Bir TV dizisinde zengin kadınları konu ediniyorlar,
hemen kadınların kullandığı dille veya kadınlara yazılan “kötü” rollerle ilgili
eleştiriler kaleme alınıyor. Esasında bu türden yazılarda zenginler ve
burjuvazi korunuyor. Güzel Türkçe konusunda yöneltilen eleştiri boşa düşüyor,
çünkü o zengin kadınlar gerçekten de dizideki gibi konuşuyorlar. Hemen “kadın”
denilen bir mevziden saldırıya geçenler, dillerindeki “kadın”ın burjuvaziye
zırh olduğu gerçeğini gizliyorlar.
İsrail, tüm zulüm güçleriyle Filistin’e ve Gazze’ye
saldırıyor. Bu tür saldırıların hemen ardından, “sinagog koruyan solcu” veya
“İsrailli Filistin dostları” haberleri paylaşılıyor. Bu haberler, İsrail’i
korumak için yayılıyor.
* * *
Solun önemli bir bölümü, İsrail’i meşru bir devlet
olarak görüyor. Bu örgütlerin merkez komitelerine artık “admin” deniliyor ve bu
admin’ler, “Yahudi” denilen mevziiden İsrail’i savunma görevini üstleniyorlar.
Amerikan solculuğu, bunu emrediyor.
Solun anakronizmden ve öznel tarih tasarımlarından uzak
durması gerekiyor. Solun bir yanı, “kemalizmin kitlesi eksik, o yukarıdan
aşağıya doğru gerçekleşmiş bir devrim, biz o kitleyi oluşturalım” diyor; diğer
bir yanı, aynı tuhaf yaklaşımı ülke kurgusu için dillendiriyor ve “şu zengin,
ileri Rumlar, Ermeniler, Yahudiler olsaydı, memleket böyle olmazdı” iddiasında
bulunuyor.
Özünde ikisi de aynı yerden çıkış alıyor. İlk taraf
kitleyle; ikincisi ezilen halklarla çıkarcı, kariyerist, pragmatik ve düzen içi
bir ilişki kuruyor. Burjuvazinin ve devletin tayin ettiği bir ilişkiler kümesi
olarak sol, bu fasit daireden asla çıkamıyor. Çıkamadığı için de devrim
imkânlarını göremiyor.
“Aşağıdan kurulsaydı, kemalizm ve memleket başka
olurdu” diyenlerin siyasetle kurduğu ilişki sorunlu. Bu ilişkide direksiyon,
her daim kemalizme çekiyor. Hep onun eksikleri dikkate alınıyor ve olgular, bu
ölçüye vuruluyor. Solun bu kısmı, toplumu zihinde bu ölçüye göre kuruyor.
“Rum, Ermeni olsaydı, memleket çok batılı ve çok
zengin olurdu” diyenlerse soyut, havada asılı bir memleket tasarlıyorlar.
Ölçüleri batılı olan bu zevat, bu sefer tarihi zihinde ilgili ölçüye göre
kuruyor. Sonuçta zihin, kendi bedenini sevmeme hürriyetini seviyor, ama ona
mecbur olduğunu da biliyor. Her iki yönden de sol, ezilen-yoksul kitleleri
efendilerin aklına ve/veya bedenine kul ediyor.
Bu sol, zengin kadınları ve İsrail’i koşulsuz korumaya
mecbur. Sonuçta sol da “kadın devrimi” diyor, Şark Raporu’nun yazarı İnönü’nün
kızı da. Her ikisi için de Gazzeli kadın aşağılık bir varlık, müdahaleye,
dönüştürülmeye, gerekirse yok edilmeye mahkûmdur. Dersimli kadınlar gibi…
* * *
Sol, burjuvaziyle ve devletle gerçek bir mücadele
yürütmediği için, onların belirleniminden asla kurtulamaz. Doğalında burjuvazi
ve devlet, sol içine kendi kadrolarını her daim yerleştirmeyi bilecektir.
Zengin kadınları ve İsrail’i savunan mevzilere karşı savaş açmak, zaruridir.
Tanınma ve kabul görme, riskli meseledir. Mevcut
gerilimde bir yan kemalizmden, diğer bir yan liberalizmden icazet talep
etmektedir. Bu seçim sürecinde solun içine düştüğü bu icazet çukurunda asıl
sorun, kitlelerin ve kadroların heyecanının meyecanının kalmayacak olmasıdır.
Aday olmak veya seçilmek önemli değildir, önemli olan,
kavgayı onların istediği kıvama getirip getirmemektir. Kavganın demirinin
dövüleceği tav, halkın ve hayatın mücadelesidir. Ondan uzak olana başkaları
şekil verecektir.
Eren Balkır
6 Haziran 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder