlum Arap
sınıflarının davasıdır.
Fransız
“hukuk” sistemi, Corc Abdallah’ı her huzuruna çıkarttığında, evine dönmesine
izin verme karşılığında ondan nedamet getirmesini ve pişmanlığını bildirmesini
istemiş, Corc ise “Ben Arap’ım, Filistin benim davamdır ve bundan asla pişman
değilim” demiştir. Corc için Arap olmak, insan ya da bir hiç olma arasında
yaptığı bir tercihin ürünüdür, o esasen gerici değil devrimci olmayı seçmiştir.
Burada biçimci, mezhepçi bir yaklaşım, tuhaf ve dar bir münhasırlık ve
dışlayıcılık söz konusu değildir.
İlk
andan, eline aldığı ilk silâhtan itibaren Corc Abdallah, sadece kendisinden
sorumlu olmadığını, sadece kendisi için karar vermediğini, kendisinin yüz
milyonlarca mazlum insanı temsil ettiğini görmüştür. Siyonistlerin mapus
damlarına attığı, mücadele içerisindeki her bir Arap’ın gerici Araplardan,
Fransızlardan ve diğer emperyalist ülkelerde yaşayan insanlardan farkı yoktur.
Filistin gibi hürriyet de herkese ait bir davadır. O, kimsenin bölemeyeceği bir
ülkedir. Corc, her türden tavize karşı koyar, bunu ifade etmek için de tüm
mektuplarını zihinlere mıh gibi çakılması gereken şu cümlesiyle bitirir:
“Yoldaşlar ricat etmek, geri çekilmek utanç verici bir şeydir. Hep birlikte
muzaffer olacağız, zafere ancak birlikte ulaşacağız.”
Halid Bereket
28 Ekim 2018
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder