Seksen öncesine dair inisiyatif ve meşruiyet
edebiyatı, o kuşağın kendi özel mekânlarında sık sık yinelediği bir efsane.
Solun yetmişlerde belirli bir inisiyatife ve meşruiyete sahip olduğu, tarihsel
gerçeklerle örtüşmeyen bir masal ve bu masal bugün, daha çok, gençleri çekmek
için anlatılıyor. Özne, bu masal üzerinden inşa ediliyor ve o, süreç içerisinde
gerçekle bağını yitiriyor.
Yetmişlerde sol güçlü olsaydı, bir bileşeni elindeki
sendikaları, bir başkası halk komitelerini CHP’ye devretmezdi. O bileşenler,
seksenlerin, doksanların ve 2000’in ilk on yılının sonunda ölen-biten CHP’yi
yeniden diriltmezdi. Dolayısıyla, bugün o özel öznelerin etrafına döşedikleri
dev aynalarına pek inanmamak gerekiyor. Esasında sendikalar da halk komiteleri
de gerçek sahibini iade edildi, bu görülmeli.
* * *
Özel mekânlara, özel hayata çekildiği ölçüde devrim,
sosyalizm vs. özelleşiyor. Özel insanların özel pratiği olarak tekrar tekrar
yeniden formüle ediliyor. Yarış, bu özel oluşla alakalı. Bugün Kadıköy'ün
dünyanın en havalı semtlerinden biri oluşuna dair haberler, bu yüzden
yapılıyor.
Özel hayata çekilenler, devrimi ve sosyalizmi
yeryüzünden kaçırıyorlar, onları göğe çıkartıyorlar. “Seksen öncesi” tabiri,
kimi Müslümanların Asrı Saadet’ini andırıyor biraz da. Devrimci-sosyalist kavga
özelleştiriliyor ki ulaşılmaz, olmaz bir şey hâline gelsin. Herkes, o özel
bireye mecbur olsun. İstenilen bu.
Her dönemde birileri çıkıyor, bu özelleştirme
girişimine düşünsel kılıflar buluyor. Saf, temiz, arınık devrim ve sosyalizm
masalları anlatılıyor.
* * *
Dinî ve millî anlamda karışık bir coğrafyanın,
Hindistan’ın bir evladı olarak Vijay Prashad, bu türden bir eğilime sahip.[1] O
da disipline vurgu yapıyor. Özel ve ayrıksı yönünün disiplinlilik olduğunu
söylüyor. Sadece dinî ve milli gerilimlerin, çelişkilerin kirinden kurtulmak
isteyenlere seslenebiliyor. Din ve millet, bugünde varolmak denilen kutsiyetin önünde
diz çöktürülmek isteniyor. Kitlelerin bu iki kanaldan ortaya koyduğu direnç,
bugünde yaşamak, varolmak için dağıtılıyor. O direnç, gerekli mevzilere
örgütlenemiyor, mevziler o dirençte örülemiyor.
Din ve millet ile alakalı tespitlerin üzerine “Marksistler
olması gerekenden değil, olandan hareket ederler” diyen Lenin’in gölgesi asla
düşmüyor. Saf, özel, homojen, kendi iç disiplinine, uyumuna sahip mesihî bir
yapı, ancak mason locaları örgütleyebiliyor. Mason locaları da meslek
ideolojilerinin dışına çıkamıyor.
Bu localar öğrenciye, Kürd’e, köylüye, kadına, işçiye
kendi penceresinden bakabiliyor. Zararlı görüyorsa, onlara kendi localarını
kurmayı öğütleyebiliyor. Localardan taraf olma, kitlelerle gerekli müdahaleyi
gerçekleştirme becerisini haiz bir örgütler kolektifi olarak parti asla
neşet etmiyor. Parti denilen kuvve, locaların fiiline rağmen, yerin altında
birikiyor.
Sadece saf, ak, temiz olana kilitlenmiş bir loca,
tarihe ve topluma buradan bakıyor. Onun yasalarını bile o yasalardan ari,
münezzeh olmak için öğreniyor. Düzeni değiştirmekten bahsediyor, ama kendisi
hiç değişmiyor.
Böylesi bir loca, teorik-ideolojik faaliyetini sadece
kendi benzerlerine yönelik olarak gerçekleştiriyor. Birbirlerinden rol ve adam
çalmak için çabalıyor, buna da siyaset diyor. Kürd ise sadece pişmiş armut
olarak görüldüğü için önemseniyor, bir de verili küçük burjuvanın özel hayatını
biraz olsun rahatlatacak dinamik olarak değerlendirildiğinden. Kürd, biraz
senaryoya aykırı davranınca, çıkındaki küfürler bir bir savrulmaya başlanıyor.
Onda kuvvenin fiile geçişinden ürkülüyor.
* * *
Bugün AKP’ye sırf İslam’a küfretme imkânı sunduğu için
saldırılıyor. Buna da “devrimci mücadele” deniliyor. Bir yığın çelişki var ve
bunları tek bir cümlede ifade ettiğimizde yol açılacak zannediliyor.
Çelişkileri “silâh”la kendi varlığında sadeleştirmek isteyenle, “teori-fikir”
ile bu işi yapmak isteyen arasında teorik manada bir fark bulunmuyor.
Saf, temiz olmak, millete “çelişkiler bende çözülüyor”
yalanını söylemeyi gerekli kılıyor. Mazlumlar-sömürülenler, devlet ve burjuvazi
eliyle kendi varlıklarından dolayı çelişkilerin varolduğuna zorla ikna
ediliyorlar. Yapılması gereken, onların içinden özel, dişimize uygun bireyleri
belirli mevkilere getirmek değil, o çelişkileri örgütleyip, kitleleri mevzilere
çekmek, mevzileri o çelişkilerin düşman aleyhine evrildiği momentlerde örmek.
Ama çelişkilerden arınmış gibi yapan öznenin bunu
gerçekleştirmesi mümkün görünmüyor. Misal, 2013 yazında Mustafa Koç için taziye
yayınlamak bir anlam ifade edebilirdi, ama bugün onun imal ettiği zırhlı
araçlar Sur’da, Cizre’de dolanırken, bu taziye, burjuvazinin başını sağlıklı
kılmaktır. Saçlarından tutup bataklıktan çıkacağını sananlar, bu duruma mesafe
alabilirler. Ama bu mesafe, daha da tehlikelidir.
* * *
HDP’yle alakalı tartışmalar üzerinden kimi yapılar,
yan çizme, mesuliyet almadan, hesap vermeden ona verdiği desteğin kirinden
arınma taklaları atıyor. Gene saf, temiz, arınık olana işaret ediliyor. Her
darbede kitlelere bu yönde yalanlar söyleniyor.
Geçmiş, bugün ve gelecek, ayrı ayrı ve bütün olarak,
bu saf, temiz öznenin etrafında tavaf ettiriliyor. Her seferinde sıfırdan,
baştan başladıklarını söyleyenler çıkıyor. Kimse, tarihsel diyalektiğe,
toplumsal maddeye örgütlenmeyi dert edinmiyor.
Eren Balkır
22 Eylül 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder